Fatih ÇEKİRGE
Birbirine bağlı 3 büyük sır
SİZE rahmetli Turgut Özaldan birbirine bağlanan üç önemli sır aktarıyorum.
Ve eğer yanılmıyorsam, içlerinden birisini de dünya ilk kez bu sayfadan öğrenecek.
Önemli bir sır bu.
Tarihin karanlık bölgelerinde karşımıza dikilen bazı küçük soru işaretlerini aydınlatmak açısından önemli.
Ve daha da önemlisi bugünlerde içine yuvarlandığımız "derin devlet"in öteki boyutunu anlamamız açısından dikkat çekici.
Bir başka boyutu da şu:
Cumhurbaşkanlığı makamı eğer iyi kullanılırsa, dünyanın bu en kritik bölgesinde, dünya çapında bir makam haline gelebilir.
Şimdi "sır"lara gelelim:
1- Baba Bush: Senin gibi tabandan gelen biri yok
Cumhurbaşkanı Özal, Çankaya Köşkü'nde dönemin ABD Başkanı Busha (baba Bush) yemek vermektedir.
Yemek başlarken Bush bir konuşma yapar ve şöyle der:
- Turgut, (Özal ve Bush yakın arkadaş olmuşlardı. Ve isimleriyle hitap ediyorlardı) buraya gelmeden senin hayat hikáyene bir baktım. Malatyada bankacı bir baba ile öğretmen bir anneden doğmuşsun. Sonra devlet yatılı okutmuşsun.
Özal gülerek "Evet" der. Ve Bush devam eder:
- Sonra üniversiteyi kazanmışsın. İstanbul Teknik Üniversitesi. Mezun olunca kısa süre Elektrik İdaresi'nde çalışmışsın. Sonra 1951de devlet seni ABDye göndermiş. Dönünce DPTye girmişsin. Sonra kısa bir süre özel sektör var. Sonra yine devlet görevi. Ve Başbakanlık Müsteşarı olmuşsun. Sonra özel sektör ve Dünya Bankası görevi geliyor. Başbakan Yardımcısı olmuşsun. Parti kurmuş, başbakan olmuşsun ve sonra cumhurbaşkanısın. Biliyor musun, dünyada senin gibi tabandan yükselen bir devlet başkanı yok. Örneğin ben aristokrat bir aileden geldim ve Beyaz Sarayda göreve başladım.
Bu sözler elbette boşuna söylenmiyor. "Derin bir dostluk" bağlamında söyleniyor. Şimdi Bush ve Özal arasındaki bu yakınlığın tetiklediği "sır"lara gelelim.
2- Yaptıklarınızı Kiev'e anlatın yolumuz açılsın
Turgut Özal, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Gorbaçov tarafından Moskovada Kremlin Sarayında ağırlanmaktadır.
Heyetler arasında görüşmeler biter. Ve herkes odasına çekilir. Tavanlarındaki fresklerden, koridorlardaki heykellere kadar o muazzam mimarisine akşamın alaca sessizliği yerleşmektedir. Ve az sonra koridorlarda yankılanan bir ayak sesi Özalın bulunduğu kapının önünde durur. Özel kalem Müdürü Feyzi İşbaşarana haber verilir:
- Sayın Başkan, Sayın Özalla görüşmek istiyor.
Az sonra büyük bir odada Gorbaçov Özalla buluşur.
Gorbaçov Özala şöyle der:
- Sayın Başkan, sizin son dönemde yaptıklarınız müthiş bir gelişme. Burada da ilgi ve hayranlıkla izleniyor. Sizden bir konuda yardım isteyeceğim.
"Buyurun" der Özal.
Gorbaçov devam eder:
- Sizin yaptıklarınız, bizim burada yapacağımız açılımın (Glasnost) temelinde var. Ancak bazı direnmelerle karşılaşıyorum. Örneğin Ukraynadaki başkan şiddetle direniyor. Biz de yolumuza devam edemiyoruz. Sizden ricam Kieve gidip size hayran olan bu insanlara anlatmanız. Böylece ikna olacaklarını düşünüyorum. Bizim inandırıcılık sorunumuz var.
ÖZEL BİR UÇAK TAHSİS EDECEĞİM
Özal bu sözler karşısında kısa bir süre düşünür ve aralarında şu "derin diyalog" geçer:
Özal: Bunu isterdim sayın başkan, ancak buradan oraya uçak yok.
Gorbaçov: Ben özel bir uçak tahsis edeceğim.
Özal: Bu durumda benim de sizden bir ricam olacak. Biliyorsunuz buradan sonra Azerbaycana gideceğiz. Ancak oradaki Başkan Ayaz Muttalibov çok sert bir kişi. Daha önceki ziyaretlerimizde bizi karşılamaya gelen soydaşlarımıza sokağa çıkma yasağı bile koymuştu. Elimizi bile sıktırtmıyor. Çok baskı yapıyor. Bu konuyu da siz çözün.
Gorbaçov: Anladım. Gereğini yapacağım. Gidince farkı göreceksiniz.
MUTTALİBOV'UN İNANILMAZ DÖNÜŞÜ
Gerçekten de Özal Kieve gitti. Orada Başkanın da bulunduğu yatırımcılara tam 6 saat süren bir konferans verdi. Ertesi gün Başkan Özalla bir kahvaltı yaptı. Böylece inandırıcılık probleminin çözümüne ciddi bir katkı oldu.
Ve sonra Özal oradan Azerbaycana gitti. Uçak indiğinde Bakü Havaalanında ciddi bir kalabalık vardı. Soydaşlar oradaydı. Uçağın merdiven başında ise Muttalibov bekliyordu.
Özal inince o sert Muttalibov eline sarılıp "Hoş geldin ağabey" demişti.
Uçaktaki Türk heyeti ile soydaşlar arasında sarılıp kucaklaşmalar oluyordu. Gözyaşları "Hoş gelmişsen" çığlıklarına karışıyordu.
İzin verildiği için halk sokağa çıkmış, yol boyunca Özalın arabasını alkışlıyordu. Azatlık Meydanına kadar böyle gidildi.
3- 50 bin doları Elçibey'e verin KGB görürse, yanında kalın
Ertesi gün Özal, Özel Kalem Müdürü Feyzi İşbaşaranı çağırdı.
Odada ikisi vardı.
Özal masadaki zarfı gösterdi ve şöyle dedi:
- Elçibeyin yerini öğrendik. Şu zarfta 50 bin dolar var. Bunu ona götüreceksiniz. Benim de selamımı söyleyeceksiniz.
İşbaşaran şaşırır:
- Ama efendim. KGB takipte. Bu parayla bizi yakalarlarsa, hele bir de Elçibeye götürdüğüm anlaşılırsa ne olur?
Özal gülerek şu cevabı verir:
- Ne olacak, siz de onunla kalırsınız o olur.
Belli ki Özal, Gorbaçovdan bunun da iznini almıştı. Ve arkalarındaki KGB ajanlarıyla birlikte ara sokaklardan ilerleyen bir araçtaki Türk heyeti, bir apartmanın önünde durdu.
İşbaşaran elinde zarfla apartmana girdi. Birkaç kat aşağıya bodrum katına geldi.
Kapıyı çaldı.
Ve saçı sakalı birbirine karışmış bir adam kapıyı açtı.
Ebulfeyz Elçibey...
Azerbaycan topraklarının o "memleketçi şair evladı" öylece duruyordu.
Şaşkındı.
ELÇİBEY AĞLIYORDU
İşbaşaran "Beni Turgut Özal gönderdi, bir emanetimiz var" diye konuşunca, Elçibey özel kalem müdürünün üzerine atıldı. Sarıldı, kucakladı. Ağlıyordu. Koca adam "Turgut Abi burada mı" diye hüngür hüngür ağlıyordu.
Gözü ne zarftaki parayı görmüş ne de merak etmişti. Sarılmış, öylece ağlıyordu. İşbaşaran da gözyaşlarını tutamadı, ağlamaya başladı. Ve zarfı bırakıp oradan ayrıldı. Elçibey arkasından bağırıyordu:
"Ağabeyime sarıl. Kucakla benim için."
Evet...
Anlatacağım olay budur işte. Sonuca gelince:
- Bushun Özala olan övgüsünü neden anlattığımı şimdi daha iyi anlayabiliriz. Belli ki bu yakınlık Gorbaçovun ilgisini çekmiş. Belki de Bushun, Gorbaçova Özalın yardımıyla ilgili bir önerisi bile olmuştur.
ÇANKAYA VE YÜKSEK VİZYON
Diğer meseleye gelince:
- Türkiye muazzam bir coğrafyanın üzerinde, dünyanın en kritik senaryolarının yaşandığı bir bölgede bulunmaktadır. Ve eğer bu senaryolarda kendisine en iyi rolü çalabilirse müthiş sıçramalar yapabilir. Ve işte bu yüzden Cumhurbaşkanlığı makamı "derin ilişkiler" ve "derin bir vizyon" ister.
O makam yalnızca üzerinde "iktidar kavgaları"nın yaşandığı bir makam olmamalıdır. Orası "derin senaryolar"ın yüksek vizyonlu rolleri için önemlidir. Bakın 1 Marttaki bir tezkere hatası bize o rolü nasıl kaybettirdi. Bugün Kerkük de gidiyor. KKTC de kapanma noktasına geliyor. Üstelik Barzani ve Talabani artık rol çalmaya başlıyor.
Bu yüzden Özaldan aktardığım bu küçük "sır"ra dikkat diyorum.