TARSUS- GÖZLÜKULE KAZISI ÖYKÜLERİ-I
ÖZAY AĞABEY O BİR DOST!
Hüseyin ŞAHİN
Malatyadan Tarsusdaki bir arkeolojik kazıya Temsilci olarak görevlendirildiğimi
öğrendiğimde sadece bir gün zamanım olduğu, bu sürede de bavulumu toplamam gerektiğini biliyorum.Yıllardır bu böyle bir gelenek haline gelmiş durumda Tarsusa doğru otobüsle yola koyuluyoruz Yollar bazen düz bazen kıvrıla kıvrıla giderken, zaman da akıp gidiyor.Gideceğim yerde yeni yerler, yeni yüzler tanıyacağım için de içimde bir heyecan var.Bu yıllardır hep böyledir; bir yere yolculuğa çıkacağım zaman hep böyle olur
Gittiğimin hemen ikinci ya da üçüncü günü.. Çevreme, özellikle de sıcağın nemle karıştığı boğucu bir ortama da uyum sağlamaya çalışıyorum.Burada gözlemlediğim ilk şey insanların sıcaklığı ve dostluğu Evet, bir buçuk ay buradayım ve ben de kendimi bu kentin yaşamı içinde buluyorum Yaşanmış öykülerim var paylaşmak istediğim; bu öykülerde karşılıksız-saf dostluklar İnsan hikayeleri var ilmek ilmek yaşanmışlıklarla dokunmuş
***
Günün ilk ışıklarında uyanmayı ya da uyandırılmayı hiç bilmezdi.Otomatik saat gibi derler ya, işte öyle birisi olarak adlandırmıştı kendisini.Sabah ezanında kalkar, yatsı ezanından sonra da hemencecik başını yastığa gömüverirdi.Yaşamla ilgili, yaşamın gidişatına yönelik hiçbir zaman bir düşüncesi de olmamıştı. Önüne bir parça ekmek dahi koysalar, alır sesini çıkartmadan, büyük bir zevkle onu yer, üstüne de bir bardak çay verirlerse içerdi.
Hiç mi hiç bir lüksü yoktu Onun!...
Çok az konuşur, konuştuğu zaman da ne dediği bir türlü anlaşılamazdı.O, buna hiç aldırmaz, tekrar tekrar aynı soruyu sormaya devam ederdi.Kendi deyimiyle 46 doğumluydu, yani altmış üç yaşında Hiç evlenmemişti, böylece oğlum-kızım ya da torunum diyebileceği kimsesi de yoktu hayatta. Kardeşinin çocukları bakıyordu kendisine; kimseye bir yüklüğü yoktu ki zaten.Ağzı var dili yoktu sanki !... Üzerinde kışlık kareli, güneşten solmuş gömleği.. Onun üzerinde vişneçürüğü renkli bir V yaka kazağı, altta da Adana şalvarı adıyla anılan geniş peyikli kül renkli bir şalvar Bazen gömleği mavili, V yakalı hırkasının rengi çizgili-çiçeklidir Ayağında ayakkabı hiç göremedik Onun, yırtık bir naylon papuçu ve yarılmış topukları
***
Tarsusta, kentin hemen kenar mahallesinin birinde geçmişi M.Ö. 10.000 yıllarına dayanan bir çok yaşanmışlığa ortam oluşturmuş, yaşam katmanları vardır.Gözlükule Höyüğü Höyüğün bir kısmını yol götürmüş, bir çok yerinde de yarı beline kadar deyimi bunu çok güzel özetler Derme çatma evler yer almış Tepelerinde uydu çanaklarıyla da çevresine tam bir tezat içinde yana bel vermiş evler Burada ilk kazılar 1935 yılından itibaren H.GOLDMAN tarafından yapılmaya başlanmış, 2.ci Dünya savaşında ise çalışmalara ara verilmiş.Sonrasında ise aralıklarla kazılmaya devam edilmiş Gözlükule Uzun bir süre kimseler uğramayınca da üzerine çamlar dikilmiş, halkın piknik yapacağı bir park haline getirilmiş bu yaşam katmanlarının üzeri Höyüğün elbisesi renklenmiş kendince yıllara inat Evler, çamlar ve tam orta noktasında da büyük bir direğin ucunda dalgalanan bayrak var şimdi Ayyıldızlı bayrağımız rüzgarda dalga dalga süzülüyor Gözlükule üstünde
Çevre tarihine çok önemli katkılar sunabilecek olan Gözlükulede, Boğaziçi Üniversitesinden bir ekip kazı çalışmalarına devam ediyor. Güne sabaha karşı saat 4de başlıyorlar, sıcak aşırı nemle birlikte bunalttıkça alınan çalışma verimi de düşüyor elbette.Bu nedenle de kazılar saat 13.30da sonlandırılıyor.İşçiler evlerine giderken, kazı ekibi de kazı evinde dinleniyor ve laboratuar çalışması yapıyorlar; alandan gelen seramik, cam, taş, kerpiç parçalarının tasnifi, kaydı, çizimi, fotoğraflanması Velhasıl işçiler dinlenirken kazı ekibi çalışmaya devam ediyor, alandakinden tek fark, güneş altında aşırı sıcağa kalmadan gerçekleştiriliyor çalışmalar
***
Gözlükulede sabahın ilk ışıklarıyla birlikte başlayan çalışmalar da biri daha var unutulmaması gereken Kazının maskotu demek doğru olur mu Bu adlandırma çok doğru olamaz, çünkü biri var ki o da erkenden gelir kazı mekanına Bu geliş saati hiçbir zaman şaşmaz!... Zaten ekip üyeleri Onu bir an dahi göremezlerse kendi aralarında sormaya ve çevreye çam ağaçlarının altına- göz gezdirmeye başlarlar hemen Bu aradıkları Özay Ağabey den başkası değildir. Onun her zaman üzerinde oturduğu bir briket parçası vardır.Özellikle O, briket parçasının üzerine oturur ve sırtını da hemen kazı alanının çevresindeki uzun-hastalıklı çam ağaçlarından birine dayar ve yüzündeki belli belirsiz bir hüzünle çevresini seyre dalar İnsan bu kadar mı sessiz, bu kadar mı sakin durur!...
Orta boylu, şalvarlı, yalın ayaklı bu dostun esmer yüzü, yüzündeki o anlam veremediğiniz yüz çizgileriyle buluşur. Sanki o içsel bir hüzünün içindedir de buna aldırış etmez bir yapısı mı vardır ne Bilemezsiniz bunu!...Onun iç dünyasına inmek istersiniz ilk karşılaşmanızın birkaç dakika ardından Gözleri ilerde bir uç noktaya bakar gibi durur Ancak bu duruşa bir anlam vermek istersiniz, meraklanır ve sormaya çalışırsınız bu esmer ve hüzünlü adama:
- Ağabey ne düşünüyorsun böyle?
O, hiç cevap vermez size..Yüzünüze şöyle bir bakar, tekrar gömülür kendi içsel dünyasına
-Kimin kimsen yok mu Özay Ağabey?
Yine cevap alamazsınız Ondan O, kendi ne zaman konuşmak isterse o zaman konuşur.Bu konuşmayı siz değil ben başlatırım der gibidir donuk bakışları
Aradaki bağı, dostluğu pekiştirmenin yolunu aramaya çabalarsınız.Aslında böyle bir yola gerek yok ama:
- Ağabey askerliği nerede yaptın?
Size bir şeyler söyler.Ancak, birkaç tekrarlatmadan sonra anlarsınız
- Ispartada.
- Eee..Kaç ay?
- Altı ay
İşte sohbet için bir kapı araladım diyerek sevinirsiniz birden.
-Sen kaç ay yaptın? Demiştir bile Özay Ağabey, Tamam dersiniz, bu güzel, bu hüzünlü insanın dostluğunu kazanıyorum!
Aslında zaten O, kendini orada bulunanların dostu olarak saymasaydı, gelmezdi oralara, paylaşmazdı sizin ekmeğinizi, içmezdi belki de suyunuzu Bunu bir düşünebilseydik ya!..
- Hadi yarım saat mola!... diyen sesle uyanmışsınızdır bu git-gelli düşüncelerinizden
Kazı ekibi saat 9 olduğunda yarım saatlik bir mola verir. Ara bir kahvaltı yapılır bu molada. İşçiler öbek öbek birer ağacın altına yerleşir, herkes evinden getirdiği azığı birlikte yerler. O sırada bir kişi yarım ekmek içine peynir, dilimlenmiş domates koyar, bir bardak çay ile birlikte Özay Ağabeyin bulunduğu çamın altına doğru yürür.Bu eylem, hergün tekrarlanır Bu kahvaltıya oradakiler de Özay Ağabey de alışmışlardır. İş sadece çay-dürüm ekmek götürmekle bitmez, arada bir su servisi de yapılır Özay Ağabeye
***
- Öğlen oldu mu?
- Ne yapacan Özay Ağabey, olmadı daha
Sormasının ardından bir beş-on saniye geçmemiştir daha:
- Öğlen oldu mu, saat kaç?
- Öğlen olmadı, saat daha beş dakika var ağabey.
Bu sormaların ardı arkası kesilmez bazen.Ancak, öğlen saatinin geldiğini nasıl bir
tecrübeyle anlıyorsa, o saat geldiğinde briket parçasının üzerinden kalkar ve kaldığı eve doğru ağır ağır yürür gider Siz ise iyice meraklanırsınız, Bu adam öğlen saatini bildiğine göre niye bize habire soruyor diye de düşünmeye başladığınız çok olmuştur
Kazı saat 13.30 geldiğinde, kazı açmaları süpürülmüş, çıkan malzemeler kovalara konulmuş, çalışma aletlerinizi (kazma, mala, süpürge) toplamışsınızdır.O sırada bakarsınız ki Özay Ağabey yine sırtını çam ağacına dayamış, yine yarısı olmayan briket parçasında oturuyor!... Bu, ne zaman evine gitti, ne zaman geldi anlayamazsınız bile
Fotoğrafçı Muratın:
- O ağabeyimiz gelmiş, demek ki kazı bekçisine eşlik edecek Brezilyalı Dost, sözünü duyarsınız sıklıkla
Murat çok iyi fotoğraf çeker.Hemen hemen her gün kazının bitimine doğru gelir, o gün kazı açmalarında nerelerin fotoğraflanması gerektiğini Açma sorumlularından öğrenir, notunu tutar.Akşam üzeri güneş battıktan hemen sonra da fotoğraf çekmeye başlar.Bu onun görevidir. Kendine bir görev daha edinmiştir Murat, fırsat buldukça ve güzel bir çekim açısı yakaladı mı da Özay Ağabeyin fotoğraflarını çeker Kazı evine geldiğinde o gün çektiği bir Özay Ağabey fotoğrafını tab ettikten sonra evin duvarına asar.
Onun sıklıkla sorduğu biri daha vardır, saat sormasının yanında
- Vedat geldi mi?
Vedat, kazı alanında görevli olarak çalışan biridir.Onun nöbeti kazı ekibinin alandan ayrılmasıyla başlar Bir nevi nöbet tutar, kazı alanına zarar verilmesini önlemektir görevi Bazen derler:
- Vedatın Kazı Deposunda işi var.
Birisi şakayla karışık atılır:
- Olsun Özay Ağabey kazı alanında oturuyordur şimdi, bir şeycik olmaz.Gözü gibi bakar kazı alanına
***
Özay Ağabey Gözlükule Kazısının aranan adamıdır İşin özeti uğuru dur kazının Onun sevmeyeni hiç yoktur.Belki de var, ancak biz ne tanık olduk, ne de gördük böyle birine Fotoğrafçı Muratın dediği gibi, O bir Brezilyalı dost mu acaba!... Yok Yok Özay Ağabey ne Brezilyalı ne de başka bir memleketten Muratın dediği işin şakası O da biliyor ki, Özay Ağabey Anadolunun canı-cananı Yüzü yılların verdiği acıyla karışık hüznü sessizce yansıtan bir abide Bir güzel insan Bir güzel dost. 17.06.2009 Tarsus
FOTOĞRAF: Gözlükule Kazı Alanı (Tarsushaber.com)