Nezir KIZILKAYA
nezir.kizilkaya@hotmail.com
Malatya’nın kalabalık caddelerinden sıyrılıp da Sanat Sokağı'na adımınızı attığınız anda, zamanın yavaşladığını hissedersiniz. Çevreye yayılan o taze çam kokusu, sizi adım adım küçük bir dükkâna götürür. Orada sadece ahşap ve talaşın kokusu değil, aynı zamanda derin bir sevginin, kadim bir emeğin ve tükenmez bir şefkatin kokusu da karşılar sizi. Gündelik yaşamınızın telaşlı, gürültücü ve dijital halini dışarıda bırakmanıza izin veren bir sığınak görünümünde, sadece ahşaptan değil, sabırdan, sevgiden ve hatıralardan örülmüş bir mekana, Mikail Usta'nın ağaca, ahşaba can verdiği dükkanına misafir olursunuz.
İçeriden gelen çekiç ve rende seslerine, radyodan gelen yavaş ritimli bir şarkının eşlik ettiği Mikail Usta’nın atölyesi ile daha kapıdan girmeden tanışırsınız. Ve orada elindeki iskarpela ve testereyle ağaca sadece şekil veren bir zanaatkârı değil, ağacın ruhunu fısıltıyla dinleyen, geçmişten geleceğe köprü kuran bir gönül ehlini, Mikail Usta’yı selamlarsınız.
1963 yılında Malatya’da doğan Mikail Fırat, henüz çocuk yaşlarda ahşap mobilya işine çırak olarak başlamış ve hiç ara vermeden 50 yıldan beri mesleğini devam ettirmektedir. Uzun süre Malatya Sanayi Sitesindeki işyerinde mesleğini icra eden usta, yaklaşık on yıldır Malatya Sanat Sokağındaki “Doğal Ahşap Mikail Usta” adını taşıyan küçük dükkânında çalışmalarını sürdürmektedir.

Ahşap, onun için sadece bir malzeme değil, bir ifade biçimi ve dil olmuştur artık. Ustanın parmak izlerini, emeğini, terini ve sevgisinin sıcaklığını taşıyan pürüzsüzleştirilmiş ahşap yüzeyler ile iletişimi hiç kesilmez. Çünkü bilir ki, insanın kendi emeğine duyduğu saygı, aynı zamanda hayata duyduğu saygıdır. Onun ahşaba hayranlığı, aslında insana, doğaya ve üretmeye olan derin saygısının bir yansımasıdır.
Dışarıdaki betonun ve dijital ekranların soğuk dünyasına inat, içeride ılık bir çam ağacı kokusu dans eder. Bu koku, ustanın tabiriyle sıradan bir koku değil, mekânın parfümüdür. Öyle bir parfüm ki, içinde yıllanmış hatıraların, binlerce dokunuşun, her biri emekle yoğrulmuş binlerce eserin hikâyesini taşır. Ahşabın kokusu, onun için hayata tutunmanın, nefes almanın, var olmanın ta kendisidir.
Kapıdan giren her yaştan insan, Mikail Usta tarafından bir müşteri gibi değil, bir misafir gibi karşılanır. Burada bir ticari ilişki değil, bir gönül alışverişi sizi beklemektedir. Usta, çayını ikram ederken, sadece ahşabın hikâyesini anlatmakla kalmaz, gelenin hikâyesini de dinler. Onun dükkânı, modern dünyanın unuttuğu o kadim "esnaf-dost" geleneğinin son kalelerindendir. “Talaşlı Çayı” hep taze, sohbet hep samimidir. Duvar ve raflarda kendi yaptığı oyuncaklar, dönen topaçlar, küçük tahta arabalar, tahtadan kuşlar, minik, maketler, her biri el emeğinin, sabrın ve sevgisinin sessiz birer tanığıdır.
Malatya, yüzyıllardır emeğin ve sanatın şehri olmuştur. Taş ustalarından bakırcılara, halıcılardan yemenicilere kadar birçok zanaat bu topraklarda doğmuş, yaşamış ve yaşatılmıştır. Mikail Usta, bu kadim geleneğin modern zamanlardaki temsilcilerinden biridir. Yaptığı işi bir kültür mirası olarak görür ve ona göre bu küçük dükkân da bir kültür mekânıdır.
Mikail Usta’nın misyonunun en can alıcı noktası da küçük misafirleridir diyebiliriz. Dijital çağın albenili oyuncakları ile gözleri kamaşan, dokunmayı ve hissetmeyi unutan çocuklar için bir umut ışığı olma çabası her türlü takdirin de üzerindedir. Dükkânın raflarında, pille çalışmayan, ses çıkarmayan, ışık saçmayan yani basit görünen ancak ruhu olan küçük ahşap oyuncaklar, aslında çocukları en temel şeye, hayal kurmaya ve oynamaya davet etmektedir.

Ahşap oyuncağı çocuklar ile buluşturduğunda, onlara sadece bir nesne değil, o nesneyle oynama biçimini de fısıldar. "Şimdi bu atın ne olacağına sen karar ver, senin hayalinde rüzgârı yaran bir savaş atı da olabilir, bir çiftlikte tarla da sürebilir." Bu seçeneklerin sunulmuş olması bile çocukların dijital dünyanın esaretinden bir anlık kurtuluşu, toprağın ve ağacın köklerine geri dönüşü bakımından çok kıymetlidir. Usta, minikleri bir anlık da olsa dijital bağımlılıktan uzaklaştırarak, onlara elleriyle yaratmanın ve basit bir ağaç parçasıyla sonsuz dünyalar kurmanın hazzını tattırmayı bir gönül borcu sayar. O, ahşabın sıcaklığını çocukların soğumaya yüz tutmuş parmaklarına taşmaktan sonsuz mutluluk duyar.
Bir topaç çevirmenin, ahşap bir kamyonu sürmenin, basit tahta parçaları ile kocaman kuleler dikmenin verdiği saf ve katıksız mutluluğu bilir. Çocuklara sadece oyuncak değil, onlara bir oyun, bir deneyim, mutluluk dolu bir hatıra armağan eder. Katılan her çocuğun birinci olduğu yarışmalar en büyük mutluluğudur. Onun yaptığı her oyuncak, sadece şekil verilmiş bir tahta parçası değil, bir çocuğun hayal dünyasında canlanacak bir kahraman, bir macera aracı, bir sırdaştır. Çocuklara sadece oyuncak değil, sabrı, emeği, doğayı ve güzeli öğretir.
Mikail Usta, yaptığı işe sevgiyle bakar, emeğinin yanında ahşabın ona sunduğu güzelliği de görür. Bu yüzden o bakışın içinde hem hayranlık hem minnettarlık vardır. Ahşap ile sohbet edebilen, onun bu tevazu dolu yaklaşımı, onun doğal dokusuna, desenine ve gücüne inanarak duyduğu koşulsuz bir saygının yansımasıdır ve bu hepimiz için bir ders niteliğindedir.
Mikail Usta’nın Malatya Sanat Sokağı’ndaki varlığı ve sanat ile yaşamı birbirinden ayırmadan çalışması, modern zamanlarda kaybolmaya yüz tutmuş bir felsefenin de temsilidir. Ahşapla olan ilişkisi, ona sabrı, doğallığı ve sadeliği öğretmiştir. Malatya’nın sadece bir ustası değil, ahşabın fısıltısını duymayı bilen, yüreğiyle işleyen bir bilge olarak, aynı zamanda gönül coğrafyamızın en samimi, en sıcak ve en değerli simgelerinden de biridir.

Mikail Usta'nın dükkânı, modern dünyanın "kullan-at" kültürüne, her şeyin seri üretim ve tüketim nesnesi haline geldiği bir çağda, bir direniş cephesidir. O, el emeğinin, göz nurunun, sabrın ve en önemlisi sevginin hâlâ en değerli şeyler olduğunu hatırlatır bize. Onun atölyesi, bir şeylerin yapıldığı bir yer olmanın çok ötesinde, doğallığın, mutluluğun, bilgeliğin ve ahiliğin değer gördüğü ve yaşatıldığı bir mekândır.
Sanat Sokağı’nın sessiz sabahlarında, rendesinin sesi, sadece bir işin değil, bir geleneğin de sürmekte olduğunu bize hatırlatmaktadır. Mikail Usta’nın ellerinde şekillenen her parça, Malatya’nın kültürel belleğinde yerini alan küçük bir hatıradır. Malatya değişse de, sokaklar yenilense de, onun dükkânından yayılan çam kokusu hiç değişmeyecektir. Çünkü o koku, emeğin, sevginin ve sanatın kokusudur.
Mikail Usta, aslında ahşabın değil, insanlığın unutulmaya yüz tutmuş kokusunu, sevgisini ve sıcaklığını, bir çekicin tıkırtısı ve bir zımparanın hışırtısı eşliğinde, hepimize yeniden hatırlatmaktadır.





