SIRMA'YA SERT TEPKİ: Prof.Dr. İhsan Süreyya Sırma'nın Malatya'daki "Milliyetçilik virüsü ile müslümanları böldüler" iddiasına, Malatya Ülkü Ocakları eski başkanlarından olan Kırklareli Üniversitesi Doktor Öğretim Üyesi (Yrd.Doç.Dr.) Burhan Coşkun'dan sert tepki geldi.
"MİLLİYETÇİLİK VİRÜSÜNÜ KOYDULAR ARAMIZA.."
Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı tarafından geçtiğimiz hafta düzenlenen Medine Dönemi Siyer Derslerinin 16'ncısının konuşmacısı olan Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, "Rol Model Olarak Hz. Peygamber Nasıl Bir İnsandı?" konusunu anlatmıştı.
Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi Salonu'nda konuşan Sırma'nın, konuşmasının bir bölümünde milliyetçilik konusuna değindiği ve "Bizi ayırabilmek için bu milliyetçilik virüsünü koydular aramıza. Resulullah, milliyetçiliği yasaklıyor. Bu milliyetçilik 18. Yüzyılda Fransız Devrimi ile dünyaya bela getirdi. Avrupalılar akıllandılar, bıraktılar; biz aldık." şeklindeki sözleri, Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından dağıtılan basın bülteninde, "Milliyetçilik virüsü ile Müslümanları böldüler" ara başlığıyla yeralmıştı.
ESKİ BAŞKANDAN SERT TEPKİ..
2003- 2011 yılları arasında Malatya Ülkü Ocakları Başkanlığı görevinde bulunan, halen Kırklareli Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapan Burhan Coşkun'dan, aslen Siirt -Pervarili olan Prof.Dr. Sırma'nın bu ifadelerine tepki geldi.
Dr.Öğretim Üyesi Coşkun, özetle şunları söyledi:
"Körler sağırlar birbirini ağırlar tarzı toplantılarda ilmi ve tarihi gerçeklikle örtüşmeyen, spekülasyon ile halüsinasyon arasında bir yerlerde bulunan akıl dışı sözlerin akademik unvan, hadis gibi dini değerler arkasına saklanılarak kamuoyu önünde sunulmasının son örneğini Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen toplantıda yaşamanın üzüntüsünü yaşadık.
Söz konusu toplantıda Prof. Sırma’nın “Milliyetçilik Virüsü İle Müslümanları Böldüler” manşetiyle basına yansıyan sözleri üzüntü verici olduğu kadar; bilgisizliğin, köksüzlüğün ve haddi aşmanın “bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkün olur” sözünü doğrulayacak biçimi, maalesef Malatya’mızda sergilenmiştir.
Prof.Dr. Sırma'nın Malatya'da katıldığı toplantıdan
Üstelik bunların kamu kaynakları kullanılarak ilmi toplantı adı altında ülkemizin içerde-dışarda ele ele vermiş yedi düvelle, bölücülerle, FETÖ’cülerle, taşeron terör örgütleriyle amansız bir mücadele yürüttüğü, 15 Temmuzda, Cerablus’ta, Afrin’de, sınır ötesi operasyonlarda şehitler ve gaziler verdiği bir dönemde milletin hakkını, hukukunu, namusunu, sınırını, bekasını korumanın şemsiye kavramı olan, düşmanlar ve tuzak kuranlar karşısında “cephedeki asker şuuru” ile dimdik ayakta durmayı sağlayan, milli bilinci diri ve ayakta tutan milliyetçiliğe karşı saldırmak kime ve neye hizmet etmektedir?
Sapla samanı karıştıran hastalıklı bir zihnin ürünü sözlerin konu kıtlığı çekercesine milliyetçiliğe saldıran sözlerin kamu kaynakları kullanılarak kamusal bir mekânda kamuya mal edilmeye çalışılması aynı zamanda hesap verilmesi gereken bir durumdur.
Bu yazılı belgenin kendisi bile bu değerde bir anıtı dikecek özgünlüğü ve dile sahip bir milletin bundan çok daha eski yüzyıllara giden medeniyeti, dili, teşkilatı olan bir milleti ortaya koyar. Hunlar, Uygurlar, Göktürkler gibi devletleri Metehan, Bilge Kağan, Alparslan gibi liderleri ile destan yazan bir milleti ideolojik hokkabazlık ve çarpıtmayla, üstelikte dini istismar ederek darağacına asmak hastalıklı, modası geçmiş ve nefretini kusmak anlamında hala uygulanmaktan vazgeçmeyen eski tarz siyasi cambazlığın tekrarından başka bir şey değildir.
Çöken bir imparatorluğun, Şark meselesi ve Türk nefreti eşliğinde “Türkleri ya yok edeceğiz ya da Orta Asya steplerine geri göndereceğiz” şeklinde Batı’nın uygulamaya soktuğu politikalar, Trablusgarp, Balkan Savaşları’nın ateşinde yanan, 1. Dünya Savaşı, Çanakkale ve İstiklal Savaşı’nda bilmem kaçıncı kere ateşle imtihan edilen, çekiçle örs arasında bilenen bir milletin varlık, hayatta kalma ve şerefini, milli varlığını ve bekasını korumak adına kendini savunma hakkının ifası ve ifadesi anlamında “azgın saldırılar karşısında kendi varlığını ve hukukunu koruma”nın adı Türklük ve Türk milliyetçiliğidir.
Milliyetçiliği ırkçı bir ideoloji ve İslam dışı gösterme gayretleri, esasında İslam’ı siyasallaştırma heves ve maharetinin sözüm ona “siyaset yapmama” kisvesi altındaki sinsi siyasetin alçak bir tezahürüdür.
İslam’ı siyasete alet etmek ve siyaset olarak arz etmek, bunun dışında kalanları da İslam dışı ilan etmek bu toprakların ve milletin köklerinde, toprağında, tarihinde asla yeri olmamış selefiliği, radikalliği ve çarpık yorumları kendi siyasal çıkarları ve iğrenç planları adına mukaddes dinimiz İslam’ı alet ederek büyük bir günahın altına imza atmaktan çekinmemek demektir.
Cumhurbaşkanlığı forsuna hepsinin sığmadığı devletleri, imparatorlukları kuran, çağ açıp çağ kapatan, idaresi altındaki topraklardaki dillere, dinlere, milletlere dokunmayan, asırlarca İslam’ın bayraktarlığını, kutsal toprakların koruyuculuğunu yapmış bir milletin evlatlarının yolunu Hitler’in, Mussoli’nin, Stalin’in yoluyla karıştıranlar olsa olsa siyaset pazarının kalpazanlarıdır. Yavuz Sultan Selim Mısır’ı, kutsal toprakları, halifeliği Osmanlı egemenliğine aldığı için dinsiz mi olmuştur? Ülke topraklarının ne kadarını, kaçta kaç oranında verirsek günahlarımızın kefaretini ödemiş oluruz? Kıbrıs’ı milli davamız bilip, iki kere müdahale edip Kıbrıs Türk halkının namusunu koruduğumuz için özür mü dileyeceğiz?
İ.Süreyya Sırma’nın tespitiyle Ortadoğu’ya Batılıların bıraktığı virüsün bize bulaştırdığı milliyetçilik nedeniyle Kıbrıs’ı Rumlara teslim edip tövbe mi etmeliyiz? Türk askerini Cerablus’a, Afrin’e sokanlardan hesap mı sormalıyız? Azerbaycan Türklerine baskı kurup “Karabağ için mücadeleyi bırakın, bu ırkçılıktır” diyip yüzde yirmi beşi işgal edilmiş topraklarını barış için bırakmalarını mı telkin etmeliyiz? Binlerce kilometre uzaklardan gelip burnumuzun dibinde operasyon çekenler, bizi bölmeye çalışanlar karşısında reçeteniz var mıdır?
Sayın Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma beyefendi keşke, Peygamber Efendimizin Milliyetçiliği değil de Irkçılığı (asabiyeti) yasakladığından bahsetseydi. Ashabı Kiram tarafından Peygamber Efendimize sorulan "Kişinin soyunu, sülâlesini (kavmini, ulusunu) sevmesi asabiyet (kavmiyetçilik, ırkçılık) sayılır mı?" sualine verdiği "Hayır. Lâkin kişinin kavmine zulümde yardımcı olması asabiyettir/kavmiyetçiliktir."(Ahmed bin Hanbel, 4/107, 160; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3949) cevabından bahsetseydi. Veya keşke manasının sahih olduğu herkesin kabul ettiği "vatan sevgisi imandandır" hadisinden bahsetseydi. Veya Milliyetçilik ile Irkçılığı birbirine karıştırmayıp, Milliyetçiliğin 18. yüzyılda Fransız ihtilaliyle başlamadığını, bunun 10 asır öncesinde 8. yüzyılda tarihte Türk sözünün ve adının geçtiği ilk belge olarak kabul edilen Orhun Anıtları’nda yer aldığını ve Türklerin İslam’la şereflendikten sonra nasıl İslam’ın sancaktarlığını yaptığından bahsetseydi veya İslam adı altında Türk düşmanlığı yapmasaydı veya keşke dilini eşek arısı soksaydı da konuşmasaydı."
malatyahaber.com- Yeni Malatya Gazetesi