Nezir KIZILKAYA
nezir.kizilkaya@hotmail.com
10 Kasım 1938, Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin kahramanı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sonsuzluğa uğurlandığı o matem günü, sadece İstanbul'da, Dolmabahçe'de değil, Anadolu'nun en ücra köşelerinde de hissedilen, yürekleri parçalayan bir matemin tarihidir.
10 Kasım 1938 Perşembe sabahı, Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının radyolardan duyulduğu o meşum an, Malatya için de milletin genel duygularından ayrı düşünülemeyecek, derin bir yasa, tarifi imkânsız bir boşluğa işaret ediyordu. Daha bir yıl önce, 14 Kasım 1937 tarihinde Malatya’yı ziyaret eden Büyük Önder’in vefatı sonrası şehir, tarifi imkânsız bir acıya ve derin bir sessizliğe teslim olmuştu.
11 Kasım 1938 Cuma günü Malatya’da yayınlanan Fırat Gazetesi de Malatyalının duygularına tercüman olacak şu satırlar ile okuyucularına ulaşıyordu.
“Dün saat birden sonra radyo neşriyatı ile sevgili Atatürk’ümüzün vefat haberini derin bir teessürle haber aldık. Bu haber Malatya’mızda çok derin bir matem havası uyandırdı. Ulu Önderine candan bağlı ve ancak onun bahşettiği bir hakla yaşayan biz Türkler, bugün gözyaşlarını bağrına sindirmek isteyen yetim bir çocuk gibiyiz. Esasen Ulu Şefin hastalığı, bir sızı gibi kalplerimize sokulmuş ve benliğimizi yaralamıştı. Bugün, bu yaranın kaynayan ıstırabı ile en elemli ve en acıklı günümüzü yaşıyoruz.
Ulu Gazi’nin yarattığı harikalarla duyduğumuz gurur ve sevinç ne kadar büyükse, bugün onun vefat haberinden duyduğumuz acı, hepsinden daha üstün ve daha büyüktür. Türk milletinin ruhunda sonsuz bir sevgi ve saygı ile yaşayan Ulu Atatürk’ün vefat haberi ile dolan gözyaşlarımız bir ağu gibi içimize inerken, bütün bir Türklüğe bu telafisi olmayan kayıptan dolayı taziyelerimizi sunmayı bir borç telakki ederiz.”

Yine aynı tarihli gazetede yayınlanan, Malatya Lisesi Öğretmeni Melahat Sezener’in kaleme aldığı bir ağıt niteliğindeki yazı da şehrin duygularını dile getiriyordu.
“Perşembe günü öğlesinde Atatürk’ün ebediyete karıştığı haberi yakan, parçalayan bir yıldırım gibi gönüllerimizi dağladı. Buna önce inanmadım.
Atatürk’ün ölümü, güneşin sönmesi, yıldızların erimesi, denizlerin kuruması, bütün varlığın dağılarak yok olması gibi bir şey bu. Dağların yıkılması: çiçeklerin solması, mehtabın kararması gibi bir şey bu. Aklın almayacağı kalbin tahammül edemeyeceği bir haber bu.
Bir işareti ile tarihin seyrini değiştiren eli soğuturken, kahramanlık ateşi, yurt aşkı, iyilik ve doğruluk sevgisi ile yanan, asil Türk ruhunun en feyizli pınarı, bize yaşamak için kuvvet, çalışmak ve başarmak için kudret sunan kalbi nasıl durur?
İstiyorum ki: Türk ruhu gibi elemli, gönlüm gibi karanlık gecenin sabahı olmasın. Güneş, Atatürk’süz kalan dünyaya artık doğmasın. Solgun yapraklar büsbütün sararsın ve dökülsün Yıldızlar sönsün, tayfun tufan olsun, Arzın hareketi dursun.
Bizi neden atasız bırakıp gittin sen? Ebedi zafer tacı ile süslü alnına bu dikenden çelenk hiç yakışmıyor. Çıkar at onu başından Gökler kadar geniş ve derin mavi gözlerini bir kere olsun aç! Bak, sensizlikle nasıl harap haldeyiz, bağrımız nasıl yanıyor. Öksüz bırakıp gittiğin milletinin hıçkırıklarını duyuyor musun, Atatürk? Gönüllerimize sunduğun elem, ruhumuzda bir ıstırap gülü gibi kaynıyor.
Biz, bu acıyı, bu yarayı seviyoruz. Senden gelen, senin olan her şey gibi. Bu aziz yara, biz sağ oldukça kalplerimizde her gün biraz daha derinleşerek sızlayacak, bu mukaddes tahassüs, benliğimizin en değerli ziyneti, varlığımızın manası; bağlandığımız, inandığımız, üzerine titrediğimiz her güzel ve iyi şeyin muhassasası olacak.
Bu asil ve büyük ıstırap; bizi sana yaklaştıran bir kanat olacak Atatürk. Hayır! Sen ölmedin, sen yaşıyorsun. Yurt ufuklarında Al Bayrak dalgalandığı, son Türk ferdi nefes aldığı müddetçe, ebedi bir ömürle yaşayacaksın Sen. Türk milleti yaşadıkça var olacaksın.
Hepimizin gönlünde Sen varsın. Türklüğün müşterek sevgisi, müşterek sevgilisi Atam, asırların üstünden aşacak, kalbimizin içinde ebediyete ulaşacaksın
Hepimizin ruhunda Senden bir ateş, benliğimizde Senden bir parça, ellerimizde Senin tutuşturduğun kutsal meşale var. Her şeyin fevkinde olan büyük Türkiye Cumhuriyeti’ni, senin yüce armağanını, dünya durdukça yaşatacağız.
Gönlümüze, canımızın en derin yerine sakladık seni, ATAM.”
Atatürk’ün vefatı dolayısıyla Malatya Belediye Başkanı Sait Fırat tarafından, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Celal Bayar ve Büyük Millet Meclisi Başkanı Abdulhalik Renda’ya taziye telgrafları gönderilmiş ve bu taziye telgraflarına da teşekkür cevapları gelmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün cenaze töreninin yapıldığı 21 Kasım 1938 Pazartesi günü saat 11.00’de Malatya Halkevinde İstiklal Marşı ve saygı duruşu sonrası, Lise Tarih Öğretmeni Hüsnü bey tarafından bir konferans verilmiş, aynı gün Cumhuriyet Meydanı’nda saat 14.00’deki tören de yine İstiklal Marşı sonrasında Halkevi Başkanı Şevki Sözen’in (Malatya Milletvekili, Malatya ve Fırat Gazetesi Yazarı) bütün Malatyalıların gözyaşları içinde dinlediği konuşması ile başlamıştır.
Malatya Belediyesi adına Lise Edebiyat Öğretmeni Melahat Sezener ve Lise Müdürü Vasfi Mahir Kocatürk’ün konuşmaları sonrasında, bütün şehirde üç dakika çalan siren sesi boyunca saygı duruşu yapılmıştır. Büyük bir Atatürk fotoğrafının her iki yanında altı adet meşale yakılmış ve törene katılanlar fotoğraf önünde saygı geçidi yaparak tören sona ermiştir. Ayrıca 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, başta eğlence mekânları olmak üzere bütün işyerleri kapalı kalmıştır.
9 Aralık 1938 Cuma günü yayınlanan Fırat Gazetesi, Ali Başbuğ’un kaleme aldığı “Bir Aylık Matemimiz Bugün Tamam Oldu” başlığı ile yayınladığı haberde de şu satırlara yer veriyordu.
“Türkün büyük matemi Atatürk’ün hatırasına hürmetle Türk Milleti için tayin edilmiş olan bir aylık matem bugün sona ermiştir.
Onu kaybetmekten doğan ve bizlere uçsuz bucaksız görünen büyük ıstırabımızı, şimdi onun yolunda yürümek ve onun memlekete, millete temin etmek istedikleri iyilikleri tahakkuk ettirmeye çalışmakla yenebiliriz. Gerçi kaybımız büyük olduğu kadar acı fakat çaresizdir. Acı kaybımızın hududu ne kadar ölçüsüzse, Atamızın milli, insani ibda etmiş olduğu büyük kıymetleri ileri götürmek vazifelerimiz de o derece ağır ve hayatidir.
Onun için, onun yolunda hepimizin bütün bir itina ve ihtimamla işlerimize sarılarak çalışmamız lazımdır.
Bu itibarla Atamız aramızda değilse de büyük eserleri elimizdedir. Bu eserlere dayanarak ilerlemekle, yükselmekle onun nesilleri olduğumuzu bu yolda yürümekle ispat edeceğiz.
Atamızın hayali gözlerimizden katiyen ayrılmayacak, onun siması bize her zaman rehber olacaktır.”
10 Kasım 1938, Malatya için sadece bir ölüm haberi değil, derin bir şok, tarifsiz bir hüznün yanında minnet ve yepyeni bir kararlılığın karmaşık bir karışımıydı. Bu duygu seli, şehrin o günkü sessizliğinde, yarıya inen bayraklarında ve gözü yaşlı her bir vatandaşın kalbinde saklıydı. O gün, bütün Türkiye gibi Malatya da sadece liderini değil, kendi kaderini değiştiren büyük bir dehayı kaybetmişti.
87 senedir her 10 Kasım'da, saat 09.05'te Malatya'da hayat durur Sirenler çalar, gözlerden yaşlar süzülür. O an, sadece bir anma değil, 1938'in o kara gününe, o derin acıya ve verilen o sözlere yeniden dönüştür. Bugün, onun aramızdan ayrılışının yıl dönümünde, sadece bir sessizliğin içinde değil, miras bıraktığı ışığın aydınlığında duruyoruz. Aramızdan ayrılışının üzerinden yıllar geçse de, fikirleri, ilkeleri ve umutları hâlâ bu milletin yolunu aydınlatıyor. Her nefeste onun öğrettiği “Muasır medeniyet” idealini hatırlıyor, her adımda Atatürk’ün izinden yürümeye söz veriyoruz. O, sonsuza dek kalbimizde hiç sönmeyen bir ışık olacaktır. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.






