Altmışlı yılların başları. Türkçe şarkıları Türkçesi iyice bozuk yabancılardan dinlediğimiz ilk yıllar. Galiba Adamonun Her Yerde Kar Varı bu işin miladı. Karşıyaka Çarşısında yürüyorum, tıfıllık dönemim. Bir iki plak mağazası var. Mağaza dediğime bakmayın, minicik yerler. Sadece 45lik çalıp satıyorlar. Romantik, buğulu bir erkek sesi, Türkçesi de hiç fena değil. Moda Yolunda diye bir şarkı söylüyor. Soruyorum, plakçı adının Marc Aryan olduğunu söylüyor. Majestik diye bir kahvemiz var, briç, bilardo filan oynuyoruz. Burada bir de plak dolabı (juke-box) bulunmakta. Marc Aryanın Nasıl Evlenirsin Bu Lisanla, adlı başka bir şarkısını da bu sayede keşfediyorum. O zamanlar bir şarkıcı hakkında bilgi edinmek istediğimizde tek bir kaynağımız var: Ses dergisi. Dergide Marc Aryan son günlerde plák listelerini allak bullak eden bir isim olarak tanıtılıyor. Haberde belirtildiğine göre, son günlerde Türkiyede hafif müzik sevenlerin birbirlerine sordukları tek soru, Marc Aryanı tanıyor musunuz imiş! Aynen benim yaptığım gibi! Katy, Giorgina, Quun peu damour adlı şarkılar dillerden düşmüyormuş... Benim dilimde de onlar, Fransızcam hiç olmasa da!
GENERAL OLMAYINCA
Minicik, hiç de çekici olmayan bir vesikalığın altındaki bilgileri okuyalım: Marc Aryan 14 Kasım 1935de Valencede doğdu. (Daha sonra aslında soyadının Markaryan ve eski kayıtlarda 1935 olarak görülen doğum tarihinin de 1926 olduğunu öğrenecektik). Çocukluk yıllarında ideali bir gün general olmaktı. Ama çabuk geçen bu heves ile tahsil çağına geldi. Tahsili sırasında tam beş dili öğrenmiş, nasıl olmuşsa... Yirmi dört yaşında Parise göçtü. Burada ilk plak doldurma tecrübesi başarısızlıkla neticelenince Aryan ortadan kayboldu. Fakat bir süre sonra Belçikada bir pláğı satışa çıktı. Pláktaki şarkı Ballade adını taşıyordu. Şarkı tahminlerin hiláfında ilgi toplayınca cesareti arttı. Bunu diğer şarkılar takip etti. Bu arada Brüksele yerleşmiş ve kendi plak firmasını da kurmuş: adı Markal. Yazı Marc Aryanın ekim ya da kasım aylarında konserler vermek üzere İstanbula geleceğini yazarak bitiyor.
Ben İzmirde olduğum için Markaryanın İstanbula gelişini gazete ve dergilerden takip ediyorum. Ziyaret 1966 başında gerçekleşiyor. Artık Sesdeki haberin manşetinde Marc Aryan İstanbulda, diye yazmaktadır. Plaklarındaki şarkılarının sözlerini, müziğini, orkestra aranjmanlarını, artistik yönetimini kendisinin yaptığını öğreniyoruz. Çalışmalarını stüdyo haline getirdiği yatak odasında yapan (Artin) Marc Aryan, şarkılarının sözleri üzerine Malatya armasını koymaktadır. Pastırma ve sucuğu da (haliylen) pek sevmektedir. Daha sonraki dergilerde anne ve babasının vakti zamanında Lübnandan çıkıp Malatyaya geldiklerini, Marcın da 7 çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak doğduğunu öğreneceğiz.
ONUN İŞİ BANA DÜŞTÜ
Marc Aryanın Türkiyeye ikinci kez gelmesi için üç yıl beklemememiz gerekecekti. Dario Morenonun ölümünden sonra Türkiyeyi dışarda temsil görevi bana düştü, diyen sanatçı, bu gelişinde İstanbulda üç gün kalır. Türkçe sözlü şarkılar üzerine çalışır, televizyon programına çıkar ve bir baloya şeref konuğu olarak katılır. Ses dergisindeki haberden feci bir yangın geçirdikten sonra artık bir perukla dolaştığını da öğreniriz.
Marc Aryanın Türkiyeyle ilişkisi bundan sonraki yıllarda pek devam etmiyor. Bu yazımızın sebebi olan Marc Aryan CDsini basan Artist şirketinin bülteninden öğrendiğimize göre, uluslararası düzeyde oldukça başarılı yıllar geçirmiş. 200e yakın bestenin sahibi olan Marc Aryan, 30 Kasım 1985te aniden hayata gözlerini yummuş.
Ben, bu türden hafızamıza cila yapan çalışmaları çok seviyorum. Ama sanırım telif problemleri, böyle projelerin önünde çok engel yaratıyor. Yoksa kim arzu etmez ki Adamonun, Patricia Carlinin, Luiginin ve hele hele Dario Morenonun (tamam o yabancı sayılmaz ama olsun) Türkçe şarkılarını yeniden dinlemeyi... Lisanları bozuk olsa da, artık kimse onları tanımasa da... Ne gam...
Türk dostu bir Ermeni
Marc Aryanın, İstanbula bu ilk gelişinde yanında babası Kevork ve annesi Vartanuş da var. 6 Ocak günü verdiği ilk konseri Nasıl Evlenirsin Bu Lisanla? adlı şarkıyla bitirmiş. Konserin sonunda ortalık alkıştan yıkılıyormuş. Bu ilgi altı gün boyunca konser salonunda ve çalıştığı lokalde de aynı şekilde devam etmiş. İstanbuldan konser vermek için Ankaraya geçen Marc Aryan, hiç de fena olmayan Türkçesiyle, Türkiyede gördüğüm ilgiyi hiç bir zaman unutmayacağım, demiş ve şöyle devam etmiş: Türkiye, anne ve babamın bana yıllardır anlattığı bir ülke. İstanbulu manzaraları, yemekleri, insanları ile sevdim. Yalnız havası çok tehlikeli. Her an nezle olunabilir.
KAYNAK: Gökhan Akçura- Star- (www.hyetert.com)