SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Mesut Hoca, Kadro Tartışmalarını Yorumladı..

A- A+ PAYLAŞ

İstanbul Üniversitesi rektörü hemşehrimiz Prof.Dr. Mesut Parlak, katıldığı televizyon programında, İnönü Üniversitesi kadro yasa tasarısı konusu, rektörün ve milletvekilinin tavrı başta olmak üzere çeşitli konuları yorumladı. Parlak, "Fatih Beye kızıp da kamuya hizmet veren bir kurumun kadrosuna engel olunmaz, olunmamalı.. Ancak yönetimin en üstündeki adama kızıp da kurumun altını oymaya çalışırsanız, siz altında kalırsınız.."diye konuştu. Mesut Hoca, "‘Bir ülkede cücelerin gölgesi çok büyüyorsa, o ülkede güneş batıyordur’" sözünü aktararak ne demek istedi? Malatya sevgisini nasıl ifade etti?

"KİMSEYLE KAVGA ETMEM.."
Prof.Dr. Parlak, TV Malatya'da, Rıfat Gökçe'nin hazırlayıp sunduğu "Malatya'nın Nabzı" adlı programa konuk oldu. Üniversite yönetim anlayışı, İnönü Üniversitesi'nin kadro sorunu, Rektör- Milletvekili polemiği, Malatya Sevgisi, Avrupa Birliği gibi konularda değerlendirmelerde bulunan Parlak'ın söyledikleri özetle şöyle:

"..Geçmişte İstanbul Üniversitesi konuştuğunda, Ankara’daki iktidarlar titrerdi. Ve laik demokratik Cumhuriyetin, Atatürk ilkelerinin ödünsüz savunucusu İstanbul Üniversitesidir. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle, yarın da böyle olacak. Bu ülke için hepimiz el ele kol kola yürüyeceğiz..

..Kimseyle kavga etmem ben. Kentin valisiyle, ana kent belediye başkanıyla, bürokrasiyle, devletle kavga etmem. Temel ilkelerimiz belli. Bunlara kimse dokunamaz, incitemez. Laik demokratik cumhuriyet, Atatürk ilkeleri, ulusal bütünlüğümüz bizim namusumuzdur. Bunun dışında bir sorun olmaz, niçin olsun.."

"REKTÖRLER OLARAK ÇOK KONUŞMAMALIYIZ.."
"..Bir yerde çok konuşmamalıyız. Çok fazla konuşursak, .. ancak ulusal bütünlüğü ilgilendiren bir konuda, laik demokratik cumhuriyeti, Atatürk ilkelerini, demokratik hukuk devletini ilgilendiren konularda bir rektör, senatosunu toplar, orada görüşür, konuşur, kararını alır ve açıklar. Ama hergün televizyona çıkıp, yok şu şöyle oldu, bu böyle oldu, bunlar bizim işimiz değil.

Biz üniversel yapı olarak kongrelerde, sempozyumlarda, bilimsel toplantılarda konuşuruz, yayın yaparız. Bana göre, bu böyle olmalı. Bu benim inancım. Ama başka arkadaşım başka birşeye inanıyor olabilir, saygı duyarım. Benim bireysel kanım, dediğim ilkelerde asla ödün vermem. Elimi de masaya vurarak, onlar üzerine dokunacak bir olay olduğunda kahramanca çıkacak bir üniversite rektörü, senato kararını alıp açıklayacak. Ben geleli 75 gün oldu. Bir bayrak konusunda gazetelere ilan verdik, senato kararım vardır."

"FATİH BEYE KIZIP KURUMUN KADROSUNA ENGEL OLMAMALISINIZ.."
"..Mesut’un, Ali’nin, Veli’nin adı önemli değil. Mesut gelir 4 yıl sonra gider, Fatih bey gelir 4 yıl sonra gider. Ama ortada bir kurum var. Bu kurum İnönü Üniversitesi..

Özellikle bütün üniversitelerin kadro gereksinimi var, bizde de var. Ancak bir Tıp Fakültesi’nde eğer kadro yapılanmasına, gereksinimine engel olursanız bu çok ayıp birşey. Fatih beyle niye problem var? Fatih beye kızıp da kamuya hizmet veren bir kurumun kadrosuna engel olunmaz, olunmamalı. Ben buna inanıyorum. Yapamazsınız, yapmamalısınız.

Çünkü siz, parlamenter olarak.. Çünkü çok fazla, .. Ahmet Münir, öyle miydi adı.. Yani birşey söylemek istemiyorum, geçmişte ciddi problemler oldu.. Birşey söylemek bana yakışmaz en azından.."

"BUNDA KAVGA OLMAZ.."
"..Bu kentin oylarıyla parlamentoya gönderenlere de aynı şekilde hizmet düşüyor. Sizin oy potansiyeliniz olan bir kente sağlık hizmeti veren bir kurumun kadro gereksinimine karşı çıkmamalısınız. Bunda kavga olmaz. Bazı insanların, bazı konularda kavga etmeye hakkı yok. Ben size kızabilirim, ama burası bir kurum.

Mesela benim şuraya çıkıp da konuşma gereği doğuyorsa, efendim ben onla çıkmam, dememelisiniz, böyle birşey yok. Sizin herhangi bir probleminiz varsa, siz bireysel olarak Mesut beyle probleminizi devam ettirirsiniz. İnönü Üniversitesi kurumdur, yaşıyor. Laik, demokratik cumhuriyet sonuna kadar yaşayacak. Ve bu kurum da toplumun önünü açacak insanları yetiştirecek. Siz toplumun aydınlığının, çağdaşlığının önünü kesmeye uğraşıyorsunuz. Bunu yapmamalısınız.

Bireysel benim sizinle problemim olabilir. O ayrı. Kavgayla artık bir yere varmamız mümkün değil. Tabi ki insanız, eksiklerimiz var. Ben de insanım, eksiklerim var. Fatih beyin de belki eksikleri olabilir. Ama şuna inanıyorum ki, onun başındaki rektör olarak, o kurumunu ayağa kaldırmanın büyük uğraşını veriyor. Ve bu uğraşı veriyorken, diğer fakültelerde de gereksinim var ama, ben yaşadığım için biliyorum, Tıp Fakültelerinde büyük kadro sıkıntısı var.."

"ÜNİVERSİTELER KİMİN?.."
"..Mesela ben çok yakın bir gelecekte İstanbul milletvekillerinin hepsini bir toplantıya çağıracağım. Bakın yurt geneline 10-15 yıllık üniversiteler bayağı yükseldiler. Çünkü bu üniversitelerin sahipleri var. Kim? Belediye başkanı var, valisi var, parlamenteri var.. Kadro kanunu çıkarıyorlar, kaynak aktarmak için.. Biri diyor partiden istifa ederim.. Böyle koyuyor ağırlığını..

Mesela ben İstanbul Milletvekillerini toplayacağım; diyeceğim ki, siz bu kentin seçilmiş insanlarısınız. Benim şu şu sorunlarım var. Çözmezseniz çıkıp kamuoyuna açıklayacağım., Çünkü artık başka çözümüm yok.. Gidin bakın Konya’ya, Kocaeli’ne, Sakarya’ya.. Gidin bakın neler ayağa kalkıyor. Çünkü sahip olan kent..

..Bütün rektörler en iyi duygularla kurumun başındadır. En iyi duygularla yönetmeye çalışırlar. "

"TOPLUMLA BARIŞACAKSINIZ.."
"..Germeyeceksiniz. Gererseniz kopar. Toplumla da barışacaksınız. Ben kimin üniversitesiyim? Ben başka bir yerin üniversitesi değilim.. Ben İstanbul’daki insanlarla birlikte yaşıyorum. Etrafımda bir zırh yapıp toplumla ilişkimi kesemem. Vardır böyle, kist deriz biz ona. Kapsülü vardır. Organizmanın dışında bir yapıdır. Bunu yaptığınız anda toplumda bir takım şeyler dibe vurur. Niye? Çünkü sanayiye, ekonomiye katkı veremezsiniz, sosyolojik, psikolojik katkı yapamazsınız. Hiçbir şeye hizmet veremezsiniz.

Bakın ben Ermeni Enstitüsü kuracağım şimdi. Yakında çok ciddi bir toplantı yapacağım. Biz herşeyi açık ve net ortaya koyan, tarihte ne varsa ortaya koyacağız. Neden bundan yüksünüyoruz. Zaten karşı taraftaki o sapık düşünce taşıyan Ermeni yandaşlarının bu bıçaklarını ellerinden alacağız. Bunlar konuşulmalı. Kağıdın altında problem kalmamalı. Taşırsanız, bir yere kadar taşırsınız.."

"YIKMAYA ÇALIŞAN ALTINDA KALIR.."
"..Ne Fatih bey, ne Mesut Bey, ne Ali, ne Veli Bey.. Ortada olan bir kurumdur. Oraya hizmet etmelisiniz. Kadrosunu vermelisiniz... Eğer bir ülkede kurumları ideoloji farklılıkları nedeniyle yıkmaya çalışırsanız, o yıkmaya çalışan adam altında kalır. Bunu net söylüyorum.

Görüş ayrılığı olabilir.. Şu televizyonda herkes aynı şeyi düşünüyorsa, orada aksaklık var demektir. Sizin parlamenter olarak kurum yöneticileriyle problemleriniz olabilir. Gayet doğal ama. Bunun çözümü için de diyalog şart. Dünyada kavgadan herkes nefret ediyor. Ancak yönetimin en üstündeki adama kızıp da kurumun altını oymaya çalışırsanız, siz altında kalırsınız. İnsan olmanın erdemleri var. Birbirleriyle diyalog içerisinde sorunları çözecek, çözmelidir insanlar.

Benim yönetim anlayışımda, geçmişteki anlı şanlı İstanbul Üniversitesi’ni bilimsel, araştırma, bilimsel yayın açısından en üst düzeye getirmek.. Bir öğretim üyesi, bir çalışan sabah işe gelirken ayakları geri geri gidiyorsa oradan verim alamazsın.

..Ben ne olduğumu çok iyi bilirim. Kimin çocuğumu olduğumu, kimin hemşehrileri olduğumu çok iyi biliyorum. Yaşamım boyunca bununla yaşadım.."

"SÖYLERKEN UTANIYORUM AMA.."
"..Benim yüreğim tek. Ben sizden birşey isterken, arkasından başka birşey düşünmem. Sizden birşey istiyorsam toplum, vakıf, üniversite, dernek yararına, bir yerin onarılmasıyla ilgilidir. Ama arkasında mutlaka birşey düşündüğünüzde başarılı olamazsınız. İnsanlar size güvenecek, o güven duygusunu aşılayacaksınız. Karşınızdaki insan, o yaptığı desteği, verdiği sevgiyi ne için veriyor? Bir yere aktarılsın diye. Bakıyor ki, aktarılmış.

İnsanımız çok iyi. Bu ulusun insanları çok iyi. Bunu söylerken utanıyorum ama, çok üst düzey entelektüel olmayanlar çok daha iyi.. Bunu daha fazla açmam. Zaten çatal dilli diyorlar bana. Türk insanı benim için o kadar onurlu ki.. Belki de yıllardan beri bir Malatyalı olarak, bir Türk yurttaşı olarak, bir ekmeği seninle paylaşıyorsam varım."

"BİR ÜLKEDE CÜCELERİN GÖLGESİ ÇOK BÜYÜYORSA.."
"..Ünlü düşünürün çok güzel bir sözü var. ‘Bir ülkede cücelerin gölgesi çok büyüyorsa, o ülkede güneş batıyordur’.. Güneş batarken gölge büyür.. Bu kalp cüceleridir, boy cüceleri değil. Bu cümleyi de açmıyorum.

Diliyorum cüceler azalsın. Diliyorum bu ülkede yurttaşlar, cüceleri bir yerlere taşımasınlar. Eğitime katkı versinler. Özellikle de üniversite eğitimine önem versinler. Üniversitelerdeki yapılanmalara, kavga vs. nedenlerle kızıp kadrolarını kısıtlamasınlar.

Biz hepimiz bu kurumların başında bir süre kalıp gideceğiz. Ben size kızıyorum diye, sizin ekmeğinizi kesiyorum. Kesmemeliyim. Ben bir hekim olarak, size kızıyorsam, sizin almakta olduğunuz serumu kapatabilir miyim? İlacınızı yazmayabilir miyim? İnönü Üniversitesi’nin buna gereksinimi var. Buna engel olmasınlar.

Bu arkadaşla (Münir Erkal) geçmişte çok büyük problemim olmuştur. Ben kimseye kızmıyorum, herkese hakkımı helal ediyorum. İnönü Üniversitesi’ndeki bu eksikliği gidermeye şu anda iktidar partisi destek vermelidir. Eğer bir kişi kalkıp da partinin önüne geçiyorsa, söyleyecek bir lafım yok. Kendi deyimleriyle hayırlara vesile olsun.."

"BENİM MALATYA SEVGİM.."
"..Belki benim biraz Malatyalılığım fazla, ülke aşkım fazla.. Malatya’yı, ülkemi seviyorum ya. Bu da benim anayasal hakkım. Kimse engel olabilir mi? Herşeye engel olabilirsiniz, bir görmeyene herşeyi anlatabilirsiniz, acıdır, ekşidir, serttir, yumuşaktır.. Ancak rengi tanımlayamazsınız. Memleket sevgim budur. Ben Malatya’ya gelirken, ‘Ümreye gidiyorum’ diyorum. ‘Allah Allah ne zaman’ diyorlar, ee buraya gelişimi ben umre olarak nitelendiriyorum. Zaten uçak da ucuzlamış, gerçi 69 milyona yetişemedik, 89 milyonmuş.. Artık daha sık geliriz.

Hemşehrilerimden isteğim bana dua etsinler. Gücüm artsın, sağlığım yeterli olsun diye onların onların dualarına gereksinimim var. Yüreklerindeki bana olan sevgiyi Tanrı azaltmasın. Uğraş onun için.."

AVRUPA BİRLİĞİ KONUSUNDA..
"..Türkiye çok ciddi bir süreçten geçiyor. Türkiye’nin etrafında kan kokusu var. İçerden dışardan ulusal bütünlüğümüz için çok kötü şeyler yapılma uğraşı veriliyor.

Benim insan olarak erdem sahibi olmam, toplum içerisinde saygın insan olarak bir yere gelmem, benim insan sevgisiyle dolu olmam için bir kulübe üye olmama gerek var mı? Aklınıza gelecek hiçbir kulübün üyesi değilim. Adlarını söylemek istemiyorum. Ulusal ilişkilere saygım var, laikliğe bağlıyım sonuna kadar. Ben bunu bazı toplulukların içinde bağıra bağıra söyledim. İnsan olmak için bir kulübe, bir derneğe üye olmak gerekmez. Ulusal bütünlüğe, demokrasiye, insan haklarına zarar gelmeden herşey konuşulmalı. İnsan haklarına saygı duyarım.

Bu nedenle AB’ye sıcak bakıyorum. Ama bunu biz beceriyorsak, bir kulübe girmemize gerek yok. Benim inancım şu, AB de o kadar yaşayacak mı, ben sanmıyorum. Yakında patlar. Niye İngiltere para birimine girmiyor? Almanya’da çok ekonomik sıkıntı var. Ama ben diyorum ki, bu ulus, temel ilkelerle temel oluşturmalı. Bunun için insan potansiyeli de var, temel de var.

Bir ulusun onuruyla oynayamazsınız. Kalkıyor bir takım olaylar oluyor, bir AB üyesi kalkıp birtakım düşmanlıklar saçıyor. Ağırıma gidiyor, yemin ediyorum kanıma dokunuyor. Fransa’da polis dayak olayı vardı. Hangi Avrupa ülkesi ayağa kalktı? Aklımızı başımıza almalıyız. Bu ülke kendine yeter. Bugün de yeter, yarın da yeter. Soruyorum 30 yıl önce bu meseleler var mıydı? Alevi-Sünni, Kürt-Türk.. Ne oldu, ne değişti? Bunları düşünürsek çok kısa süreçte çözüm buluruz."

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız