SONER YALÇIN, Hürriyet'te "Dersim Olayı"nı yazdı. Hem de, o dönemin Malatya Emniyet Müdürü olan eski bakanlardan merhum İhsan Sabri Çağlayangil'in, şimdi CHP genel başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu'na anlattıklarıyla..
Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanan yazı şöyle:
...
Kılıçdaroğlu sordu Çağlayangil yanıtladı KONU: DERSİM
Tartışmayı Başbakan Erdoğan başlattı: Dersimi CHP bombaladı. Ardından Başbakan gibi düşünen bazı köşe yazarları konuyu CHP lideri Kılıçdaroğluna getirip, Kılıçdaroğlu Dersimle yüzleşmelidir diye yazdı. Bilmelidirler ki, onlar Dersimin adını bile bilmeden Kılıçdaroğlu bu olayla ilgili araştırmalar yaptı. Bunların bir bölümünü benimle paylaştı. İşte Türkiye sağının önemli isimlerinden İhsan Sabri Çağlayangilin Kılıçdaroğluna anlattıkları...
İKİ ay önce.
CHP Genel Merkezinde Kemal Kılıçdaroğluyla sohbet ediyoruz.
Bir hafta önce Hürriyetten Faruk Bildiriciye geniş bir röportaj vermişti. Konu orada söylediği bir söze geldi.
Şöyle demişti:
Bu konuyu (Dersimi) araştırma gereği duydum. Lise yıllarından başlayarak yerel tarih konusunda ciddi bir merakım vardı. Tarih Vakfının dokümanlarını, kaynaklarını toplamaya çalıştım. Canlı kişilerle konuştum. Tarihçi Cemal Kutay ile görüştüm. O dönemde Başbakan olan Celal Bayarın konuyu çok iyi bildiğini söyledi. Ben randevu alacağım, gelirsiniz beraber gideriz dedi. Cemal Kutay randevu alınca beni çağırdı, gittim. 1986ydı sanırım. Kutaya güzel de bir badem ezmesi almıştım. Dedi ki, Celal Bayar hasta, görüşme şansımız olmayacak. Ben de içimden kızdım. Herhalde beni atlattı dedim. Otobüsle Ankaraya dönerken yolda haberleri açtı şoför. Celal Bayarın hastaneye kaldırıldığını söyledi. Sonra Celal Bayar taburcu olmadan vefat etti ve o görüşme hiç olmadı. O görüşme olsaydı belki çok şey öğrenecektim.
İhsan Sabri Çağlayangil ile görüşmemi sağlayan bir yeminli mali müşavir arkadaşımdı. Onun ricası üzerine randevuyu Cavit Çağlar aldı. Çağlayangilin Yalovadaki evinde buluştuk. Bir arkadaşın radyo teybiyle gitmiştim. O konuştu, banda aldım. O döneme ait güzel bilgiler verdi. O yaşta müthiş bir hafızası vardı. Ben o bütün bilgileri, bendeki dokümanları araştırma yapan güvendiğim bir arkadaşıma devrettim.
Kılıçdaroğlunun bana verdiği belgelerden biri de İhsan Sabri Çağlayangille yapılan görüşmenin teyp kaydıydı.
CHP Genel Merkezindeki sohbette konuyu bu teyp kaydına getirip, Arkadan bir türkü çıkıyor, bunun Dersimle bir ilgisi var mı diye sordum.
Güldü. Sayın Çağlayangilin anlattıklarını kasede almak istedik. Acemiyiz. Öylesine bir teyp bulduk, içine de evden bir kaset koyduk. Hatta evde kablo yeterli gelmedi, masayı filan çektik; rahmetli Çağlayangil de bize yardım etmişti.
Kayıt iyi değildi. Sesler anlaşılmıyordu. Bir yerden sonra ise sesler hiç duyulmuyordu.
Ancak, buna rağmen Türkiye yakın tarihi açısından oldukça verimli bir görüşme yapmıştı Kılıçdaroğlu.
Teypten anlaşılıyor ki, Türkiye sağının duayen isimlerinden Çağlayangil çok samimi konuşuyor; tüm bildiklerini anlatıyor.
Şimdi sizlere o görüşmeyi aktaracağım.
Fakat bir noktanın altını çizmeme izin verin:
Bugün Dersim faciası sadece CHPnin üzerine yıkılmak isteniyor.
Başbakan Erdoğan Sakarya mitinginde yaptığı konuşmada dedi ki: Vergi vermediler diye Dersimin köylerini kim bombaladı; zamanının, o zamanki Cumhurbaşkanının emriyle. Kimdi; İsmet İnönü, CHPnin başındaydı. Yani CHP bombaladı.
O halde...
Kemal Kılıçdaroğlu bundan yıllar önce neden Türkiye sağının iki önemli siyaset adamı Celal Bayar ve İhsan Sabri Çağlayangille görüşmek istedi?
Tarihi bu kadar eğip bükmeye kimsenin hakkı yok.
Bakın Çağlayangil neler söylüyor:
ÇAĞLAYANGİLİN DERSİM TANIKLIĞI
(Kayda giriliyor)
Çağlayangil: Dersim hakkında en güzel kitabı hizmete mahsus olmak kaydıyla ve 100 nüsha basılmak şartıyla Kazım Orbay yazmıştır, Jandarma Genel Komutanı iken.
Kılıçdaroğlu: Kitabı gördüm efendim. Türk Tarih Kurumunun kütüphanesinde var.
Çağlayangil: Var. Onda tarihi izahat var. Ve Dersim hakkında en iyi, en resmi tetkik de odur. Ben Malatya Emniyet Müdürüyken Kürt meselesine merak sardım. (...)
İki ayrı rapor yazdım o devirde bakanlığa verdim. Raporların birer nüshası bende fakat ara bul derseniz, bu evrak-ı perişanın içinde imkânı yok bulamam.
İki büyük siyaset Cumhuriyette zaman zaman hâkim olmuş ve çarpışmıştır. Birincisi, bunlara şiddet yoluyla, baskı yoluyla hâkim olmak.
İkincisi kültür yoluyla hâkim olmak.
Kültür yoluyla hâkim olmak siyasetinin müdafii Avni Doğan gibi dördüncü umum müfettişliği yapmış, o havalide uzun müddet valilik ve müfettiş-i umumilik yapmış, Kürtleri tanımış kimselerdi.
Fakat Türk siyasetine Fevzi Çakmakın mutaassıp görüşü hâkimdi. Fevzi Çakmak Doğuya yol yapmanın, Doğuda mektep açmanın, Kürtleri elit hale getirmenin, oraya medeniyet sokmanın aleyhindeydi. Bunlar uyanırlarsa istiklal fikrine kapılırlar ve vatanımız bölünür diyordu. (...)
Dersimi merak ettiğim zaman Dersimi gezdim.
Kılıçdaroğlu: Hangi yıldı efendim?
Çağlayangil: 1936-37. (O dönem) Dersime jandarma giremiyor. Dersime tahsildar giremiyor. Dersimde ağa nüfuzu hâkim. Dersimde hükümet yok. Dersimde Türkiye Cumhuriyeti otoritesi yok.
E otorite olmayınca o boşluğu ağa doldurmuş. Bir yandan hükümranlık Cumhuriyette; bir yandan otorite Kürt ağasında. Bu çelişki Dersimin mukadder hayatını yaşıyor. (...)
Bunun sonucu o tarihte de Dersimde harekât cereyan etti..
Harekât da şöyle başlamıştı:
Fırat üzerinde Şeytan Köprüsü denen bir yer vardır. Onun başında karakol vardır. O Şeytan Köprüsünden geçilince Dersime geçilmiş olur. O karakolda İsmail Hakkı isminde bir yedek subay komutasında 33 jandarma eri nöbet tutuyor. Orası Dersimin kapısı. Seyit Rıza bir gece kuvvetleriyle basıyor. İsmail Hakkı Beyi ve 33 jandarmayı da şehit ediyor. Onun üzerine Abdullah Alpdoğan Paşa, Kastamonulu; ona emir veriliyor. Bütün ordu iştirak etsin bu Dersimi temizleyin diyorlar. Dersim hareketi böylece başlamış oldu.
Dersimde ilk harekat Galatalı Şevket Bey tarafından yapılmıştır. Galatalı Şevket Bey bir albay. Mersindeki Kürtlerin Kürtçe şarkılarında hâlâ Galatalı Şevket Beyin yaptığı mezalimin, öldürdüğü kimselerin ağıtları ve destanları yaşar. Hâlâ söylerler. (...)
Kılıçdaroğlu: Abdullah Paşa o ara Elazığda...
Çağlayangil: Elazığda. Ben de Malatya Emniyet Müdürüyüm. Haliyle otomobile bindik Elazığa gittik. Abdullah Paşa bizi misafir etti. Harekât başlayalı 1-2 ay olmuştu. Abdullah Paşa dedi ki Bu kefereyi kıstırdım; ekinlerini yaktım uçakla. Mağaralara iltica ettiler. Fakat dağlık arazi karargâh-ı Munzurda dedi. Bu dağları tuttular. Bu dağları bir mavzerli alay tutabilir. Öyle geçitler var dedi.
(...) Bir kadın var dedi bunların içinde. Kadının resmini de gösterdi o kadar nişancı ki dedi; karakolda kapı aralığından jandarmayı vurmuş. Çok zorluk çekiyorum dedi. Bunlara haber gönderdim. Bunların 15 kişi aşiret başı liderleri var. Bunları bize teslim edin hareketi durduracağım dedim. Mehil istemişler. Yarın bu mehil bitiyor. Madem merak ediyorsunuz beraber gidelim, cevap getirecek Kürtler dedi.
Biz ertesi gün 2 otomobil ve koruyucu manga, bir de taze ekmek çuvallara doldurulmuş bir kafile halinde hareket ettik. Bir yerde yanlışlıkla ateş yedik. O badireyi geçtik bir acayip yere vardık.
Abdullah Paşa İnmeyin arabadan, bizden evvel insinler dedi. Sonradan paşa olan Şevket Bey (anlaşılmıyor) onlar falan indiler. Bir yar var, bayağı derin. Kürtlerle yapılan anlaşma gereğince iki taraf da o aşağıya silahsız inmesi lazım. Abdullah Paşa, Vali, ben ineceğiz. Abdullah Paşa haber yolladı. Biz üç kişi ineceğiz. Yabancı değildir, biri Malatya Emniyet Müdürüdür, biri Malatya Valisidir. Çekinmesinler.
Biraz bekledik tercüman geldi. Ona izah edildi vaziyet. Sonradan 15-20 kişi geldi. Kürt bunlar. Bende fotoğrafları var. Bunlar garip adamlardı. Uzun boylu, insan güzeli, göğüslerinden kıllar sarkmış, kumral, koyu kumral kişilerdi. Heybetli adamlardı.
Abdullah Paşa psikolojik hareket etti. Ekmekleri dağıtın dedi. Karşı taraf aç. Muhasarada. Bunlara fırından yeni çıkmış ekmekleri dağıttılar. Herkese birer ekmek verildi. Yarısını yediler yarısını koyunlarına koydular.
Abdullah Paşa uygun bir konuşma yaptı. Dedi ki, Siz Demenan aşiretisiniz. Ben Kastamonuluyum. Taşköprülüyüm. Niçin Kastamonuya Kastamonu demişler bilir misiniz? Kastamonu bir dere içindedir. İki tarafı yardır. Bir tarafa bir aşiret yerleşmiş, bir tarafa bir aşiret yerleşmiş. Bir tarafa Kast aşireti yerleşmiş, bir tarafa Tuman aşireti yerleşmiş. Kast-Tuman demişler. Ben Tuman aşiretindenim. Tuman zamanla Demenan olmuş. Ben sizin aşiretinizin cedlerindenim. Birbirimizle akrabayız. Sizi iğfal eden, başlarınızdaki size isimlerini verdiğim adamlardır. Bunlar ortadan kalkarsa arada bir itilaf kalmaz. Birbirimizle iyi geçiniriz. Umarım ki iyi haber getirdiniz dedi.
İsmini hatırlamadığım (bir süre ses kesik) Kürtçe anlattı, tercüman bize tercüme etti. Adam diyor ki, Beyanatınız bizi duygulandırdı. Vereceğiniz isimlerden üçü hariç bunları size teslime karar verdik.
Abdullah Paşa üç kişinin kim olduğunu sordu. İçlerinden biri bu iyi nişancı kadın. İki kişi de başka adam var.
Abdullah Paşa bu üç kişinin istisna edilmesine razı olamayacaklarını, üç kişinin de tesliminin gerektiğini beyan etti ve bu üç kişinin istisnasının sebebini sordu. Kürt, büyük bir samimiyetle dedi ki; Bir kadının bir kocası olur. Siz bir hareket yapıyorsunuz burada, bu hareket gelir geçer. Buralar yine Kürt ağalarına kalır. O zamanlar bize zulmeder bu ağalar. Bizi kurtaramazsınız siz. Siz bütün Dersime hâkim olsanız, oraya devlet otoritesi girse, zaten biz ağaya kul olmayız. Ama siz yoksunuz. Bizim daimi muhatabımız ağa olduğu için ve kudret de onda olduğu için, bunlar da en büyük olduğu için sizin değil onların dediğini yapmaya mecburuz.
Abdullah Paşa şimdiye kadar bu işin böyle olduğunu, fakat hükümetin bundan sonra kararlı olduğunu, Dersimin de yurdun öbür parçaları gibi hükümetin otoritesinin cari olduğu ve hükümetin üstünde tek bir otoritenin bulunmadığı, ağaların lafına kapılmamasını, meseleyi tekrar tezekkür etmelerini söyledi. Bunlar kabul etmediler.
Sonra biz geri döndük, yeni mehil istendi. Neticeyi söylüyorum. Bunlar kabul etmediler, mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersime girdi.
Bugün Dersime rahatça gidebilirsiniz. Jandarma da girer, siz de girebilirsiniz.
(...) Abdullah Paşa ile olan tetkiklerimi bitirmiş, Ankarada göreve başlamıştım.
Kılıçdaroğlu: 1938de mi 37de mi?
Çağlayangil: 37de. Yani o tarihten 34 ay geçmişti. (İçişleri Bakanı) Şükrü Kaya çağırdı dedi ki Atatürk Singeç Köprüsünü açmaya gidecek, Elazığa da uğrayacak, Seyit Rıza ile ilgili mahkeme bitmiş fakat karar tebliğ edilmemiş. Elazığda 6 bin Kürt toplanmış, Atatürkün seyahatini duymuşlar. Atatürkten Seyit Rızanın affı için şefaat isteyecekler. Yanına sivil adamlarını al git, Atatürk gelmeden önce mahkeme kararı uygulansın da Kürtlerin Atatürke müracaatları ve ricası olmasın dedi. Ben 35 sivil polis aldım yanıma gittim (devamında ses bozuk). Cellat, Çingene buldular infaz için. 15 kâğıt isterim. Üç-dört de ... (anlaşılmadı) ... isterim dedi. Hapishaneye gittik. Yedi idam mahkûmu vardı. İçinde Seyit Rıza ve oğlu da var. Biz Elazığ Emniyet Müdürü İbrahim ile Seyit Rızayı aldık.
İmam, dini telkin yapmak istedi, Seyit Rıza kabul etmedi. Jandarma karakolunun önünde bir meydan vardı, orada asılacaklardı. Oraya götürdük. Savcı bir yafta yapıştırdı. Vasiyetin var mı dedi. Kırk lira param var onu oğluma verin dedi. Halbuki oğlu da asılacak farkında değil.. (anlaşılmadı). Başka vasiyetim yok dedi. Beyaz gömlekle çıktı sehpaya; bomboş meydana -sanki insan doluymuş gibi- hitap etti: Biz evlad-ı Kerbelayız. Bihatayız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir ... (anlaşılmadı).
(...) O şekilde Seyit Rıza artık bitti, kapandı. Yani Dersimdeki liderler bu şekilde bertaraf edildi. Diğer öbür liderler de Dersim harekâtında hayatlarını kaybettiler. Kürtler üzerinde ağalığa başlayacak, yeni liderlik yapacak kimse kalmadı. (Bundan sonra ses tamamen kayıp...)