Malatya'daki bu müze hedefsiz ilkesiz bir ortamda kurulmuş hissi uyandırıyor
Tahsin AYDOĞMUŞ
tahsinaydogmus@hotmail.com
Hepimizin evinde fotoğraf albümleri mevcuttur. Bu albümlere zamanla bakıp anılarımızı tazeleriz. Albümlerde yer alan fotoğrafların bazıları solmuş, rengi değişmiş ve sepya renge dönüşmüş olanlarıyla karşılaştığımız bu görsellerin oluşmasında aracı olan teknik donanıma fotoğraf makinesi denir.
Bu fotoğrafların kimi, fotoğraf stüdyolarında kimi ise evlerimizde bulunan fotoğraf makineleriyle çekilmiştir. O zaman kısa tanımını yapmak gerekirse fotoğraf, iki kelimeden oluşuyor. Photo = ışık, Graph = yazı – Çizgi. İki kelimenin birleşimi Photograph (Fotoğraf) ışıkla yazmak, çizmek anlamına gelir. Işıkla yazmak – çizmek için bir teknik donanıma ihtiyaç vardır. Bu teknik donanım ile gözümüzün bir benzerliği vardır. İkisi de aynı işlevi yapar. Yani görmemizi sağlayan göz de fotoğraf çeker. Görme organımız beynimiz aracılığıyla görüntü oluşturur. Bu görüntü sinema filmleri gibi akıcıdır.
Fotoğraf makinesi ise oluşturduğu görüntüyü dondurur. Fotoğraf 1839 yılında Fransız Bilimler Akademisi tarafından dünya kamuoyuna açıklandıktan sonra günümüze kadar birçok aşamadan geçmiştir. Metal levhalar, değişik kâğıtlar ve filmler, çeşitli boyutlardaki teknik donanımlardan (Fotoğraf makinelerinde) kullanılarak günümüzde cep telefonlarımızla fotoğraf oluşturma serüvenine kadar geldik.
Nerden nereye... 1839’dan bu yana geçen 180 yıl içerisinde hızla yaşanan değişim süreci dünyanın birçok ülkesinde fotoğraf müzelerinin kurulmasına vesile olmuştur. O zaman “Müze nedir” sorumuza kısaca cevap verecek olursak; kültürel, sanatsal ve tarihsel değerler içeren objelerin sergilendiği yerlere müze denir. Müzeler, bilim ve sanat eserleri gibi yüz yıllarca yeraltında ve yerüstünde bulunan zenginliklerin teşhir edildiği kurumlardır. Müzeler, toplumların geçmişlerindeki her türlü yaşam koşullarını daha bilinçli tanıma olanağı sağlar. Müzeler; geçmiş yaşam koşullarında kullanılan objelerin toplumların sosyal yaşamındaki rollerinin belirleyiciliğini tanıma ve öğrenme fırsatını verir. İnsana görme, birlikte öğrenme, sorgulama, sahiplenme ve koruma bilinci veren kurumların başında müzeler gelir. Müzeler; insanların bir eser veya objeyle ilgili bilgi, anlayış ve iletişim kurmasına yardımcı olur. Sanatsal, tarihsel, kültürel değerdeki objelerle birliktelik hem yürek hem de akıl işidir. Tarihsel, kültürel ve sanatsal değerdeki nesnelerden bilgilenme ve öğrenmede zekânın yanı sıra duygunun da büyük etkisi vardır. Herhangi bir müzede objelerle kurulan diyalog, anlama ve yorumlamada duygusallığın rolü vardır. Burada duygu, sevme ve inanmayla bütünlük oluşturur. Eğer bu bütünlük yoksa iletişimde eksiklik olur. Temelde yanlış işlerle uğraşılır. Pratikte gerçekleştirilen işlerde çıkar ilişkileri öne çıkar. Kimse de bundan bir şey anlamaz.
Müzelerde sergilenen eserlerin değerlendirilmesi ve anlaşılması iyi sunumdan geçer. Yani müzede sergilenen objeler, araçlar öyle bir dizin içerisinde olmalı ki izleyici üzerinde iz bırakırken öğreticilik, sorgulayıcılık ve araştırıcılık konusunda etkin rol oynasın. Bir müzede sergileme yöntemi ne kadar minimal olursa sergilenen şeylere ilgi artar ve o şeylere izleyicilerin odaklanması üst düzeyde olur.
Bu sebeple karmaşadan kaçınılıp yalınlığa önem verilmelidir. Paylaşılan teknolojik koleksiyonun hepsi birer sanat eseri olarak değerlendiriliyorsa insanlarla sanat eserlerini anlamlı şekilde bir araya getirmek gerekir. İzleyicinin derinlemesine bakışı ve derin konsantrasyonu; bu teknolojik yapıtların çizdiği sınırlar içinde kendi anlamını ortaya çıkarır. Bir sanatsal, kültürel ve tarihsel objeye bakmak belirli eylemlerde bulunmayı gerektirir. Bu eylemleri şöyle sıralayabiliriz: Ortamı taramak, bütünlüğe bakmak, ayrıntılara odaklanmak, ayrıntılar üzerinde detaylı düşünmek, nesneye tekrar bakarken bütünü ve parçaları iyi şekilde ilişkilendirmek. Bunları yapmak, düşünmede aykırılığı ortaya çıkarır. Herhangi bir müzede izlenen nesnelerin seyri sona erdiğinde, izleyen için bir deneyim izi oluşur. Bu deneyim izi insanda öğrenme ve sorgulama etkisi yaratır.
Şimdi Malatya’da yeni açılan Türkiye’nin sayısal olarak en büyük fotoğraf makineleri müzesini tanımaya çalışalım. Müzenin girişindeki sağlı-sollu bina dokusuna uygun yapılan vitrinlerin aykırı birer çerçeve ile kaplanmış görünümü estetik yoksunluğuyla hemen göz alıyor. Giriş avlusunun hemen sol tarafında yer alan fotoğraf makineleri aksesuar bölümünde pek çok gereksiz eşyanın sergilenmesinin izleyiciye düşünce ve yorumlama anlamında bir kazanç sağladığı düşünülemez.
Bu mekân müzenin sergi salonu olsaydı hem izleyici için hem de müze için büyük bir prestij sağlardı. Ulusal ve uluslararası fotoğraf sergilerinin Malatya Fotoğraf Müzesi’nde sergilenmesinin kente ve izleyiciye kültürel-sanatsal katkı sağlayacağı düşünülmeliydi. Bu bölümde sergilenen pek çok aksesuarın günümüzde hâlâ kullanılıyor olmasının (pil gibi) müzeye ve izleyiciye ne katkısı var? Üst kat kendi içinde birkaç bölümden oluşuyor. Yoğun fotoğraf makinelerinin teşhir edildiği büyük salon olarak ifade edeceğim mekân tamamen sıralı şekilde vitrinlerden oluşuyor. Vitrinler estetikten yoksun, birçok raftan oluşması müzeden çok bir mağazayı veya mağaza deposunu andırıyor. Belli ki bu müzeyi oluşturanlar herhalde hayatlarında hiç müze gezmemişler duygusuna kapılmamıza neden oluyor.
Şimdi düşünme ve diyalog için böyle bir ortamın insana ne katkı sağlayacağını sorgulayalım. Müze bir kültür ve sanat evi ise bu mekânlarda ziyaretçiler; sanat eserlerini incelerken gözlerini, akıllarını kullanarak geçmişini veya geçmişte başkalarının yaşamlarını sorgulama fırsatı yakalar. Bu da bize ziyaretçilerin bir arada diyalog içinde olma fırsatı verir. Bir arada olma ve birlikte düşünme insanın iyi görmesini sağlar.
Malatya Fotoğraf Makineleri Müzesi’nde dört-beş raftan oluşan vitrinlerdeki eserlere hiçbir şey anlamadan bakan ziyaretçiler gördükleri objelerden etkileniyorlar mı? Etkilendiklerini sanmıyorum... Nedeni ise sergilenme yöntemidir. Herhangi bir sanat eseri (resim, heykel, fotoğraf veya obje) sergilenirken ziyaretçi ve eser arasındaki diyalog düşünülerek sergileme yapılır. Sergilenen nesne ne olursa olsun ziyaretçinin göz seviyesinin dışında olmamalıdır. Müzelerdeki sergileme yönteminde kat kat raflar olmaz. Üst kat rafa bakmak için merdivene mi çıkmak gerekir? Alt kattaki raflara bakmak için de iki büklüm eğilmek mi gerekir? Nesneler sergilenirken nasıl bir yöntem uygulanmış belli değil. Desem ki tarihi kronolojik yöntem hiç değil, acaba uygulanan yöntemin adına ne desek bilemedim. Bu sergileme yöntemini yapanların da bilinçli ve pedagojik anlayışla yola çıktıklarını sanmıyorum. Sergileme yöntemi karmaşadan başka bir şey ifade etmiyor. Adı müze olarak lanse edilen yerin her şeyden önce bir eğitim mekânı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Bir müzenin kültürel birikimi, zenginliği ve saygınlığı belirli bir seviyede ise ziyaretçi, bilgilerini sorgulama, kullanma ve geliştirme ortamında olduğunu hisseder. Ziyaretçilerin müzedeki objelerle ilgisi; o ortamın yalınlığıyla ilişkilidir. Kaos ortamından arınmış nesnelerle ilgilenme; akıl yürütme, yorumlama için ziyaretçiye zenginlik sunar. Yani teşhir edilen nesnelerin ortamı ne kadar sade ise ziyaretçilere o kadar çok ilgi fırsatı sağlar.
Şimdi mevcut müzedeki ortama baktığımızda katı, amacının ne olduğu belli olmayan karmaşık bir yapıyla karşılaşıyoruz. Müze hedefi ve ilkeleri olmayan bir ortamda kurulmuş hissi uyandırıyor. Müzenin amacı; ziyaretçiler üzerinde iz bırakmak, onların yaratıcılığına katkı sağlamaktır. Ziyaretçilerin eserlerle ilişki kurması belirli bir beceri ve bilgi gerektiriyorsa mevcut ortamın da buna katkısı yadsınamaz.
Müzelerin, geçmişin keşfedilmesi, araştırılması ve yorumlanmasını sağlayan kültür ve sanat mekânları olduğundan bahsediyorsak; fotoğraf makineleri müzesi bu işin sadece tarihini değil, fotoğrafın kuramsal boyutunu da anlatan yerler olmalıdır. Bu duruma baktığımızda müzenin eğitimsel hiçbir varlığı söz konusu değil, öğreticilikten yoksun. Fotoğraf Makineleri Müzesi’nde makinelerin yanı sıra fotoğraf hakkında bilgi, düşünce ve araştırma ortamının sağlanması gereklidir. Müzelerin pratikliği teşhir edilen makine ve aksesuarlarıyla yakından ilgilidir ama bu mekân her türlü eğitici-öğretici yandan mahrum.
Ziyaretçilerin teşhirdeki objelerle hayal gücü, zekâsı, anıları, yüreği ve ruhuyla bütünlük oluşturabilmeleri için elverişli bir ortamda bulunmaları gereklidir. Bu durum aynı zamanda müze ziyaretçilerinin anlayışını, gözlerini zenginleştirmelidir.
Malatya Fotoğraf Makineleri Müzesi, sayısal anlamda çokluğu övünç olarak kullanıyor. Bu övüncün ziyaretçi karşısındaki algısı nedir? Bu müze kurulurken ziyaretçiler düşünülerek mi kuruldu, yoksa “Ben yaptım, oldu bitti” sevdası mı ön plana çıktı?
Belli ki müzedeki teşhir salonlarına baktığımızda bir karmaşa hâkim, müzeyi kuranların belki de hayatlarında hiç müze gezmedikleri, gezmiş olsalar bile gezilen müzelerden hiç etkilenmemiş oldukları ortaya çıkıyor.
Müzelerin, hedefleri arasında insanların belirli bir eserle, objeyle ilgili daha çok bilgi edinmesi ve anlayış kazanması, diğer yandan o objeyle kişisel ve doğrudan bağlantı kurması vardır. Fotoğraf Makineleri Müzesi’nin kendi alanında etkileyici olması için söz konusu ettiğim anlayışın başat olması gerekir. Müzedeki fotoğraf makinelerine baktığımızda şöyle bir duygu oluşuyor: Bilinçli bir koleksiyon anlayışıyla makineler bir araya getirilmemiş, rastgele toplanmış duygusu hâkim. Çünkü makinelere bakıldığında dünyanın önemli markalarının değişik modellerinden hiç eser yok... Gelişigüzel toplanmış ve elden hemen çıkarılma duygusu öne geçmiş.
Müzeyle ilgili açıklamalar yukarıda yer aldığı için tekrarın bir anlamı yok. Fakat bir müzede olması gereken en önemli reyonlardan biri sergi salonu ve kütüphanedir. Hele de bu fotoğraf müzesi ise sergi salonu ‘olmazsa olmaz’dır. Kütüphane ise görsel albümlerin, fotoğraf tarihi ve kuramını içeren yayınların yer aldığı birimdir.
Ayrıca fotoğraf müzesi; bulunduğu ilin veya ülkenin görsel arşivini bir araya getirme sevdasına sahip çıkabilmelidir.
Müze denince gelişigüzel görsellerin ve objelerin teşhir edildiği mekânlar anlaşılmamalıdır. Her şey müze kalitesinde olmalıdır. Müze kalitesi demek; her şeyin sıradışılığıdır. Müzelerde sıradan şeyler teşhir edilmez.
Buradan şu sonuca varıyoruz: Acaba bu müze girişimler sonucu neden Sakarya, Üsküdar ve Eskişehir’ de kurulmadı? Malatya’ya nasıl geldi? Çok merak edilen teşhirdeki bir makinenin maddi-manevi değerine şu siteden ulaşılır: http://collectiblend.com/Cameras
Bu sitenin yanı sıra müzedeki herhangi bir makinenin marka, model ismini internette Google yazıp yine tüm bilgilere ulaşılır.
Kamuoyu bu müzeyi şu başlıklar bakımından yeniden değerlendirmelidir.
1. Müze hangi amaçla kuruldu?
2. Müze kavramı ve içeriği
3. Fotoğraf tarihi ve gelişim süreci
4. Müzede sunum ve etkileyici ortam
5. Bir konuda bilgi sahibi olmadan fikir yürütmenin anlamı
6. Fotoğraf ve teknoloji hakkında bilgi birikimi
7. Sergi salonu, kütüphane ve arşiv
8. Kente katkı sağlayacak ortam için sosyal ve kültürel yapı
9. Bulunulan ortamda anlayanla anlamayan arasındaki kültürel farklılık
ARŞİV FOTO: Büyükşehir Belediyesi yanı Şehit İbrahim Tanrıverdi Sanat Sokağı'ndaki Malatya Fotoğraf Makineleri Müzesi'nden görüntüler