SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Demokrasi Yerelde Başlar"

0
Güncellendi - 2019-02-04 01:09:05
A- A+ PAYLAŞ

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Cumhurbaşkanı Özel" TRT ortak yayınında, Serdar Karagöz ve Sermin Baysal Ata'nın sorularını cevaplandırdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimleri'nin ardından, şehirleri yönetme anlayışının özünü, millete verecekleri sözlerin çerçevesini oluşturan manifestoyu açıklamasından sonra gerçekleştirdiği ilk yayını TRT'de yapmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Yayının gerçekleştirildiği Vahdettin Köşkü'nde daha önce Dörtlü Zirve'nin yapıldığının hatırlatılması üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

"Sayın Putin, Merkel ve Macron ile olan dörtlü zirvemiz, Suriye'ye yönelik olan o zirveyi şu anda bulunduğumuz konumda onlarla bir araya geldik. Tabii dışarıda Boğaz'a yönelik fotoğraf çekimlerimiz olmuştu ama burada da kararlı bir müzakereyi gerçekleştirdik. Malum Birleşmiş Milletler'den De Mistura da katılmış olduğu o zirvede biz bütün belirlediğimiz başlıkları onunla paylaştık ve o süreç, o yönüyle de devam ediyor. Belirleyici olup olmadığı meselesi ayrı ama en azından buna bir zenginlik katan süreçti ve şu anda da tabii zaman zaman o da İstanbul zirvesi olarak anılıyor ve kısa bir süre Sayın Putin ile malum Moskova'da bir araya geldiğimde yine İstanbul zirvesini andık ve ayın 14'ünde de Soçi'de bir araya geleceğiz. Soçi'de daha önce başlattığımız zirvenin ikinci turuna başlayacağız ve yine orada da Rusya Federasyonu, Türkiye, İran üçlü olarak bu zirvemizin tekrarını yapacağız. Temenni ediyorum ki bu güzel gidişe yeni bir anlam kazandıracak, yeni bir güç katacak. Çünkü Suriye'deki malum bu süreç, Cerablus, Afrin, İdlip, bütün bunlardan sonra her geçen gün daha iyiye doğru gidiyor. Temennimiz odur ki bunu bu şekilde devam ettirelim ve geri dönüş başlayan bu bölgelerde Suriye halkı kendi topraklarına dönme imkanını, fırsatını bulsun."

Manifesto

Yerel seçimlere yönelik manifestoda, özellikle çevre ve insana odaklanıldığının belirtilmesi üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

"Her şeyden önce bir defa yerel seçime gidiyoruz. Bu yerel seçimde tabii bir genel seçimin etkisi olur mu olmaz mı diye bir soru soracak olursanız, tabii ki onun da olacak. Hele hele bizim gibi şu anda iktidarda olan bir siyasi partinin buradaki bakışında merkezi yönetimle, yerel yönetim arasındaki uyum çok çok önemli. Bir yerde yereli merkeze taşıyacağınız gibi merkezi de yerele taşıyacaksınız ki hizmetler çok daha farklı bir şekilde kendini gösterme imkanını bulsun. Özellikle bu dönemde dikkat edilirse halkımızın sıkıntıya düştüğü ve siyasi hareketlerin de üzerinde pek durmadığı bazı sıkıntılar var. Yani yerel yönetim dediğiniz zaman akla ilk gelen şey şudur, çevredir, temizliktir."

"2040'a kadar İstanbul'un su sıkıntısı olmayacak"

İstanbul'un o dönemdeki en önemli probleminin su olduğunu hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Ben belediyeyi CHP'den almıştım. Ki İstanbul'un o zaman 8 milyon nüfusu vardı, son nüfus sayımı yapıldı yaklaşık 15,5 milyon İstanbul bir nüfusa ulaştı. Dünyada bazı devletler değil orta boylu devletler artık bu nüfusta. İstanbul bir devlet. Şimdi böyle bir şehri yöneteceksiniz. Böyle bir şehri yönetirken çöp benim sorunum değil diyemez bir belediye. Hayır senin sorunun. Yollar benim sorunum değil diyemez, hava kirliliği benim sorunum değil diyemez. Göreve geldiğimde İstanbul'un doğru dürüst doğal gazı yoktu. 50 bin konutta doğal gaz vardı, bunun dışında İstanbul'da doğal gaz yoktu. Ben belediyeden ayrıldığım zaman 1 milyon 250 bin konuta biz o zaman doğal gaz getirmiştik. Onunla İstanbul'un havası temiz hale geldi. Şimdi zaten İstanbul'da doğal gazın gitmediği, girmediği semt, ev hemen hemen kalmadı, zira İGDAŞ gerçekten İstanbul'da çok büyük bir belediyecilik hizmetini doğal gazda ortaya koydu."

Göreve geldiklerinde İSKİ tankerleriyle su taşındığını hatırlatan Erdoğan, "Ben hep hatırlarım çocukların, annelerin bidonlarla o tankerlerle su aldığı dönemleri. Daha sonra ne oldu? Su istasyonları kuruldu. Hatırlayın. Endüstri oluşmuştu. Oralardan giderlerdi, parayla suyunu alırdı ve bununla da kalmaz, küvetler o satın alınan suyla doldurulur, onunla da banyosunu yapardı. Bu hale gelmiştik. Şimdi kalksın da bir CHP'li desin 'hayır böyle bir şey yoktu'. Bunları yaşadık. İstanbul'da bunları bize yaşattınız ama biz geldik, 1 yılda bir defa bu işi ortadan kaldırdık. Düşünün 110 kilometre biz Istranca dağlarından, 180 kilometre de Melen'den İstanbul'a su getirdik. Bu getirdiğimiz suyla birlikte İstanbul susuzluktan kurtuldu ve suyuna kavuştu, 2040'a kadar da İstanbul'un ciddi manada bir su sıkıntısı olmayacak. Hava kirliliğini o günün bir gazetesi hiç unutmuyorum, maske dağıtıyordu. Bunları bize getirip şöyle ortaya koymamız lazım ki bundan da gücenmemesi lazım CHP'li dostlarımızın. Bu maskeler o zaman dağıtıldı. Niye? Hava kirliliği var. Herkes maskeyle beraber sokağa çıkıyordu. Böyle bir dönemi yaşadık."

"Demokrasi yerelde başlar"

Demokrasinin yerelde başladığını vurgulayan Erdoğan, "Eğer bir siyasi hareket 'ben bir demokrasi mücadelesi veriyorum' diyorsa önce yerel politikayı başarması lazım. Yerel politikayı başaramayanın geneli başarması mümkün değil. Yerel halkla kucaklaşma, halkla bütünleşme yeridir. Halkla bütünleşme yeri olduğu için orada bir defa halka eliniz değecek. Elektrik vereceksiniz, elektrik alacaksınız. Bunu başarmanız lazım. Bunu başaramıyorsanız zaten halk sizi sırtında taşımaya mecbur değil." diye konuştu.

1994 öncesinde İstanbul'da çöp dağları ve susuzluk yaşandığını, Ümraniye'de yaşanan çöp faciasında 34 kişinin ölümünün hesabının sorulmadığını belirten Erdoğan, o dönemde Ümraniye ve Büyükşehir Belediyesi'nin CHP'li olduğunu ifade etti.

Erdoğan, "Hala kendilerini savunabiliyorlar. Neyi savunuyorsunuz? Neymiş, grevdeymiş. Ne demek grevde. Eğer grev varsa onun da sorumlusu sensin. Greve fırsat verdin. Biz bunu aldığımız anda adeta devrim ruhuyla aldık." ifadelerini kullandı.

Kasımpaşa'da Haliç'in kenarında bir yerde doğup büyüdüğüü, cumartesi günlerinde sandalla Fener'e geçerken tahammül edilemeyen bir kokunun olduğunu hatırlatan Erdoğan, 7 yıl sonra Haliç'in içinde adacıklar oluştuğunu, adacıkların arasından sandalla gittiklerini söyledi.

Erdoğan, şu anda Haliç Kongre Merkezi'nin yerinde o zaman mezbahaneler olduğunu kaydederek, şu andaki güzelliklerin o dönemde bulunmadığını dile getirdi.

Şimdi haliç Kongre Merkezi'nde sanatsal etkinlikler, kongreler ve çeşitli toplantılar yapıldığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"O malum yerden böyle bir güzel eser meydana geldi. Haliç'ten Alibeyköy'e 2,5 milyon metreküp çamur taşıdık. 9,5 kilometre bir boru hattı kurduk. Oradan pompa sistemiyle çamuru Alibeyköy'deki taş ocağına pompaladık ve orada süzdürdük. Çamuru çökertildi, su ise tekrar Haliç'e pompalandı. 650 bin metrekarelik taş ocağının olduğu yerde şimdi Vieland var, çocuklar için bir oyun parkı kuruldu. Böyle bir belediyecilik anlayışı var. Orada İstanbul halkı gidip eğleniyor. Öbür tarafta Haliç Kongre Merkezi var. Artık rahatlıkla Haliç'te balık avlanabiliyor. Bununla da kalmadık, daha ileriye gittik. Boğaz'ın suyunu Haliç'e bağladık. Çünkü Haliç'e o dağları delerek Boğaz'ın suyunu aktarmasaydık şu andaki Haliç'i yakalayamazdık. O durgun su yine eski haline dönecekti. Ama şimdi adeta devir daim gibi yukarıdan geliyor, aşağıda Marmara'yla bütünleşiyor. Artık kirli su diye bir şey söz konusu değil. Böylece zaten orada balık avlayabilir hale geldi. Bunu AK Parti iktidarı olarak biz yaptık. Bu işte gerçekten Veysel Eroğlu bakanımızın ciddi emekleri var. O zamanlar İSKİ Genel Müdürümdü. Profesör Adem Baştürk hocamızın ciddi emekleri, katkıları var. Biz burada, bu işi yaparken dertli olmanın bize verdiği o güçle, imkanla bunları başardık. Bu iş bir aşk işidir. Eğer varsa bir aşkınız bunları yaparsınız."

Erdoğan, yeni kuşağın Haliç'in böyle bir geçmişi olduğunu bilmediğini, bu nedenle de değerini anlamadığını, gençliğe şu anda bunun anlatılması gerektiğini söyledi.

"İzmir'i suya biz kavuşturduk"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İzmir'in körfezinin de koktuğunu belirterek, "İzmir susuzdu. İzmir'i suya kavuşturan yine biz olduk, merkezi yönetim olarak." dedi.

Erdoğan, CHP'den alınan Kocaeli'de de körfezin durumunun kötü olduğunu, susuzluğun yaşandığını, Yuvacık Barajıyla skandallar yaşandığını anlattı.

Kocaeli'de de bir değişim ve dönüşüm yaşandığını ifade eden Erdoğan, "Çöp, çukur, çamur derken, benim derdim bu. İstanbul'un ilçelerini aldığımızda tüm ilçeler böyleydi. Buralarda yaptığım çalışmalarla tüm o ilçeler şimdiki modern Güngören, modern Bağcılar, modern Esenler oldu. Buralara böyle geldik. Bunu yeni kuşağın bilmesi lazım." şeklinde konuştu.

Erdoğan, Bağcılar, Esenler ve Güngören halkının büyük oranda bunları bildiğini, o dönemde hizmetin bu ilçelere değil Bakırköy'e verildiğini, Londra asfaltının altına hizmet sunulurken üst kısma yapılmadığını kaydetti.

"CHP dediğimiz zaman, çöp, çukur, çamur akla gelir, derken ben bunu kastediyorum." diyen Erdoğan, AK Parti'nin de bunlardan arınmak anlamında olduğunu vurguladı.

Dikey mimari eleştirisi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, belediyeciliğin gönül işi olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

"Bütün belediye başkan adaylarına şunu söylüyorum. Biz şunu bileceğiz. İnsanoğlu topraktan uzak olmamalı. Toprağa yakın olmalı. Öyle 50 kat, 60 kat, 70 kat bir mimari, aslında bizim medeniyet ruhumuza da uygun bir mimari değildir."

Erdoğan, dikey mimarinin insan ilişkilerini de ortadan kaldırdığını, bu yapılarda oturanların birbirini tanımadığını dile getirerek, kendi büyüdüğü mahallede komşularının bırakın tanımayı, çamurlandıkları, kirlendikleri zaman kendilerini yıkadığını, annesinin de komşuların çocuklarına aynısını yaptığını anlattı.

O günleri özlediği için yatay mimari dediğini ifade eden Erdoğan, yatay mimarideki okuluyla, camisiyle, ailelerin bir araya geldiği kıraathaneleriyle olan yapılanmanın, şehircilik anlayışının çok önemli olduğunu dile getirdi.

Erdoğan, yeni dönemde TOKİ ile daha önceden başlayarak buna doğru bir yönelişe geçtiklerini ve bunu başaracaklarını vurgulayarak, TOKİ'nin yüksek katlı bina döneminin artık biteceğini kaydetti.

"Yatay mimari komşuluk ilişkilerini artıracak"

TOKİ'nin de yanlışlarını anladığını ifade eden Erdoğan, yatay mimariyle yapılanlara da zemin artı 4 kat dediğini söyledi. Bazı yerlerde arazi ve arsa sorunu olduğunu, kentsel dönüşüm ve farklı türlerinin yaşandığını belirten Erdoğan, bunlardan dolayı da sıkıntılar yaşandığını anlattı.

Binaların zemin artı 5 katı geçmemesi gerektiğini ifade eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Buna dikkat edilmesi gerekir. Fakat arsamız var, arazi imkan veriyorsa, orada bu işi daha da düşürmemiz lazım. Zemin artı 3 olsun. Seyrek olsun, hava sirkülasyonu noktasında sıkıntı olmasın, oralarda da okulumuz. mabedimiz, millet kıraathanesi, hepsi olsun. Hepsinden öncelikli olarak millet bahçesi olsun. Orada oturanlar o millet bahçesinde icabında pikniklerini yaparlar. Çocuklar oralarda yatar, koşar, yuvarlanırlar. Bu çok daha farklı bir kaynaşmayı, sevgiyi, muhabbeti arttıracaktır. Birbirinin derdiyle dertlenmeyi artıracaktır. Bu tarihin yeniden inşallah bir dirilişi, bir geri dönüşü olacaktır. Bunun başarmamız gerekir diye düşünüyorum. O komşuluk ilişkilerin arttırma noktasında bize ayrı bir heyecan kazandıracaktır. Onun için 94 ruhu buna özellikle diyor ve bunu savunuyorum."

"İstanbul Habitat 2'ye göre dünyanın en temiz örnek şehri"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1995 yılında Habitat 2 toplantısını ve o dönemde belediye başkanı olduğunu anımsatarak, şöyle devam etti:

"Şu andaki Cemal Reşit Rey o zaman spor sergi sarayıydı. Ben onu o zaman Kültür Turizm Bakanlığımıza devretmiştim. Çünkü mali noktada durumumuz yeniydi çünkü ben 2,5 milyar dolar borçla o zaman devraldım İstanbul Büyükşehir Belediyesini. Ama devrederken hem bütün yatırımları yapmanın yanında 1 milyar 250 milyon dolarla borç olarak devrettim. Böyle de bir çalışmamız oldu. Habitat 2 toplantısı orada yapıldı. Sonunda bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Sonuç bildirgesinde İstanbul Habitat 2'ye göre dünyanın en temiz örnek şehri olarak orada kayda girdi. Bu bir şeyi gösteriyor. Geldiğimizde işe oradan başladık. Dedik ki 'temizliği biz öne çıkaracağız ve bu temizlikle beraberde dünyada örnek bir şehir haline geleceğiz. Bir taraftan bizim medeniyetimizde, dinimizde temizlik imandandır diyeceğiz, ondan sonra temizlik diye bir şey olmayacak. Olur mu? temizliği bizden onların görmesi, öğrenmesi lazım. Onun de gereğini yapmamız lazım. Biz de bunu yaptık ve Habitat'ta o noktada hakkımızı verdi ve sonuç bildirgesine de koydu."

O gündür, bu gündür İstanbul genelinde o başarının sürdürüldüğünü belirten Erdoğan, şunları kaydetti:

"Dünyada öyle şehirler biliyorum ki rezillik. Gitmediğim, görmediğim böyle şehirler çok. Onlar için o artık tali mesele haline geldi temizlik falan. Hiç umurlarında değil. Ama bizim için asli mesele, tali değil. Mesela ben Karayollarını bile bu konuda çok sıkıştırıyorum. Vatandaşımızın da bu konuda hassas olması lazım. Giderken bakıyorsun diyelim İstanbul'da, kara yollarında pet şişeyi içiyor, yolun bir kenara atıyor. Bizim mayamızda böyle şey yok. Bunu yapmamalısın, yapamayız. Bu şehirler, bu yollar bizim. Bu kara yolları bizim. Eğer biz buralarda bu temizliği başkalarına göstermezsek bu olmaz. Allah rahmet etsin Mahir İz hocamız vardı. Bir gün sohbetinde bir arkadaşıyla beraber Saraçhane Kemeri'nden Unkapanı'na doğru iniyorlar. İnerken, sohbet ederken önde giden birisi, affedersiniz yere tükürüyor. Yere tükürünce o da ona diyor ki 'bak diyor bu yaptığı var ya kul hakkıdır' diyor. 'Çünkü arkadan birisi burada bir iç geçirse işte burada kul hakkıdır' diyor. Bizim dinimiz bu kadar hassas. Buna müsaade etmiyor. Hele hele sen şimdi kalkacaksın, sigaranı içeceksin, izmaritini atacaksın. Sigara paketini atacaksın, pet şişeyi atacaksın. Bunların hepsi kul hakkıdır. Çöpçünün görevi doğal pisliği temizlemektir, onun dışındakileri değil."

15 Temmuz gecesi yaşananlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "15 Temmuz sürecinden sonra siyasette ittifaklar dönemi başladı. Adalet ve Kalkınma Partisi ile MHP, beraber siyasi alanda bir ittifak sürecini başlattılar. Cumhur İttifakı'nın harcında ne var? Bu ittifakla seçime giriyorsunuz. Bu ittifak gelecekte de devam edecek mi?" şeklinde yöneltilen üzerine, burada öncelikle 15 Temmuz'un ruhunun ortaya konması gerektiğini söyledi.

15 Temmuz'un, ruhunda gerçekten milliyetperver, vatansever olanlarla, milletin düşmanı olanların, bu vatanın düşmanı olanların mücadelesi olduğunu söyleyen Erdoğan, şunları anlattı:

"Bir Cumhurbaşkanı olarak o akşam İstanbul'a indiğimde, tabii bir taraftan F16 üzerimizde diyorlar, öbür taraftan helikopterler gidip geliyorlar. Bu arada tabii havalimanındaki kule ele geçirilmiş. Fakat sağ olsun o zaman İstanbul Emniyet Müdürü ve valimiz süratle o kuleyi boşalttılar ve biz yere indik. Pilot bana o zaman şöyle bir şey sordu. 'Şu anda inişimiz riskli olabilir' dedi. Biz tabii tur atıyoruz. Ben son ana kadar İstanbul'a mı, Ankara'ya mı gideceğimizi pilota söylemedim. Dedim sen şöyle bir yere kadar bir git bakalım. Ondan sonra ben sana nereye inmemiz gerektiğini söylerim. Tabii aslında kendi hafızamda hesabını yaptım ve tam oraya geldik ben İstanbul deyince pilot 'Böyle bir sıkıntı olabilir' dedi. Dedim 'Şu andaki bindiğimiz uçak bir defa iniş ve kalkış noktasında çok rahat seri hareket edebilen bir uçak. Dolayısıyla dedim bunu başarman lazım'. 'Bir kamyon oraya piste koymuş olabilirler' dedi. 'Artık sen aydınlatmanla vesairenle bunu çözeceksin' dedim. Artık benim kararlılığımı görünce de pilot bunu yaptı. Tabii indik, indik ama üstümüzdekiler dolaşıyor. F16, helikopterler falan. Fakat çağrımıza halkım, milletim olumlu cevabı vererek havalimanını zaten doldurmuşlardı. Ben de tabii eşim, Berat Bey, kızım, torunlarım yanımdalar beraberce indik. Şimdi o andaki haleti ruhiyeyi sizler düşünün."

"Cumhur İttifakı'nı ülkemizin bir beka meselesi olarak görüyoruz"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun o gece 23.15'te havalimanına geldiğini ve tankların arasından geçip Bakırköy Belediyesi'ne gittiğini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ben bilmiyorum. Sonradan öğreniyoruz. Daha sonradan aldık ki bilgiyi Bakırköy Belediyesinden bütün gelişmemeleri takip ediyor. Çünkü bizim yanılmıyorsam 01.15 gibi biz de oraya geldik. Daha sonra kendileri diyor ki 'Benim haberim olsaydı ben beklerdim'. Biz çağrımızı, davetimizi falan yaptık bütün halk orada ve o andan itibaren zaten bir şey başladı. Yani o gecenin katılımcıları AK Parti tabanıyla, Milliyetçi Hareket Partisi tabanıdır. Çünkü bu işi bir milli ruhla yaptılar. Ben her zaman bir şey söylüyorum özellikle bizim Milliyetçi Hareket Partisi'yle azami müştereklerimiz var. Ama diğerleriyle bizim böyle bir müştereğimiz yok. Diğerlerinin ise birbirleriyle inanın bırakın azami müştereklerini, CHP'nin HDP ile azami müştereği olabilir. Ama ne İyi Parti'yle, ne Saadet'le böyle bir birlikteliğinin olacağına bir ihtimal vermiyorum. Ama çıkar hesapları onları bir araya getirmiştir.

Onun için de Sayın Bahçeli biliyorsunuz onlara 'zillet' ittifakı diyor. Ben de onlara 'illet' ittifakı diyorum. Ama bizimki Cumhur İttifakı'dır. Cumhur olarak bu milletin geneli ve biz burada hayırda ittifak etmişiz. Burada bütünleşmişiz, burada bir olmuşuz, beraber olmuşuz. 7 Ağustos'tan itibaren başlayan bir ittifak bu. 7 Ağustos'ta beyefendi oraya Bay Kemal nasıl geldi biliyor musunuz Ben kendisini davet ettim. Önce gelmiyordu ve gelmeyeceğini de bildirdiler. Son anda cuma akşamı döndüler. Demek ki çok baskı yapıldı kendisine ve o mahfillerin yaptığı baskı neticesinde son anda geleceği bildirildi. Onu da herkesin bilmesi lazım. Ondan sonra da zaten bizim o yeni kapı ruhuna ters hareketler etmeye başladı. Bunu da milletimin bilmesi gerekir diye açıklıyorum."

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, "Şimdi de biz tabii ki bu Cumhur İttifakı'nı ülkemizin bir beka meselesi olarak görüyoruz ve burada bir ortak beka kaygımız var. Bu ortak beka kaygımızla birlikte ve gelecekle ilgili müşterek birçok değerlerimizi ortaklaşa ortaya koyabiliyoruz. Diyorum ki bizim bu ittifakımız temennim ve duam o dur ki inşallah pazara kadar olmaz, mezara kadar olur. Çünkü bizim birliğe, beraberliğe her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız var. 7 düvel dikkat edin Türkiye'ye karşı mücadele veriyor. İşte biz bu mücadelelere pes etmememiz lazım. Bu mücadelede asla kayba uğramamamız lazım." ifadelerini kullandı.

"HDP eşittir PKK, eşittir YPG/PYD"

Erdoğan, HDP ile PKK ilişkisini değerlendirirken, "HDP eşittir PKK, eşittir YPG, eşittir PYD. Hiç sağa sola bunu saptırmanın anlamı yok, gerçek ortada." dedi.

"Bunu zaten başlarındaki kişileri açık açık söylüyorlar." diyen Erdoğan, "Bütün bunlarla beraber, dikkat edin bunlar (HDP) kongrelerinde bile ne bayrağımızı asmışlardır, ne İstiklal Marşı'mızı söylemişlerdir. Bizim kültürümüzde derneklerin, resmi kurumların bu tür etkinliklerinde İstiklal Marşı'nı okumak zillet midir, o şereftir ya. O şeref de şerefli olanlara yakışır." ifadesini kullandı.

İstiklal Marşı'nı bugüne kadar gurur ve onurla okuduklarını, Türk bayrağını bugüne kadar, her zaman gönülde ve gönderde taşıdıklarının altını çizen Erdoğan, bu şekilde taşımaya da devam edeceklerini söyledi.

Erdoğan, "Diğerlerinin böyle bir derdi yok. Zorla, korku belasına, bakıyorsunuz şimdi bir tane bayrağımızı, ufak bir tane gelip kongrelerde salonda bazen, herhalde birileri uyarırsa asıyorlar. Ama diğerlerinin böyle bir sıkıntısı var ve böyle bir şeyi yapamazlar, yapmazlar. Cumhuriyet Halk Partisi'nin bunlarla beraber olması zaten anlatılır gibi değil. Hele hele tabii İyi Parti'nin, Saadet Partisi'nin bunlarla beraber iş tutması o da tabii izahı mümkün olan değildir." dedi.

"Suriye halkının parçalanmasından yana değiliz"

Türkiye'nin Suriye politikasına ilişkin de konuşan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Türkiye'nin kuzey Suriye politikası, Suriye'nin toprak bütünlüğünü ve bu noktada siyasi birliğini esas alıyor. Biz Suriye halkının dağılıp parçalanmasından yana değiliz. Ne yazık ki şu anda koalisyon güçlerinin böyle bir derdi, böyle bir hesabı yok. Fakat biz, gerek Rusya, gerek İran bu noktada Soçi'de başlayan, Ankara'da devam eden, Tahran'da devam eden bütün çalışmalarda buna çok çok ciddi kararlı bir vurgu yaptık. Hatta İstanbul zirvesinde de aynı şekilde Rusya, Türkiye, Fransa, Almanya dörtlü zirvesinde de buna yine vurgumuzu yaptık. Bir defa bizim için Ayn el Arap'tan Kamışlı ve doğuya doğru giden bu koridoru biz özellikle güvenli bölge olarak ele alıyoruz. Bazılara bunu tampon bölge olarak da değerlendiriyor. Bunun ortalama derinlikleri, Sayın Trump'ın da ifade ettiği gibi 30-32 kilometre. Bu bazı yerlerde biraz fazla, bazı yerlerde daha az olabiliyor."

Söz konusu bölgenin PYD ve YPG tarafından terör koridoru olarak kullanılmak istendiğine dikkati çeken Erdoğan,"Biz gerek Celabrus, El Bab harekatıyla, gerek Afrin operasyonlarıyla bu işi ortadan kaldırmış olduk. İdlib'de bunu çok daha sağlam zemine oturtmuş olduk. Eğer İdlib'de de o kararlı duruşumuz olmamış olsaydı, en az 300-400 bin İdlib halkı da nereye gelecekti, ya sınırımıza veya sınırı aşmak durumunda kalacaktı ve içeri girecekti." diye konuştu.

Münbiç

Münbiç'in asli yapısının terör örgütleri tarafından bozulduğuna değinen Erdoğan, Münbiç'in asıl halkının yüzde 85-90 Arap olduğunu belirtti.

Münbiç'in asli yapısının bozulduğunu aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:

"Buraya kim girdi? PYD-YPG, yani PKK girdi. Obama o zaman bana söz verdi, dedi ki 'biz burayı bunlardan boşaltacağız' Böyle bir şey oldu mu? Olmadı. Sayın Trump'la da bunu konuştuk. O da bunu yapacaklarını söyledi. O zaman Tillerson (eski ABD Dışişleri Bakanı) vardı, bir yol haritası noktasında bazı adımlar atıldı. Daha sonra, 'Öyle bir adım atalım ki yol haritası, bir takvim belirleyelim' denildi. Bunun için 90 günlük bir takvim gündeme geldi. Yani, '90 gün içerisinde bunu göreceksiniz' denildi. Peki böyle bir şey oldu mu? Ne yazık ki bu olmadı. 90 gün artık 6 ay oldu, 7 ay, 8 ay, 9 ay oldu, maalesef böyle bir adım olmadı. Şimdi ise sanki biraz emarelerini görür gibiyiz. Ve Münbiç'te şu anda diyoruz ki biz bunun etrafında gerek Rusya, gerekse biz buradaki devriye olayını bir çözüme kavuşturalım. Şu anda burada böyle bir adım atıldı."

"Buralar boşalınca buranın halkı da topraklarına dönecek"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Orada şu an Arap aşiretleri, 'Ne olur, bizi kurtarın' diyorlar. Adeta orası bir kilit nokta haline geldi, ciddi de bir nüfus potansiyeli de var. Bu aşiretlerin bu kaygısıyla birlikte de biz diyoruz ki biz şimdi burada bu adımı atabiliriz ve Sayın Trump da bu konuda bir kararlılık ortaya koyuyor." dedi.

Erdoğan, "Rusya ile yaptığımız görüşmelerde, şu anda heyetimiz Rusya'ya gitmişti ve döndüler. Bugün gerek heyetteki arkadaşlarla, gerek Milli Savunma Bakanımız Hulusi Akar paşayla görüşme yaptık. O görüşmelerde de şu anda olumlu bir gelişmenin olduğunu öğrendik." diye konuştu.

Recep Tayyip Erdoğan, "Temenni ederiz ki bu olumlu gelişmeyle birlikte bu örgütler burayı bir an önce terk eder ve buranın kendi asli sahipleri hemen gelip topraklarına yerleşirler. Bu bir şeyi sağlayacak, nedir bu? 300 bin civarında Suriyeli topraklarına döndü, Türkiye'den. Buralar boşalınca buranın halkı da topraklarına dönecek. Böylece sürekli bizim topraklara buralardan geliş değil, geri dönüş başladı denecek. Yapılacak adımla da bunun planlamasını yapacağız. Bu konuda kararlıyız, bu adımları atmaya da devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.

"Terör örgütlerinin amacı Akdeniz'e inmekti"

Washington'da 5 Şubat'ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun katılımıyla bir toplantı gerçekleştirileceğini, ardından 14 Şubat'ta Soçi'deki zirveye katılacaklarını anımsatan Erdoğan, bundan sonraki süreç içerisinde de bu görüşmeleri peyderpey sürdüreceklerini vurguladı.

En kısa zamanda aklıselimin galip gelmesini ve herkesin bulunması gereken yerde görevini ifa etmesini temenni eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Ama Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı duymak suretiyle bu adımları atarız. Sayın Trump'ın da geri çekilme operasyonuyla ilgili olarak birileri burayı kaşıma durumunda kalıyor, tabii bunlar da süreyi uzatıyor. Sayın Obama'nın döneminde güvenli bölge olayını o zaman gerçekleştirmiş olsaydık zaten hem bizim halkımızın huzuru yerinde olacaktı. Niye, 'Bizim böyle bir sıkıntımız zaten yok' diyecektik. Ama öyle oldu ki 100'ün üzerinde biz de insanımızı kaybettik. Zira buralara kadar terör örgütleri sızdı. Bunların asıl amacı çok daha ileri gidiyorum, aslında en doğudan en batıya doğru, Afrin'in kuzeyinden Akdeniz'e inmekti. Terör örgütleri Afrin'de ne oldular? Baktılar ki olacak gibi değil, Afrin'den çıkma kararı aldılar. Biz dik durmasaydık, operasyonları sağlam yapmasaydık o zaman bu terör örgütleri oradan Akdeniz'e ineceklerdi."

"Nerede petrol var buna bakmıyoruz"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEAŞ ile yürütülen mücadeleye değinerek, şunları söyledi:

"El Bab'ta 3 bin civarında DEAŞ'lıyı etkisiz hale getirdik. Nerede petrol var buna bakmıyoruz. Şu anda burada ciddi manada petrol kaynakları var. Ama bu petrol kaynaklarından bize ne gelir, ne gelmez, onun üzerinde durmuyoruz. Ebu Kemal denilen bölgede, Rakka'da petrol yatakları var. Terör örgütleri, DEAŞ ham petrolü ilkel seviyede rafine ediyor ve satıyor. Bu da az bir rakam değil. Yılda 750 milyon dolar gibi elde ettikleri gelir var."

Suriye halkının her zaman yanında olacaklarını dile getiren Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

"Sayın Trump'ın, 'Fırat'ın doğusundan çekileceğiz, çekiliyoruz' sözü var. Temenni ediyorum ki bunu kısa zaman içinde hallederler. Çünkü biz, tehdit altında yaşamak istemiyoruz. Onun için de tehdidin emaresini gördüğümüz anda her türlü hazırlığımız var.

Münbiç'ten 90 günde çıkacağız dediler. Ama o 90 gün neredeyse 9 ay oldu, çıkmadılar. 'Niye çıkmıyorsun?' deyip de buraya operasyon yapacak durumda değilsiniz. Çünkü hepsinin bir maliyeti var."

"Biz koalisyon güçlerine burayı terk edemeyiz"

"YPG'ye verilen silahları ABD'nin geri toplayacağına dair Donald Trump bir taahhütte bulundu mu?" sorusu üzerine Erdoğan, bunların taahhüdünün yapıldığını söyledi.

Erdoğan, 23 bin tır bu bölgeye Irak tarafından girmiş olan silah, araç ve gerecin bu bölgede olduğunu belirterek, yakalanan silahların da bulunduğunu, büyük bir bölümünün Amerikan silahı olduğunu ifade etti.

Cerablus'tan Irak'a kadar olan bölgenin Türkiye'ye verilmesinin gereğini hep söylediklerini aktaran Erdoğan, "Orada öyle şahinler var ki, onlar da diyorlar ki 'Burayı Türkiye'ye vermek doğru değil. Biz veya belirleyeceğimiz koalisyon güçleri bunu yapsın'. Biz bir defa koalisyon güçlerine güvenemeyiz. Geçmişteki tecrübelerimiz bunu teyit ediyor. Ne senin burayı güvence altına alacak askerin var ne de lojistik olarak bu kadar imkanın var. Bu konuda samimiyseniz, biz madem NATO'da beraberiz, stratejik ortağız o zaman bu desteğe lojistik olarak bize siz vereceksiniz, tampon bölge dediğimiz burayı Türkiye'ye teslim edeceksiniz. Buranın güvenliğini zaten sağlarız. Güvenli bölgeyi de tampon bölgeyi de sizlerle beraber yönetiriz. Ama biz koalisyon güçlerine burayı terk edemeyiz. Çünkü bizim kendimizi güvende hissetmemiz lazım." değerlendirmesinde bulundu.

"Hala körü körüne inanan, insanlar gerçekleri öğrensinler"

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in ABD'den iadesi konusunda gelinen noktaya ilişkin soru üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

"Dışişleri Bakanlığı olsun, ikili görüşmelerde olsun terörist başının Türkiye'ye verilmesinin gerekliliğini defalarca kendilerine vurguladık. Çünkü başka şüpheler artık tezahür etmeye başladı. Bu konuyu gündeme getirmemiz FBI'yı devreye getirdi. FBI'ın bazı çalışmalarına bizler de tanık olduk. Temenni ederim ki FBI'ın çalışmaları neticesinde bir karar çıkması sağlanabilir. Bunların çok daha geçmişe dayanan kongrede ayakları var. Kimin? FETÖ terör örgütünün.

FETÖ'ye gönül veren vatandaşlarımın hala bu hassasiyeti anlamamalarını anlamak mümkün değil. Bunlar adeta tapıyorlar, sıkıntı burada. Hakkında öyle eserler yazmışlar ve yazmaya devam ediyorlar ki bunu müceddid ilan ediyorlar. Haşa uluhiyyet neredeyse yüklüyorlar. Bunu bizim konuşmamız, belki ağır olacak ama artık bunu söylemek zorundayız; buna hala körü körüne inanan, arkasından giden haşa tapan insanlar gerçekleri öğrensinler. 'Acaba' sorusuna onlar cevap arasın. Bazı eserler önümüze getiriliyor, biz şok oluyoruz. Trump ile bundan sonra yapacağım görüşmelerde yine söyleyeceğim."

"Daha yapılacak çok operasyon var"

"Trump FETÖ dediğinizde ne anlıyor? Kafasında bir şey oluştu mu?" sorusu üzerine Erdoğan, bu sorgulamayı ilerlettikçe ABD'deki faaliyetlerin hep zora girdiğini, dolayısıyla onların da bu noktada Türkiye'ye doğru kaydığını söyledi.

Bu konuyu işlemeye devam edeceklerini anlatan Erdoğan, dünyadaki birçok ülkede lider konumda olan FETÖ elemanlarının, Türkiye'ye teslim edilmeye başlandığını, en son Azerbaycan'dan önemli bir ismin teslim edildiğini aktardı.

Erdoğan, FETÖ'nün bulundukları ülkelerde hükümeti düşürebilecek duruma geldiğini belirterek, "Neyle? Para, para... Soros neyle anılıyor? Parasıyla anılıyor, adam parasıyla ülkelerde darbe yapıyor." dedi.

Figüranlarla uğraşmanın yanında, perde gerisinde kimlerin olduğunun da artık görülmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Biz FETÖ olayına 2010'dan sonra tam manasıyla vakıf olabildik. Geçmişi itibariyle biliyoruz ama böyle olduğunu, bir ihanet içinde olmasını hiç düşünmedik." ifadelerini kullandı.

"FETÖ tamamen temizlendi diyebilir miyiz?" sorusuna karşılık Erdoğan, "Hayır. Daha yapılacak çok operasyon var. Devletin içinde, devletin çeşitli kurumlarında, polisimizde, askerimizde, her yerde var. Onun için kolay değil. Bu adeta metastaz yapmış." cevabını verdi.

"Yerli işbirlikçiyse, kim o yerli işbirlikçi?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin "Ceset bulunabilir mi? Açığa çıkarılabilir mi her şey?" sorusu üzerine şunları söyledi:

"Kaşıkçı olayı, ülkemizde cereyan etmiş bir olay olması hasebiyle bizi ciddi manada rahatsız eden bir olay. Her şeyden önce 15 Suudi ajanının iki uçakla buraya gelmiş olması, İstanbul'da bir grubun daha önceden gelip bazı tedbirlerini alması, ikinci grubun ardından gelmesi... Cuma günü Sayın Kaşıkçı oraya gittiğinde, 'Salı günü de olabilir' diyerek göndermiş olmaları. Salı günü geldiğinde de malum operasyonun yapılmış olması. Nişanlısını içeri almıyorlar.

Bütünüyle olaya baktığımızda burada ben iki şeye dikkat çekmek isterim. Bunun bir tanesi Dışişleri Bakanı Adil Cübeyr. O, işi reddediyor; 'Yerli işbirlikçilerle yaptık' diyor. Veliaht prens ne diyor, 'başkonsolosluktan çıktı ve ayrıldı' diyor. Kimsenin, kimseyi aldatmaya hakkı yok. Başkonsolosluktan çıkmış olsa, dışarıda nişanlısı bekliyor. Nişanlısını alır, beraber ayrılırlar. Adil Cübeyr 'yerli işbirlikçi' diyor. Yerli işbirlikçiyse, kim o yerli işbirlikçi? İsim ver, bunu vermiyor. Sonra ne oldu? Dışişleri Bakanını görevden aldılar."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu 22 kişinin içinden şu anda hayatta olmayanların da olabileceğini ifade ederek, "Yargı kararlarını görmüş değiliz şu anda. Söyledikleri şey '22 kişi şu anda tutuklu'. Buna rağmen bazı duyumlarımız var, belki bazılarını da götürmüş de olabilirler. Trafik kazası kurbanları da olabilir. Çünkü sistem çok garip çalışıyor." dedi.

"Yatırımlarımızla yolumuza devam ediyoruz"

Erdoğan, 2019 ekonomi öngörülerine ilişkin bir soru üzerine, Türkiye'ye ekonomik alanda geçmişte de çeşitli saldırılar olduğunu ve bu saldırıların alınan başarılı tedbirlerle ülkeyi rahatsız etmeden geçtiğini dile getirerek, vatandaşlara şöyle seslendi:

"Biz bu ülkede görevi üstlendiğimiz zaman Türkiye'nin milli geliri neydi? Şu anda Türkiye'nin milli geliri nedir? Buna baktığımız zaman nereden nereye geldiğimiz ortada. Kişi başına milli gelirin 3 bin 500 dolar olduğu bir ülkeyi biz, bir ara 11 bine kadar çıkarttık. Bu noktada 10 bin 602 dolar gibi bir seviyeyi yakaladık. Enflasyonda da yüzde 7'lere filan düşmüştük ama faiz oranları da yüzde 4,6'daydı. Daha sonra gezi olaylarıyla bir tırmanma söz konusu oldu, enflasyon çift haneye çıktı. Son gelinen aşamada politika faizi yüzde 24, enflasyon yüzde 20'ye düştü. Merkez Bankasının bazı açıklamaları var, Hazine ve Maliye Bakanımızın yaptığı açıklamalar var. Bu açıklamalar inşallah tahmin olmaktan öte gerçek hale bir an önce gelir. Türkiye olarak benim düşündüğüm şey şu; biz ekonomide ayakları yere sağlam basan bir ülkeyiz, hayali değiliz. Ayakları yere sağlam basan bir ülke olarak da yatırımlarımızla yolumuza devam ediyoruz. Yatırımlarda durmak diye bir şey yok. Şu anda Borsa İstanbul ciddi manada adeta pik yaptı, yani 100'ün üzerinde, 104 falan, buralara kadar tırmandı. Bunlar önemli şeyler. Demek ki dünya gidecek yer olarak Türkiye'yi görüyor ve buraya geliyor. Göreve geldiğimizde 36 milyar dolar ihracatımız varken, şu anda ihracatımız hamdolsun 168 milyar doların üzerine çıktı. Sizde bir güç, potansiyel varsa bunu yaparsınız. Bu konudaki kararlı yükseliş devam ediyor. 2003-2017 büyüme oranı 5,9 civarındaydı. Bunu korumak veya biraz altında da olsa böyle bir durumda bile olsak, büyümenin de devam ettiğinin bir alameti farikasıdır."

"Bez torbanın kullanımı mevcudun yüzde 55-60'ına ulaştı"

"Hal Yasası"na ilişkin bir soru üzerine Erdoğan, yasayla ilgili çalışmayı devam ettirmekte kararlı olduklarını vurgulayarak, üreticiyle tüketici arasındaki istasyonların maliyeti artırdığını belirtti.

Büyük şehirlerde soğutma sistemleriyle modern haller kurulmasının, ürünlerin sağlıklı şekilde halka ulaşmasını sağlayacağını anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bunları yaptığımız zaman bu sıkıntıları da büyük ölçüde aşacağız. Biliyoruz ki vatandaşım, tarımla uğraşan halkım, domatesi 2 liraya, 3 liraya orada satıyor, ama öbür tarafta 8 liraya, 9 liraya, 10 liraya, hatta bazen daha da yüksek fiyatla satıldığını görüyoruz. Bu nereden kaynaklanıyor? Aracıdan, tefeciden kaynaklanıyor. Bu işi böyle sürdürmek mümkün değil. Bazı arkadaşlar belki siyasi endişeyle 'Bunu böyle düşünmeyelim, şöyledir, böyledir, filan...' Yani bunu böyle düşünmeyeceğiz ne yapacağız? Bizim görevimiz devlet olarak halkına hem sağlıklı hem daha ucuza ürün yedirmektir. Bunu bizim başarmamız şart. Bunu aynen ette de yaptılar. Ette müdahale etmek zorunda kaldık. 'İthal edeceğiz.' dedim. 'Burada üretenler ne yapacak?' Tamam da o da fırsatçılık yapmasın. Biz de yurt dışından et ithal ettik. Çünkü o ara 35-36-37 liraya kadar kıymanın fiyatı çıktı. Şimdi ise bu fiyatlar 30'un altına düştü. Yine ben arkadaşlarımıza söylüyorum. Aynen bu böyle devam ederse biz, et ithaline devam ederiz. Et ithalinde de aracılara maracılara fırsat vermeden bunu da en ideal şekilde planlamamız lazım. Bakanımız da bu konuda hassasiyet gösteriyor. Aynı şekilde tarlada ürünü hale ulaştırmak ve halden bunun satışını da en uygun fiyatlarla, en uygun imkanla, sağlıklı bir şekilde vatandaşımıza ulaştırma gayreti içinde olmamız lazım. Bu işin üzerine üzerine gidiyoruz. Kimse siyasi endişeye kapılmamalı. Hal Yasası'yla birlikte gerek marketler gerekse bakkal dükkanları vesaire ama bir de tabii çarşı pazar... Çarşı pazar da 'Markette fiyat böyle oldu, benim fiyatım da böyle olsun.' diyerek vatandaşımızı sömürmemeli."

Erdoğan, kendisinden bez torbanın gündeme getirilmesini istemeyenler olduğunu aktararak, "Bunlar basit hesaplar. Biz büyük düşünmeliyiz. Şu anda bez torbanın kullanımı mevcudun yüzde 55-60'ına ulaştı, bir düzenlemeyle. Niye? Herkes hakikati görüyor." dedi.

Yeni Askerlik Yasası

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Yeni Askerlik Yasası'na ilişkin soruyu şöyle yanıtladı:

"Nihai noktayı buna henüz Savunma Bakanlığımız koymadı ama 3, 6, 9, 12 gibi bir düzenlemenin üzerinde duruluyor. Burada bedelliyi bir kenara koyuyorum çünkü bedelli noktasında olay, şu anki uygulamanın hemen hemen aynısı şeklinde bir durum söz konusu. Özellikle 3, 6, 9'da mesela yedek subay olarak yapmadan tutun da astsubaya varıncaya kadar bütün bunların hepsinin bir değerlendirmesi şu anda yürütülüyor. Bana özet olarak verdikleri bilgilere baktığım zaman inanıyorum ki halkımızı, gençlerimiz çok daha rahatlatacak ve birikimi ortadan büyük ölçüde, büyük oranda kaldıracak bir sistemi inşallah getiriyor. Kısa zamanda da bunu zannediyoruz açıklarız."

"Yerel belediyecilikte çok ciddi bir reformu yapma zorunluluğumuzun olduğuna inanıyorum"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mitingler konusundaki soru üzerine, şunları kaydetti:

"Aday tanıtımlarıyla ilgili gittiğim iller vardı. Onları daha geri plana alacağım. Hiç gitmediğim büyükşehirler ve diğer iller var. Bizde biliyorsunuz iller dedikleri aslında merkez ilçelerdir. İlin bütününü kapsamaz. Mesela benim memleketim Rize, Rize Belediyesi dediğimiz zaman Rize merkez ilçe demektir, diğer ilçeleri kapsamaz. Hatta bununla ilgili de bir çalışma yapsak da onları da adeta büyükşehir benzeri hale getirsek diye bir düşünce vardır. İlçeler, beldeler bunların hepsini böyle böyle bir şeye getirsek o zaman hizmet almada oralar çok daha büyük imkanlara kavuşacaktır ama şu anda belde belediyelerindeki duruma baktığınız zaman o kadar büyük imkanlara sahip olamıyor ama bir ilçe belediyesi altında yapsa belki daha büyük imkanlara sahip olacaktır."

Bu tespiti belediye başkanlığından gelmiş birisi olarak ve zaman zaman arkadaşlarıyla yaptığı müzakereler neticesinde vardığını aktaran Erdoğan, "Bundan dolayı da aslında bizim yerel belediyecilikte çok ciddi bir reformu yapma zorunluluğumuzun da olduğuna özellikle inanıyorum. Temennim odur ki bu seçimlerden alacağımız dersle, bu seçimler neticesinde elde edeceğimiz kazanımlarla inşallah gelecekte bunun da hazırlıklarını yapar, adımlarını atarız." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, vatandaşlara şu mesajı verdi:

"Halkıma, milletime özellikle gönül belediyeciliği anlayışıyla yaklaşacak belediye başkanları noktasında, halkına efendi olmaya değil hizmetkar olmaya gelecek belediye başkanlarını oyunu verirken değerlendirirse kazanan olacaklarına inanıyorum. Çünkü bu noktada halkına tepeden bakan adeta sanki halkı ona oy vermeye mecburmuş gibi bakanlarla bir yere gidilmez ama 'ben senin hizmetkarınım' diyecek olan belediye başkanları olursa onları da desteklemek suretiyle el birliğiyle, gönül belediyeciliğini iktidara taşırsak bilsin ki AK Parti zaten 16 yıldır bunun ispatını yapmıştır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir. Meclis listelerinde de arkadaşlarıma hep telkinim şudur: Ana kademe, kadın kolları, gençlik kolları, muhakkak meclis listelerinde yerlerini alacaklar. Çünkü her birinin hitap ettiği bir yapı var. Ana kademenin hitap ettiği, kadın kollarının, gençlik kollarının... Hepsini kucaklayacak, kuşatacak bir meclis anlayışıyla demografik yapı orada neyi gösteriyorsa onu, tüm o şehirde kimlerden oluşuyorsa hepsini kucaklayacak bir belediye meclis anlayışıyla meclis listelerini de hazırlayıp halkımızın karşısına öyle çıkalım talimatını da verdim. İnşallah bu anlayışla halkımızı kucaklayarak 31 Mart'tan büyük bir başarıyla çıkalım istiyorum."

İstanbul, AA

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız