SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Rektörlük Seçimlerine Dair

0
Güncellendi - 2015-12-27 14:01:34
Rektörlük Seçimlerine Dair
A- A+ PAYLAŞ

Niyazi DOĞAN

dogannd@gmail.com

Üniversitelerde rektörlük seçimlerinin bir ekonomi-politiği var mıdır?

Bu soruya, akademik / teorik düzlemde cevap vermek ve ‘Elbette vardır’  dedikten sonra bir hayli uzun bir metin yazmak mümkündür.

Demokrasinin çocukluk hastalıklarının sıklıkla depreştiği, bilim üretme geleneğinin köklü bir birikime dayanmadığı Türkiye tarzı ülkelerde, üniversiteyi sistemin taşıyıcısı / misyoneri ya da sisteme uyumlu insan yetiştirme fabrikası olarak konumlandırmanın sonucunda üniversiteye aşırı anlam yüklenmesi, rektörlük seçimlerinin ekonomi-politik boyutunun varlığının da irdelenmesini gerekmektedir.

Diğer yandan devlet ya da özel sektöre ait olmasından bağımsız olarak üniversitelerin eğitim / öğretim / araştırma ve bilim üretme kurumları olmasının yanısıra son yıllarda hatırı sayılır ekonomik faaliyet alanlarında dönüşmesi, özel üniversitelerin pratikteki birincil hedefinin karlılık esasına göre yapılanması rektörlük seçimlerinin sadece yönetsel süreci değil, aynı zamanda küçük ya da orta ölçekli şehirlerin bütçesine yaklaşan bütçeye sahip bir ekonomik faaliyet alanının kim ya da hangi siyasal meşrebe dayanan kadro tarafından ele geçirileceğine ve eğitimin hangi katmanlar tarafından denetleneceğine ilişkin eko-politik bir mücadeleyi içerdiğini de göstermektedir.

Girişte de değindiğimiz gibi, rektörlük seçimlerinin bir ekonomi-politiği var ve seçimlerin bu boyutuna dair çok yönlü çözümlemeler yapılabilir teorik düzlemde.

Ama, İnönü Üniversitesi’nde birçok üniversite ile aynı gün gerçekleştirilecek ‘Rektör adaylarını belirleme süreci’nin ilk ayağı için bir yıldan bu yana sessiz ve derinden, 3 ayı aşkın süredir açıktan sürdürülen mücadele, rektörlük seçimlerinin sadece rektörlük seçimi olmadığını güncel bir örnek üzerinden pratikte anlatıyor bize.

Futbolun ekonomi-politiği ile ilgilenenler bilir: Simon Kuper ‘Futbol, asla sadece futbol değildir’ diyordu.

Rektörlük seçimleri de aynen böyle: Rektörlük seçimleri asla sadece rektörlük seçimleri değildir.

Rektörlük seçimleri bir eko-politik iktidar mücadelesi veya aynı iktidarın parçalarını oluşturan dinamikler arasındaki paylaşım mücadelesi olarak tezahür ediyor bugün.

O kadar ki, sadece İnönü Üniversitesi’ndeki 600’ü aşkın akademisyenin rektör adayları için oy kullanacağı, adına seçim bile denilmeyecek kadar kusurlu bir tercih kullanma süreci için Malatya’da harekete geçirilmeyen / devreye girmeyen / akademisyenlere markaj uygulamayan / sürece dahil edilmeyen güç ve grup kalmadı neredeyse.

Bu durumda, ‘Efradını cami, ağyarını mani’ yani, ‘ilgili olan herşeyi içeren, ilgisiz olan herşeyi dışlayan’ deyimi, rektörlük seçimi sürecinde neredeyse tersine döndü. İlgili olanlar dışarda kalmaya, ilgisiz olanlar ise bütünüyle sürecin baş aktörleri olma pozisyonuna getirildi.

Siyasi ve sosyolojik anlamda benzer tabandan ve kaynaklardan beslenen, daha da önemlisi AKP iktidarı ve etrafındaki güçlerle benzer biçimde rahatlıkla ittifak kurabilen, siyasi yelpazede farklı frekanslarda olsalar da klasik deyimle muhafazakar söyleme sahip iki aday arasında geçmesi beklenen seçimde, mevcut rektör Prof. Dr. Cemil Çelik, halen görevde olmanın sağladığı ciddi avantajlarla seçim kampanyasını önemli ölçüde kampüs içinde ve bazı politik figürlerle sınırlı tutmayı tercih ederken, kişiliğinin tersine, sert karakterde bir kampanya yürüten Prof. Dr. Ahmet Kızılay’ın kazanması ve atanması halinde kendisine rektörlük görevi sırasında bir hayli sorun yaratacak çok sayıda ekonomik ve politik aktörü seçim sürecine dahil etmesi önemle not edilmesi gereken bir durumdur.

Prof. Dr. Ahmet Kızılay ve ekibinin rektörlük seçimini, genelde üniversiteyi özelde oy kullanma hakkına sahip 600’ü aşkın akademisyenin ilgisi dışına taşıyarak, AKP yöneticileri, milletvekilleri, AKP’nin arka bahçesi niteliğindeki çok sayıda sivil toplum örgütü (!)  ve kendi kurumlarını idare etmekte zorlanan Malatya Belediyesi yöneticilerinin hayat-memat meselesi haline getirmesi, üniversitenin hassasiyetle korunması gereken özerk yapısının politikleştirilmesi, daha kötüsü de akademik ortamın politik ayak oyunlarına sahne olacak lümpen zemine dönüşmesine hizmet etmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Prof. Dr. Cemil Çelik’in 2008 yılında yürüttüğü ve bugün rakiplerinin içinde olduğu seçim kampanyası da aynı minval üzere gerçekleşmiş, AKP ve çevresinde toplanan ekonomik aktörler, İnönü Üniversitesi’ni küffar ehlinden kurtarılacak ganimet dolu bir kale olarak algılamış, Prof. Cemil Çelik’in seçilip atanması sonrasında ise, üniversite iktidar partisi yönetici ve iktidar partisine mensup belediye başkanlarının havuzbaşı toplantılarının yapıldığı bir alan haline getirilmişti. Neyse ki, Prof. Dr. Çelik, yerel basının eleştirilerinin de katkısıyla gidişatın yanlış olduğunu anlamış olacak ki, üniversite ile sokak siyaseti arasına mesafe koymak konusunda önemli çabalar gösterdi ve sonrasında dik bir duruş sergiledi.

Dışardan gözlemlendiğinde, saygın bir akademik kimliğe ve kariyere sahip olan Prof. Dr. Ahmet Kızılay’ın üniversiteyi gündelik siyasi mücadelelerin üssü haline getirecek ve üniversitenin üniversal anlayışı ile örtüşmeyecek bu tür seçim kampanyasına onay vermesi beklenmezken, özellikle ekibi içinde ya da çevresinde yer alan ve seçilmesi halinde ‘gizli rektör’ sıfatını üstlenmeyi hedefleyen bazı isimlerin yönlendirmesi ile üniversiteyi ekonomik / siyasi ve kadro paylaşımının öznesine dönüştürecek bir kampanya stratejisi izlenmesinin fayda-zarar analizinin iyi yapılması gerekiyordu. Yapıldığını sanmıyorum.

YÖK’ün rektörlük seçimlerinin akademisyenlere bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu düşünmesi yetmiyormuş gibi, yerel düzeyde de aynı düşüncenin paylaşıldığını gösteren kampanyaların yürütülmesi aslında 12 Eylül’ün yarattığı zihinsel travmaların etkisinin bütün haşmetiyle devam ettiğini göstermesi bakımından da ibret vericidir.

Çok uzatmadan somuta dönelim ve adaylar bazında bazı analiz denemeleri yapalım isterseniz.

Prof. Dr. Cemil Çelik /  Mevcut Rektör ve Rektör Adayı 

Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun 8 yıllık görev süresinin tamamlanmasından sonra 2008 Haziran ayında yapılan rektör adaylarını belirleme seçiminde geçerli 399 oyun 182’sini alarak ilk sırada yer aldı. Rakibi Prof. Dr. Sezai Yılmaz ise 170 oy alarak 2. sırada en çok oy alan aday oldu.

Malatya’nın ve İnönü Üniversitesi’nin yakından tanımadığı bir bilim adamının seçimlere birkaç ay kala Malatya’ya gelerek seçim kampanyasını başlatmasının sonrasında seçimlerde birincilikle çıkma başarısı elde etmesinin en temel faktörü  kuşkusuz önce rektör adayı olan daha sonra varılan mutabakat sonucunda yarıştan Prof. Dr. Cemil Çelik lehine feragat eden Prof. Dr. Ramazan Özdemir’in büyük desteğiydi.

Prof. Dr. Ramazan Özdemir, Prof. Hilmioğlu’nun görevinin devam ettiği yıllarda hep gelecekteki doğal rektör adayı olarak anıldı. Ulusal ve uluslararası ölçekteki akademik/ mesleki başarıları, beşeri ilişkilerindeki diyaloga açık kişiliği, üniversitede uzun yıllara dayanan sağlam ilişkileri, yönetim katındaki deneyimleri ve Malatya’daki popüler kimliği Prof. Dr. Ramazan Özdemir’in hep potansiyel rektör adayı olarak anılmasını sağladı.

Ve beklendiği gibi oldu, Prof. Dr. Özdemir 2008 rektörlük seçimlerinde rektör adayı olarak seçim kampanyasını başlattı. Karşısında adı irtibatta olduğu bazı akademisyenler dışında Malatya’da son birkaç ayda öğrenilen Prof. Dr. Cemil Çelik ve meslekdaşı Prof. Dr. Sezai Yılmaz vardı. Rakipleri de dahil olmak üzere seçimde ilk sırada çıkacak ismin Prof. Dr. Özdemir olacağı konusunda hemen herkes ittifak halindeydi.

Ancak bir süre sonra Prof. Dr. Özdemir ile Prof. Dr. Cemil Çelik arasında yapılan görüşmeler sonucunda Prof. Özdemir Prof. Çelik lehine seçimden çekildiğini ve Prof. Çelik’i desteklediğini açıkladı. Bu görüşmelerin arka planında ise Çelik ve Özdemir arasında varılan bir mutabakat vardı. Bu mutabakata göre 2008 seçimlerinde en güçlü  aday olmasına karşın Çelik lehine yarıştan çekilen Özdemir, atanması halinde Çelik’le birlikte çalışacak, 4 yıl sonra yapılacak seçimlerde ise Prof. Cemil Çelik aday olmayacak, Prof. Dr. Ramazan Özdemir’i rektör adayı olarak destekleyecekti.

Bu mutabakat, 2008’den sonraki 2012 rektörlük seçimlerinde oy kullanacak akademisyenlerin oylarına ipotek koyma anlamına gelmiyordu. Mutabakatın temel esprisi Prof. Dr. Cemil Çelik’in 2. defa rektör adayı  olmayacağına yönelik şifahi olarak söz vermesiydi.

Ancak bu gerçekleşmedi. Prof. Dr. Çelik, Prof. Dr. Ramazan Özdemir ile böyle bir mutabakata yapmamış gibi yoluna devam etti. Yeniden aday olmak ilk seçimden itibaren zaten kafasındaydı ve bu kararı  konusunda kader birliği ettiği Prof. Dr. Ramazan Özdemir ile nezaketen konuşma gereği bile duymadı. 

Prof. Dr. Ramazan Özdemir 3 yıl boyunca Tıp Fakültesi Dekanlığı  görevini yürüttü Cemil Çelik ekibi içinde. Ancak seçimlere 1 yıl kala Rektör Çelik, dekanlık görevi henüz devam ederken Prof. Dr. Ramazan Özdemir’in yerine bugün kendisine rakip olan Prof. Dr. Ahmet Kızılay’ın adını YÖK’e önerdi. Atama işlemlerini de bizzat kendisi takip etti. YÖK öneriyi kabul etti.  Özdemir de idari görevinden ayrılarak mesleki çalışmalarına yoğunlaştı. 

Prof. Çelik, idari görevden uzaklaştırdığı Prof. Özdemir’e  politik bir jest olarak rektör yardımcılığı görevi önerdi. Ancak, Özdemir bu öneriyi kabul etmedi.

Gelişmeler Rektör Çelik’in kurguladığı gibi olmadı. Prof. Çelik, bir rakibini elediğini düşünürken, yerine atadığı ismin yeni bir rakip olabileceğini hesaba kattı mı bilmiyoruz. Ama, zaman öyle olduğunu gösterdi ve Prof. Özdemir’in yerine gelem Prof. Kızılay kendisini profesörlük kadrosuna yükselttikten sonra dekanlık görevine de atayan Prof. Çelik’e güçlü bir konumda rakip oldu.

Prof. Dr. Cemil Çelik, rektörlüğe atandığı ilk aylarda demokratik, eşitlikçi ve kapsayıcı bir yaklaşımla işe başladı. Prof. Dr. Turgay Seçkin gibi, üniversitede saygın yeri olan ve daha önce rektör adayı olan bir ismi rektör yardımcılığına getirerek herhangi bir kompleksi olmadığını gösterdi. Ancak, ilerleyen zamanlarda üniversitede inisiyatifi tümüyle bir başka rektör yardımcısı Prof. Dr. İlhan İçen’e bırakarak olayları uzaktan izlemeyi tercih etti. Bu büyük yanlış Prof. Dr. Turgay Seçkin’in istifasını getirdi. Seçkin’in istifası Prof. Çelik yönetimi adına büyük kayıptı, ama bu kaybın anlamı analiz edilmedi. Çünkü, rektör yardımcıları arasında özel yetkilerle donatılan İlhan İçen, danışmanlar arasında öne çıkan Mehmet Karagöz ve yakın çevresini kuşatan bazı isimler üniversitede herşeyin yolunda gittiğini, sorunsuz ve olağanüstü başarılı bir üniversite yaratıldığı yolunda bir yanılsama yaratarak Prof. Çelik için sanal steril alan ürettiler.

Bu gelişmelerin sonucunda, kaderlerinin ‘özel yetkili’ rektör yardımcısı  ve danışmanlarının inisiyatifine bırakıldığını, rektörden bağımsız olarak bu isimlerin ciddi bir kadrolaşmaya gittiğini gören, seçimlerde Prof. Çelik’e destek vermiş olan çok sayıda akademisyen küskünler kulübünü inşa etti yavaş yavaş. Bu kulüp 3. yılda zirve yapan üye çokluğuna ulaşırken, durumun vahametini gören Rektör Çelik son 2 yılda olaya el koydu. Bu sürede üniversiteyi gerçek anlamda yöneten rektör sıfatını aldı / rektör olarak yapması gereken işlere bir de ekibinin yaptığı yanlışları düzeltme faaliyetini de ekledi.

28 Şubat döneminde / Fatih Hilmioğlu’nun totaliter yönetiminde, baskılara / baş örtüsü zulmüne, Fatih Hilmioğlu’nun hükümete ve bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a üniversitede tüm akademisyenlerin önünde yaptığı ağır hakaretlere tek harf / tek kelime ile karşı çıkamayanlar / bu yolda tek cümlelik mücadele müktesebatına sahip olmayanlar Rektör Prof. Çelik’in bilgisinden bağımsız olarak malum şahsiyetler tarafından 28 Şubat mağdurları olarak bol bol mükafatlandırıldı / kadrolandırıldı / paralandırıldı.

Fatih Hilmioğlu’nun gazabına uğramak korkusu yüzünden Cuma namazı için kampüsteki cami yerine şehir merkezindeki camilere gidenler ya da Cuma saatinde odalarında oturanlar / makamlarını kaybetme ya da kadrolarını alamama korkusu yaşayarak Fatih Hilmioğlu’nun gazabına karşı cılız da olsa itiraz sesi yükseltmek yerine ‘itaat et rahat et’ düsturuna sığınanlar / akademik faşizme karşı akademik cesaret ve ahlakı bir an olsun akıllarına getiremeyenler / ‘Kahrolası hanede evlad-ı iyal var’ bahanesi ile Hilmioğlu yönetiminin tüm aşağılamalarına karşı tek ses çıkarmayan korkaklar kulübü üyeleri 28 Şubat ve Fatih Hilmioğlu mağdurları (!) olarak üniversitenin yeni egemenleri oldular.

Yetersizliğinden dolayı üniversite ile ilişiği kesilen ve kapağı Malatya Belediyesi’ne atan, burada 5 yılını otobüs müdürlüğü yaparak geçiren / bu görevi sırasında Malatya Cumhuriyet Savcılığı’nın çeşitli yolsuzluk soruşturmalarına muhatap olan zat yeniden üniversiteye döndürülerek akademisyen titri ile taltif edildi.

Kitle İletişimi (Mass Media) konusunda tek bir eseri ve bu alanda felsefi / akademik bir altyapısı olmayan / ilk defa öğretime başlayacak iletişim fakültesinde açış dersi için tüm ününü popüler kültürün figürlerinden Seray Sever’in TV programında üzerine kahve fırlatmasına borçlu olan Prof. Dr. Ali Atıf Bir gibi iletişimi sadece ürün pazarlama aracı olarak gören bir piyasa akademisyenini davet ederek bu alandaki yetkinliğini (!) gösteren zat İletişim Fakültesi dekanlığına atandı.

Prof. Dr. Çelik’in ekibinin herşeyin yolunda gittiğini lanse etmesinden olsa gerek, Rektör Çelik 4 yıl boyunca idari kadroyu oluşturan daire başkanları, fakülte sekreterleri, yüksek okul sekreterleri ve şube müdürleri çok az biraraya geldi. Bu durum, Rektör Çelik’in üniversitede yaşanan sorunlardan doğrudan ve kirletilmemiş bilgiyle bilgilenmesini önleyen en önemli olumsuz faktör oldu.

Üniversitenin vitrini ve halka dönük yüzü olan Turgut Özal Tıp Merkezi’nde son zamanlarda uzman doktorların odalarına kapanarak polikliniğe çıkmamaları sorunların üniversite dışına taşmasına neden oldu. Hastaların asistanlar tarafından muayene edilmesi / uzmanların hasta ile birebir ilgilenmekten kaçınması, sadece asistanın kendisine sunduğu sonuçlar üzerinden hastaya tanı koyması halkın Turgut Özal Tıp Merkezi konusundaki algısında olumsuz imaj yaratmaya başladı. Bu durumun olumsuz yansımaları doğrudan Rektör Prof. Çelik’e fatura edilmeye başlandı.

Turgut Özal Tıp Merkezi ve Tıp Fakültesi’nde temel bilimcilerin ve idari personelin performans sistemini yürüten personelin keyfi tutumundan dolayı yaşadığı adaletsizlik de Rektör Çelik yönetimine karşı küskünler kulübüne yeni üyeler kazandırdı.

50-D kadrosunda tutularak başında Demokles’in kılıcı sallandırılan ve 33-A kadrosuna alınmadığı için hayal kırıklığı yaşayan, bu nedenle üniversiteden ayrılmaya zorlandığı belirtilen kimi akademik personel de yine Prof. Çelik’den bağımsız olarak kadro konusunda yetki kullanan yöneticilerin kurbanı olduklarını savunarak küskünler safında yer alıyor.

Buraya kadar ana hatları ile ifade ettiğimiz olumsuzluklardan sonra adil ve objektif olmak adına elbette gözlemlediğimiz ve kamuoyunda karşılık bulan olumlu yönleri yazmak da görevimizdir.

Herşeyden önce, Rektör Prof. Dr. Çelik’in belirli bir dönemden sonra İnönü Üniversitesi’ni başarılı biçimde gündelik siyasetin dışında tutmasının üniversite için önemli bir kazanım olduğunu vurgulamak gerekir.

Devlet kurumlarının ve devlet işlerinin işleyişinde özel bir hukuk yaratma konusunda parlak örnekler veren Malatya Valisi Ulvi Saran’ın üniversite üzerindeki etkisinin Prof. Dr. Çelik sayesinde yok denecek düzeyde olması da olumlu bir tutum olarak not edilmeye değerdir. 

Üniversitede siyasi görüş ayrımı yapmaksızın her kesime demokratik / eşit yaklaşım sergilemesi ve kendisine oy versin-vermesin herkese kapısının açık olması üniversitenin yöneten-yönetilen ilişkileri bağlamında demokratik kültüre sahip olmasının yolunu açan bir gelişmedir.

Her rektör çalıştığı  dönemde üniversiteye bir ya da birkaç yönüyle ağırlıklı  rengini verir. Prof. Dr. Çelik 4 yıllık döneminde özellikle bilimsel aktivite, proje gerçekleştirilmesi, master, doktora düzeyinde benzer ölçekteki üniversitelerden çok daha fazla burs sağlanması, uluslararası bilim projelerinde yer alınması, projesi ve buluşu olan bilim insanlarına bütçe ve TÜBİTAK bursları sağlanması, özellikle maden mühendisliği fakültesine deprem araştırmaları için ciddi fonlar ayrılması konularında İnönü Üniversitesi’ne rengini vermiş bir akademik yönetici olarak kayıtlara geçti.

Başörtüsü yasağını  herhangi yasal bir düzenlemeye ihtiyaç duymadan ilk kaldıran üniversitelerden birinin rektörü olarak da anılması gereken Prof. Dr. Cemil Çelik’in, bu yönüyle üniversitelerin doğasındaki özgürlükçü yapının güçlendirilmesine hizmet ettiğinin altını  çizmek gerekir.

Prof. Çelik, rektör olmasını sağlayan ilk seçimde yarıştığı rakibi Prof. Dr. Sezai Yılmaz ve ekibinin karaciğer nakli alanında Malatya’nın ve İnönü Üniversitesi’nin adını dünyaya duyuran başarılı çalışmalarının devam etmesi için rahat ve üretken çalışma alanı sağladı. Teorik ve pratik bilimsel çalışmaları ile organ nakli alanında dünya çapında üne kavuşmuş bir bilim adamı olan Prof. Dr. Sezai Yılmaz’ın İnönü Üniversitesi’nde kalmasını sağlaması bile başlı başına bir başarıdır. Prof. Dr. Yılmaz’ın Prof. Çelik yönetimindeki üniversitede çalışmaya devam etmesi sadece bilime ve sağlığa hizmet etmemiş, aynı zamanda üniversitelerin vazgeçilmez ihtiyacı olan barış ortamının tesis edilmesine de katkı sağlayan temel unsurlardan biri olmuştur. Fakat Prof. Dr. Sezai Yılmaz için gösterilen hassasiyet rektörlük seçimi sonrasında başarılı çok sayıda uzman doktorun ve birçok bilim adamının İnönü Üniversitesi’nden ayrılmasının önlenmesi için gösterilmemiş, bu konuda ciddi zaaflar yaşanmış ve üniversite akademik anlamda kan kaybına uğramıştır.

Rektörler çalışmalarını anlatırken garipsediğim bir şekilde icraatlarını kapalı alan, bina, derslik ya da sosyal tesis yapımları ile boğarlar. Onları anlamaya çalışıyorum, ama bir rektörün övünç duyacağı unsurlar bir hiyerarşiye tabi tutulduğunda fiziksel yapılanma konusundaki çalışmaların mutlaka bilimsel üretkenlik ve başarıdan sonra gelmesi gerekir. Üniversitenin Türkiye’deki üniversiteler içindeki yeri, dünya üniversiteleri içindeki konumu, istihdam ettiği akademik personelin eserlerine yapılan atıfların düzeyi, bilim adamlarının akademik index’deki pozisyonu, üniversitenin akademik özgürlüğü ve bilim üretmeye yönelik projelere ayrılan bütçeler, akademik, idari personel ve öğrencilerin yönetime katılma düzeyi, bilim insanlarının ekonomik durumlarının iyileştirilmesi… Bütün bunların öncelenmesi gerekirken rektörlerin fiziksel mekânlara takılıp kalması ve icraatlarını anlattıkları sunumlarda zamanın önemli bir bölümünü müteahhitlik faaliyeti içinde mütalaa edilecek çalışmalara ayrılması benim açımdan anlaşılır bir durum değildir. Prof. Dr. Çelik de zaman zaman bu yanlışı yaptı. Şayet fiziksel mekân üzerinden bir rektörlük başarı öyküsü anlatılacak ise, İnönü Üniversitesi bağlamında bu başarı öyküsünün kahramanı şu anda Silivri’de yatan eski rektör Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’dur. Hilmioğlu ile bu konuda yarışacağını düşünen bir kimse ideolojik adaletsizliğin sonucu olarak ‘Gözleri var görmez, kulakları var duymaz’ durumdadır ancak…

Prof. Dr. Ahmet Kızılay / Tıp Fakültesi Dekanı - Rektör Adayı

Mesleki / akademik başarısı ve insan ilişkilerindeki zarafeti ile temayüz eden Sivas / Zara doğumlu Prof. Dr. Ahmet Kızılay 1993 yılından bu yana İnönü Üniversitesi’nde görev yapıyor. Tüm akademik kariyer unvanlarını İnönü Üniversitesi’nde elde etti. Son olarak profesörlük unvanını rakibi olduğu Prof. Dr. Cemil Çelik döneminde (2010) aldı.

Çevresinde sevilen ve saygı gören, yaşamını mesleğine adayan Prof. Dr. Ahmet Kızılay yöneticilik konusunda çok istekli bir profil ortaya koymamasına karşın, dekanlık görevine getirilmesinden sonra Prof. Dr. Cemil Çelik’e rakip çıkarmak isteyen ve İslami kimliklerine vurgu yaparak zamanın ruhuna uygun politik konumlandırma yapan üniversite içi / dışı bazı grupların yoğun ısrarı ile rektör aday olduğu ileri sürülüyor.

Bir önceki seçimde Yeniden Milli Mücadele geleneğinden gelen Prof. Dr. Cemil Çelik etrafında birleşmek için Prof. Dr. Ramazan Özdemir’in adaylıktan çekilmesine yönelik baskı yapan bu gruplar, kaderin cilvesine bakın, dün etrafında birleştikleri Prof. Cemil Çelik’e karşı bugün adeta bir kutsal ittifak kurmanın mücadelesini verdi seçim kampanyası boyunca.

Muhtemelen Prof. Dr. Ahmet Kızılay’ı da aşan bir yapılanma ile, yazının başında da vurguladığımız gibi Malatya’da ilgisiz ne kadar politik / ekonomik / bürokratik aktör varsa İnönü Üniversitesi rektörlük seçimlerine bir şekilde müdahil oldu / oluyor / atama yapılıncaya kadar da olmaya devam edecek.

Çünkü bu sadece bir rektörlük seçimi değil aynı zamanda eğitim ekonomisini denetlenmesi, büyük bir ekonomik faaliyet ve istihdam alanının paylaşım mücadelesi. Tabii bu mücadele sadece Prof. Kızılay ekibi tarafından yürütülmüyor, eş zamanlı ama gürültüsüz biçimde Prof. Dr. Çelik ekibi tarafından da yürütülüyor aynı mücadele.

Başta Bilsam olmak üzere iktidara ve Malatya Belediyesi’ne yakın kuruluşların öncülüğünde yürütülen kampanyanın zayıf karnı ise, Prof. Dr. Ahmet Kızılay ekibi içinde ‘gizli rektör’ sıfatını elde etmek isteyecek en az 3–4 kişinin bulunması olarak gösteriliyor. Bilsam etrafında kümelenen Prof. Dr. Çelik muhaliflerinin Prof. Dr. Kızılay’ın kazanması ve atanması halinde çok başlı bir yönetime yol açacağı ileri sürülüyor.

Prof. Dr. Kızılay’ın zarif ve alçak gönüllü kişiliğinin liderlik konusunda yaratabileceği muhtemel zaaflardan yararlanmak isteyenlerin beklentilerinin gerçekleşmesi durumunda, Prof. Dr. Cemil Çelik’in ilk 2 yılında özel yetkili rektör yardımcıları ve danışmanları nedeniyle yaşanan büyük yanlışların Kızılay döneminde de tekrar edilebileceğine işaret ediyor.

Rektör Cemil Çelik tarafından İlahiyat Fakültesi dekanlığına getirilen ve olaylı şekilde yine Rektör Çelik tarafından Malatya’dan gönderilen şimdinin AKP Konya Milletvekili Cem Zorlu’nun Ahmet Kızılay ekibi tarafından Malatya’ya getirilerek akademisyenlere birebir markaj uygulanması da markajın muhatapları tarafından şık bir hareket olarak değerlendirilmiyor. Malatya Belediyesi’nin tek marifeti gelen her başkana bağlılık bildirisi sunmak olan kıymeti kendinden menkul bazı danışmanlarının da üniversiteyi abluka altına alan oy dilenciliği de, Prof. Dr. Ahmet Kızılay’ın bilgisi dahilinde gerçekleşmediğinden emin olduğum, irite edici bir tutum olarak yansıyor ilgilisine.

Geçtiğimiz hafta sonu GSF ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Sağer'in oğlunun sünnet düğününde Prof. Dr. Ahmet Kızılay ve ekibinden Prof. Dr. Selim Doğanay'ın kendi masalarından kalkarak AKP Malatya İl Başkanı Bülent Tüfenkçi ve AKP Merkez İlçe Başkanı Osman Güder'in oturduğu masaya oturmaları ve yaklaşık 1 saat boyunca sohbet etmeleri, Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik'in yanıbaşında, oy kullanacak çok sayıda öğretim üyesinin olduğu bir ortamda 'İktidar arkamızda' şeklinde verilen bir beden dili mesajı olarak algılanıyor. Bu mesaj öğretim üyelerinin üzerinde nasıl bir etki yaratır? Mesajğ vermek isteyenlerin amaçladığı şekilde mi yoksa tersine bir etki mi? Bunu seçim sonuçları gösterecek. 

Prof. Çelik karşısında en önemli avantajı tıp kökenli olması olarak gösterilen Ahmet Kızılay’ın Cumhurbaşkanlığı nezdindeki desteğinin ise TMSF’nin eski Malatyalı başkanı, şimdinin Cumhurbaşkanı danışmanı Ahmet Ertürk olduğu belirtiliyor. Ertürk, geçtiğimiz ay Malatya’ya gelerek Ahmet Kızılay ekibi ile bir toplantı gerçekleştirmişti.

Prof. Dr. Süleyman Rüştü Çaylı / Rektör Adayı

İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirürji Anabilim dalında öğretim üyesi. Son derece başarılı bir akademik kariyeri bulunuyor. 2007-2011 yılları arasında Türk Nöroşirürji Derneği Spinal ve Periferik Sinir Cerrahi Öğretim ve Eğitim Grubunda 2.Başkan olarak görev yaptı. Uluslararası dergilerde yayınlanmış 370 atıflı 45 yayını, ulusal hakemli dergilerde yayınlanmış 24 yayını var. 1 çalışması uluslar arası, 4 çalışması ulusal alanda ödül aldı.

Rektör adayları içinde ‘İdeal üniversite yönetimi nasıl olmalı? sorusuna en kapsamlı cevapları veren aday oldu. Arabesk politik yöntemler yerine adaylığını açıkladıktan sonra yayına giren kişisel internet sitesi üzerinden üniversite yönetiminin temel ilkelerini bilimsel açıdan irdeleyen bir bildiri yayınlayarak bilim insanlarının desteğini talep etti.

Tüm akademik ve idari birimlerin yönetime katıldığı / araştırma ve bilgi üretiminin özendirildiği / uluslararası saygınlığı olan / barışçıl, demokratik, özgürlükçü bir üniversite için ‘Yılgınlığı bir tarafa bırakıp geleceğine oy ver’ sloganı ile oy isteyen Prof. Dr. Süleyman Çaylı, İnönü Üniversitesi’ndeki sosyal demokrat çizginin adayı olduğu ifade ediliyor.

Üniversitedeki sosyal demokrat çizgideki bilim insanlarının ‘Tüm baskılara karşın biz hala varız, bir gücüz ve ayaktayız’ mesajını Prof. Dr. Süleyman Çaylı’ya oy vererek seslendireceği belirtilirken, Prof. Çaylı’nın alacağı oyların sağın iki adayı arasına sıkışan rektörlük seçimlerinde farklı bir tercih yapabilme olanağını üreteceği kaydediliyor.

Son Söz Olarak: Perşembe günü (yarın) İnönü Üniversitesi’nde 600’ü aşkın öğretim üyesi rektör adaylarını alacakları oy çokluğuna göre sıralayacak bir aday belirleme seçimi yapılacak. Akademisyenin üniversiteyi yönetecek rektörü belirleme yolundaki tercihine güvenmeme düşüncesine dayanan ve sözde seçimden sonra YÖK ve Cumhurbaşkanı gibi iki ayrı filtre ile steril hale getirilen bir aday aldığı oya bakılmaksızın rektörlüğe atanabilecek. 12 Eylül kalıntısı anti-demokratik bu uygulama üniversitenin doğasında olması gereken özgürlük ruhuna bütünüyle aykırı bir çelişki yaratırken, rektör adaylarının da demokratik zarafetle ilintili olmayan kampanyalar yürütmesine yol açıyor maalesef. Bu iş, ya bütünüyle öğretim üyelerine, hatta üniversitenin temel aktörleri olan akademik personel, idari personel ve öğrenicilerin seçimine bırakılmalı, ya da trajikomik seçim sistemi kaldırılarak doğrudan atama yapılmalıdır. Demokratik olan ilk söylediğimizdir kuşkusuz. Ancak bu yapılmayacaksa, üniversiteyi en az 3-4 parçaya bölen, kamplaştıran 12 Eylül kalıntısı seçim sistemi kaldırılarak, doğrudan atama yapılmalıdır. Çünkü, YÖK ya da Cumhurbaşkanı'nın Malatya'da çıkan oy çokluğuna göre hareket etmek bir zorunluluğu bulunmuyor. YÖK 1 oy alan adayı 200 oy alan adayı eleyerek Cumhurbaşkanı'na sunabiliyor, Cumhurbaşkanı da 1 oy alan adayı atayabiliyor. Seçim varmış gibi kurulan sandıklarda oy kullanan öğretim üyesine de figüranlık yapmak kalıyor. 

İnönü Üniversitesi'ne ve adaylara dönersek: Öne çıkan 3 adaydan (aday sayısı 6'ya tamamlanacak) hangisi seçilirse seçilsin, temel sorunu ideal bir üniversite yönetimi için oluşturacağı kadro olacaktır. Kazanan kim olursa olsun, nitelikli, emanet-ehliyet ilişkisinde çelişkisi olmayan, evrensel bir vizyona / birikime ve arka plana sahip / grupçuluk / klikçilik hastalığından muzdarip olmayan bir kadro ile sıfırdan yola çıkabilme cesaretini göstermek zorundadır.

Şeffaf, hesap verebilen, uluslar arası ölçekte bilim adamı yetiştirebilen / nitelikli eğitim verebilen / bilim üretebilen, demokratik / katılımcı / özgürlükçü / öğrenciyi müşteri olarak değil üniversitenin temel aktörü ve en değerli unsuru olarak gören, bilim insanlarını ve öğrenciyi kapitalist ilişkiler döngüsü içinde boğmayacak üniversite, ancak sağlam ve zincirlerini kırmış evrensel düzeyde düşünme ve üretme kabiliyetine sahip kadrolar ile oluşacaktır. 

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız