AZMİ AMCA’NIN AĞZINDAN MALATYA’DA HAVUZBAŞI KÜLTÜRÜ ve “HAVUZBAŞININ GÜLLERİ” TÜRKÜSÜ
Av. Selami YÜCEL
selamiyucel@hotmail.com
Aziz Azmi Fenercioğlu’nu Malatya kültürünü takip edenler duymuşlardır. O, uzun süre Malatya kültürünü incelemiş, onu yansıtmaya çalışmış taptaze hafızaya sahip, 1919 doğumlu genç bir Malatya delikanlısıdır. Beni de çok sever. Kendisini aradığımda “sizlerin beni araması dünyanın en büyük mutluluğu ve benim yaşam kaynağımdır” der. Bu sene beni birkaç defa telefonla aradı “Selamiciğim; Bir uğra da Malatya’daki havuzbaşı kültürünü sana anlatayım sen kaleme al” dedi. Havuzbaşı kültürü onun için çok önemliydi, mutlaka kaleme alınmalı ve belgelendirilmeli idi. Bu istek benim için bir emir ve aynı zamanda da bir Malatyalılık görevi oldu. Çünkü: Malatya’nın seksen, doksan sene önceki havuzbaşı kültürünü en iyi Azmi Amcamız biliyordu. Çok önemli bu kültürümüzün yeni nesillere mutlaka aktarılması gerekiyordu.
Buluştuk ve olayı belgelendirdik. Benim görevim sadece aktarıcılık; yani kopyacılık. Şimdi o Yalova’da yazlığında. Azmi Amca orada nasıl vakit geçiriyorsun dediğimde “Burada arkadaşlar var genellikle konken oynuyoruz” diyor. Arkadaşlarını yenip yenmediği şeklindeki soruma ise “Yav biz Malatyalıyız; yenilir miyiz?” diye cevap veriyor. Amcamıza konkende bol şanslar dileyip, arada kendi yorumlarımızı da katarak Azmi Amca’nın kendi ağzından havuzbaşı kültürünü aktaralım:
“1930lu yıllardı. Sivas Öğretmen Okulu’nda müzik öğretmenimiz olan Muzaffer Sarısözen Hoca, Türklerin yaşadığı coğrafyada folklör araştırmaları yapıyordu. Anadolu ve Rumeli’deki mahalli türküleri ve halk tarafından kullanılan müzik enstrümanlarını tespit ediyor, türküleri notaya alıyor, söylenen sesleri ölümsüzleştiriyordu. Hoca bu arada Malatya’ya gelmişti. Malatya’da yapılan ilk müzik araştırması budur. O zamana kadar Malatya’da müzik taraması yapılmamıştı. Malatya Halkevlerinin düzenlediği konserlerde güzel saz çalanlar ve sesleri güzel olanlar Malatya türkülerini çalıp söylüyorlardı. Bu arada tanıdığım Veysel, Necati ve Necati’nin babası Enver Öğretmen benim tanıdıklarımdı. Bağlamayı Garip isimli bir usta çalardı. Veysel, tapu dairesinde memurdu. Enver Öğretmen ise ilk önce Malatya merkezde öğretmenlik yapıyordu. Sonraları da Sultansuyu Harası’nda öğretmenlik yaptı. Zaman zaman ziyarete giderdim. Avcılığa çok meraklı idi. Bir akşam avladığı hayvanlardan bana mükellef bir akşam ziyafeti çekti.
Folklor derlemeleri için Malatya’ya gelen Muzaffer Sarısözen bu isimlerden faydalanmış olabilir. (Aynen öyle Azmi Amca! Ancak bu kayıtlar kayıp. Malatya’daki müzik konusundaki bir toplantıda Mehmet Yardımcı hocamız bu türkü kayıtlarının halen durduğunu ve türküleri kendisinin de bildiğini söylemiş ise de yaptığım telefon görüşmelerinde sağlıklı bir sonuca varamadım. Sayın hocam bu konuda benimle bir görüşme yapar veya anlatımını ve bildiği türküleri kayda aktarır veya bir yazıya döker ise Malatya kültürüne çok büyük hizmetler yapmış olur. Ancak bu türkülerimizin ortaya çıkmasında fazla ümitli olmadığımı da söylemeden duramayacağım. Çünkü ben hocamızla aynı kanaatte değilim. İlk derlenen Malatya türkülerini de Mehmet Hocanın bildiğine ihtimal vermiyorum. İnşallah ben yanılırım.-SY) Kendisi bu konuda Argavunlulardan daha çok destek aldığını söylerdi. Duyduğuma göre, Hoca Malatya’ya geldiğinde Malatyalılar tarafından önemsenmemiş, Gazi Okuluna getirilen bir yatakta yatmış, sınıflarda çalışmalarını gerçekleştirmiş. Allah gani gani rahmet eylesin. Okul müdürü ve Halkevleri kültür kolları başkanı olan hocam İsmail Kotan; Muzaffer Hoca’ya yardımcı olmuş. Ondan başka da doğru dürüst hoca ile ilgilenilmemiş. (Azmi Hocam şimdi de öyle değil mi? Kültüre no no no, money’e yes yes yes-SY )
Malatya’da yaygın ve geleneksel olarak söylenen bir türkü vardı. Havuzbaşının Gülleri”... Diğer türkü ve oyun havaları da çalınıp söylenirdi. Daha çok Araker ve Leyleğin Oğlu’nun keman ve tefle çalıp söylediği oyun havalarına genç hanımlar oynayarak eşlik ederlerdi. Araker ve Leyleğin Oğlu eşraf düğünlerinin vazgeçilmez çalgıcıları idi. Halk düğünlerinde Defci Zılğey’in ismi de sık sık geçerdi. Malatya düğünlerinde hanımlar ayrı erkekler ayrı eğlenirlerdi. Hem Araker hem de Leyleğin Oğlu kördü. Bu nedenle kadınların eğlendikleri düğünleri şenlendirirlerdi. Cahil değillerdi. Usul ve makamlar hakkı ile sahiplerdi ve çok zeki idiler.
Aklıma geldi anlatayım. Bu ikili bir düğüne giderler, düğünde bekledikleri itibarı ve ilgiyi bulamazlar. Önlerine çelem pilavı ve kart bir öküz etinden yapılmış yemek ikram edilir. Eti dişleri pek kesmez. Hemen sazlarını ele alırlar ve o anda şu türküyü söylerler.
Anam anam hani danam
Tek boynuzlu gollik danam
Dana değil bir camuzdu
Yaylalarda otlamıştı
Anam anam hani danam
Tek boynuzlu gollik danam.
Bu olayı anlatırlar; “işte bu türküyü çaldık söyledik, hanımları da bir gözel oynattık!” diye kahkahalar atarlardı. Zamanla unutulan bu ustaları saygıyla anıyorum. Her ikisine de rahmet diliyorum. (Bu arada bir açıklamada bulunayım: “Gollik” küçük ve genç ve semiz demektir. Gollik dana ise semiz, eti nazik olan dana anlamında kullanılmıştır. Demek ki biz düğün çalgıcılarına zamanında çok ilgi gösterir imişiz. Kart bir öküzün kesilmesi ve ikram edilmesi bu türkücüler tarafından çok yadırganmıştır. Çelem ise şalgam demektir. O zamanlar Malatya yemeklerinde şalgam da kullanılır idi. Pilava çelem katılması pilavın tadını biraz bozabilir. Bizim Malatya’nın tarhana çorbasına zamanında çelem de doğranırmış. Çelem, tarhana çorbasının içinde farklı bir tat verirmiş. Yemek kültürü ile uğraşanlara duyurmak isterim. Konumuza dönersek, bence burada dikkat edilecek husus: Ermeni bir kemancı ile müslüman bir tefçinin Malatya’nın düğünlerinin vazgeçilmez elemanlarından olması ve çok güzel dostlukların oluşmasıdır-SY)
MALATYA’DA HAVUZBAŞI VE HAVUZBAŞININ GÜLLERİ TÜRKÜSÜ
Azmi Amca anlatmaya devam ediyor: “Havuz başı Malatya mesken kültürünün bir parçası idi. Her evde Derme suyu deresine bağlı olan arklar bulunur ve su bu arklardan geçerdi. Avluda ise mutlaka bir havuz vardı. Havuzun içine sebze ve meyveler atılır, tandır ekmekleri ise havuz suyunda ıslatılarak bir güzel yenirdi. Kapalı havuzlar serin olduğu için buzdolabı görevi görür; buralarda yiyecekler saklanırdı.
Malatya eşrafının evlerinde ise havuzbaşı daha farklı bir konumda idi. Ev iki bölümden meydana gelirdi; haram ve selamlık. Bu bölümlerin dışında haram meskenine bir kapı ile bağlı bir kapalı bölüm vardı. Bu bölüm havuzbaşı dediğimiz bölümün başlangıcı idi. Orada kuzu çevirme yeri, ocak gibi kısımlar bulunurdu. Burası geniş bir oda olup kış mevsiminde toplantı ve düğünlerde kullanılan bölümdü. Avlu ile de bağlantısı vardı. Havuz başında büyük şadırvanlı bir havuz bulunurdu. Teze Camii’nin bahçesindeki havuz gibi... Havuz yekpare taştan yapılmış; epeyi büyük olurdu. Yapılan kazılarda bu tür havuzların örneklerine Aşağışehir’de de rastlanmıştır. Şöyle diyelim: Malatya’nın havuzbaşı kültürü geleneksel bir kültürdür. Onun için Havuzbaşının Gülleri türküsünün başka bir ile mal edilmesini hiçbir şekilde hazmedememekteyim. Havuzun hemen yanında çiçekli bir kısım vardır. Eşraf havuzlarının suyu pöyrenklerle kaynak veya dereden özel olarak getirtilirdi. Havuzun hemen yanında üstü kapalı, bir tarafı tahta döşemeli, bir tarafı da dışarıya açık bir bölüm vardır. Buraya da eyvan denirdi. Tandır Malatya kültürünün vazgeçilmezi idi. (Eşrafın havuzbaşı geleneğine örnek olarak benim de gördüğüm Hacıarifler’in evinin bahçesinde ve handa da bir havuz vardı. Yıldız Hamamı’nın tam karşısına düşerdi. Havuzbaşından artan sular evin önünden dışarıya akıtılırdı. Orada paytoncular sıra olur, akan sulardan hayvanlarını içirirler ve arabalarını, hayvanlarını yıkarlardı. Abdullah Efendinin torunu Affan benim sınıf arkadaşım olduğundan evlerine sık sık giderdim. Şimdi o yer apartman olmuş. Yıldız Hamamı aynı yerde durmasına rağmen hamam restore edilerek külhan kaldırılmıştır.
Aksoğanoğluları’nın hanı da Teze Camii’nin karşısında idi ve şimdi orası otel oldu. O hanın ortasında da büyük bir havuz vardı. Giriş kısmı ise taş duvarla örülmüş kantarmadan bir kapıdan girilirdi. Biraz ilerisinde ise Babacanlar’ın hanı vardı.-SY) Havuzbaşı bizim semtte Azizlerde; yani bizde vardı, Nebioğulları’nın ve Haci Abdullah’ın evinde, Belediye reisi Mustafa Ağa’nın evinde, Hamikoğulları’nın evlerinde havuzbaşı mevcuttu. Havuzbaşlarını çoğaltabiliriz. İlk aklıma gelenler bunlar… Ayrıca; yekpare taştan yapılmayan da epeyi havuz vardı. Örneğin Teze Cami’nin yanında bulunan parktaki havuz gibi. Gelincik’ten gelen su ilk önce Teze Caminin güneyindeki parkın içindeki havuza gelir,ondan sonra tuvaletlerin içinden geçer Horaza’ya doğru giderdi.
Yaz ve bahar aylarında bir takım toplantılar, mevlüt törenleri, keyf ehlinin içkili toplantıları, düğünler, diğerik, diş hediği toplantıları hep burada yapılırdı. (“Diğerik”;. yeni doğan erkek çocuğun kırkında yapılan eğlenceye verilen isimdir. Şimdi unutulmuştur.-SY)
Keyf ehlinin eğlencesine gelince: rakı şişesi havuza konarak soğutulur, kavun, karpuz üzüm gibi meyveler havuza atılır, bir taraftan da kuzu çevrilirdi. Bu arada çalgı ekibi de gelir vur patlasın çal oynasın... Sami Efendi’nin kemanı o ortamda yürekleri delip geçerdi. Sesi çok güzel olan İhsan Dayı’nın sesi Malatya semalarında dalga dalga yayılırdı. İhsan Dayı aynı zamanda adliyede mübaşirlik yapardı ve çok komik bir adamdı. Olmuş bir olay aklıma geldi: Alo, Haci Ahmet’ten borç para almış ancak zamanında ödeyememiş. Haci Ahmet, Alo’yu mahkemeye vermiş. İhsan Dayı, “Ahmet dayı sen bu davadan vazgeç, nasıl olsa Alo senin paranı öder” demiş; ancak Haci Ahmet davadan vazgeçmemiş. Mahkeme zamanı gelmiş. İhsan Dayı Haci Abiş’in dükkanından “sürür” isimli bir ezva almış. Burnuna çeker gibi yapmış. Meraklı Haci Ahmet; İhsan bu nedir dediğinde güzel bir enfiye sen de çek demiş. Haci Ahmet sürürü burnuna çeker çekmez hapşırmaya başlamış. Mübaşir İhsan duruşma için tarafları çağırmış. Hakim, Haci Ahmede sormuş.
- Adın ne?
- Hapşu!
- Adresin ne?
- Hapşu!
Hapşular devam etmiş. Haci Ahmet’te hapşudan başka ses yok. Hakim altı ay sonraya duruşma günü vermiş. Dava da böylece tatlıya bağlanmış.
İşte bu halk müziği araştırmalarında bizzat uzun süreler dinlediğim “Havuzbaşının Gülleri” türküsünü Muzaffer Hoca, Elazığ türküsü diye kayıtlara almıştı. Bir gün Hoca ile karşılaştık. “Hocam havuzbaşının türküsü Malatya’nın. Nasıl Elazığ türküsü olur? Elazığ’da su yoktur, Elazığ’da havuzbaşı yok ki, havuzbaşları Malatya’da var” dediğimde Hoca, “Bu türküyü Elazığ’da söylediler, ben de kaydettim”, dedi ve şöyle devam etti “Elazığ kültür bakımından Malatya’dan daha ileri. Ancak Malatya’da Argavun bir hazine, Argavunlu Hasan Hüseyin’in saz çalması bir harika. Onu, Ankara yurttan sesleri korosuna almak istedim, gelmedi.” dedi. Ancak Malatyalıların alakasızlığı yönünden Muzaffer Sarısözen burada fazla kalmamış. Olan Malatya aleyhine olmuş. Havuzbaşının Gülleri türküsünün kaynağının Malatya olduğuna kesin olarak inanıyorum. Zamanımızda söylenen bu türkünün Malatya ayağında söylenen sözleri şöyle:
(Havuzbaşının gülleri)2
(Şak şak öter bülbülleri)2
(O yarin tuti dilleri)2
(Allah yar gele yar gele
Ümit var gele yar gele)2
(Havuzbaşında yatmalı)2
(Yorganı yere atmalı)2
(O yara sarılıp yatmalı)2
(Allah yar gele yar gele
Ümit var gele yar gele)2
(Havuzbaşında üç testi)2
(Ne yaman bir rüzgâr esti)2
(O yar benden ümit kesti)2
(Allah yar gele yar gele
Ümit var gele yar gele)2”
İşte Azmi Amca’nın ağzından Malatya havuzbaşı kültürü ve Havuzbaşının Gülleri türküsü hakkında aktaracaklarım bu kadar…
YAVUZ KADIOĞLU’NUN MEKTUBU
Dayımoğlu Yavuz Abi’den beş-altı ay önce bir mektup aldım. Mektubunda; Belediyenin önünde yekpare bir taş havuzun 1940lı yıllarda Belediye binasının önüne konduğunu, bu taşın Yazıhan’dan getirtildiğini, daha sonra da buradan alınarak başka bir yere götürüldüğünü, nereye götürüldüğünün de bilinmediğini söyledi. Ayrıca; Selçuklu veya Osmanlı döneminde yapılan Dünya’nın en eski kapalı çarşısının yıkılmasına çok üzüldüğünü yazıyordu. Yavuz Abi’nin geçen ay rahmete gittiğini öğrendim. Geleneksel Malatya baharatçılığının son sembolüne ve pirine Allah’tan rahmet diliyor, mekanının Cennet olmasını diliyorum.
Şimdi bizlere şöyle bir görev düşüyor: Bu yekpare havuzlar nerede? O havuzların bulunması kültürümüz açısından önemlidir. Çünkü onlar Malatya kültürünün birer parçalarıdır.
MALATYA HAVUZBAŞI TÜRKÜSÜ
Aziz Azmi Fenercioğlu’ndan derlediğim türkünün Malatya türküsü olduğu inancında olduğu bu türkü Volkan Erdoğan tarafından notaya alındı. Malatya Havuzbaşının Gülleri türküsü bir oyun havası niteliğinde ve çok çabuk söyleniyor. Çok hareketli. Elazığ havuzbaşı türküsü ile Malatya havuzbaşı türküsünün ölçüleri aynı, 10/8’lik. Ancak iki türküde üslup farkı var; ölçülerin yeri değişik. Malatya havuzbaşı türküsü müstezat makamında; Elazığ türküsü ise hüseyni., Malatya havuzbaşı türküsü ise segâh, müstezat. Karar sesleri farklı, arızalı sesler de farklı. Malatya türküsü si naturel arıza alıyor. Malatya havuzbaşı türküsü bir oyun türküsü.
İşte Malatyalılar. Malatya’nın yaşlılarının bile güçlükle hatırladığı ve çoktan unutulmuş olan havuzbaşı kültürü ve doksan veya yüz seneden beri bilinen Malatya havuzbaşı türküsü işte böyle. Sağlıcakla kalın.