İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gazi Gülbaş, “Silikozis dediğimiz hastalık var ve o hastalık, o yoğun maruziyet olduktan sonra maalesef onun tedavisi çok mümkün olmuyor. Ancak akciğer nakli yapılarak çözülebiliyor, öbür türlü silahtan çıkmış kurşun gibi önlenebilen değil. Maruziyeti önlerseniz, hastalığın oluşmasını engellersiniz. Depremden sonra silika maruziyeti, kod taşlamadaki gibi çok yoğun bir maruziyet olmayacak, ama uzun dönemde akciğerlerde sertleşme nefes darlığı, solunum yetmezliği oluşturabilir. Ama bu en az bir 10-15 yıllık süreç. 20 yaşındaki bir insan için çok endişe verici bir şey.” dedi.
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gazi Gülbaş, ERTV’de Hülya Kaya’nın canlı yayın konuğu olarak deprem sonrası göğüs hastalıkları riskleri konusunda açıklamalarda bulundu.
-“Deprem bölgesinde havası en kirli il Malatya”
Prof. Dr. Gazi Gülbaş, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın ölçümleri var. Malatya’nın ölçümleri orta düzeyde riskli. Bu ne anlama geliyor? Dışarı çıkabilirsiniz, risk altındasınız. Kronik hastalıkları olanlar nispeten daha sıkıntılı. Ölçümlerin nerede yapıldığı da çok önemli? Şehrin ortasında yaptığınızda sonuçlar çok farklı çıkar, Beydağı’nın tepesinden yaparsanız hiçbir şey çıkmaz, güllük gülistanlık çıkar. Diğer deprem bölgelerine de baktım, oralardaki ölçümler daha iyi durumda. Bizim ki orta riskli, onlarınki hafif riskli gözüküyor. Şehir merkezinde çok ciddi bir toz birikim var.” ifadelerini kaydetti.
“Bugünkü durumun etkileri uzun bir dönem sonra ortaya çıkacak”
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Turgut Özal Tıp Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gazi Gülbaş “Toz parçacıkları ve duman akciğeri etkiliyor. Akciğer üzerinde ciddi bir hasar yapıyor. Uzun dönem etkileri ortaya çıkıyor. Bugünkü durumun etkileri uzun bir dönem sonra ortaya çıkacak. Bir gizli dönem var, bu asbest için 10 ile 50 yıl arası. Sadece asbest değil maruz kaldığımız, silika değimiz bir şey var, doğada çok fazla bulunan, kumda, betonda, her türlü inşaat malzemesinde olabilen bir partikül parçacık. Bunlara da maruz kalmak çok ciddi sonuçlar doğurabiliyor. Bu silika kod taşlama işinde çalışıp da çok yoğun maruz kalıp, çok genç yaşlarda solunup yetmezliği ile kaybettiğimiz işçiler var. Silikozis dediğimiz hastalık var ve o hastalık, o yoğun maruziyet olduktan sonra maalesef onun tedavisi çok mümkün olmuyor. Ancak akciğer nakli yapılarak çözülebiliyor, öbür türlü silahtan çıkmış kurşun gibi önlenebilen değil. Maruziyeti önlerseniz, hastalığın oluşmasını engellersiniz. Depremden sonra silika maruziyeti, kod taşlamadaki gibi çok yoğun bir maruziyet olmayacak, ama uzun dönemde akciğerlerde sertleşme nefes darlığı, solunum yetmezliği oluşturabilir. Ama bu en az bir 10-15 yıllık süreç. 20 yaşındaki bir insan için çok endişe verici bir şey.” diye konuştu.
-“Malatya’da binalardaki asbest durumuna bakıldı mı?”
Prof. Dr. Gazi Gülbaş şunları söyledi:
“Asbest dayanıklı bir ürün. Fiziksel etkiye ve ısıya karşı çok dayanıklı bir ürün. O yüzden yüzyıllar boyunca inşaat malzemelerinin içinde yer almış bir ürün. Batı da, gelişmiş olan ülkeler de, İngiltere’de bin yılık binalarda asbest var. Daha çok gemi yapımında, fren balatasında, çok darbeye maruz kaldığı için sürtünmeye çok dayanıklı, kolay kolay yıpranmıyor. Asbestin yüzeylerde olması da tehlikeli. Türkiye’de biraz geç kalındı, ama olması gereken 2010 yılında yapıldı. 2010 yılında inşaat malzemelerinde asbest kullanımı yasaklandı. Çünkü asbestin kanserijon bir madde olduğu kesin. 2010 yılından önce yapılmış binalarda kullanılan her türlü malzemede asbest var. Betonunda da var, seramiğinde de var. Dayanıklı olması asbestli ürünün ortadan kaldırılmasını da güçleştiriyor. Tek yapılacak şey, onu izole ederek gömmek. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına sorulabilir, binalardaki asbest durumuna bakıldı mı? O binada asbest riski ne kadar? Mümkün olduğunca dağıtmadan, kırmadan etrafa yaymadan söküm yapılması gerekir.”
-“ Söküm işini yapanların uygulaması gereken kurallardan biride; sahada kesinlikle yiyecek ve içecek olmayacak”
Asbestli binanın önce izole edilmesi ve ona göre sökülmesi gerekir. Söküm yapacak ekibinde bu konuda çok deneyimli olması gerekir, eğitim almış olması gerekir. Benim gördüğüm, hiçbir binada kişisel hiçbir korucuyu ekipman yok. Bu binalarda tek kullanımlık tulumlar giyilmeli. O sahanın dışına çıkmaması gerekir. Asbestli bölge olduğuna dair yıkım yapılacak olan bölgeye uyarı levhası konulmalı. Asbestli duruma göre çalışanların mesaisini de ayarlamak gerekir, mesela yoğunluğa göre yıkımda görev alanların mesaisi 2 saate kadar düşürülebilir, o yıkımda görev alanlarında sağlığını düşünmek zorundayız. Bu kişilerin 2 yıldan kısa olmak kaydıyla sağlık tetkikleri takip edilmeli. Sökümü yapan firmanın 40 yıl bu verileri saklaması gerekiyor. Risk ne kadar, kişilerin çalışma süreleri ne kadar ve o bölgede alınan önlemlerin kayda alınması gerekiyor. Ben olması gerekeni söylüyorum. Söküm işini yapanların uygulaması gereken kurallardan biride; sahada kesinlikle yiyecek ve içecek olmayacak. Ortamda sigara içilmeyecek, yiyecek yenilmeyecek.
-“Depremden sonra bu hastalıklar arttı”
Prof. Dr. Gazi Gülbaş, “Bugünkü durumun etkilerini 10 yıldan, daha uzun bir sürede, belki 50 yıla yayılacak bu etkiler, o zaman göreceğiz. Ne olabilir? Akciğer kanseri yapma riski artıyor. Sigara akciğer kanseri riskini 10 kat arttırıyor. Bir kişi sigara içiyorsa ve asbeste maruz kalıyorsa, bu risk 50-90 kat oluyor. Akciğer zarı kanseri yapıyor, sindirim sistemi kanseri yapıyor, nefes darlığına sebep oluyor. Asbest, astım ve KOAH hastalıklarını arttırıyor. Depremden sonra bu hastalıklar arttı. Uzun dönemde nefes darlığını arttıracak.” diye konuştu.
malatyahaber.com-ERTV