Türkiye’de son zamanlarda meydana gelen çocuk istismarı ve ölümleri ülkeyi yasa boğarken yurdun dört bir yanında tepkiler gelmeye devam ediyor. Malatya Barosu Çocuk Hakları Komisyonu, yaşanan olaylarla yaptığı açıklamayla tepki gösterdi.
Malatya Barosu Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı Esra Genç, geçtiğimiz günlerde kaybolduktan sonra ölü bulunan 8 yaşındaki Eylül’den sonra 4 yaşındaki Leyla’nın da acı haberi bütün ülkeyi haklı bir öfkeye ve yasa boğduğunu söyleyerek “Çocukların yoğun bir şekilde cinsel ve fiziksel şiddete maruz kalıyor oluşu maalesef ki, son yıllarda ülkemiz açısından aşina olduğumuz bir konuya dönüştü. Ancak bütün çocuklarımız gibi güzel ve masum olan Eylül ve Leyla adındaki yavrularımız şahsında yaşanan vahşet adeta bardağı taşıran son damla oldu” dedi.
“Çağ dışı cezalarla önlenemez”
Çocukların cinsel ve fiziksel istismarı sadece kınama açıklamaları ile geçiştirilemeyecek kadar önemli olduğunu kaydeden Esra Genç, “Sadece sonuca odaklanan çağ dışı ceza teklifleri ile önlemeyecek toplumsal bir soruna dönüşmüştür. Zira ülkemizde çocuklara yönelik istismar vakaları son 10 yılda %700 artmıştır. Ülkemizin dört bir yanındaki adliyelerde her yıl on binlerce çocuğa yönelik cinsel istismar davaları açılmaktadır. Sadece bu rakamlar ve oranlar bile son günlerde Leyla ve Eylül şahsında gündeme oturan bu sorunun ne kadar vahim boyutlarda ulaştığını ve ne kadar yaygın bir hale geldiğini ortaya koymaktadır. Üstelik bunlar sadece kayıtlara geçen rakamlar olup, sorunun gerçekte bundan çok daha büyük olduğu malumdur” diye konutu.
“Cinsiyetçi dil yaşamın her alanında mahkum edilmeli”
Konunun artık toplumsal bir soruna dönüştüğünü, kriminal tedbirlerle ortadan kaldırılamayacağını ifade eden Genç, şunları söyledi:
“Öyleyse en kısa zamanda ve planlı olarak çocukların cinsel istismarını yaratan eril ve cinsiyetçi söylemin ortadan kaldırılması için çok yönlü ve yaygın bir eğitim programının uygulanması ve bunun bir devlet politikası haline getirilmesi, bundan daha önemlisi bu durumu besleyen eril söylemlerin ve cinsiyetçi dilin yaşamın her alanında mahkûm edilmesi gerekmektedir. Bu konuda gerek devlet yetkililerine, gerek kanaat önderlerine, gerek eğitim camiasına büyük görevler düşmektedir. Gün geçmiyor ki henüz bebek sayılacak yaşta olan ve cinsel bir kimliği dahi oluşmayan çocuklara yönelik bir söylem ile karşılaşmayalım. Son dönemlerde sıklıkla ülke gündemine geldiği üzere, çocuk yaştaki evliliklere gösterilen müsamaha, bebek yaştaki çocuklara cinsel kimlik yükleyen çeşitli söylemler, bu söylemlerin cezasız bırakılışı ve hatta konuyor oluşu ifade ettiğimiz bu bataklığın toplumsal nedenidir.
Sorumluluk mevkiinde olanların, bütün bu yaşananları hasta ruhlu birkaç kişinin münferit olayı gibi gören ve kınama açıklamaları ile geçiştiren tavrının ya da kimyasal hadım gibi yöntemlerle çözeceğini sanma yaklaşımının sonuç vermeyeceğini görmesi gerekmektedir.
‘Toplumsal seferberlik ilan edilmeli”
Çocuklara yönelik her türlü istismarın önüne geçilmesinin bir devlet politikası olarak benimsenmesi ve toplumsal nedenler ile istismara zemin sunan tüm aktörlerin ortadan kaldırılması için toplumsal seferberlik ilan edilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda öncelikle Mecliste Çocuk Bakanlığının kurulması, çocukların üstün yararının temel alındığı kanuni düzenlemelerin yapılması, yetişkin ve çocuk eğitiminin gözden geçirilmesi, farkındalık yaratılması için projeler geliştirilmesi, çocuklara ve kadınlara yönelik her türlü cinsiyetçi söylemin terk edilmesi, bu konudaki her söylem ilgilisinin cezalandırılması, istismar davalarında istismarcı ile birlikte istismara zemin hazırlayan ve istismarı gizleyen kişilerin yargılanması, yargılamanın çocuğun beyanın esas alınarak ve verilecek cezalarda indirimler yapılmadan ve yine cezasızlık halinin ortaya çıkmasına engel olarak yargılamanın kısa sürede sonuçlanması gerekmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle bir kez daha vahşice katledilen çocuklarımızın acısını bütün ülke gibi paylaşıyor, çocuklara yönelik her türlü istismarın son bulmasını diliyoruz.”
EĞİTİM BİR SEN'DEN TEPKİ..
Eğitim-Bir-Sen Malatya Şube Başkanı Kerem Yıldırım art arda yaşanan çocuk cinayetlerine tepki gösterdi.
Yıldırım, Ankara Polatlı’ da Eylül ve Ağrı’ da küçük Leyla’nın kaybolduktan sonra ölü bulunmaları ile ilgili sendika binasında basın toplantısı düzenledi.
Kayıp çocuk vakalarının arttığını ifade eden Yıldırım, “Çocuk istismarı çoğalıyor ve çocuk cinayetleri sıradanlaşıyor. Bu olaylar bizi bir gerçeği bir daha düşünmeye davet ediyor ve geleceğimiz için acil tedbirler almamız, suçlulara hak ettiği cezayı behemehal vermemiz, önleyici ve koruyucu nitelikte uzun vadeli politikalar belirlememiz gerekiyor. Çocukların istismar edilerek katledilmesi öylesine korkunç bir vahşet ki, birçoğumuz, çocukların kaza sonucu ölmüş olmasını dahi temenni etti. Maalesef Eylül çocuğumuzun katil zanlısının Eylül’ü arama çalışmalarına dahi katıldığını, telefonunda çocuk istismarı kayıtlarının olduğunu ve daha korkuncu kendisinin de bir baba olduğunu öğrenince insanlığımızdan utanacağımız bir yere geldiğimizi müşahede ettik. İki masum evladımızın art arda gelen ölüm haberlerinin tüm ülkede, toplumun her kesiminde oluşturduğu üzüntü ve öfke hepimize bazı gerçekleri çok çıplak bir şekilde gösterdi. Savunmasız masum çocuklara dönük her türlü şiddet, istismar ve katledilme olaylarının toplumda oluşturduğu sorgulamanın temelinde, yitirdiğimiz bu evlatlarımızla birlikte toplumdan iyilik, merhamet ve vicdanın da eksildiği gerçeğidir. Nitekim katledilen sadece çocuklar değil, masumiyet, insanı ilişkiler ve toplumsal güven zeminidir” şeklinde konuştu.
Çocuk istismarı ile ilgili yasal düzenlemeler konusuna değinen Yıldırım, "İlk olarak adi ve vahşi katillere hak ettikleri ceza verilmeli. Sonrasında mesele sadece ceza boyutuyla bırakılmadan bu tür vahşetleri ortaya çıkaran etmenler hassas bir şekilde analiz edilmeli, caydırıcı cezaların yanında önleyici tedbirler alınmalı, çocukları koruma konusunda bütünlük arz eden bir tarzda eğitim, hukuk ve sosyal boyutlarıyla konu ele alınmalıdır. Çocukların korunmasında bütüncül bir yaklaşımın geliştirilmesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve içişleri Bakanlığı'ndan, Basın Medya Enformasyona kadar ilgili tüm kamu kurumlarının, bu konuda çalışmalar yürüten STK'lar ve akademik camianın işbirliği içerisinde ortak adımlar atması ile mümkün olabilir. Bu tarz olaylarda medyaya da büyük görevler düşmektedir. Toplumun dikkatini çeken bu olayları bir reyting malzemesi olarak görmekten imtina ederek, haber dilinin hem maktulün ailesini incitmeyecek hem de diğer ailelerde güvenlik paranoyasına neden olmayacak şekilde kurulması konusunda hassasiyet gösterilmelidir. İnsani hasletleri yozlaştıran etmenlerin, insani değerleri ayakta tutma dirayetinden daha hızlı yayıldığı her şartta maalesef bu gibi menfur olayların yaşanılması kaçınılmaz olacaktır. Eğitim-Bir-Sen olarak yarınımıza umut olan çocuklarımızın korunması için her türlü çabanın bir parçası olduğumuzu bir kez daha deklare ediyor ve bu olayların bir daha yaşanmaması için önleyici tedbirlerin Kamu-STK işbirliği ile etkin bir şekilde geliştirileceğine inanıyoruz. Bu vesile ile bu menfur olayları lanetliyor, evlatlarımızın kederli ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. Yargı ve yasal düzenleme süreçlerinin yakın takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz” diye konuştu.
Güler HAZAR, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com- iha