Süzer ve Malatyanın Kaybı
Bülent Korkmaz Yazdı
Malatya'nın Akçadağ ilçesi Kürecik Güneşli Köyünden işadamı Hasan Süzerin vefatını erken ölüm sayabiliriz. 79 yaşında yaşamını yitiren birisi için ölüm erken sayılmayabilir, hatta rahatsızlığı göz önüne alındığında doğal bulunabilir. Bu erkenlik aslında Hasan Bey için değil, Malatya için erken bir ölümdür.
Çünkü Süzerin Malatyalılığı biraz geç kalmış bir Malatyalılıktır. Yaşam öyküsünü, bir göç sonrası Gaziantepte yaşadıklarını, Malatyayla tekrar tanışmasını ve son dönem Malatyaya yapmak istediklerini bilenler, bunu size daha iyi anlatacaklardır.
New York Times Gazetesinin ölmeden önce dünyada görülmesi gereken yerler listesinde baş sıraya koyduğu, Hasan Beyin işlettiği, tarihi Pera Palas Otelinden faksla geçilen hayat hikâyesinde merhumun 1926 yılında doğduğu, henüz 2 yaşında bebek iken babası Ali, annesi Cennet, bacısı Zöhre ve kardeşi Haydar ile Gaziantepe göç ettikleri belirtiliyor. 1931 yılına kadar Malatya güzelim tren düdüğünün sesini duymadığı için, 270 kilometrelik Antep yolculuğu eşek sırtında 14 gün sürüyor. Fakirliğin, diz boyu demek eksik kalır, başı da aşıp kavakla yarıştığı günler 78 yaşında başlayan iş hayatı, seyyar satıcılık, kalaycılık, bakırcılık, fabrika işçiliğiyle devam ediyor. Askerlik dönüşü 1946 yılında İsmet Hanımla evlenen Hasan Bey, Gaziantepin en büyük mağazası Cumhuriyette tezgâhtar oluyor, oradan ortaklığa geçiyor. Taşı toprağı altın İstanbula gitmemek olur mu? 1960larda yükü denk edip bu şehre gidiyor, kolonya imalatından halıcılığa petrol istasyonu işletmeciliğine kadar birçok iş yapıyor. Kuşkusuz hepsinde başarılı oluyor, 1970lerin başında işletmelerin bir kısmını oğlu Mustafa Süzere bırakıyor ve 1977 yılında Pera Palasa ortak olup, ardından yönetim kurulu başkanlığına geliyor. 1981 yılında, Atatürkün 100. doğum yıldönümü anısına, Atanın bu otelde kaldığı 101 numaralı odayı müze haline getiriyor. Bu odaya Atatürkün fotoğrafçısı Rıdvan Gürarıdan aldığı 32 parça Atatürke ait eşyayı koymayı ihmal etmiyor.
Süzer vefat ettiğinde birçok Antep kökenli dernek ve kuruluş gazetelere ölüm ilanı veriyor. Internet arama motorlarına Hasan Süzer yazdığınızda öncelikle Antep bağlantılı yazılar karşınıza çıkıyor. Çocukluğu, gençliği, yaşam mücadelesi bu güzel şehrimizde geçmiş. Antep, Süzer ailesini bağrına basmış, ekmek vermiş, aş vermiş. O, karşılığında annesi, eşi ve kendisi adına okullar yaptırmış, çocuklar okutmuş, Etnografya Müzesi kurdurmuş.
Süzer'in, 198389 yılları arası Turgut Özalın başbakanlığı dönemi yeniden Malatya ile irtibatı başlıyor, Kayısı Festivalinin müdavimleri arasındaki yerini alıyor.
İşte bu sırada yaşadığı bir olay sonrası, Malatyaya otel açma fikrini aklına koyuyor. Konuklarla birlikte kaldığı Şeker Fabrikası Tesislerinde lavaboda elinden kan aktığını fark ediyor. Bir de bakıyor ki, lavaboda paslı konserve kutusu su kabı olarak kullanılıyor ve elini kesen o olmuş. Birkaç yıl sonra Özel İdarenin yaptırdığı Altın Kaysı Otelinin işletmeciliğini alıyor.
Otel işletmeciliği Süzerin Malatyaya daha çok gelip gitmesini sağlıyor. Bu yıllardaki geliş-gidişler sırasında, eski Turizm Müdürü, şu an İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü uzmanı ve Malatyaspor yöneticisi Sayın Ali Cengizin gayretlerini ve Süzeri Malatya ile ilgili faaliyetlere çekmedeki başarısını unutmamak lazım.
Kış mevsiminde kapanan Malatya-Nemrut yolunun açılması için Altın Kaysının tüm imkânlarını defalarca seferber eden, otelinde Yöresel Yemek Yarışması düzenleten o oluyor. Bu yarışmanın Türkiyede ilk olmak gibi bir özelliği var; Turizm Bakanlığı desteğinde başka yerlerde devamı getiriliyor.
Malatyasporun borç-harç sebebiyle kebapçıya gidemediği günlerde Pera Palasın kapıları sonuna kadar açık. Para pul sormadan Malatyasporu ağırlıyor. Malatyaspor, transfer görüşmelerini yaparken bile otelin imkânlarını kullanıyor. Malatyadan İstanbula tanıtım fuarları için giden resmi heyetleri de aynı konukseverlikle ağırlıyor.
Malatya adının geçtiği yerde hesap ödenmezken, ortaya çıkan bir espri var. Bildiğiniz gibi otellerde normal olarak oda ve/veya yemek ücreti (kahvaltı, öğlen, akşam yemeklerinden hangisi için anlaşılmışsa) alınır; diğer harcamalar ekstra olarak adlandırılır, ayrı ücret alınır. Kalanlar bilir, Pera Palas gibi otellerde harici içecek ve yiyeceklerin fiyatı yüksektir; ya servisi yapan parayı talep eder veya çıkışta ödersiniz. Kuşkusuz çok sayıda insanın girip çıktığı ve çok sayıda personelin çalıştığı otelde kimse kimseyi tanımaz ve görevli hesabı hangi odaya yazacağını sorar. Hasan Süzer'in otelinde "bila bedel" konaklattığı Malatyalıların harcamaları için personele verilen talimat hesap 101 numaralı odaya olur. Yani Atatürkün kaldığı oda Bu, hesap ödemesiz, yani Hasan Ağaya demektir.
1970li yılların ortalarında merhum Erhan Kırçuval ve başımızdan nice uzun yıllar eksik olmasın, Osman Çağlı (Mıh Osman) Amcamız gibi renkli isimlerden müteşekkil Malatyaspor Transfer Komitesinin öyküsünü anımsamamak elde değil. Görüşme yapılan teknik adam ve futbolcuları etkilemek için Pera Palas mesken tutuluyor. Malatyalı bir işadamından 250 bin lira destek sözü alınmış, o paraya güveniliyor. Ne var ki o para gelmiyor, bizimkilerin parası suyunu çekiyor. Yemek yiyecek paraları bile yok. Erhan Ağabey manavdan domates, biber, hıyar alıyor. Oteldekilerin dikkatini çekmesin diye lüks bir pastanede bunları, bahşiş vererek, fiyakalı bir şekilde paketletip otele sokuyor. Osman Amcanın su istemek için kat görevlisini zile basıp çağırması ve odaya giren bu görevlinin, "filanca odadakiler hıyar-ekmeğe düşmüşler..Aman dikkat" diye müdüriyeti haberdar etmesiyle hesap beyler baskınını yiyorlar. Bu olay daha önce Malatyahaber.com'da yazılmıştı. Ancak, özellikle belirtmek gerekiyor ki, o dönemde Pera Palas'ın işletmeciliği henüz Hasan Süzer'de değildir. Hasan Bey'in, sonradan sahibi olduğu otelde yaşanmış bu olayı öğrendiğinde çok güldüğünü biliyoruz.
Malatyaspor, bu sezona başlarken Finlandiyaya kampa gitmişti. Süzer, hemen Helsinkide yeğenleri Hüseyin ve Haydar Aydını defalarca telefonla arıyor, ne olur ne olmaz diye babalarına da telefon ettiriyor ve Malatyasporla ilgilenin. Ne ihtiyaçları varsa, görün diye tembihliyor. Malatyasporun kuşkusuz herhangi bir gereksinimi yok; ama bu bir incelik! Aydın kardeşler kilometrelerce uzaktaki kamp yerine de başka şehirlerdeki maçlara da gelip takımın etrafında dört dönüyorlar; lokantalarında yemek ikram ediyorlar.
Vefat ettiği gün Malatyaspor-Süzer bağlantılı ilginç bir olay yaşanıyor.
Süzer, Sultansuyu Piknik Alanı Projesine destek olma ve proje kapsamında 1000 adet Japon kavağı dikme sözü vermiş. Bu ağaçlar yılda 5 metre büyüyormuş. Ağaçların getirilip dikilme işini ise Ali Cengize havale etmiş. Saat 11.00de telefon edip Ne oldu bu kavaklar Ali? diye soruyor. Cengiz, o sırada İnönü Stadında olduğunu ve Beşiktaş maçını beklediğini söyleyince, Süzer, çok iyi dostlukları bulunan Şeker Camisinin imamı Celal Tilgeni kast ederek, Celal Hoca fazla magazin oldu. Duaları tutmuyor. Dur ki ben Malatyaspora bir Dede duası yapayım diyor. Bilmeyenler için Süzerin Alevi kökenli olduğunu belirtelim.
Yakın çevresi Süzerin doğa ve hayvan sevgisinden, okumaya düşkünlüğünden söz ediyor. Birçok yerde hatıra ormana ağaç diktirmiş. İstanbulda ayı oynatılan yıllarda ayıları 2 katı fiyata sahibinden satın alıp ormana bırakırmış. Kendisi ilkokula dahi gitmemiş, okuma yazmayı askerde Ali Okulunda öğrenmiş ama Malatya ve Gaziantep kökenli birçok eğitim vakfının üyesi olmuş, burs desteğinde bulunmuş. Bir ameliyat öncesi narkozun etkisiyle elinde olmadan kurduğu cümleler arasında Okumak en büyük ibadettir geliyormuş.
Eylülde Malatyaya son kez gelmiş, Akçadağ Kültür ve Sanat Şenliklerinin sponsoru olmuş, merhum oğlunun anısına Örende yaptırılan yolun açılışına katılmıştı. O dönem kendisiyle sohbet imkânımız oldu. Bundan sonra, ömrü yettiğince, her şeyini Malatya için harcamak istediğini söylüyordu. Beş Konaklardan birini alıp Etnografya Müzesi yapmak en büyük düşlerinden biriydi. Akçadağı tanıtacak bir kitabın hazırlanması siparişini vermişti bile! Malatyalılar, verdiği sözleri tutmakla tanınan merhumun çocuklarının bunları vasiyet olarak kabul edeceğini ve yerine getireceğini düşünüyor.
Aynı dönem verdiği bir demeçte yurtdışına yatırım yapan Türk işadamlarına kızıyor, Türkiyeyi gerçekten seven bir insanın bunu yapmaması gerektiğini söylüyor ve Bizim insanımızın işe güce ihtiyacı var diyordu.
Malatyada çektirdiği son fotoğraflar bir veda havası içeriyor. Geçtiğimiz Eylül ayının son günleri.. Cengiz ile Valilikte ziyaretlerde bulunuyor, çıkışta Vilayet önündeki İnönü Heykeline bakıp Ali, o kadar Malatyaya gelip gittim. Bu heykelin önünde bir tek fotoğrafım yok. Şimdi fotoğraf çektirebilir miyiz? diyor. Cengiz, bizi buluyor ve Süzerin Paşayla son Malatya fotoğraflarını çekiyoruz. Süzer, ardından karayolu ile Gaziantepe gidiyor.
Yakın çevresi ilginç denebilecek bir yaşamöyküsü bulunan Süzerin Bizi muasır medeniyet seviyesine yükseltmeye çalışan Atatürkün tarif ettiği Türkiyeye ulaşamamamız beni kahrediyor dediğini aktarıyor.