SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Çakma' Dr., Doç., Prof.'lar ve 'Akademiden Dolandırıcılık Hikayeleri'

'Çakma' Dr., Doç., Prof.'lar ve  'Akademiden Dolandırıcılık Hikayeleri'
A- A+ PAYLAŞ

Türkiye'de ve hatta Malatya'daki üniversitelerin bazı akademisyenlerine yönelik, bilimsel makale skandaları, intihal iddiaları giderek artan bir şekilde gündeme gelmeye başlarken, t24.com internet sitesinde ODTÜ'lü Psikolog- Sosyolog Eray Özer, 'Akademiden Dolandırıcılık Hikayeleri' başlıklı makalesinde, konuyu ele aldı.

‘Çakma’ doktor, doçent, profesör ünvanı taşıyanların sık başvurduğu sahtekarlıklarla ilgili uluslararası bazı örneklere de makalesinde yer veren Eray Özer'in yazdıklarının bir bölümü şöyle:

"Eğer ihbar kendisinden daha düşük pozisyonda bir akademisyenden geliyorsa hemen karşı saldırı başlatıyorlar. İtibarsızlaştırma, ihbarı yapanın akademik çalışmalarının mercek altına alınması, davalar ve hatta cinayet!

Bugün size bir dolandırıcılık türünü anlatmak istiyorum. Ama bu defa işin içinde güzellik merkezleri, sosyal medya fenomenleri yok. Şatafatlı hediyeler, “kitsch” kılık kıyafetler, pırlantalar, çil çil altınlar, ortalığa saçılan dolarlar yok.

Aksine olay son derece ciddi mecralarda geçiyor, failler son derece saygın isimler ve sonuçları itibarıyla sadece maddi kayıplar değil, zaman zaman insan sağlığı gibi parayla satın alınamayacak değerde kayıplar verilebiliyor.

Evet, akademide cereyan eden bir dolandırıcılık türünden, bilgi dolandırıcılığından söz etmek istiyorum.

Geçenlerde içinde yanlış bilgi, intihal yahut yanlış veri hesaplaması bulunan makaleleri tespit eden ve bu makalelerin ya bizzat yazarları ya da yayınlandığı derginin editörleri tarafından geri çekilmesini sağlayan “Retraction Watch” (Geri Çekme İzleme) isimli kuruluş 2023 yılı raporunu açıkladı.

Rakamlar inanılmaz. 2023 yılında 10 binden fazla makale içeriğinde yer alan bilgilerde hata olduğu için geri çekilmiş. Nature dergisinde yer alan bir başka çalışmaya göre bu rakam 2013 yılında sadece bin imiş. 2022’de ise 4 bine ulaşarak rekor kırmış. Fakat sayı geçen yıl gördüğünüz gibi katlanarak artmış.

“Gerçek rakam 100 bin olmalı”
Fakat asıl ilginç ve bir yandan da korkutucu olan uzmanların gerçek rakama dair tahminleri… The Guardian’da yer alan bir başka makaleye göre 10 bin aslında buzdağının sadece görünen yüzü. Olması gerekenin 10’da biri… Evet, konunun uzmanları gerçekten geri çekilmesi gereken makale sayısının 100 binin üstünde olduğunu söylüyor.

Yılda 100 binden fazla bilimsel makale bilerek ya da bilmeyerek (ancak masum hataların oranının yüzde 20’yi geçemeyeceğini söylüyor uzmanlar) insanları kandırıyor, bilim dünyasını manipüle ediyor ve hatta hiç de nadir rastlanmayan durumlarda insan sağlığını kötü etkileyecek bazı sonuçları bilimsel gerçek gibi bizlere sunuyor.

Peki bunu niye yapıyorlar? Bir kere her şeyden önce bilimsel yayın yapmaları gerekiyor. Terfi için, akademik statülerini yükseltmek için, üniversite değiştirmek için veya eğitimlerini tamamlamak için…

En temel motivasyon bu. Kısa yoldan akademinin kendilerinden talep ettiği içeriği üretmek… Yayın yapmak… Doçent olabilmek, profesör olabilmek, doktorayı tamamlayabilmek… Akademiyi bilginin üretildiği yer olmaktan çıkarıp altta kalanın canının çıktığı bir kariyer merkezine çevirmenin doğal sonucu da diyebiliriz aslında.

...

Organize işler bunlar…
Bu akademik dolandırıcılık meselesinin “organize” bir yanı da var. Yani her seferinde kendinize uydurma bir makale üretmek için bizzat uğraşmanız gerekmiyor. Parasını ödeyerek işi “ehline” bırakabiliyorsunuz. Üstelik hakemli bir dergide yayınlanma garantisini de alarak…

Organize kısım iki koldan ilerliyor: Birinci kol -bunlara “kâğıt fabrikası” deniyor- para karşılığı akademik görünümlü makaleler üretiyor. Ücreti karşılığında sağlanan hizmette kâğıt fabrikaları makalenin sonuç kısmında istenilen sonucu verecek datayı üretiyor ve bu hayali data üzerinden makaleyi oluşturup “müşteriye” hazır bir şekilde teslim ediyor.

İkinci kol ise gerçekten dizisi çekilebilecek kadar tuhaf. Yine aynı organize çetenin bir parçası olarak bazı isimler dergilere hakem olarak yazılıyor. Bu bazen sahte akademik kimlikler yaratılması, bazen dergilerin editörlerinin rüşvetle satın alınması yoluyla gerçekleşiyor. Yani bu “fabrikalar” resmen içeriye “ajan” sokuyor ve bu ajanların uydurma makaleyi okumadan kabul etmesini sağlıyor.

Çok manyakça değil mi?

Son bir noktanın daha altını çizerek yazıyı bitireyim istiyorum. Peki neden 100 bin makale geri çekilmesi gerekirken buzdağının görünen ucunda sadece 10 bini tespit edebiliyoruz? Akademisyenler kendilerine yönelik sahtecilik iddialarına çok ama çok sert tepki veriyor. Özellikle de suçlularsa…

Eğer ihbar kendisinden daha düşük pozisyonda bir akademisyenden geliyorsa hemen karşı saldırı başlatıyorlar. İtibarsızlaştırma, ihbarı yapanın akademik çalışmalarının mercek altına alınması, davalar ve hatta cinayet!

...

Tüketirken tükeniyoruz
Tüm bu olup bitene biraz dışarıdan bakmaya çalışıyorum. Aklım beni yine daha önceki yazılarda vurgulamaya çalıştığım o noktaya çıkarıyor:

Bilgi çağını hiç böyle planlamamıştık!

Tüm dünyanın bilgisini telefon kabloları üzerinden birbirine bağlarken… Bir metnin bir bölümünü kopyalamayı kolaylaştırmak adına “copy-paste” tuşlarını icat ederken… Yapay zekâ dil modelleriyle tüm makalelerin saniyeler içerisinde hemen her dile çevrilmesini sağlarken…

Fakat ne olduysa oldu, bilginin en çok olduğu yerde cehalet, paylaşımın en yoğun olduğu yerde hırsızlık aldı başını gitti.

Sistem neyi bir ürüne dönüştürdüyse, neyi önümüze mebzul miktarda sunduysa eş zamanlı biçimde onun içini de boşalttı.

Şimdi artık derya deniz kütüphanelere saliseler uzakta daha az okuyor, binlerce filmlik arşivlerin yanında daha az izliyor, milyonlarca şarkılık veritabanlarının arasında daha az dinliyoruz.

Her şey o kadar “çok” ki… Yoruluyoruz. Yoruldukça paylaşmak yerine araklıyor, öğrenmek yerine tüketiyoruz.

Ya da aslında tükettiğimizi sanırken tükeniyoruz…

Bilemedim."

makalenin tamamını aşağıdaki linkten ulaşarak okuyabilirsiniz:

https://t24.com.tr/yazarlar/eray-ozer/akademiden-dolandiricilik-hikayeleri,43710

t24.com

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

3 yorum yapılmış

  • Sedat (1 yıl önce)
    Bizim HUP'ta DR Ünvanına (Hacı Uğur POLAT) sahip oldu bizim için büyük mutluluk kaynağı tek üzüntümüz Malatyamız için tek bir çivi çakmadı başka razıyız.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • MUSTAFA (1 yıl önce)
    Ordu, sağlık, adalet derken eğitimi de bitirdiler sonunda. Fetö Amerikanın Türkiyeyi yok etme projesiydi, peki orduya, eğitime, sağlığa kök salan Menzil ve diğer cemaaatler hangi ülkenin Türkiyeyi yok etme projesi? Nedir bu olanlar, anlayan varsa söylesin. Bir ülkenin tüm kurumları neden itibarsızlaştırılıp değersizleştirilir? Bu neyin projesi?
    %63
    %37
    Yanıtla
  • Eğitim ilk biten .
    %100
    %0
    Yanıtla
Reklam