Su Kenti Malatya!. Hani Su, Hani Yeşil?
Yeşil Malatya idi hani. Sakın ha şimdi böyle bir cümle kurmayın. Mahcup olursunuz.
Raşit KISACIK Arşivinden kisacik.rasit@gmail.com
BİR ZAMANLAR MALATYA’YI TARİF EDERKEN “GÜRÜL GÜRÜL SULARI VE EVLERİN ÇATILARININ BİLE GÖZÜKMEDİĞİ YEŞİL MALATYA” DERDİNİZ YA DA DERDİK YA...
Sakın ha sakın şimdi böyle bir cümle kurmayın. Mahcup olursunuz…
Ne suyu kaldı Malatya’nın ne de yeşilliği...
Karakavak, Tecde, Bostanbaşı (Barguzu), Yakınca (Kilayik) Yeşilyurt, Gündüzbey kısacası Malatya’ya "Yeşil Malatya” ismini veren bu yerler artık beton yığını...
Düne kadar birileri “Kernek ya da Beydağı eteklerine 10-15 katlı evler yapılacak” dese “deli saçması” der geçerdik.
60 ve 70’li yıllarda orta dereceli okulların tüm öğrencilerine kazma kürek verilir tatil günlerinde Kernek Dağına çıkarılır ve teraslama yapılırdı. Binlerce fidan dikildi buraların ormanlık alan olması için..
Şimdi Kernek dağ kısmı 10-15 katlı binalardan oluşan sitelerle doldu. Hava sirkülasyonu kesildiği için Çöl sıcakları çöktü Malatya’ya… Sahra çölüne döndü adeta...
Ağacın olmadığı yerde su, suyun olmadığı yerde ağaç olur mu?
Elbette ki olmaz. Yakında Gündüzbey Pınarbaşı suyu da kurursa hiç şaşmayın...
Bunun sorumlusunu sizde çok iyi biliyorsunuz bende!
Kendi payıma söylüyorum şimdi:
MALATYA’YI BU HALE GETİRENLERE HAKKIMI HELAL ETMİYORUM...
Bu yazıyı da gelecekteki torunlarımın bilmesi için, yani kimlerin sorumlu olduğunu hatırlaması ve hatırlatması için yazıyorum…
Malatya’nın düne kadar durumu nasıldı?
Önce suyun bir kent için ve dinsel açıdan da önemini belirtmek ve şimdi Malatya’nın su konusundaki durumunu anlatmakla başlayalım isterseniz.
Günümüzde su kaynaklarının artan nüfusla birlikte tükenmeye başlaması, içilebilen ve kullanılan temiz suya kavuşmada yaşanan sorunlar, su yoksulluğu olarak tarif edilen bir olguyu ortaya çıkardı. Bu arada, devletin ekonomik işlerinin özel girişimcilerle yürütülmesi politikaların bir yansıması olarak, su “ticari bir meta” olarak görülmeye başlandı. Bu noktada, küreselleşme ve yeni emperyalist politikalar, uluslararası alanda su konusunu, petrol kadar önemli bir sorun haline getirdi. Aynı durum ülkemiz içinde de yeni yeni hissedilir oldu.
Dünyadaki yaşamı sürdürebilmek için su hayati bir öneme sahiptir. İnsanlık ve uygarlık tarihi incelendiğinde, insan yerleşimleri ve üretim ilişkilerinin gelişmesi ile suya erişim ve su kaynaklarının kullanımı arasında doğrudan bir ilişki olduğu görülmektedir. İnsanoğlu, beslenme, barınma, güvenlik ve üretim gibi temel faaliyetlerini sürdürebilmek için suya sahip olmak istemiştir. Bu nedenle, insanların ilk çağlarda yerleşim yerlerini su kaynaklarının kenarında, taşkın alanlarının dışında kurmaları bir tesadüf değildir. Su ekolojik yaşam, içme-kullanma, tarım, enerji ve sanayi için gerekli, sosyal ve ekonomik gelişme için vazgeçilmez bir değerdir. Bu noktada, su politikası ve su yönetimi, gerek küresel ölçekte, gerekse de ulusal ve bölgesel ölçekte büyük önem taşımaktadır.
Küçük derelerin, ırmakların, kaynakların yanı sıra, kutsal sayılan birçok da büyük nehir vardır. Nil, Fırat, Dicle, Ganj, Nil gibi nehirler, gerek efsanelerde, gerekse gerçek hayatta dinsel düşünüşün, duyuşun ve ibadetin vazgeçilmez öğeleri olarak görülmektedirler.
Kısacası su olmadan hayatın devam ettirilmesi olanaksızdır. Bu yaşamsal önemi nedeniyle suya. Çok tanrılı dinlerde olsun, semavi dinlerde olsun tümünde bir şekilde kutsiyet atfedilmesine, yasam kaynağı olarak görülmesine ve ona bir takım sembolik anlamlar yüklenmesine neden olmuştur.
İSLAMİYET’TE SUYUN ÖNEMİ
Kur’an’ın bir çok ayetinde de suyun kutsiyetinden sıkça bahsedilmektedir. De ki: “Haber verin; eğer suyunuz yerin dibine göçüverecek olsa, bu durumda kim size bir akar su kaynağı getirebilir? (Mülk Suresi, 30) Ant olsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. Sonra onu bir su damlası olarak savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun Suresi, 12-14)İnsan, ‘kendi başına ve sorumsuz’ bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir ‘düzen içinde biçim verdi.’ Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı. (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir? (Kıyamet Suresi, 36-40)Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi, 68-70)Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. (Yasin Suresi, 77)Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur. (TEVBE/72)İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle içinde sürekli kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik temennileri “selâm!”dır. (İBRAHİM/23)Rableri katında onların mükâfatı, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte bu mükâfat, Rabbine saygı gösterene mahsustur. (BEYYİNE/8) Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunların durumu, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu? (MAHAMMED/15)
Suyun, yaşamsal ve dinsel açıdan önemini belirtikten sonra, nehirleri, dereleri, çayları, gölleri, ırmakları ve çeşmeleri ile ünlü Malatya’daki durumuna göz atmak gerek. Hele hele son yıllardı. Tek bir kaynaktan enerjisiz alınan Gündüzbey Pınarbaşı’nda 60-70 yıldır ikinci bir isale hattı yapmayan ya da başkaca kaynak suları ciddi bir şekilde araştırmayan yetkililere seslenerek!
SU KENTİ MALATYA
Malatya yakın tarihe kadar “Gürül gürül akan suları, yemyeşil meyve bahçeleri ve özellikle kayısısı ile ünlüdür” gibi cümlelerle tarif edilirdi.
Malatya, akarsu ve diğer su kaynakları bakımından çok zengin illerimizin başlarında yer almaktadır. Yer aldığı Fırat Havzası, Türkiye'nin en büyük havzasıdır. Su toplama alanı 127.000 km2 olan bu havzanın yıllık ortalama su hacmi 28 milyar metreküptür. Malatya, Tohma ve Tohma'nm kolları olan akarsular ile sulanır. Bütün bu akarsular, Tohma koluyla Fırat Nehri'ne dökülür.
TOHMA ÇAYI: Malatya'nın en büyük suyudur. Yaz ve kış suyu boldur. En uzun kolu, Uzun Yayla'dan doğan Yukarı Tohma'dır (Ayvanlı Tohması). Diğer bir kolu, Tahtalı Dağları'ndan doğan Hacılar Tohması'dır. Bu iki büyük kol, Mığdı Düzü'nde birleşirler. Ovayı batı ve doğu yönünden geçen Tohma'ya, kuzeyden Halavun çayı ile Epreme Çayı; güneyden Dipsiz Çay, Sultansuyu, Beylerderesi, Horata Çayı, Orduzu Çayı karışmaktadır. Bu kollardan gelen su ile büyüyen Tohma, Fırat'a dökülür.
FIRAT NEHRİ: Fırat Nehri, Karakaya Barajı yapılmadan önce Malatya-Elazığ ile Malatya-Diyarbakır sınırını çizen en büyük suydu. Kuruçay ile Tohma Çayı'nın bol suları da bu nehri besliyordu Fırat nehri Malatya, Elazığ, Tunceli, Diyarbakır (Çüngüş), Adıyaman ve Gaziantep il sınırını belirledikten sonra Suriye, daha sonra Irak topraklarına girer. Irak'ta denize uzak olmayan bir noktada Dicle nehri ile birleşerek Şattul-Arab’ı'ı oluşturur ve Basra körfezine'ne dökülür. Nehrin en önemli kolları Murat, Karasu, Tohma, Peri, Çayı ve Munzur Çayları'dır. Toplam uzunluğu 2.800 km ile Türkiye sınırları içinde kalan bölümün uzunluğu ise 1263 km'dir. 720.000 km² su toplama Havzasına sahiptir. Fırat Nehri'nin rejimi Türkiye'deki diğer akarsulara göre daha düzenlidir. Mart ile Haziran ayları arasında yavaş yavaş kabarır, Temmuz ile Ocak ayları arasında çekilmiş olmasına rağmen yine de bol su akışı olur. Fırat nehri 'nin en önemli kollarından olan Akarsu Sivas Kösedağ'dan doğmaktadır.
Nehir üzerine Türkiye’nin’nin en büyük 4 barajları inşa edilmiştir. Bu barajlardan Keban Barajı (Elazığ), Karakaya Barajı (Malatya-Elazığ), Atatürk Barajı (Adıyaman-Şanlıurfa), Birecik Barajı (Birecik) ve Karkamış Barajı (Kargamış) Barajları tamamlanmıştır. Ayrıca Fırat'ın suyu inşa edilen 2 adet Şanlıurfa Tuneli ile Harran Ovası ve çevresine yıllardan beri suya hasret topraklara suyu ulaştırmıştır.
KARAKAYA BARAJ GÖLÜ: Büyük bir bölümü Malatya sınırları içinde kalan Karakaya Barajı Göl Alanı'nda, Malatya Valiliğince Kırkgöz Köprü mevkiinde yaptırılan turistik tesisler ve feribot işletmesi çalışmaları ile ilde göl turizmine canlılık katılmıştır. 1993 yılından başlayarak Valilik, mahalli imkânları kullanma suretiyle, Kırkgöz köprüsünden başlamak üzere Kömürhan karayolu köprüsüne kadar devam eden kıyı boyunca bir sahil yolunun yapımı çalışmalarına başlamıştır. Bunun dışında, baraj kıyısında Bakanlıkça Turizm Geliştirme Planları yapılmış olup, arazi mülkiyet tespiti gerçekleştirilmiştir. Barajı'nın bu nehir üzerine yapılmasından sonra nehrin yatağı geniş bir göl haline gelmiştir.
KURUÇAY: Hekimhan ilçesi yakınlarında bulunan Hasançelebi ve Alacahan arasındaki Zorbaba Dağı'nın eteklerinden çıkar, Karakaya Baraj Gölü'ne karışır. Yaz aylarında genellikle kuruduğu için Kuruçay adını almıştır.
SULTANSUYU: Doğanşehir ilçesinin batı sırtlarından doğar. Doğanşehir Ovası'ndan geçerek kuzeye doğru akar, doğudan gelen küçük bir su ile birleşir. Ova boyunca kuzeye doğru giderek Tohma Suyu'na karışır. Bu su üzerinde Sultansuyu Barajı inşa edilmiştir. Ünlü “Sultansuyu pirinci” de bu su ili sulanan topraklarda yetişmektedir. Bu su içerisinde bol miktarda gümüş balığı yaşamaktadır.
BEYLER DERESİ: İlk kollarını Pınarbaşı, Beydağları diplerinden alır. Önemli bir kolu Derme Suyu'dur. Bu kol, ilimizin kuzeyinde dar bir boğazdan, yıkık bir Bizans kilisesinin bulunduğu yerden doğar. İl merkezine 8 km uzaklıkta bulunan Yeşilyurt'an Eskimalatya'ya , Taftan Milli Yazıları'na (düzlüğüne) doğru akmaktadır. Böylece çevrenin kaynak sularından da yararlanılarak büyük bir alanın sulanması sağlanmıştır. Derme Suyundan il elektriğinin bir bölümü elde edilmektedir. Beyler Deresi adıyla anılan bu sudan, bağ ve bahçelerin sulanmasında da yararlanılmaktadır.
SÜRGÜ TAKAS: Doğanşehir ilçesine bağlı Sürgü kasabası yakınlarındaki Takas adı verilen mesire yerinden çıkar. Göksu'nun önemli bir koludur. Sürgü Barajı'na dökülür. Bu suda önemli miktarda alabalık yetişmektedir.
MELET DERESİ: Mendol ile Şahinoğlu arasındaki dağdan çıkar. Suçatı Suyu ile birleştikten sonra Sultansuyu'na karışır. Bu suda sarı sazan balığı bol olarak bulunmaktadır.
ORDUZU ÇAYI (ELMASUYU): Küçük bir sudur. Yöredeki arazilerin sulanması işlerinde kullanılır.
HORATA SUYU (ÇAYI): Yeşilyurt yolu üzerinde bulunan Konak'tan (Banazı) çıkar. Suyun çıktığı yer ilkbahar, yaz ve sonbahar aylarında önemli bir mesire yeri olarak çok sayıda ziyaretçi çeker. İçimi güzel ve çok soğuk bir sudur. Kasabanın hem içme suyu ihtiyacını, hem de sulama ihtiyacını karşılayacak kapasitede bir sudur.
ELEMENDİK SUYU: Malatya-Kahramanmaraş karayolunun 20. kilometresinden çıkan bu su, biraz ileride Sultansuyu ile birleşir.
ORDUZU SUYU (PINARBAŞI): Malatya-Elazığ karayolunun 5. kilometresinden çıkar. Buraya Orduzu Pınarbaşı denilmektedir. İlin en önemli mesire yerlerinden birisi olan Pınarbaşı'nda Malatyaspor Kulübü'nün spor tesisleri de bulunmaktadır. Suyun önüne bir de gölet yapılmıştır. Kışın burada biriken su ile yazın bağ, bahçe ve ekili alanlar sulanmaktadır.
ŞİRO ÇAYI: Pütürge ilçesinden geçer; ilçenin önemli suyudur. Adıyaman ilinin Kâhta ilçesindeki Kâhta Dağları'ndan çıkan bu su, vadilerdeki bahçelerde yer alan ağaçların sulanmasında kullanılır. Daha sonra Karakaya Barajı'na dökülür. Diğerleri yukarıda kısaca sayılan akarsulara şunları da ekleyebiliriz:
Emır, Mırcan, Göksu, Aksu, Benenyel, Söğütlüdere, Sazlıdere, Sotıkdere, Kozlu Çayı, Yenıce Çayı, Sertrek Çayı, Arapgır Çayı, Davulgan Çayı, Cevızlısu, Kırmehmet Deresi, Şışman Çayı,
Gürpınar Çayı, Balıklağa Suyu, Sakızlı Çay, Yenıce, Balaban, Ayvanlı, Kızılmağara,Kızılhısar,
Karaçayır, Bıyıkboğazı, Valide Deresi, Kerek Çayı, Pereç Suyu…
Günümüzde Anadolu’nun birçok yerinde ziyaret fenomeni çerçevesinde gelişen su kültü büyük önem taşımaktadır. Çünkü ziyaret mekânlarında çoğu zaman türbe, mezar, ağaç ve su bir bütünlük arz etmektedir. Özellikle kutsal mekânla temas genellikle su, ağaç ve toprakla sağlanmaktadır. Su kültüne bağlı olarak kutsalla bütünleşme ve koruma sağlama çoğu zaman içilen veya vücuda sürülen su ile gerçekleştirilir. Söz konusu su kaynakları kutsiyetlerini bazen bir dede, baba, veli veya şehit ile irtibatından, bazen bir ağaç, taş, tepe veya dağ ile irtibatından bazen ve hem mezar hem de ağaç, taş ve tepe unsurları ile birlikte almaktadır. Zaten bazı kutsal suların isminden de bunu çıkarmak mümkündür. Anadolu’daki kutsal suların önemli bir kısmı dilek amacıyla kullanımının yanı sıra şifa verme özelliği ile de ilgi görmektedir. Kutsallığı (1) ile ünlenen sularımızda çoktur. Buna örnek olarak Malatya Somuncu Baba külliyesinde bulunan havuz ve kanaletlerde bulunan balıklar ifade edilebilir. Aynı balıklar Şanlıurfa’daki Balıklı gölde de yer almaktadır. Söz konusu balıkları avlamak kesinlikle yasaktır ve bu yasağa riayet etmeyenlerin cezalandırıldığı inancı çeşitli hikayelerle kulaktan kulağa hala yayılmaktadır. Anadolu’da Kutsiyet atfedilen su ve pınarların bir kısmı veli, şehit gibi kişilerin mezar veya türbesi ile yan yanadır.
Malatya-Darende Somuncu Baba dergâhı yanında kayalıklardan çıkan su da dilek ve şifa için kullanılır. Ayrıca dergâhın yakınında çayın kenarında tamamen doğal bir havuz (Kudret Hamamı) şeklinde olan su sıtma ve vücut ağrıları için şifa amacıyla kullanılır. Bu dergâhta Somuncu Baba’nın çeşmesindeki su da sadece şifa amacıyla içilir, başka bir amaçla kullanılmaz.
Malatya’nın Konak'taki Horata suyundan içen kadınların erkek çocuk doğuracağına inanılır. Yine Konak'ta Çoban Dede deresine geceleri su almaya gelenlerin dua etmeden geçmeleri durumunda Çoban Dede’nin onlara göründüğüne ve çarptığına inanılır.
Yalnızca bazı pınar ve mesirelerdeki sular değil Derme sulama kanalıda bize kutsal olarak tanıtılırdı. Anadolu’da su kültüne bağlı olarak, suyun temiz tutulması inancı bugün de devam etmektedir. Dere ve pınarları kirletmeme, temiz tutma aksi takdirde çarpılacağı şeklinde bir cezalandırma korkusu halen bu kültlerin yaşamasında etkili olmaktadır. Çocukluğumuzda serinlenmek amacıyla girdiğimiz Derme sulama kanalına zaman zaman taş attığımız olurdu. Bu eylemimizi gören büyüklerimiz bizi ikaz eder
“Suya attığın o taşı öbür dünyada kirpiklerinle toplayacaksın. Çok günah” derlerdi.
Bu günah kavramını bizlerde hala çocuklarımıza anlatmaktayız. Bu inanış sudaki kutsallıktan öte farkına varmadan çevreci oluşumuz ve ekolojik dengenin bozulmamasına hizmetmiş meğer. Bunu yıllar içersinde öğrenebildik.
Malatya ve çevresinde su kültü ile ilgili verilerde, daha çok şifa unsuru ön plana çıkmaktadır. Bazı pınar ve su kaynakları mezar ve türbelerin yanlarında bulunmaktadır. Ancak tamamen bağımsız olan şifalı sular da bir hayli fazladır. Yine suların bazıları atalar kültü çerçevesinde efsanevi veya tarihi kişilikle bağlantılı, bazıları da gizli yatırlarla ilişkilendirilir. Tedavi amaçlarının yanı sıra bazı sular için dilek ön plandadır. Anadolu’nun birçok yerinde hıdrellez günü insanların Tanrıya dilekçe yazıp suya attıkları görülmüştür.. Nitekim günümüzde Malatya merkez de bulunan kanal (Derme Suyu), dağdan akıp şehrin içinden geçen ve temiz olmayan bir sudur. Ancak bu kanaldaki suyun şifa ve benzeri hiçbir kullanımı olmadığı halde, hıdrellez günü gece yarısına kadar su kanalını boydan boya iki taraflı kuşatan kadın, kız ve erkeklerin dileklerini yazıp bıraktıkları çok görmüşüzdür.
Çocukluğumuzda Kasım’ın Değirmeni denilen İnönü Stadının karşısında Ucbağlar (şimdi bazılarının söyleyip yazdığı gibi Üçbağlar değil!) mahallesi 1. sokağın girişinde o dönemde su değirmeninin önünde bekler, su da topladığımız kağıtlardaki genç kızların kendileri, annelerin ise kızları için dualarla başlayıp dualarla biten evlilik isteklerini (iyi bir kısmet) okurduk.
DOĞAL GÜZELLİKLERİYLE KAYNAK SULAR
ORDUZU PINARBAŞI: Orduzu Pınarbaşı, Malatya merkezinde adı en çok bilinen piknik alanıdır. Malatya-Elazığ karayolu üzerinde, merkeze 5 km. mesafede Bahçebaşı (Orduzu) semtinde kaynak sularının önüne set çekilerek bir gölet oluşturulmuştur. Yamaçları çam ağaçlarıyla çevrili olan bu yer yaz aylarında şehir halkının dinlenme yeridir. Yazın sıcak günleri Malatyalılar ve zaman zaman da dışarıdan gelenler Pınarbaşı'na akın eder ve göl kenarında piknik yapıp dinlenirler. Yazlık gazinolar, Malatya Belediyesi tarafından göl kenarında yaptırılan dinlenme tesisleri ve Mişmiş Park'ta inşa edilen Kayısı Fuarı alanı Orduzu Pınarbaşı'nı, kentimizin en gözde dinlenme alanı haline getirmiştir. Ayrıca, yörenin güzelliği ve sakinliği göz önüne alınarak, buraya Malatyaspor Kulübü, Spor Kompleksi ve yüzme havuzu yaptırmıştır. Önce futbolda kentimizi temsil etmekte olan 'eski' Malatyaspor, şimdilerde Belediyespor'dan devşirilen Yeni Malatyaspor yıl boyunca söz konusu tesislerden yararlanır. Kompleksteki çim saha, Malatyaspor tarafından antrenman alanı olarak kullanılırken, toprak saha amatör takımların hizmetindedir. Ek olarak, açık yüzme havuzu yaz aylarında yüzme müsabakalarına sahne olduğu gibi, halkın kullanımına da sunulur.
HORATA: İl merkezine 5 km. mesafedeki Konak'ta, Beydağ'ının eteklerinde çıkan Horata suyunun çevresinde bir mesire yeridir. Yaz aylarında kent merkezinden Horata'ya akın eden Malatya halkı, durgun, temiz ve soğuk suların yanında dinlenme fırsatı bulmaktadır.
GÜNDÜZBEY: Malatya'ya 8 km. uzaklıktaki Yeşilyurt İlçesi'ne bağlı Gündüzbey, Derme Deresi'nin kaynak yeridir. Yeşile bezeli doğal güzellik, suyun bolluğu ve kasabanın sakinliği halkın ilgisini çeker ve yaz aylarında ziyaretçi akınına uğrar. Kasaba içindeki ve yakınındaki parkların yanı sıra, Kapılık adıyla bilinen mevki görülmeye ve dinlenmeye değer yerler arasındadır.
DAVULLU PINAR: Yeşilyurt ilçe merkezine 2 km. mesafedeki Taftacık mevkiinde kaynak sularının kayaların arasından çıkıp dereye karıştığı bir dinlenme yeridir.
İNEK PINARI: Yeşilyurt İlçesindeki İnek Çayı'nın kaynağındadır. İlçeye 5 km. mesafede, Kadir Uşağı köyüne giden yol üzerindeki, Atmalı mevkiindedir. Doğal güzelliği, sakinliği ve yöredeki meyve bahçelerinin bolluğu, İnek Pınarı'nı görülmeye değer kılar. İnek Pınarı, yaz aylarında ilçedeki vazgeçilmez piknik yerlerinden biridir.
SÜRGÜ TAKAS: Doğanşehir llçesi'nin, Sürgü mahallesi kaynak sularının çıktığı Sürgü Vadisinde yer alır. Malatya'ya 70 km. mesafededir. Asfalt yol ile ulaşılan mesire yeri bol, temiz ve soğuk sulu Takaz kaynağının oluşturduğu doğal bir akvaryum görünümünde olup, alabalık üretme tesisleri de bulunmaktadır. Sürgü Takaz, halkın, piknik için ilgisini çekerken, yöreyi ziyaret edenler, lezzetli alabalıkların tadına bakmaktan geri kalmazlar.
SÜRGÜ ÇAYI: İlin güneybatı ucunu oluşturan Sürgü yöresinin sularını toplayan bu çay, Malatya yöresinin batı kesimlerinde yer alan Karakaya tepesinin güney yamaçlarından doğar. Sürgü çayı, Göksu ırmağının önemli bir koludur. Sürgü kasabasından sonra, Kapıdere'ye kadar batı yönünden akan çay sonra güneye döner. Burada, Göksu ile birleşen ve Göksu adını alan akarsu, doğuya dönerek Adıyaman il sınırına girerek Adıyaman il topraklarından Fırat'a katılır. Sürgü çayı üzerinde Sürgü barajı kurulmuş olup, bu barajdan geniş bir alan sulanmaktadır.
GÜNPINAR ŞELALESİ: Darende İlçesi’nin 10 km. batısındadır. Günpınar Çayı, kaynağından çıktıktan sonra kayalar arasında oldukça yüksek bir düşüş yapar. Şelalenin çıkardığı ses, toz halinde çevreye yayılan su zerreciklerinin kayalar üzerinde akışı izlenmeye değer görüntüler ortaya çıkarır. Şelalenin çevresini kaplayan ağaçlar, Günpınar'ın görünümünü daha da muhteşem hale getirir. Şelale, her yıl çok sayıda ziyaretçinin akınına uğramaktadır. Günpınar'ın çevre düzenlemesi Özel İdarece yaptırıldıktan sonra, şelalenin cazibesi daha da artmış bulunmaktadır.
Yukarıda sayılanların dışında, Arguvan ilçe merkezine 10 km. uzaklıktaki Kızık Köyü'nde bulunan, Balıklı Çeşme ile Bemara Çayı'nın geçtiği yeşilliklerle örtülü vadi, ilçenin 3 km. uzağındaki Dolaylı Mahallesi'nde…
DUTLUPINAR: Aliyakası civarında, Yeşilyurt-İkizce Köyü yolu üzerindedir. Dutlupınar mevkiinde yaz-kış suyu kurumayan bir pınardır. Soğuk suyu, çevresindeki yeşilliği sakin ortamı ile halkın büyük ilgisini çeken bu mesire yeri ile ilgili çeşitli efsanevi şeyler söylenmiştir. İşte Dutlupınar ismi ile ilgili bir rivayet: Önceleri pınarın olduğu yerde bir dut ağacı varmış. Yıldırım düşmesi sonucu dut ağacı ikiye bölünmüş ve yerden su kaynamaya başlamış. Bu suyun adı “Dutlupınar” olmuş.
ŞABANDEDE PINARI: Atmalı mevkiinde merkeze 3 km uzaklıkta bir bahçe içindedir. İnek pınarına giden yol üzerinde olan bir pınardır. Bahar ve yaz aylarında özellikle hafta sonları halkın rağbet gösterdiği bir piknik alanıdır.Adını çevresinde sevilen ve saygı duyulan “Şaban” adında bir kişiden alındığı sanılmaktadır.
GÜVERCİN PINARI: Kadiruşağı-Atalar köyleri arasında merkeze 8 km mesafededir. Koruderesinin doğusunda yüksek bir yerde, meşeliklerin arasından çıkan bir su kaynağıdır. Pınarın çevresinde çok miktarda güvercin vardır. Güvercinler, su ihtiyaçlarını bu pınardan giderdikleri için bu ad verilmiştir. Çok güzel bir mesire yeridir.
BUZAĞI PINARI(DANA PINARI): Kadiruşağı Köyü yolu üzerinde küçük bir su kaynağıdır. İnek pınarından yaklaşık 50m yukarısında bulunmaktadır. Yaz aylarında suyu tamamen kuruyan bir mesire yeridir.
Ayrıca; bu bölgede bulunan irili ufaklı pınarlar ise şunlardır:
FAZLININ PINARI, ÇATALKAYA (KAMIŞLI) PINARI, HASTANIN PINARI, DEĞIRMEN PINARI, SÖĞÜTLÜ PINAR, FATMA PINARI, AŞIK PINARI (GANİPINARI), KORUDERE'NİN GÖZE PINARI, GÜNDÜZBEY'E PORGALIPINAR, AHMETÇE PINAR. SÜLÜMEKKEPINAR, AĞCAPINAR, SÜLÜKLÜPINAR, YAKINCA KARGA PINARI, HER HASTALIĞA BİR PINAR…
1960’lı yıllara kadar Malatya’da özellikle çocukların hastalığa yakalandığı zaman götürüldüğü çok sayıda pınar vardı. Bu pınarların her birinin bir hastalığa iyi geldiğine inanılırdı. Bu pınarlara her mevsim kar, yağmur, tipi demeden çocuklar götürülür ve pınarın suyu ile yıkandıktan sonra evlere götürülürdü. İşte belirlemediğimiz kadarıyla ünlü bazı pınarlar şunlardı.
İSPENDERE: Malatya-Elazığ yolu üzerinde Malatya'nın 28 km. Doğusunda İspendere köyündedir. Üç ayrı pınardan su çıkmaktadır. Bu pınarlardan çıkan su hem içme hem de banyo yapma amaçlı kullanılmaktadır. Suyu; sindirim sistemi, idrar yolları ve karaciğer hastalıklarına iyi gelmektedir, il Özel idaresince yaptırılan bir motel ve gazinosu mevcuttur. Buraya özellikle İspendere içmeleri denilir.
BALABAN: Darende- Balaban'a 1 km. uzaklıktadır. Birkaç kaynaktan çıkan su Mide, böbrek rahatsızlıkları ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Sindirim sistemi hastalıklarına iyi geldiği için iç turizm açısından yörenin ekonomisine de katkı sağlamaktadır.
ROTÜKAN PINARI: Merkeze bağlı Rotükan köyündedir. Bu kaynaktaki suyun Hiperstenik mide rahatsızlıkları ile karaciğer safra yolları ve barsak hastalıklarına iyi gelmektedir.
HARAP ŞEHİR: Doğanşehir ilçesindeki bu kaynak Harap Şehir içmesi ismiyle tanınır. Bu kaynaktaki suyun, idrar yolları hastalıkları ve böbrek rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinmektedir.
SITMAPINARI: Malatya bölgesinde çeşitli hastalıklara iyi geldiğine inanılan çok sayıda pınar bulunmaktadır. 1960’lı yıllara kadar görülen ve bugün Malatya’nın en büyük semtlerinden biri olan Sıtmapınarı’na ismini veren pınar gibi. Bugünkü Sıtmapınarı Camisi’nin ön batı köşesin, (Rahmetli babam Hüseyin Kısacık’ın 2002’de sebil yaptırdığı yerde) bir pınar verdi. Toprak bir çukurda taşlardan yapılmış küçük bir şadırvanı vardı. Önündeki havuza bu pınardan su dolardı. Sıtma hastası olan büyükler burada yıkandıkları gibi sıtma olan çocuklarını da buraya getirir, yaz-kış demeden soyarak suya daldırırlardı. Bu suyun Sıtma hastalığına çok iyi geldiğine inanılırdı. Sıtma olan çocuk doktora götürülmez doğrudan buraya getirilirdi.
BEŞPINAR: Malatya-Akçadağ-Başpınar mahallesinde bulunan bir çeşmenin suyu romatizma ve sıtma hastalıkları için içmek, vücuda sürmek ve yıkanmak suretiyle kullanılır ve Cuma akşamları burada mum yakılır.
YENİDAMLAR SITMAPINARI: Kale ilçesi Yenidamlar köyünde de sıtma pınarı bulunmaktadır. Sıtma hastalığına yakalananlar su suyla yakınır. Sıtma hastalığına tek çare olduğuna inanılır.
ESKİPINAR: Arapkir Eskişehir mevkiinde de Eskipınar olarak bilinen pınarda aynı amaçla kullanılır. Sıtma hastalığına yakalananlar yaz kış demeden burada yıkanır ve suyundan da içerler.
DEDEKÖY’ PINARI: Yine Kale İlçesi’ni Dedeköy’ün hemen üstünde bir hendekte akan şifalı pınarın suyu böbrek hastalıkları için içilir ve vücuttaki yaralara çamuru ile beraber sürülür.
DABAZPINARI-Orduzu (Bahçebaşı) ile Eskimalatya yol kavşağında bulunuyordu. Eski Milletvekillerinden Ahmet Fırat’ın arazisi içerisinde kalıyordu. Eski ismiyle HOŞİRİK denilen bu pınara halk arasında Dabaz denilen cilt ve deri hastalıklarına yakalananlar gelirdi. Özellikle Alerjik hastalıklar olanların bu sudan içtiklerinde sorunlarından kurtulduğuna inanılırdı.
ÇARMUZU-Dabazpınar- Yine Alerjik hastalığı olanların bu buradaki pınardarn su içtiklerinde sıkıntılarından kurtulduklarına inanılırdı. Allerjik deri hastalığı, halk arasındaki deyimi ile Dabaz olanların adreslerinden biriydi.
ONARPINARI (AKDAŞ PINARI) Arapgir-Onar Aktaş köyleri arasında bir mevkide dere içinde bir su kaynağından çıktıktan kısa bir mesafeden sonra kaybolur. Bu su, mantar ve yara gibi deri hastalıklarında çamuruyla vücuda sürme ve yıkanmak suretiyle kullanılır.
KARAPINAR (Karasarılık): Bahçebaşı (Orduzu) Mahallesi'nin mesire yeri Çınar mevkiine çok yakın yerde bulunan halk arasında adına KARA SARILIK PINARI denilen bu pınara sarılık hastalığı ağır seyredenler getirilir. Çünkü kara sarılık’ın diğer adı olan gizli sarılık tehlikeliydi. Burada yıkanan ve suyunu içenlerin sarılıktan kurtulduğuna inanılırdı. Yakın tarihlerde Kara sarılık’ın ne olduğunu anlaşılmıştı ama yine pınara Kara Sarılık denmeye devam edildi. B, C, D Tipi viral hepatitler halkımızın, “ gizli sarılık “ ya da “kara sarılık” olarak bildiği hastalıktır. Gizli sarılık mikrobunu alan kişilerin bir kısmı bu mikrobu vücutlarında taşırlar ve başkalarına bulaştırırlar. Bu kişilere “taşıyıcı” denir. Taşıyıcı olmak ileride siroz ve karaciğer kanseri riski taşımaktadır. Üstelik taşıyıcı kişilerin virüsü başka kişilere de bulaştırması toplumun geleceği açısından büyük bir sorun oluşturmaktadır. Bu nedenle Sarılık kuşkusu taşıyanlar bu bu pınarı mutlaka ziyaret ederler.
SARI SARILIK:Eskimalatya (Aşşağışeher) merkezinde bulunan bu pınarın esas ismi Sarılık’tır. Sarılık hastalığının her çeşidine yakalananlar buraya getirilip suyundan içtikleri gibi yıkanırlardı da. Sarı Sarılık denilen Kara sarılık’ dışındaki sarılık hastalıklarına iyi geldiğine inanılır.
SÜT PINARI: Eskimalatya'da “süt pınarı” olarak isimlendirilen bir çeşmenin suyu, sütü az olan kadınlar içer. Loğusa kadınların sütünün çoğalması amacıyla içilir. Bu su aynı amaçla sütü bol olsun diye ineklere içirilir.
FARAŞPINARI: Malatya Hekimhan Güzelyurt Faraşlı mevkiinde aynı bir su kaynağı bulunmaktadır. Burada bir evliyanın gizli yatırı olduğuna inanılır. Çocuğu olmayan kadınlar, kırklı kadın ve çocuklar, gelişmeyen çocuklar bu suyla yıkanır. Mesire olarak da kullanılan bu yere gelenler adak kurbanı da burada keserler. En çok Kırk basması ile ilgili olan kadınlar 40’ı çıkmamış çocuklarını getirirlerdi. (1)
ŞEYHPINARI: Darende Balaban'ın kuzeyinde bulunan ve gizli bir yatırında olduğu yerde bulunan Şeyh Pınarına ziyaretçiler mide ve Böbrek hastalıkları için gelir. Bu sudan içerek çeşitli dileklerde de bulunurlar..
ALTINPINAR (Altınışık): Tecde Mahallesi’nde (Firdevs mahallesi) bir çınar ağacının yanından çıkan bir pınardı. Altınışık yine 1960lara kadar bu bu pınar piknik alanı olarak kullanılıyordu. Bu pınar da ishal olanların ve 40 basması denilen kadınların uğrak yeriydi. 40 basması ve ishal vakalarına bu suyun birebir olduğu söylenirdi. Tecde Mahallesi zaten, 1560 dan sonra bağ bahçe tarımı daha da büyük önem kazanıp, yemyeşil, uçsuz bucaksız alanlarıyla adeta bir cennete dönüşen, yakın zamana kadar pınarları ile de ünlü bir bölgeydi. Bu pınarlardan akan su sebze ve meyve bahçelerini sulayan Altınışık deresinin de ana kaynaklarını oluşturuyordu. Tecde günümüzdeki yapılaşmalar nedeniyle eski görünümünü kaybetmekte ve giderek beton yığınına dönmektedir.
DOĞANYOL KOLDERE SÜLÜKLÜ GÖL: 1980 SONRASI Pütürge’den ayrılıp ilçe olan Doğanyol’a bağlı Koldere (Mamaş) köyünde bulunan Sülüklü Göl, adı gibi içersinde bulunan kan emici sülükleri ile ünlüdür. Haziran ayının bir veya ikinci haftasında göl çevresinde bölgeden gelen çok sayıda insanın katıldığı şenlikler düzenlenir. Eskiden bir hafta kadar kutlanılan Koldere Sülük bayramında, çok uzaktan insanlarında geldiği olurdu. Genellikle şenliklere gelen ve çeşitli hastalıklardan kurtulmak isteyen insanlar buradaki sülükleri vücutlarının hastalıklı bölgelerine yapıştırırlar ve sülük kanı emdikçe o hastalıktan kurtulduklarına inanırlardı. Bu inancın hala sürdüğü dikkati çekmektedir. Sülüklerin haziran ayında daha çok gölde görülmesi nedeniyle, köylüler bunu çeşitli etkinliklerle kutlamaya başlamışlar. Hafta boyunca gerek köylüler ve gerekse bölge illerinden gelen hasta ve hasta yakınları geleneksel halk oyunları oynar ve düzenlenen çeşitli yarışmalara katılırlardı. İlkbahar aylarında tamamen dolan göl suları Haziran ayından itibaren çekildiğinden sülüklerde ortaya çıkmaktaydı. Bölge insanının yılda bir kez de olsa buluşup görüştüğü, delikanlıların genç kızların birbirini tanıyabildiği, yöre halkının alışveriş yaptığı, yarış izleyip gönlünce eğlendiği Sülük Gölü bayramının hala yarışmalar, yetişkinlerin olgunluklarının zirvesindeki marifetlerini sergiledikleri gösteriler yapılırdı. (Kaynak: Rivayet değil gerçek. Bu da Sülük Bayramı. Röportaj_ Raşit Kısacık. 1978- Cumhuriyet gazetesi. BYEGM Röportaj dalı birinciliği)
GÖLLER
Malatya'da önemli bir tabii göl yoktur. Yalnızca dağlık kesimlerden akan suların kaynak alanlarında ve düşük yükseltiri plato basamaklarında yüzeye çıkan suların oluşturduğu küçük göller vardır. Bunlar dışında sulama amaçlı 5 gölet vardır. Bunlardan; Orduzu Sulama Göleti, Orduzu Zorbalı Sulama Göleti ve Hançayı II. Sulama Göleti, Malatya Merkezde, İsaköy sulama göleti Arguvan ilçemizde; bir sulama göleti de Darende ilçemizde bulunmaktadır.
MALATYA’NIN ÇEŞMELERİ
Malatya’da yine 1970’lere kadar hemen her mahallede bir ya da birkaç çeşme bulunurdu. Belediyeye ait bu çeşmeler pik demirden yapılmıştı. Emme basma tulumba sistemi ile çalışır, kolunu aşağı yukarı indirdikçe gürül gürül temiz su akardı. Henüz evlere su şebekesi çekilmediğinden tüm mahalleli kovalarla evlerine buradan su taşır, bazı kadınlar çamaşırlarını ve bulaşıklarını bu çeşmenin çevresindeki düz taşlar üzerinde yıkarlardı.
En kalabalık çeşmeler ise, Tahtalı Minare, Kernek, Dörtyol, Sıtmapınarı, Koyunoğlu, Çukurdere, Dabakhane, Çavuşoğlu Kilisesi yakını ve Çarmuzu, Hüseyin Bey Köprüsü ve Istasyon garında bulunurdu.
Eski Halep Caddesi, şimdilerde PTT arkası, Yeni Cami arkası ve iş hanlarının avlularında da havuzlu çeşmeler vardı. Bu havuzlu çeşmelerdeki su taştan yapılmış Aslan heykelciklerinin ağızlarından akıtılırdı. Hatta bazı hamamların içinde de benzeri aslanlı çeşmeler bulunurdu.
Bu Aslanlı çeşmeler genellikle Arslantepe’de çıkan Arslan heykellerine benzetilmişti nedense...
Mahalle çeşmelerinin en sonuncusu Kernek Meydanı’ndan Derme Ana kanalına çıkan yokuşun orta bölümünde bulunurdu. 1975’lerde (tüm ısrarlarımıza rağmen) belediye tarafından kaldırıldı.
Çeşmelerin kaldırılma nedeni ise şehirdeki su şebekesinin tamamlanması ve arkasından evlere borularla suyun götürülmesiydi.
Bu çeşmelerin birkaç musluklu ve geniş yalakları olanlarda hemen her köyde vardı. Hatta bazı köylerde iki-üç yalaklı çeşme bulunurdu.
Köylüler her türlü su ihtiyacını bu çeşmelerden karşılar, yalakların bur bölümünde ise hayvanlarını sularlardı.
Yani Malatya’nın neresine giderseniz gidin su sıkıntısından bahsedilemezdi.
MORAL DEPOSU ÇEŞMELER (1)
“Çocukluğumuzda köyümüzde evlerde su yoktu. Köyün tüm yaşayanlarının ortak bir-iki çeşmesi vardı.. Köylü kadınlar su için köy meydanındaki çeşmeden evlerine su taşırlardı. 1970’lerin ortalarında köye su şebekesi çekildi. Aynı yıl Elektrik şebekesi de geldi. Elektrik direğinin üzerindeki trafonun yanına gaz lambasını koydular, düzenlenen törenle Vali Lambaya “Püf” diyip söndürerek elektrik şalterini indirerek köyün aydınlatmasını sağladı.
Bir kaç gün sonra da evlere su taşınmaya başlandı. Her eve köylüler kendi olanakları ile su çektiler. Evlerdeki musluklardan sular akmaya başladı.
Herkesin sevinmesi ve yalağı çamur deryası olan çeşme başına gidip gelme çilesi bitecek ve kadınlar sevinecek sanırdık. Hiçte öyle olmadı..
Köylü kadınlar arasında bir huzursuzluktur aldı yürüdü. Tümünün ortak şikayeti Evlerdeki musluklardan akan suyun Köy çeşmesindeki akan suyun tadını vermemesiydi!
Oysa ikisi de Gündüzbey Pınırbaşı’ndan gelen suydu. Yani köy çeşmesinden ve evlerin musluklarından akan su aynı kaynaktan geliyordu.
Bir süre sonra Köylü kadınlar evlerinde tertemiz sular akmasına karşın köyün çeşmesinin başına tekrardan toplanmaya başladılar.. Sularını eskisi gibi buradan getirmeye başladılar. Çamaşırlarını da bazıları burada yıkama alışkanlığına tekrar döndüler.
Önce evlerde akan suyun paralı olması nedeniyle bu yola başvurduklarını sandım. Görenlerde öyle sanıyordu.
Oysa işin aslı hiçte öyle değildi...
Sonunda şu kanıya vardım. Köylü kadınların kendi aralarındaki samimi iletişimi yalnız ve yalnız çeşme başında kurduklarını anladım. Annem de yıllar sonra bana kendi genç kızlığını anlatırken “Gelin olduğum zamanlar bende aynısını yapardım. Çeşme başına inmek için günde 2-3 kez evdeki suyu boş boş harcardım. Çeşme başında köyde olup biten tüm dedikoduları öğrenirdim. Sudan çok o sohbetlere bayılırdım” demişti.
Yani evlere gelen şebeke suyu köy kadınlarının hayatını adeta cehenneme çevirmiş ve yalnızlığa itmişti.. Çünkü artık diğer kadınlarla olan iletişimlerini kaybetmişlerdi. Zaten sabahın köründen akşamın ilk saatlerine kadar çalışan kadınların iki çift laflayabileceği, köyde olan biteni öğrenebileceği hiçbir fırsatı kalmamıştı.
Bu nedenle köy meydanındaki çeşme işlevini yitirmedi ve kullanılmaya devam etti.
Gerçi günümüzde bu çeşmelerde iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla işlevselliğini yitirmişti.
Şimdi kadınlar arasında iletişim sağlanması için ortak yerler aranıyor. Ama çeşme başı gibi yerler çok güçlükle bulunuyor. Bu çoklu iletişim kurma yerleri kadınlar arasında sınıf farklılıklarını yanı sıra sosyal, kültürel ve dinsel gruplaşmalarda yaratıyor.
Yani kadınlarımız yine bunalımda. Depresyonun en çok kadınlar arasında olmasının nedenlerinin başında da bu geliyor sanırım.. Çünkü çeşme başı sohbetlerinin verdiği lezzeti hiçbir ortamda tam olarak bulamıyorlar. ...Ve o nedenle sık sık “Nerede o eski çeşmeler” diye hayıflanıyorlar.
NE OLDU BU SULARIMIZA?
NEDEN ÜST KATLARA İÇME SUYU ÇIKMIYOR ZAMAN ZAMAN?
MALATYA İL MERKEZİNDE AKAN ONLARCA DERE VE ARK’IN SUYU NEREYE GİTTİ?
GÜNDÜZBEY’DEN İL MERKEZİNE 60-70 YILLARDIR NEDEN BİR İKİNCİ İSALE HATTI YAPILMADI?
YEREL YÖNETİMLER YENİ KAYNAK ARAYIŞINDA MI ACABA? VS..
Biliyorum yine bana cevap vermeyecekler eskisi gibi…
Çünkü HER ŞEYİ KENDİLERİ BİLİYOR YA!
___________
(1)Raşit Kısacık Malatya’nın Yöresel Tarihi 2009, Malatya