SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Anadolu Aydınlanmasında Akçadağ'daki Bir Kilit Taş.. Köy Enstitüsü

Anadolu Aydınlanmasında Akçadağ'daki Bir Kilit Taş.. Köy Enstitüsü
A- A+ PAYLAŞ

Araştırmacı-yazar, emekli öğretmen Fikri Demirtaş, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında kurulan, eğitimimizin yük akı olarak nitelediği köy enstitülerinden Akçadağ Köy Enstitüsü’nün basımevini kaleme aldı. 

Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı Karapınar köyü sınırları içerisinde bulunan enstitünün “efsane” olarak anılan müdürü Şerif Tekben döneminde, üstelik Ankara’dan “gizli” olarak kurulan matbaada birçok yayın basılmış. Adı köy enstitüleriyle özdeşleşmiş dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un, “kaçak” kurulan basımevinin haberini aldığında, Müdür Tekben’e ilginç tepkisi de Demirtaş’ın yazısında yer alıyor. 

Fikri Demirtaş’ın tamamına https://fikridemirtas44.blogspot.com/2023/12/akcadag-koy-enstitusu-basimevi-ve.html linkinden erişebileceğiniz Akçadağ Köy Enstitüsü Basımevi başlıklı yazısı şöyle: 

***

"Köy Enstitüleri, 1940'lı yıllarda kısa ömürleri boyunca halk tarafından tutulan, herkesçe tanınan bir değer kazandı. Ancak beraberinde birçok tartışmayı getirdi. Bu kurumlar hâlâ da tartışılmaktadır.Bu tartışmalardan biri, enstitülerin benzersiz okul kültürüne odaklanmaktadır. Geleneksel okullardan ayrılan bu kültürel iklim, enstitünün örgütsel yapısı, çevresel faktörler, "iş eğitimi" ve imece uygulamalarının yanı sıra enstitü topluluğunun etkileriyle şekillenmiştir. Aslında köy enstitüleri eğitim ortamını diğer okullardan farklı kılan bu önemli özellikleriyle öne çıkmıştır.

Atatürk Cumhuriyetinin yüz akı, Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) tüm gelişmekte olan ülkelere örnek eğitim modeli olarak gösterdiği enstitülerden Akçadağ Köy Enstitüsü pek bilinmeyen bir yapısı, özelliğiyle öne çıkar. 1940’lı yılların Anadolu’sunda, Karapınar köyünde yeşeren enstitünün, hepsi öğrencilerinin ve eğitimcilerinin el emeği, göz nuru binaları, yolları, yüzme havuzu, içme ve sulama su tesisatları, dönemin lüks sayılacak elektriğinin yanı sıra matbaası vardır. Üstelik bu matbaa enstitüyü enstitü yapan müdürlerden Şerif Tekben (1908-1983) tarafından, yol arkadaşı, dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’tan (1893-1960) gizli olarak kurulmuştur. Tonguç, köy enstitülerinin mimarı, Tekben’in yakın dostudur ama ‘ne olur ne olmaz’ diye kurduğu matbaayı ondan bile gizlemiştir. Enstitü 1945 yılında Malatya basım tarihine tanıklık eden kitap, dergi ve matbu evrakları bu matbaasında basar.

 Akçadağ Köy Enstitüsü Şerif Tekben öğrencilerle (Fotoğraf: alıntı)

Köy Enstitülerinde Kitap Okuma

Köy enstitülerinde, kitaplar sadece bilgi kaynağı değil, aynı zamanda farklı dünyalara açılan kapılar olarak kabul edilirdi. Öğrencilere tanınan özgür okuma saatlerinde, kitaplar üzerinden değerlendirmeler düzenlenir ve öğrencilerin dünya görüşleri şekillenirdi. 

MEB Yayınları denince akla elbette öncelikle Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve 1940’lı yıllardaki Dünya Klasikleri serisi gelir, gelmelidir. O dönemde en iyi kitaplar, en iyi çevirilerle halka çok ucuz bir fiyatla sunulmuştu. Belki de bu Cumhuriyet döneminin en önemli kültür hamlesi diye nitelendirilebilir.

Öğrenci, öğretmen ve usta öğreticilerden yılda en az 24 kitap okuma, özetleme ve dosyalama görevi, okuma alışkanlığının önemine vurgu yapardı. Bu yaklaşım, günümüzde azalan kitap okuma alışkanlığını düşündürücü kılarken, köy enstitülerinde zamanın verimli kullanılmasına odaklanan öğrencilerin çabalarını ön plana çıkarırdı.

                   ***

Akçadağ Köy Enstitüsü, geçmişi 1848’lere dayanan Hamidiye Kışlasında kurulmuştur. Burada daha önce1938’de bir Eğitmen Kursu açılmıştı.

Memur ve muallimlere ait sicil defteri

Tekben ve Basımevi 

Enstitünün ilk yıllarında, ilk müdür Şinasi Tamer 2 yıl,  ikinci müdür Şerif Tekben 5 yıl görev yapmıştır. Akçadağ Köy Enstitüsü 1940 Temmuzunda yeni yerleşkesinde (Karapınar köyü) kurulmaya başlanır, Tekben, 1940-1942 yılları arasında Akçadağ’da eğitmen kursu şefliği görevindedir. 1942 yılında ise Akçadağ Köy Enstitüsü müdürlüğü görevini üstlenir; 1946’ya kadar bu görevini sürdürür.

Akçadağ Köy Enstitüsü Müdürü Şerif Tekben (Fotoğraf: alıntı)

2 Mayıs 1945 tarihli İktisadi Yürüyüş Dergisi’nin 129. sayısında “Bir Gezi İntibaları: Akçadağ Köy Enstitüsü” başlığıyla bir yazı kaleme alan gazeteci Aslan Tufan Yazman Şerif Tekben’i şöyle anlatmaktadır: 

"Birden karşı yamaçlarda bir cip otomobili belirdi.

- Enstitü müdürü geliyor, dediler...

Biraz sonra sinirleri kuvvetli bir eli sıkıyorum:

- Şerif Tekben!

Bu iddialı soy ismi taşıyan öğretmene bakınca. Bu zat öğretmenden daha fazla bir şeydi... Bir askeri kamp müdürü, bir alay komutanı, milli bir çete reisi, gönüllü bir kahraman... İşte enstitü müdürü böyle bir tiptir.  Uzun boylu, geniş omuzlu, esmer yağız, tuttuğunu koparır, golf pantolonlu, pehlivan yapılı bir adam...Enstitünün karakteri, muvaffakıyeti başarısı hep müdürün yüz çizgilerine tabidir.

Bacaklarında halk arasında efe çizmesi olarak da  bilinen pırıl pırıl körüklü bir siyah çizme giyerdi.

Gene çok uzaklardan belli belirsiz bir kampana sesi geldi kulağına. 

Başını kaldırıp yol kenarındaki kavak ağaçlarının göğe uzanan dallarına baktı.

Ağacın yapraklarında en küçük bir kıpırtı yoktu."

Çağla Ormanlar Ok, Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu Şerif Tekben'in öğrencileri ile  birlikte  

 Tekben'in kızı Günnur'dan olma torunu Çağla Ormanlar OK dedesine ait Canlandırılacak Köy Yolunda kitabını, Akçadağ Köy Enstitüsü (AKE) yerleşkesine bir grup arkadaşı ile gezi için geldiğinde, bana hediye etmişti. Dedesi Şerif Tekbenin arşivi kendisinde olduğundan Akçadağ  Köy Enstitüsü  ile ilgili  bir kitap hazırlığına başlamış. AKE 1949 mezunu Ali Doğan,1957 Akçadağ Öğretmen okulu mezunu Eğitim Müfettişi Hasan Gül,  1976 mezunu ben Fikri Demirtaş, Köy Enstitüsü 1952 mezunu eğitim müfettişinin oğlu Kültür Bakanlığından emekli şube müdürü Adil Aktaş ile birlikte  Köy  Enstitüsü  arşivinin bulunduğu Akçadağ  Fatih Fen Lisesi arşivinde çalışma yaptık.

Akçadağ Köy Enstitüsünü diğer enstitüler arasında öne çıkaran birkaç önemli özelliği var.

Bunlardan birisi kendisine ait bir basımevi olması, yani öğrencilerin yazı yazdığı, dizdiği ve bastığı bir matbaasının olması. Basımevinin kurulması daha çocukluğunda basım ve yayıncılığa tutkusu olan Şerif Tekben’in geçmişinden gelen yayıncılık tecrübesinden kaynaklanır. Balkan savaşı sırasında ailesiyle birlikte Kastamonu'ya yerleşerek bu ilde yayımlanan ve Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen Açıksöz gazetesinde çalışmıştır. 12 yaşında gazetesinin dağıtıcılığını ve idare memurluğu yapar. 

Aşağıdaki fotoğrafta Elâzığ Basın Müzesinde bulunan İngiliz Victoria marka matbaa makinesi (Akçadağ Köy Enstitüsü de bu marka makineden almıştır)

Tekben şöyle diyor; “Çocukluğum ve yaşamımın en önemli bir bölümü gazete ve matbaada geçti. Gazete sattım, baskı makinesinin kolunu çevirdim, mürettiplik yaptım. Öğretmen okulunda okurken bile dergi çıkararak harçlığımı sağlardım.” 

Okul müdürü Şerif Tekben, Eğitim Başı Reyzi Pamir, Müdür Yardımcısı Mümin Başoğlu, Türkçe Öğretmeni Mithat Erden ve Okul öğrenci temsilcisi bir araya gelerek basımevi için gerekli makine, kağıt, mürekkep vb. teknik malzemelerin nasıl temin edileceğini konuşmuşlardı. Yapılan araştırmalarda kısa süre içinde Elâzığ’da ikinci el baskı makinası olduğu haberini almışlardı. 

Markası “Victoria’ydı . Uzun süreden beridir kullanılmıyor olmasına rağmen iyi durumdaydı. Sahibi makinayı kapalı bir depoda tutmuş ve dikkatlice üstünü kapatmıştı. Hem yanında kasalar dolusu mürekkep, kâğıt ve baskıda kullanılan malzemeler bile vardı. 

Artık Enstitünün basımevi ‘Victoria’nın yardımıyla binlerce materyal basmaya ve dağıtmaya hazırdı. Tatlı bir heyecan vardı öğretmen ve öğrenciler arasında. Matbaa çalışmaya başladığında takvimler 1945 yılını gösteriyordu. Matbaa makinesi harıl harıl çalışmaya başlamıştı. 

Tekben’in   “Canlandırılacak Köy Yolunda” başlığıyla kaleme aldığı anı/izlenimlerini kitabını okudum. Biliyorsunuz Köy Enstitüsüne müdür seçerken genç ve liderlik özellikleri olmasına dikkat ediliyordu. Tekben de bu özellikleri fazlasıyla taşıyor. Ayrıca AKE sürecine de düşünsel olarak hazır birisi. İlk öğretmen olarak atandığı köye gittiğinde öğrendiklerinin hiçbir işe yaramadığını görüp, “köyün en cahili” olduğunu anladığında eğitim sistemini sorgulamaya başlamış. Kitabı, Köy Enstitüsü idarecilerinin, öğretmenlerinin öğrencilerinin, memurların imece olarak emeğini yaşayarak, hayal ederek okuyorsunuz. 

Tekben Akçadağ Köy Enstitüsü’ne aldığı bu matbaa ile okulu aynı zamanda bir yayın merkezine çevirir… Tam da burada gelin kitaptan bir bölüm (sayfa 102) okuyalım.

Basımevi Hakkında Neler Yazılmış?

Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı yayın organında, Köy Enstitülerine Yaklaşım başlıklı yazısında, Mithat Erden basımevinden şöyle bahsediyor (28 Mayıs 2016): 

 "......1942’lı yılının Eylül ayında Gazi Terbiye Enstitüsünden mezun oldum.   Akçadağ Köy Enstitüsü Türkçe- Edebiyat öğretmenliğine tayinim çıktı. Akçadağ Köy Enstitüsüne gidip işe başladım. Enstitü müdürümüz Şerif Tekben, Eğitim Başı Reyzi Pamir  ve Batı  Trakya  tarlalarında  tütün işçiliği yapmış , dünya tatlısı  Mümin Başoğlu'ndan kurulu  ekip bu  ağır ve tarihsel görevi  yüklenmiş bulunuyorlardı.

Her hafta öğrenciler tarafından hazırlanan duvar gazetesinde bütün köy enstitülerindeki gelişmeler ve olaylar yayınlanıyor ve öğrenciler tarafından dikkatle okunup izleniyordu. Cumartesi günleri meydanda, herkesin görüşünü serbestçe açıklama konuşma ve tartışma yapabileceği bir kürsü kurulurdu.  Bütün bunları göz önüne alarak idareden daha düzenli ve yaygın bir etkinlik için hemen bir matbaa alınmasını istedim. Görüşüm uygun görüldü. Elâzığ’da satılık bir matbaa olduğunu öğrenince oraya gittim. Matbaayı satın alıp Enstitüye getirdim.  Akçadağ Köy enstitüsündeki gelişim ve etkinlikleri duyurmak üzere öğrencilerimle birlikte "Yeşil Kuşak" adıyla bir dergi çıkarmaya başladık. Büyük ilgi gördü. Serbest kürsüde konuşulacak konuları da belirledim.  Ağırlıklı olarak eğitsel konular işlemeğe başladık." 

Akçadağ KÖY ENSTİTÜSÜ Dergisi Haziran 1949, Enstitümüzde yayım işleri sayfa: 23

“Basımevi görmemiş veya basımevimizin ne kalitede merak eden okurlarımıza az da ondan bahsedeyim. Enstitüde Basım işleri. Basımevinde bir elektrikli diğeri ayakla çalışan iki basım makinesi, ciltçilikte ve dergi için bir kesme makinesi, altı, sekiz, on, on iki; on altı, yirmi dört, otuz altı, ve kırk sekiz pontluk harfler ve yeterince antenin, kaırat mevcuttur. Derginin klişeleri İstanbul'da yaptırılır." Geçmişte matbaacılıkta kurşun harflerle yazı yazılırdı, tipo makineleri vardı. Bu da ayrı bir iş koluydu ve daha zordu." Öğrenci yazısı

Dergideki konular önemli kişilerden yazılar, halk kültürünü tanıtmak, bilinç oluşturmak ve enstitü haberleri ile ilgili bulgular halinde verilmiştir.

***

Prof Dr. Aytaç Açıkalın Akçadağ Basımevi ile ilgili bana gönderdiği iletide şunları söylüyor:

(Soldan) Araştırmacı-yazar Nezir Kızılkaya, Prof. Dr. Açıkalın, yakında kaybettiğimiz Celal Yalvaç, Fikri Demirtaş.

“1958 yılından başlayarak öğrencilerin katkı ve katılımı ile meraklı (amatör) bir grubun uğraş alanı olarak uyandı, gelişti ve kaldı. Ben okula Resim-İş öğretmeni olarak 1958 yılının Temmuz ayında göreve başladım. Kısa zamanda (11.3.1959) yönetim görevi (müdür yardımcısı) üstlendim, bir yıl sonra (1.3.1960) müdür başyardımcısı olarak atandım. Bu görev öğretmen okullarında okul müdüründen sonra gelen “idari”  en üst görevdir. Bu görevin paralelinde “eğitim-öğretim-öğrenci disiplini-rehberlik kapsamında “eğitim şefliği” görevi vardır. Ayrıca teknik yönü ağırlıklı tarım ve atölye şefliği birimleri de idari birimlerdir. Akçadağ öğretmen okulunda çalıştığım sürede (1.9.1965) tarım şefliği hariç tüm yönetsel görevlerde çalıştım. Bu nedenle fiziki yapı, mal varlığı, uygulama projeleri konuları ilgim ve bilgim kapsamında olmuştur. 

Bu çalışmalarım sırasında okulun mekanlarını ziyaret eder, araç gereçlerini sayısal ve işlerlikleri yönünden bir anlamda denetlerdim. bir not olarak vurgulamak isterim ki, Köy Enstitüsünden kalan kitap, ders araç gereç, donanımı kapsayan geçerli ve güvenilir bir kayıt, “envanter” yoktu. Bu anlamda bodrum katında, yeterince izlenmez ise zaman zaman yağmurlu günlerde su dolan bir ambar/depoyu görmek istedim. Burası büyük ölçüde teknik araçların depolandığı bir bölümdü. Üzeri branda bir örtü ile örtülmüş aracın ne olduğunu sorduğumda “matbaa makinesi” dediler. Açtırdım pek iyi tanımadığım bir makine idi; baktım inceledim ayak ile çevrilen “pedallı” küçük bir baskı makinesiydi. Matbaa ile, baskı ile daha evvelki özel ve okul yaşantılarımda bir ilişkim olmamıştı. Gördüğüm aklıma yerleşmişti ben ambardan çıkarken; okulun bir kısım basılı belgelerini dışardan temin etmek, Malatya’da bastırmak zorunda kalıyorduk. 

O dönemdeki matbaa teknolojisini anlatabilmek için, tüm yazının bütün kurşundan harflerinin (hurufatın) kasadan tek tek bulunup dizilmesi ile başladığını söylemek yeterli olur sanırım. Araç dönemin ilk teknolojilerinden biriydi sanırım. Sizin yazınıza koyduğunuz İngiliz Victoria marka makine ile hemen hiç ilgisi yoktu. Makineyi çalıştırmak, dizgi araçlarını sınamak için iş ve resim derslerimde sık sık bu depoya iniyordum ve bu sırada bir kısım meraklı öğrencilerimi de yanıma alıyordum. Baktık, elledik, sınadık, çalıştırmak için uğraştık; bir şeyler oluyordu ama bir baskı örneğine ulaşamadık. O eğitim öğretim yılının  (1960) ara tatilinde Malatya da bir gazete matbaasında çalıştım iki hafta, dizmeyi, çerçevelemeyi, sıkıştırmayı, bağlamayı çıraklık düzeyinde öğrendim. 

Okulun dergisi o dönemde (üç ayda bir sayı) çıkarılmaya başlandı. İşlerin yoğunluğu, boş, anlamsız bir endişeyi ve kaygıyı doğuruyordu, öğrencilerin burada çalışmaları derslerini aksatmalarına neden oluyor, ben zamanımın önemli kısmını derginin hazırlanmasına veriyorum, okulun “basılı evrakları” için zaman kalmıyor v.b. Bu amaçla sanırım daha evvel okulun matbaasında çalışmış bir eleman işe alındı; okul döner sermayesinin bize dalı olarak çalışmaya başlayan okul matbaasında ilk kitap basımı okul müdürünün Atatürk ile bir kitabının basımı olmuştu. Akçadağ İlköğretmen Okulu Dergisinin de sanırım en son 6. sayı çıkarılmıştı.

Burada söz konusu dergi ile bir yaşantımı da paylaşmak isterim. O yıllarda;  tarihi tam olarak değil, ama kış olduğu kesin, çünkü Paşa’nın uzun boyun atkısı çok dikkatimi çekmişti; Kendileri okulu ziyarete gelmişti. Yalın, sade döşeli öğretmenler lokalinde dinlenirken okul Müdürü   Mahmut (?) Bey, yayınlanmış dergilerden üç veya dört sayıyı İnönü’ye sunarak “Paşam okulumuzun matbaasında bastığımız dergilerimiz” dedi. İnönü aldı, gözlüğünü çıkardı, taktı inceledi ve müdüre dönerek “Mahmut, dergide “üç ayda bir çıkar” yazılı, hani bunun son sayıları nerede?” dedi. Okul müdürü alışılmış, bürokratik deyişlerle konuyu açıklamaya çalıştı. Dikkatimi çekmişti, sunulan tarih ile son sayını tarihi arasındaki açıklığı görebilmişti. İlgi mi, zekâ mı, askerlikten gelen denetim-teftiş alışkanlığı mı bilemem."

                           

 (Soldan) Malatya’nın tarihi hafızası araştırmacı-yazar merhum Celal Yalvaç, İstanbul Üniversitesi emekli öğretim görevlisi, araştırmacı yazar merhum İsmail Kaygusuz, emekli öğretmen-araştırmacı-yazar Fikri Demirtaş.

1962 Akçadağ Öğretmen Okulu mezunu öğretim görevlisi İsmail Kaygusuz, 77. Kuruluş yıldönümünde köy enstitüleri ve Akçadağ İlköğretmen Okulu yıllarından matbaa anılarını anlatıyor:

".... Akçadağ Köy Enstitüsü tarihine müdür Şerif Tekben’in bir başka önemli katkısı, onun büyük çaba ve emeği ile kurulan matbaası olmuştur. Bu matbaada yayınlanan “Akçadağ” adını verdikleri dergide öğrencilerin şiirleri, öyküleri ve enstitü çalışmaları yayınlanırdı. Tekben matbaa için makine aldığını ilk başlarda Ankara’dan gizler. Fakat Tonguç, bunu haber alır, Tekben’e şifre ile ulaşır, onu özendirir, kutlar ve ‘matbaa büyük kuvvettir. Bunu sağladığın için tebrik ederim’ ifadeleri ile Tekben’i yüreklendirirdi (Beşinci sınıfta okurken, yeni müdürümüz Ali İhsan Beyhan döneminde matbaa etkin hale getirilmiş ve Akçadağ Dergisi yeniden birkaç sayı çıkartılmış ve müdürün “Atamız Atatürk” kitabı basılmıştı. O dergide birkaç makaleyle bazı öykü ve şiirlerim yayınlanmıştı)"

Türkiye Cumhuriyet tarihinin sosyal, kültürel ve mekânsal bir yansıması olan Akçadağ Köy Enstitüsü’nün, mimari ve kültürel değerleri ile korunup işlevlendirilerek geleceğe aktarılması, gerekirken. Toplumsal hafızada giderek yok edilmektedir.

Benim de 1976 yılında mezun olduğum okulda matbaanın yeri; uygulama ilkokulunun bitişiğindeki binanın bodrum katındaydı. İzmirli Matbaacı Ahmet sonra da matbaacı Nurettin Gücük çalışıyordu.

Dünyada ender görülen bir özellik olarak, kendi okulu içinde personel, öğretmen ve öğrencilerin gömüldüğü mezarlığa da sahip olan Akçadağ Köy Enstitüsü'nün çevresinin koruma altına alınması için yapılan başvurulara , medyada bu konuda yazılar yazmama rağmen, Büyükşehir Belediyesi, Milli Eğitim Müdürlüğü ve Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü tarafından gerekli adımlar atılmamıştır. İstanbul'da yaşayan Pütürgeli iş adamı arkadaşım Nurettin Aydın, mezarlığı ziyaret ettikten sonra kendi girişimiyle beton direkler ve tel örgü çektirerek mezarlığı koruma altına aldırmıştır.

Akçadağ Köy Enstitüsü Mezarlığı

Köy Enstitüsünün 3180 dönümlük yerleşkesinde,  yakın zamanda kahverengi bir tabela ile "Tarihi Polat Yolu" yazısı dikilmiştir, Adana -Antep karayolu üzerinde bulunan  köy tabelaları ile birlikte  yazılı  olan Akçadağ Öğretmen Okulu tabelası da kaldırılmıştır. İsterdim ki kahverengi bir tabela ile Akçadağ Köy Enstitüsü / Öğretmen Okulu yerleşkesi tabelası yazılıp konulsun. Ne yazık ki bir tabela bile uygun görülmemiş.

Yerleşkede sadece tarafımdan yazılan "Akçadağ Köy Enstitüsü Mezarlığı" tabelası bulunmaktadır. Ve Türk bayrağı asılıdır.  Okulun adı yitik olmuştur.

Cumhuriyet döneminin eğitim tarihinde önemli bir yer edinen Akçadağ Köy Enstitüsü'nün anısına gereken değerin ilimizde verilmediği görülmektedir.

Anadolu öğretmen liselerinin kapanması ile bazı okullar fen liselerine dönüştürülür . Binalar âtıl durumda kalır. Köy Enstitüsünün ve öğretmen okulunun resmi evrakların arşivi , okulun bazı araç gereçleri, on binlerce kitabı bulunan okul kütüphanesinden 9- 10 çuval kitap da Akçadağ Fatih Fen Lisesindedir. Yine bu okula ait bazı araç gereçler Malatya Lisesi okul müzesinde sergilenmektedir. 

Millî Eğitim Bakanlığı ,Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Büyükşehir Belediyesince tescili yapılmasına rağmen binalar “gerçek manada” koruma altına alınmamış   okul kendi kaderine terk edilmiştir. Ne binaların restorasyonu yapılmış ne de istendiği halde bir eğitim müzesi yapılmıştır.

 Akçadağ Köy Enstitüsünde Şerif Tekbenin lojmanı. 6 Şubat depreminden önce yanmış yıkılmıştı

Matbaayı soracak olursanız? Emekli bir tarihi hazine olan matbaanın akıbetini henüz bilmiyoruz.

Akçadağ Köy Enstitüsü/ Öğretmen okulunda artık derse başlama kampanası da çalmıyor. 

Matbaa binasından ses gelmiyor. Yatakhane, yemekhane ile voleybol, futbol, basketbol sahalarında koşuşturma yok... Bahçelerinde ağaçlar kurumuş, kuşlar bile terk etmiş. Binalar yanmış, yıkılmış; Sevgi Yolunun Arnavut taşları bile sökülmüş.

Malatya’da bir entelektüel faaliyetin hikayesidir bu. Aynı zamanda yazı ve neşir hayatımızın Malatya basın tarihine Akçadağ Köy Enstitüsü’nden bakan bir değerlendirmedir. Bu, yeni nesillere yön çizecek ve filmi çekilecek olan bir hikayedir de aynı zamanda...

Şerif Tekben öğretmenim; seni ve Akçadağ Köy Enstitülerinde imece ruhu ile emeği geçen herkesi   sevgi ve minnetle anıyoruz... 

Fikri DEMİRTAŞ

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

9 yorum yapılmış

  • ahmet (3 ay önce)
    ülkenin geri kalmasının nedenlerinden biri de amerika tarafından köy enstitülerinin kapatılmasıdır..ülkeye vurulan darbelerden biridir
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Malatya (3 ay önce)
    Bu okullara köyde ikamet eden ve köy İlkokullarından mezun olan öğrenciler alınıyor o günkü şartlarda atandıkları köylerde ikamet ediyorlar.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Malatya (3 ay önce)
    Öğretmen okulu, ziraat meslek lisesi alanları yok oldular, yıkıldılar, harabeye döndüler geçmişe ait az sayıdaki tarihi değeri olan bizi geçmişe götüren değerleride deprem aldı götürdü.
    %84
    %16
    Yanıtla
  • Birdesen (3 ay önce)
    Annem ve babam 1947 Akçadağ Köy Enstitüsü mezunuydu .ben onların hikayeleriyle büyüdüm.Hasan Ali Yücel, Şerif Tekben, Reyzi Pamir,onların eğitime katkıları ve o nesilde yetişen gerçek eğitimciler hepsini saygıyla ,rahmetle anıyorum.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Yılmaz Kirnik (3 ay önce)
    Çok güzel bir yazı.Emeğinize, kaleminize sağlık...
    %86
    %14
    Yanıtla
  • Adil AKTAŞ (3 ay önce)
    Enstitü aynı zamanda Malatya'nın hafızası niteliğinde bir yer. Ama ne yazık ki şu andaki durumu içler acısı. Fikri DEMİRTAŞ öğretmenim bu araştırmalarıyla hazineleri gün yüzüne çıkartmakla kalmıyor. Yetkili makamda oturan birilerine de mesaj veriyor. Ellerine emeklerine sağlık değerli öğretmenim. Yazıların ve araştırmalarınla bizleri aydınlatıyorsun. O aydınlık hiç sönmesin.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Kara (3 ay önce)
    köy enstitülerini CHP açtı ve CHP kapattı köy enstitüleri kapatılmasaydı Türkiye bu kadar eğitimsiz ve geri kalmazdı köy enstitülerini kapatılma sebebi 1948 yılından ABD ile yapılan eğitim antlaşması sonuç bu antlaşmayı bir okuyun insanı kanı donuyor ve aklı duruyor
    %50
    %50
    Yanıtla
  • Ahmet (3 ay önce)
    Yıllarım anılarım her şeyim burada kaldı o günlere geri dönemem biliyorum. O koridorlar ne şiirler yazdırdı bizlere. Sigara içmesen bile içenlerle o sevgi yolunda yürüyeceksin. 16 mart günleri spor salonundaki coşku. Tabldot lardan yenilen üst devrenin sıraya girmeden en önden gelip yemeğini aldığı bitmek bilmeyen o sıralar. Tarihe teknolojiye ynik düştün akçadağ kapalı cezaevi derdik 3km alanda kamyonculara otostop çekip şehre döndüğümüz okulumuz.
    %89
    %11
    Yanıtla
  • Recep Örek (3 ay önce)
    Fikri bey'in bu değerli araştırma-çalışmasını zevkle okudum. Uzun süre egitime hizmet etmiş bir egitim yuvasının bilinmeyenlerini gün yüzüne çıkarmak kolay değil.Zaman harcayarak, emek vererek, böyle değerli bilgileri okuyucu ile buluşturduğu için kendisi tebrik eder, başarılarının devamını dilerim.
    %90
    %10
    Yanıtla