- Vali'nin ifadesiyle Malatya'da darbe gecesi.. "Paşa benim adıma yalan söyledi.." "Allah Allah iki paşa mı vardı!"
15 Temmuz darbe girişimine ilişkin birçok ayrıntı Vali Mustafa Toprak’ın, Cumhuriyet Başsavcılığı'na 'müşteki' sıfatıyla vermiş olduğu ifadesinde ortaya çıktı. Vali Toprak, 2. Ordu Karargahı'ndaki darbe girişiminin engellenmesi için başlatılan operasyonun sürekli olarak dönemin 2. Ordu eski Komutanı Orgeneral Adem Huduti ve yine dönemin 2. Ordu eski Kurmay Başkanı ve Garnizon Komutanı Tümgeneral Avni Angun tarafından oyalandığını ve sürenin uzatıldığını belirtti.
“KIŞLALAR ÖNÜNDE TERTİBAT ALDIRDIK, HAVA SAHASINI KAPATTIK”
İfadesinde olayın ilk saatlerinden başlayarak gelişmeleri anlatan Vali Toprak, “İkametimde 15.07.2016 tarihinde otururken, Ankara’da bulunan kızım annesini telefondan aradı. Ben o sırada internette geziniyordum. Kızım annesine patlamalar olduğunu, uçak sesleri geldiğini, korktuğunu ifade etmiş. Ancak o sırada televizyon açıktı. Televizyondan İstanbul Boğaz Köprüsünün askerler tarafından kapatıldığını gördüm. Ardından da internetten Ankara’da alçak uçuşların yapıldığını anlayınca, eşime kızıma haber vermesini, sakin olmasını dikkatli olmasını söylemesini istedim. O esnada Ankara’dan Bakanlıktan telefon geldi. Bir kalkışmanın olduğunu, tekrar Valiliğe geçip olaya müdahil olunması gerektiği söylendi. Derhal valiliğe geçtim. Emniyet Müdürü ve Jandarma Komutan Vekilini aradım. Valilikte buluştuk. Emniyet ve Jandarma açısında devletimize bağlılıkları yönüyle sorun olmadığını tespit ettim. Hatta o an için izinde bulunan Jandarma İl Alay Komutanı beni aradı; ‘Devletimizin yanında olduğunu, her türlü emrimize harfiyen uyulacağını’ söyledi. Bu şekilde Jandarma ve Emniyet noktasında bir sorun olmadığını tespit edildi. İlimizdeki askeri kışlalar 2. Ordu Karargahı, Hava Jet Üssü Komutanlığı, havaalanı gibi yerlerde ve tehdit içeren alanlarda derhal gerekli tedbirlerin alınması giriş ve çıkışların yasaklanması, buna engel olunacak vaziyetin alınması, hiçbir hava aracının kalkış ve inişine müsaade edilmemesi, bu yönde havaalanının uyarılması, iniş ve kalkışları sağlayan elektronik sistemin kapatılması, şehrin önemli noktalarında derhal vaziyet alınması, gerekirse takviye kuvvetlerin sevk edilmesi, ilçelerde de uygun şekilde gereğinin yapılması konusunda emirlerimizi verdik. Bu talimatları verdikten sonra Valilikte durum değerlendirmesi yaptık. Araç-gereçleri olan kurumlara söz konusu araçlarını emrimiz doğrultusunda istediğimiz yerlere konuşlandırmalarını söyledik. Ayrıca Büyükşehir Belediye Başkanımızla da telefonla görüşerek ellerinde ne kadar otobüs, kamyon, iş makinesi ve araç-gereç var ise bunları Emniyetimizle irtibatlı şekilde güvenliğin sağlanması açısından ve tehdit gördüğümüz ve askeri araç ve gereçlerin intikalini engellemek ve oraları kontrol altında tutabilmek amacıyla belirtilen yerlere konuşlandırmalarını, ayrıca araçların bir kısmını da havaalanına göndermelerini, 7. Ana Jet Üs Komutanlığı nizamiyelerinin ve havaalanı terminal girişlerinde hazır bekletilmesini, devamında vereceğimiz talimata harfiyen uyulmasını rica ettik.” dedi.
“2. ORDU’DAN ARANMAYI MERAKLA BEKLEDİM, ARAMADILAR”
Vali Toprak ifadesine şöyle devam etti:
“Ben bu darbeye teşebbüs olayını televizyondan takiben saat 22.00-22.30 sıralarında öğrenmiştim. Valiliğe saat 23.00 gibi geçmiştim. Olaya evden itibaren vaziyet ettim. Emniyet Müdürüm ve Jandarma vekili ile görüşmemiz 10-15 dakika sonra olabilir. Bu arada Sayın Cumhurbaşkanımızın televizyonda yaptığı açıklama ve yine devlet büyüklerimizin açıklamaları üzerine halk Valiliğimizin önündeki meydanda büyük bir heyecan ve öfkeyle toplandı. Bu aşamaya kadar 2. Ordu Karargahı ile her hangi bir temasım olmadı. Hatta onların beni arayıp bilgi verip vermeyeceklerini merakla bekledim. Ancak her hangi bir arama olmadı. Ancak o sırada haricen Jandarma aracılığıyla almış olduğum bilgide 2. Ordu Komutanının 2. Ordu Komutanlığı karargahı içerisinde olduğu bilgisinin verilmesi üzerine özel kalemime 2. Ordu Komutanı veya komutanlığındaki kişilerin benimle temas kurmak istemeleri durumunda derhal bağlamalarını, bekletilmemelerini söyledim. Valilik pozisyonum gereği kendilerinin darbe yanlısı mı, yoksa karşıtımı olduğunu, hangi noktada durduklarını kendilerinin bildirmesi için beklememin uygun olacağını düşündüm. Ve bir süre bekledim. Bu arada darbeye teşebbüs eylemi ile ilgili olabilecek her türlü ihtimali değerlendirerek bunu engellemeye matuf her türlü tedbiri de almaya devam ettik. Bununla birlikte saat 00.00 civarında 2. Ordu Komutanının görüşmek istediğini söyleyerek uzun hattan telefonu bana bağladılar. 2. Ordu Komutanı; ‘Bir takım gelişmeler yaşandığını, Ankara’daki komutanlarla temas kuramadığını, öyle anlaşılıyor ki bir kalkışma olduğunu, bu kalkışma karşısında devletimizin yanındayım’ diyerek, bana sözle beyanda bulundu. Bende ‘Sayın paşam, her hangi bir olumsuzluk var mı, yapabileceğimiz bir durum var mı, iletişim kanallarımızı açık tutalım, bu olumsuzluğu bertaraf adına’ şeklinde söyledim. O da ‘Hiçbir olumsuzluk olmadığını, bir problem olmadığını, olursa memnuniyetle iletişime geçebileceğini’ ifade etti.”
“15 DAKİKA SÜRE VERDİM, 30 SANİYE SONRA TELEFONA BAĞLADILAR”
2. Ordu Komutanlığı ile sürekli kesilen bir iletişimin olduğunu da aktaran Vali Toprak, “Ben daha sonra gelen haberlerde 2. Ordu Komutanlığı içerisinde bir takım hareketlenme olduğunu, Ordu Komuta katında bir hareketlenme olduğunu belirtir tarafıma bir bilgi ulaştırıldı. Zaman içerisinde İl Jandarma Komutan vekilimizin telefonu üzerinden Kurmay Başkanı Avni Angun paşa ile görüştüm. ‘Paşam bir sorun var mı’ diye sordum. O bana, ‘Burada bir problem yoktur, bende bu olaylar üzerine 2. Ordunun açık olmayan arkadaki açtırmak suretiyle girerek saat 23.30 sularında 2. Orduya ulaştığını’ söyledi. Ancak içerde bir hareketlenme olduğu bilgisi, Ordu Komutanının ‘her hangi bir sorun yok’ şeklindeki beyanı, Avni Paşanın yine aynı şekildeki beyanı beni ikna etmedi. Zira gelen bilgiler orada bir hareketlenme olduğu şeklindeydi. Bunun üzerine 2. Ordu Komutanı Adem Huduti’yi defalarca sekreterim aracılığıyla aratıp, bu hususu teyit etmek istedim. Ancak cep telefonuyla da cep numarasını arayıp ulaşmaya çalıştım. O saatlerde cep telefonuna ulaşamadım. Sabit telefon hattında ulaşmak istendiğinde ise karşı taraftan verilen cevapta Ordu komutanının toplantıda olduğu, görüşme yaptığı, müsait olunca derhal geri dönecekleri söylendiği halde 1-1.5 saat kendileri ile iletişim sağlayamadık. Bunun üzerine tekrar kurmay Başkanı Avni Paşa’yı aradım. Avni Paşa’ya, ‘Adem Paşa’ya hiçbir şekilde ulaşamıyorum. Kendisi bana ilk görüşmemizde devletin yanında olduğunu ifade etmişti ve hiçbir zor durumun olmadığını ifade etmişti. Ama 1.5 saat süreyle kendisine ulaşamamızın orada farklı bir durum olduğu kanaati oluşturduğunu ve paşa ile acele şekilde görüşmem gerektiğini’ söyledim. Ayrıca Avni Paşaya, ‘Problem mi var, niçin Adem Paşa ile görüşemiyorum’ dediğim de, bana ‘Burada az bir sıkıntılı durum var. Onu çözmeye çalışıyoruz, bir olumsuzluk yoktur’ dedi.
Bende Avni Paşaya, ‘2. Ordu Komutanlığı Karargah ve kışlasının tarafımızdan Emniyet ve Jandarma kuvvetlerince çevrildiğini, giriş ve çıkışların tutulduğunu, şayet olumlu bir haber gelmez ise, bu kuvvetlerle içeriye girileceğini, müdahalede bulunulacağını, Adem Paşa ve kendisi ile mutlaka görüşebilecek pozisyona gelebileceğimizi söyledim. Hatta kendisi bana, ‘Evdeyken durumu öğrenmesi üzerine karargahın kapalı kapısından içeriye girdiğini, söz konusu diğer kapıların saat 20.00 sıralarında bir kısım kalkışmacı subaylar tarafından tutulduğunu’ ifade etti. Telefon görüşmesi bu şekilde neticelendi. Hemen 2. Ordu Komutanını bağlamalarını istedim. Yine, ‘Biraz sonra size döneriz’ şeklinde bir cevap alınca sinirlendim. ‘Derhal karşıda telefona çıkan ve sürekli görüşmeyi engelleyen kimse onu bana bağlayın’ dedim. Bana ismini Sedat Binbaşı olduğunu söyledikleri kişiyi bağladılar, ‘Kardeşim sen kimsin ben seni tanımıyorum. Darbeci misin, komutanın yanında mısın, ben onu bilmem, senide tanımam, ben paşa ile iletişim kurmak istiyorum. Bir türlü bunu sağlayamıyorsun, derhal paşa ile beni görüştürün’ dedim. Bunun üzerine bana, ‘Efendim şuan müsait değil, başka bir görüşme yapıyor. Görüşme sonrasında size döneceğim. Ben Paşa’nın emir subayıyım ve kendi yanındayım. Beni herkes tanır’ dedi. O zaman, ‘Kardeşim beni derhal Paşa ile görüştür, eğer görüştürmüyorsanız karargah etrafını Emniyet ve Jandarma kuvvetlerince sardık. 15 dakika içerisinde Paşa benimle görüşmez ise derhal operasyona başlıyoruz.’ diye söyledim. Bunun üzerine 30 saniye içerisinde Adem Huduti Paşa’yı bana bağladılar. Paşa’ya hitaben, ‘Sayın Paşam siz bana devletimizin yanında olduğunuzu ifade ettiniz. Kesinlikle bir sıkıntı olmadığını beyan ettiniz. ‘Ben devletimin yanındayım’ demiştiniz,. Ama ben size 1.5 saatten beri oyalanıyorum ve bağlantı kuramıyorum. Orada bir sıkıtımı var’ diye söyleyince Paşa, ‘Hafif bir problem olduğunu, kendisinin bu problemi çözmeye çalıştığını’ ifade etti. Bende gelen bilgiler çerçevesinde 2. Ordu’daki durumun darbe yanlısı olduğu yönünde kanaat oluştuğundan 1. ve 3. Ordu Komutanlıklarının kesinlikle darbenin Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir-komutası dışında gerçekleştirildiğini ve Anayasal düzen ve devletin temel nizam ve tüm kurumlarına bağlı olduklarını, emir-komuta dışına çıkanlar varsa derhal emir komutaya uymaya ve darbe kalkışmasını bitirmelerini ve bu durumu tasvip etmediklerini ve kuvvetlerine hakim olduklarına dair basın açıklaması yaptıklarını ilettim. Kendisine 1.5 saat ulaşmaya çalışmama rağmen ulaşamadığımı, görüştürmediklerini, şayet kendisi de devletine bağlı ise kendisinin de aynı diğer komutanlar gibi bir açıklama yapmasının bir zaruret olduğunu söyledim. Kendisinin de böyle bir açıklama hazırlayacağını ve basına bildirileceğini ifade etti. Bu arada, Valilik önünde bulunan halk kitlesi açıklamanın gecikmesi sebebiyle ve Malatya dışında cereyan eden olaylardan haberdar olması sebebiyle galeyana geldi ve 2. Ordu Karargahına doğru defalarca yürümek istedi.” şeklinde gelişmeleri anlattı.
“HALK 2. ORDU’YA YÜRÜMEK İSTEDİ, TESKİN ETTİK”
Vali ifadesini şöyle sürdürdü:
"Bundan öncesinde 2. Ordu Komutanı ile yaptığımız ilk görüşmede ‘devletimin yanındayım’ ifadesi sebebiyle halkı teskin etme adına Valiliğin ön giriş kısmına çıkarak, ben, Büyükşehir Belediye Başkanımız, İl Emniyet Müdürümüz, İl Jandarma komutan Vekilimiz, AK Parti İl Başkanımız ve diğer ilgililer olduğu halde sesimizi vatandaşa duyurmak suretiyle vatandaşı teskin etmeye çalışan bir takım hitaplarda bulunduk. Bu konuşmada da vatandaşı eskin etme adına 2. Ordu Komutanı ile görüştüğümü, devletimizin yanında olduğunu ifade ettiğini toplanan halk kitlesine söyledim. Bu şekilde halkın galeyana gelmesini engellemeye çalıştım. Saat 03.00 civarında artık bana Ordu Komutanı ve Kurmay Başkanı tarafından bir bilgi aktarılmasa da, her şeyin normal gittiği ifade edilse de, 2. Ordu Komutanlığının duruşu noktasında ciddi bir soru işareti ve endişe olduğu gerekçesinden hareketle Emniyet Müdürümüze ‘Derhal 2. Ordu’nun giriş nizamiyesine gidiyoruz’ diyerek talimat verdim. Birlikte 2. Ordu ana kapısına doğru hareket ettik. Vatandaşların içerisinde zorlukla buraya ulaştık. Bu karara varmamdan yarım saat önce İl Jandarma Komutan Vekiline de zırhlı araçlarını ve takviye ne kadar kuvvet var ise 2. Ordu ana girişine getirmesini söyledim. Biz oraya vardığımızda Jandarma Kobra tabir edilen zırhlı araçlarını yola çıkarmışlardı. Seyir halinde olduğunu bana bildirdiler. 2. Ordu kapısına 10-15 metre kala araçtan indim. Bu sırada aracın içerisindeyken Kurmay Başkanı Avni Paşa arayarak, ‘Komutanın basın açıklamasını hazırladığını, bunu fotoğraflayarak kendi telefonundan bana gönderdiğini, bunu basına aktarırsak iyi olur’ şeklinde söyledi. Bunun üzerine bende koruma polisime ‘Bu açıklamayı derhal Anadolu Ajansına bildirin’ talimatını verdim. Nizamiyenin önünde bulunduğumuz sırada askerlerin devletin yanında olup olmadıklarını yani darbe taraftarı olup olmadıklarını bilmediğimiz için bir yanlışlık yapmasınlar diye yüksek sesle seslenerek, ‘Ben Malatya Valisi Mustafa Toprak, oraya geliyorum, bir şeyler görüşmem lazım. Paşa ile görüşemiyorum. İletişimimiz kesildi, 1.5 saattir kendisine ulaşamıyorum, bir problem gözüküyor. Bizim mutlaka arkadaşlarımızla içeriye girmemiz gerekiyor. Siz asi kuvvetlerden misiniz, yoksa devlet yanlısı mısınız? Ben bilemiyorum. Mutlaka benim Paşa ile görüşmem lazım, iletişeme geçmem lazım. Bir yanlışlık olmadan içeri girelim.’ dedim. Bunun üzerine ilaveten, ‘Devletimizin olaya hakim olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Devletimizin diğer organlarının duruma vaziyet ettiklerini ve Paşa’yı da koruma görevinin tarafımıza sorumluluk olduğunu, onun için mutlak suretle içeriye gireceğiz’ dedim.
Nizamiyede miğferli hücum yelekli bir subay vardı. Elinde bize yönelttiği uzun namlulu bir silah vardı. Ben bu kişinin ismini o an için bilmiyordum. Ancak daha sonra hem basındaki haberlerde, hemde yaptığımız araştırma sonucunda bu kişinin Yüzbaşı Kemal Keskin olduğunu öğrendim. Yüzbaşı Kemal Keskin baha ‘Şüphesiz ki bizim güvenliğimizde sizin sorumluluğunuzdadır’ şeklinde söyledi. Çevreye göz attıktan sonra tekraren, ‘Kardeşim biz Paşa ile görüşmek ve arkadaşlarımız içeri girmek durumundadır. Lütfen müsaade buyurun, arkadaşlarımız içeri girsinler, yoksa etrafın sarıldığını operasyona başlayacağımızı’ kendisine söyledim. ‘Lütfen müsaade buyurun’ diye söyleyince biraz düşündü, kendi tarafından bulunan askerlere baktı, ‘Durun içeri girerseniz hepinizi vururum’ dedi. Tekrar göz göze geldik ve ‘asker hazır ol, atışa hazır ol, mevzi al’ dedi. Ben o an itibariyle darbecilerden olduğunu anladım ve kendisine, ‘Tamam kardeşim’ dedim. Sağa sola baktım olayın ciddiyetini anladım ve bizim arkadaşlara ‘tertibat alın’ şeklinde söyledim. Bunun üzerine Emniyet ve Jandarma kuvvetlerinin silahlarını doldurduklarını ve hazır hale geldiklerini silah kurma kolu seslerinden anladım. Jandarma kuvvetlerimizin hemen siper aldığını gördüm. Gerek Emniyet, gerek Jandarmaya sakin olmalarını söyleyerek dikkatli bir şekilde kendimizi güvenli bir bölgeye çektik.
Ancak karşı taraftan ateş sesleri geldi. Arkadaşlara sorduğumda kendileri açısından her hangi bir olumsuz durumun olmadığını söylediler. Bunun üzerine oradaki görevli arkadaşlarımıza dikkatli olmalarını, Şahin Yarbayın Kobra aracıyla olay yerine varmak üzere olduğunu ve talimatım olmadan hiçbir şekilde içeri girme operasyonunu başlatmamalarını söyledim. Oradan ayrılarak daha önce Vilayette kurduğumuz ekibimizi başka güvenli bir noktaya taşıdık ve bu durumu oradan yönetmeye başladık. Mevcut yerde İl Emniyet Müdürümüz, MİT Bölge Başkanımız, İl Cumhuriyet Başsavcımız, Adalet Komisyonu Başkanımız ve diğer koruma personeli ve ilgililer olmak üzere krizi yönetmeye başladık. Adıyaman valisi ile irtibata geçip kendileri uhdesinde bulunan Jandarma Komando Bölüğünün yardım amaçlı yola çıkmasını sağladım. Bu arada, İl Jandarma Komutan Vekili ile zırhlı Kobra araçlarıyla nizamiye bölgesine intikal etmiş. Bunu öğrendim ve kendisinin benden haber almadan operasyonu başlatmaması talimatını ona da verdim. Ancak o sırada nizamiyedeki asiler kobra aracına ateş ederek lastiklerini patlattıklarını, kobra aracından da kendilerini koruma amaçlı karşı atış geliştirdiklerini öğrendim. Jandarma komutanımıza bir yaralanma olup olmadığını sordum. Bir sıkıntı olmadığını ifade etti.
Ayrıca biz iki olarak geçtiğimiz yukarıda belirttiğim güvenli bölgede çalışmalarımızı yürütürken, bir yandan da 2. Ordu Komutanı ve Kurmay Başkanıyla da iletişim sürdürmeye devam ettik. Tüm bunlardan bize her hangi bir problem bulunmadığı söylendi. Ufak bir sorunun olduğu çok rahat olduklarını, meseleyi halledeceklerini söylüyorlardı. Sürekli operasyonu ertelememizi, meselenin çok ufak bir mesele olduğunu, çözmek için mesafe kat ettiğini söyleyerek sürekli bizi oyaladı. Oradaki sıkıntının ne olduğunu, sıkıntıyı verenlerin kimler olduğunu ve boyutu hakkında ve içerde kimlerin bulunduğuna dair ne kurmay Başkanı, ne de Ordu Komutanı bir şey söylemediler. Yaptığımız görüşmelerde gayet rahatlardı. İsteselerdi içerde kimlerin kalkışmacı olduğunu ve kimlerin bulunduğunu gayet rahat söyleyebilecek durumdaydılar. Ancak bunu kesinlikle söylemediler. Bizim tek bildiğimiz kendisinin, Kurmay Başkanının ve kendi emir subayı ile korumalarının olduğuydu. Karşıdaki kişilerin kim olduğunu ve kaç kişi olduklarını söylemediler. Sadece bir keresinde Avni Paşa konuşurken bana, ‘Burada bir Bahadır Albay var, onunla görüşüyoruz’ dedi. Dışarı çıkarsa bu kişi yönüyle dikkatli olunmasını söyledi. Başka bir sorun ve sıkıntıdan bahsetmediler.
Müteaddit defa görüşmeler esnasında 2. Ordu Komutanımız ve Kurmay Başkanımız ‘ bir liste varmış, listeyi biliyor musunuz, listede kimler var’ şeklinde soru yönelttiler. Bende ‘Ne listesi, benim listeden haberim yoktur’ şeklinde söyleyince kalkışmacılara ait bir liste bulunduğunu, bu liste şayet elimizde ise o kalkışmacıları tespit etme adına kendilerine bilgi verirsek ona göre kimin dost, kimin düşman olduğunu belirleyebileceklerini ifade ettiler. Daha sonradan öğrendiğime göre; aslında bu darbe mesajı ve görevlendirmelere ait liste kendilerinde varmış. Dolayısı ile buradaki amaçlarının aslında bundan bizim haberdar olup olmadığımızı öğrenmek için olduğunu değerlendiriyorum. Olayın hemen ardından geceleyin Cumhuriyet Başsavcımız ile yaptığımız telefon görüşmesinde darbecilerin bir listesinin bulunduğunu, durumun vahim olduğunu ve 6 general hakkında derhal gözaltı kararı verdiğini ve bunların içerisinde Ordu Komutanının isminin de yer aldığını söyledi. Bu sebeple biz zaten listeden haberdardık. Ancak kendilerine bunu bildiğimizi hissettirmedik. Hatta gece Cumhuriyet Başsavcımız ile saat 02.00 sıralarında veya birkaç dakika önce veya sonrasında yaptığımız görüşmede Cumhuriyet Başsavcımız; ‘Sayın Valim diğer ordu komutanları basına açıklama yaptılar.Bulundukları yeri belli ettiler. 2. Ordu niçin böyle bir açıklama yapma ihtiyacı duymuyor. Tarafını belli etmesi lazım. Görüşürseniz kendisine şayet devletin yanında yer alıyorsa açıklama yapmasını söyler misiniz’ demişti. Zaten bende bu telefon görüşmesi ve 2. Ordudaki şüphelerimiz sebebiyle Ordu Komutanı ile yaptığımız telefon görüşmesinde açıklama yapmasını söylemiştim ve bunun üzerine Ordu Komutanı açıklama yapmak zorunda kaldı diye düşünüyorum.”
“ORDU KOMUTANI BİZİ OYALADI, POLİSLER ATEŞ ALTINDA KALDI”
Vali Mustafa Toprak ifadesinin devamında şunları aktardı:
“Malatya 2. Ordu Komutanının görüşmelerimizde, ‘Lütfen operasyonu başlatmayın, ben buradaki meseleyi çözüyorum’ söylemeleri neticesi operasyonu saat 07.50’ye kadar geciktirdik. Tam saat 07.50 sıralarında gerek harici gerekse Emniyetten tarafıma iletilen ivedi kayıtlı bilgide Altay Kışlasından tankların ve zırhlı araçların çıktığı, her yeri ezerek ve oluşturduğumuz güvenlik amaçlı bariyerleri çiğneyerek vatandaşın üzerine zırhlı araçları sürerek çevreye ateş ederek hızla çevreyolundan 2. Ordu Karargah kışlasına doğru ilerlediklerini öğrendim ve derhal henüz ulaşamadıkları noktalara tahkimatı arttırmak için Karayolları Müdürü, Büyükşehir Belediye Başkanı ve özel ve kamuya ait iş makinelerinin yollarda takviye olarak yollarda tahkimatı güçlendirmelerini ve bu şekilde bu zırhlı araçların 2. Ordu Karargahına ulaşmasını engellemeye çalıştık.
Şuana kadar yapılan tüm görüşmelerin ve Ordu Komutanının geciktirici ricalarının bu yardımın gelmesini temin etmek ve zaman kazanarak oyalamak olduğunu değerlendirdik. Derhal operasyonun başlaması için emir verdim. Jandarma ve Emniyetten oluşan birlikler bu emrim üzerine güvenli bir şekilde operasyona başlayıp, kışlanın içerisine girdiler. Bu arada İstihkam Muhabere Zırhlı aracı diye ifade edilen zırhlı ZPT aracının birinin yolda güvenlik kuvvetlerimiz tarafından etkisiz hale getirildiğini, vatandaşlar tarafından etrafının çevrildiğini, ikinci ZPT’nin ise tüm bariyerlerden geçerek araçlara zarar ziyan verir bir şekilde 2. Ordu İnönü Kışlasının ikinci nizamiyesine kadar geldiği, ikinci nizamiyenin 10 metre yakınındaki duvarı yıkarak içeri germeye çalıştığı, ancak duvarda asılı kaldığı, ancak buna rağmen uzun namlulu ağır silahı ile güvenlik güçlerine ateşe başladığı, içeride operasyon yapan güvenlik güçlerimizin mevzilendikleri, bir zarar görmedikleri, ancak bunun bir lütuf olduğu, zira orada şehit olma ihtimallerinin yüksek olduğu, bu sebeple operasyonunun bir müddet içeride ilerleyemeden durduğunu öğrendim. Bunun üzerine Tunceli, Elazığ, Diyarbakır, Adıyaman Valileri ivedi iletişeme geçtim, Kobra helikopter var ise diğer kışlalardan bu şekilde çıkabilecek zırhlı araçları durdurmaları ve vurmaları için göndermeleri yönünde taleplerimi ilettim. Ancak orada Kobra helikopterini kullanacak personelin darbeci personel olabileceği ihtimali de aklımıza geldiğinden bu talebimizi karşılayamadık. O arada tarafımızca bilinmeyen insansız hava araçlarının derhal düşürülmesi talimatını verdik.”
“İÇERİDEN HALKA ATEŞ AÇILDI, BİR KATLİAM OLABİLECEĞİ UYARISINDA BULUNDUM”
2. Ordu Karargahından dışarıya ateş açılması nedeniyle halkın galeyana geldiğin ive bir katliamın yaşanabileceği konusunda dönemin 2. Ordu komutanı Huduti’yi uyardığını da anlatan Vali Toprak, “Bulunduğumuz yerin 2. Ordu İnönü Kışlasına çok yakın olması ve buraya gelebilecek bir saldırı olabileceği düşüncesiyle terk ederek başka bir noktaya geçtik. Söz konusu kararları orada alarak operasyonu oradan yürüttük. Daha sonra 2. Ordu Komutanını arayarak vatandaşa 2. Ordunun içerisinden ateş açıldığını, vatandaşın 2. Ordu yakınında durduklarını, galeyana geldiklerini söyledim. Bir katliam olabileceğini, bu sebeple içerden atışların derhal durdurulmasının gerektiğini söyledim. Daha öncede 2. Ordu Komutanlığı içerisinden dışarıya ateş açıldığını, 2 vatandaşın yaralandığını, halkın galeyana geldiğini, kendisinin bu kalkışmanın neresinde olduğunu söylemesini açıkça bir kez daha ifade ettim. Kendisi ‘Vali Bey biraz daha müsaade edin, ben bu işi çözmeye çalışıyorum’ diyerek beni oyalamaya ve operasyonu daha ileri götürmemizi engelledi.
Kendisi daha sonra beni 2-3 kez arayarak ve Avni Paşa aracılığıyla aratarak polislerin ateşi kesmesini, oradan kaybolmalarını, meseleyi çözmeye çalıştıklarını söyledi. Ben bir kez daha, ‘Polislerin hiçbir şekilde ateş açmadığını, kendilerinin tehlikede olduğunu, ateşin bizzat içeriden dışarıya doğru yapıldığını’ söyledim. Kendisi de ‘Karargahta olduğunu, dışarıya ateş edilmediğini, hatta giren zırhlı aracın bile olmadığını’ söyleyerek, inkar yoluna gitti. Daha sonra bana, ‘Genelkurmay Başkanı ve devlet yetkilileriyle görüşme halinde olduğunu, Genelkurmay Başkanının asilerin lideri ile mutabakat sağladıklarını, bu şekilde Genelkurmay Başkanının serbest bırakıldığını, aynı şekilde kendisinin de içerideki kalkışmacı subayların başı ile kalkışmacıların Ankara’daki Akıncılar Üssündeki liderleriyle temas kurmaya çalıştığını, bu şekilde bunları ikna suretiyle kan dökmeden teslim olmaya ikna etmeye çalıştığını söyledi.” şeklindeki ifadeleri kaydetti.
“İÇERİDE İKİ AYRI PAŞANIN OLDUĞUNU DUYUNCA VE ‘ALLAH ALLAH İKİ PAŞA MI VARDI’ DİYE SÖYLEYİNCE…”
Vali Toprak, 2. Ordu Karargahında operasyonun sona ermesi ve bu konudaki gelişmeyi de şöyle anlattı:
“Daha sonra tam olarak hatırlamamakla birlikte güvenlik güçlerimizden aldığımız bilgide kalkışmacı olduğu söylenen veya teslim olmak isteyen askerler olduğunu öğrendik. Bunların hepsinin gözaltına alınması yönünde Cumhuriyet Başsavcımızın talimatı ile işlem yapılmasını söyledik. İlerleyen saatlerde son noktada 2. Ordu Komutanı beni arayarak ‘Sayın valim teşekkür ediyoruz. Burada bir ölü olmak üzere 11 darbeci askeri cezaevine naklediyoruz ve şuanda burası güvenlik içinde’ dedi. Ancak öncesinde zaten güven olmadığı yönünde bir beyan yoktu. Bu 11 kişinin kimler olduğunu sorduğumda, ilk defa karargahta olduğunu öğrendiğim ve daha sonra orada olduklarını hiçbir şekilde bize ifade edilmeyen iki tuğgeneral, bir ara adı geçen Bahadır Albay ve 4’ü asker 7 rütbeliden oluştuğunu, iki yaralı olduğunu, bir ölü olduğunu, ölenin Kurmay Binbaşı Fatih Kılıç olduğunu söyledi. Bende içeride iki ayrı paşanın olduğunu duyunca ‘Allah Allah iki paşa mı vardı’ diye söyleyince, ‘Evet burada Zeki ve Serdar Paşalar vardı, Başından beri bu işin içerisindelerdi ve bu işi yürütüyorlardı’ diye bana beyanda bulundu. Ben ciddi bir hayal kırıklığına uğradım.
Aslında Cumhuriyet Başsavcımız geç saatlerde bu kişilerinde bu işin içinde oldukları yönünde değerlendirmesi vardı. Zaten bu kişiler hakkında gözaltı kararı da verilmişti. Dolayısıyla 2. Ordu Komutanının da bu hareketin içerisinde olabileceğini, ancak darbenin gidişatının netleşmesine kadar havayı kokladığı ve ona göre tavır belirlemeye çalıştığını değerlendiriyorum. Çünkü olayın başından sonuçlandığı ana kadar yapmış olduğum tüm görüşmelerde hiçbir sıkıntı içerisinde olmadıklarını, hiçbir ilave katkıya gerek duymadıklarını, müteadi defalar görüşmelerimizde ifade etmişti ve darbeye ve darbeye kalkışmaya bir ordunun, kışlalarından çıkan zırhlı araçların, daha sonra öğrendiğim ve başka yere mühimmatı ile birlikte hareket etmiş helikopterlerin, darbenin gidişatına göre hazırladıkları insanlı hava aracının ve de izinli olmalarına rağmen gündüz saatlerinde 100’ü aşkın helikopter ve hava gücünü bünyesinde bulunduran Kara Havacılık Alayını ziyaret ederek orada bir takım temaslarda bulunduklarını da sonradan öğrenmem ve bu kişilerce hiçbir tedbir alınmamış olması, 2. Ordu Komutanlığının nizamiye kapılarının saat 20.00 sularında tutulmuş olmasına rağmen hem Ordu Komutanının, hem de Kurmay Başkanının sonradan karargaha gelmeleri, konutlarından enterne edildiklerini iddia etmelerine rağmen evlerinin içerisinden ne benim, nede güvenlik kuvvetlerinin haberdar edilmeyişleri, ama bu arada başka temaslar içerisinde oldukları birlikte değerlendirildiğinde İlin valisi olarak benimle yaptıkları tüm görüşmelerin oyalamak ve süre kazanmaya yönelik olduğu kanaatini oluşturdu. Ancak yinede tüm bu deliller adli makamlarca değerlendirilecektir. Olay adli makamlarca aydınlığa kavuşturulacaktır. Bu benim kendi kanaatimdir.”
“ÜS KOMUTANI BENİM ADIMA YALAN SÖYLEYEREK, 4 ADET F4 UÇAĞINI KALDIRMAK İSTEDİ”
Vali Toprak, 7. Ana Jet Üssü’ndeki darbe girişimi ile ilgili gelişmeleri ise ifadesinin son bölümünde şu şekilde anlattı:
“7. Ana Jet Üssü ve havaalanı bakımından ise, olaya ilk vaziyet ettiğimiz andan itibaren biz olayı kontrol altına almaya çalışırken, havaalanından liman müdürü ile il emniyet yetkililerinin emniyet müdürü aracılığıyla bana bildirmeleri üzerine havalimanına her türlü iniş ve kalkışı yasakladığımızı, uçuşlar için gerekli sistemlerin kapatılması talimatını verdim. Saat 03.30-04.00 civarında Emniyet görevlilerinin Malatya Havaalanı sahası semalarında 7 adet uçak görüldüğünü ve inmeye çalıştıklarını, bunu önleyemediklerini, her türlü sistemi kapamalarına rağmen uçakların inmek için kararlı şekilde ilerlediklerini bildirdiler. Ben kesinlikle müsaade edilmemesini, Üs Komutanı ve 2. Ordu Komutanı Adem Huduti’yi telefonla arayacağımı söyledim. Adem Paşa’yı arayarak kendisine hava sahamızın kapatılması gerektiğini kendisine daha önceden söylediğimi, kendisinin de kapatılması yönünde talimat verdiği halde şuanda inmeye çalışan uçaklar olduğunu, derhal buna müdahale edilmesi gerektiğini, benimde Emin Paşa’yı arayacağımı söyledim. O da kendisinin de Emin Paşa’yı arayacağını beyan etti. Emin Paşa’yı aradığımda kendisine ‘Oraya uçakların inmeye çalıştığını, asla buna müsaade edilmemesi gerektiğini’ söyledim. Kendisi de havaalanının kapatıldığını, hiçbir şekilde uçak inişine müsaade edilmediğini, zaten böyle inmeye çalışan uçaklar olmadığını söyledi.
Daha sonra tekrar Devlet Hava Meydanları İşletme Müdürü ve o an için oraya görevlendirdiğimiz Emniyet Müdür Yardımcısı Mustafa Kamalak beni aradılar, uçakların artık piste inmeye başladıklarını, inişleri önleyemediklerini söylediler. Bende gerekli tertibatı alın, ne gerekiyorsa onu yapın’ dedim. Tekrar Emin Paşa’yı arayarak, ‘Bu ne iştir. Uçak yok dediniz, uçaklar indi’ dedim. Oda ‘Evet bizi aradılar, bu uçakların inmesi gerektiğini söylediler. Bu nedenle uçaklar indi’ dedi. Bende kendisine, ‘Her türlü talimatıma rağmen uçakların inmesi sebebiyle Ankara’nın da benden bilgi istediğini ve bunun gereğini daha sonra yapacağımızı’ ifade ettim. Tekraren Devlet Hava Meydanları İşletme Müdürü ve o an için orada bulunan İl Emniyet müdür Yardımcısı İl Emniyet Müdürümüz aracılığıyla ‘Uçaktaki pilotlar ve personelin Başsavcımızın gözaltı kararına rağmen misafir edasıyla bir yere götürüldüğünü, buna engel olmak istediklerinde, kendilerine asker tarafından silah çekildiğini, daha fazla sorun olmaması için o anda her hangi bir müdahalede bulunmadıklarını, bu 39 şahsın askeri görevliler tarafından askeri gazinoya götürüldüklerini, sonrasında bunların gözaltına alınması işlemlerinin suhuletle gerçekleştirileceğini’ öğrendim.
Takiben Hava Üs Komutanı Emin Paşa’nın bir araç içerisinde kendisi kullanır vaziyette iki pist arasındaki yaklaşım yolundan ana pistlere çıkan noktada tarafımdan verilen talimatla, gerek ana pistin, gerekse yedek pistin kapatılması amacıyla görevlendirdiğimiz araçların piste girdiği sırada Paşa’nın ve diğer noktadaki askerlerin buna karşı çıkarak kesinlikle pistin kapatılamayacağını söyleyip, bizim görevlilere silah doğrulttuklarını öğrendim. Ancak; ben her ne olursa olsun mutlak suretle iki pistin iş makineleri ve araçlarla kullanılmayacak şekilde kapatılması talimatımı yeniledim. Takiben Devlet Hava Meydanları İşletme Müdürü Akan bey beni arayarak, ‘Jet Ana Üssüne ait hangarlardan dört adet F4 uçağının pist başı yapmak üzere hareketlendiklerini’ bildirdi ve de Üst Komutanı olan Emin Paşa’nın kendisine, ‘Ben Vali Bey ile görüştüm. Vali bey bana pistteki makinelerin pist dışına çıkartılacağını söyledi. Derhal bu iş makinelerini kaldırıyorsunuz dediğini’ iletti. Bende, ‘Hayır kesinlikle yalandır, böyle bir şey söylemedim, benim dışımda kim emir verirse versin pisti açmayacaksınız’ dedim ve ardından Emin Paşa’yı telefonla aradım. Telefonda ‘Siz pistin benim tarafımdan açılmasının uygun görüldüğünü Hava Meydanları Müdürüne söylemişsiniz, böyle bir görüşme olmadı. Bu yalan nereden çıkıyor, niçin böyle söylediniz’ dedim. O da bana hitaben, ‘Efendim ben öyle bir şey söylemedim. Müdür yanlış anlamış’ dedi.
Benim bu ikazlarım üzerine pistin açılamayacağını, iş makinelerinin çekilmeyeceğini kararlılığını gördüğünden pist üzerindeki bulunduğu noktadan kendi kullandığı ve olay yerine geldiği, araçla sinirlenerek harekete geçtiği, hatta geri geri gelirken direksiyon hakimiyetini kaybedip kendilerine ait bir başka araca çarptığını, sonrasında araçtan inip her iki araca baktığını, sonrasında da aracına binip olay yerinden ayrıldığını duydum. Bu kararlı tutum karşısında pistlerin boşaltılamayacağını anlayınca dört tane F4 uçağı tekrar hangarlarına geri döndüğünü arkadaşlarım bana bildirdiler.
Zaten gerek Kara Havacılık iletişimleri, gerek daha sonra kaçırılarak Malatya iline indirilen 7 adet uçak ile yapılan temas görüşmeler, jet uçaklarının kalkmaya yönelik hamleleri ve bunların kule ve bağlı bulundukları harekat merkeziyle irtibatların incelendiğinde ve adli tahkikat sonucunda durumun daha da net bir şekilde ortaya çıkacağını düşünüyorum. Dolayısı ile yukarıda izahına çalıştığım tüm eylemler birlikte düşünüldüğünde tüm emirlerimize rağmen uçakların indirilmesini sağlayan, sonrasında dört F4 uçağının kalkabilmesi için benim adıma sanki ben söylemişçesine yalan beyanda bulunarak pistlerin açılmasını temine çalışan ve bunu engellemeye çalışan görevlilerimize karşı askerleri ile silah doğrultan Emin Ayık Paşa’nın da bu kalkışmanın içerisinde olduğunu değerlendiriyorum. Ancak tekraren bu benim şahsi fikrimdir. Gerçek mutlak suretle adli tahkikat sonucunda belli olacaktır. Benim olay hakkında bildiğim ve gördüğüm bunlardan ibarettir. İleride eksik anlatmış olabileceğim, unutmuş olabileceğim konular olduğunda onları da izah etmeye ve ifade etmeye hazırım. Bu kalkışma sebebiyle hem tarafıma silah tevci edildiğinden, hem de Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir valisi olarak bu eylemi gerçekleştiren herkesten davacı ve şikayetçiyim.”
Burhan KARADUMAN, Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com