Hürriyet Gazetesi yazarlarından Yalçın Doğan, ABD'nin "Füze Kalkanı" projesinin doğrultusunda oluşacak Malatya Kürecik Radar Üssü ile ilgili yazdı.
"Malatya'da çaktırmadan ikili anlaşma" başlığını taşıyan yazı şöyle:
"Malatya’da çaktırmadan ikili anlaşma
Lafı evirip çevirmeye gerek yok, radar yerleştirmeyle birlikte, Malatya üs statüsünde.
Bir takım teknik deyimlerle “füze savunma sistemi erken uyarı radarının Malatya’da kurulmasına” karar verildiği açıklanıyor. Siyasi ve askeri açıdan önemli adım. Özellikle İran’dan Batıya yönelecek herhangi bir füze saldırısını önceden haber verecek bir sistem. Türkiye her ne kadar bunu NATO çerçevesinde yapıyorsa da, baş rolü Amerika oynuyor.
O kadar oynuyor ki, önceki gün Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone bu kararı resmileştiren mutabakat zaptını imzalıyor. Bu imzanın pratikte ve hukuk açısından iki önemli niteliği var.
1- Bu imza ile Malatya fiilen NATO Üssü oluyor. Adı konsun ya da konmasın, NATO Üssü.
2- Mutabakat zaptı denilen belge buz gibi İkili Anlaşma, başka bir şey değil.
YABANCILAR YERLEŞECEK
Bu zapta göre, bir kısım Amerikan askeri ve teknik personeli Malatya’ya yerleşecek. Hey, dalga mı geçiyorsunuz, sadece bir mutabakat zaptı ile Türkiye’ye yabancı asker gelecek. Bu farklı bir durum değil mi?
NATO şemsiyesi ya da bu üsde Türk subaylarının görev alması durumu değiştirmiyor. Geçmişte İncirlik Üssü’nün kullanılmasında da, Türk subayları görevli, ama orada İkili Anlaşma geçerli.
Malatya’ya radar kurulması topraklarımızın yabancılar tarafından kullanılması anlamını taşıyor.
Sıradan bir mutabakat zaptı ile çözülecek iş değil.
CİNDORUK UYARDI
Hem siyasetteki deneyimi, hem hukukçu kimliği ile TBMM eski Başkanlarından Hüsamettin Cindoruk dün bana gönderdiği özel bir mesajla siyasileri ve kamuoyunu uyarıyor:
“Sözü geçen mutabakat zaptının derhal TBMM’nin iznine sunulması gerekir. Anayasa bunu emrediyor. Bu ikili anlaşmadır ve egemenlik haklarımız açısından TBMM’de tartışılması gereken devlet görevidir”.
İktidar yan çizebilir, ancak bu görüşün muhalefeti harekete geçirmesi gerekir.
10 numara çok can yaktı
EN büyük otobüs yangınlarından biri haziran başında Giresun’da yaşanıyor. 22 kişi hayatını kaybediyor.
Giresun’daki gibi, zaman zaman otobüslerde yangın çıkıyor ve insanlar canlarını veriyor. Bu kaza haberleri genellikle “parlayıcı taşıyan otobüs ya da kamyon alev aldı” biçiminde.
Yanlış, ilgisi yok. Yangın çıkan otobüs ve kamyonlar 10 numara yağ kullanıyor. 10 numara yağ, genel olarak mazota gazyağı karıştırılmasıyla elde ediliyor. Diğer akaryakıt ürünlerine göre hem daha ucuza geliyor, hem vergi kaçırılıyor. Ucuz ama, çok tehlikeli, çabuk parlıyor. 10 numara yağ kullanan otobüs ve kamyonlar o nedenle çabuk alev alıyor, Giresun’daki gibi facialara yol açıyor.
Maliye Bakanlığı yeni aldığı kararla 10 numaralı yağda ÖTV’yi artırıyor. İsabetli bir karar. Bir yandan vergi kaçakçılığının önüne geçilmiş oluyor, daha önemli olmak üzere, öte yandan, 10 numara yüzünden çıkan kazalar önlenmiş oluyor.
Kaç Tayyip Erdoğan var
2004 ve 2005 yıllarında AB’yi mesken tutmak için canını dişine takan Tayyip Erdoğan mı, yoksa son yıllardaki gibi, AB’ye sırt çeviren Erdoğan mı?
Her türlü özgürlük için yola çıktığını söyleyen, tüm dış görüşmelerinde özgürlükleri vurgulayan Erdoğan mı, yoksa örneğin basın özgürlüğüne tahammülü çok sınırlı Erdoğan mı?
“Libya’da NATO’nun ne işi var yahu” diyerek, NATO’nun Libya müdahalesine karşı çıkan Erdoğan mı, yoksa NATO ile birlikte Libya’ya savaş uçakları ve gemileri gönderen Erdoğan mı?
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı “kardeşim” diye kucaklayan Erdoğan mı, yoksa “Esad’a artık ben de inanmıyorum” diyen Erdoğan mı?
23 Nisan töreninde Başbakan koltuğuna oturan çocuğa “şimdi istediğini yaparsın, astığın astık, kestiğin kestik” diyen Erdoğan mı, yoksa içerde ve dışarda attığı önemli adımlarda danışmanların ve bakanların nabzını tutan, bunu dikate alan Erdoğan mı?
“Tutturmuşlar bir laiklik elden gidiyor, millet istemedikten sonra, tabii gidecek yahu” diyen Erdoğan mı, yoksa Mısır’da önceki gün verdiği demeçteki gibi, “laiklikten kormayın, laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır, ben laik bir ülkenin Başbakanıyım” diyen Erdoğan mı?
“Kürt sorunu vardır, yoktur” zigzagları, Kıbrıs’ta Annan Planına verdiği destek, çektiği destek ve günlerin getirdiği olaylar içinde benzer çelişkili tavırlar.
Bir Erdoğan var ki, insanı rahatlatıyor, kaygılarını gideriyor, bir Erdoğan var ki, kaygılar tavan yapıyor, insanlar kara kara düşünüyor.
Laisizmle ilgili Mısır’daki sözleri ona oy vermeyen öteki yüzde 50’yi rahatlatıyor. Bakalım bu rahatlama hangi çıkışı ile sona erecek. "