6 Şubat'taki ilk depremde çöken ve 31 kişinin enkaz altında kalarak hayatını kaybettiği, bilirkişi tarafından yapılan incelemelerde; projesi, yapımı, ruhsatlandırması, yapılan değişiklikleri ölümcül skandallar dizisi oluşturan ve bunların sonunda 'mezar bina' olarak ortaya çıkmasına rağmen imar barışından yararlandırılarak 'yasallaştırıldığı' saptanan Trend Garden Rezidans binası ile ilgili davanın ilk duruşması yapıldı. 4'ü tutuklu 13 sanıklı davanın ilk duruşmasında binayı satan müteahhit ile binayı rezidansa çeviren işletmeciler bir birlerini suçlarken, projelerde imzası olanlar, attıkları imzanın sorumluluklarını bilmediklerini öne sürerken, binanın tutuksuz yargılanan müteahhidi herhangi bir sorumluluğunun olmadığını öne sürdü. Yakınlarını kaybettikleri için davaya müdahil olarak katılanlar da, binanın inşası ve tadilatlarıyla ilgili ihmali bulunanlar dışında, süreçte denetim sorumluluğunu yerine getirmeyen devletin de sorumlu olduğunu söylediler. Bu arada, ifadeler sırasında binanın beton kalitesinin 'kerpiç kıvamında olduğu' yolundaki iddia da dikkat çekti.
'Mezar bina" Trend Garden Rezidans ile ilgili açılan davanın ilk duruşması Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya tutuklu sanıklar Bülent Yeroğlu, Sefa Gülfırat, Engin Aslan ve Mehmet Gündüz ile tutuksuz sanıklar ve enkazda ölenlerin yakınları ve taraf avukatları katıldılar. Sanık Özkan Gülfırat ise yurtdışında firarda bulunuyor.
Kamu görevlileri hariç toplam 13 kişinin yargılandığı davada İnşaat Mühendisi Aysun Demir, Müteahhit Bahattin Doğan, Proje Müellifi İnşaat Mühendisi Bülent Yeroğlu, İnşaat Teknikeri Eser Çakır, İnşaat Mühendisi Filiz Taş, Müteahhit Mehmet Selim Doğan, İnşaat Mühendisi Mehmet Gündüz, Mimar Mustafa Tevfik Arpacı ve Mimar Yasemin Yazıcı'nın “Taksirle Ölüme ve Yaralanmaya Neden Olma”, Bina Ortağı Engin Aslan, Bina Ortağı Erkan Adaşlık, Bina Ortağı Özkan Gülfırat ve Bina Ortağı Sefa Gülfırat'ın ise, “Taksirle Ölüme ve Yaralanmaya Neden Olma, Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan” suçundan cezalandırılmaları talep ediliyor. Sanıklardan Bülent Yeroğlu, Sefa Gülfırat, Engin Aslan ve Mehmet Gündüz tutuklu yargılanıyor.
Duruşmada dinlenen ve rezidansın enkazında kızını kaybeden mağdur Ayşe Sibel Köksalan “Deprem sonrası bir yapı denetim firması ile çalışan tanıdığıma dosyada ki raporu gösterdim. Kendisi bana binanın beton değerinin çok zayıf olduğunu adete kerpiç kıvamında olduğunu söyledi” ifadesini duruşmada diye getirdi.
Tutuksuz yargılanan sanık Müteahhit Bahattin Doğan ise, “Binanın yıkılmasında benim hiçbir sorumluluğum yoktur.” dedi.
-“İçi dolu bir duvarın örülmesini mukavemeti de artıracağını düşünmüştüm”
Yapı Denetimi Bürosu sahibi Sanık Mühendis Aysun Demir, “2011 yılında dükkan bölme işlemiyle ilgili olarak rapor düzenlemiş ve tadilat ruhsatını imzalamıştım, ben inşaat mühendisiyim, önüme bu iş geldiğinde statik açıdan herhangi bir sıkıntı olmayacağını değerlendirdim, hatta yapılacak işlem binanın zemin katında olması ve içi dolu bir duvarın örülmesini mukavemeti de artıracağını düşünmüştüm, suçlamayı kabul etmiyorum” dedi.
-“Binayı ben yaptım, ama binanın yıkılmasında benim hiçbir sorumluluğum yoktur”
Sanık Müteahhit Bahattin Doğan, “Ben Malatya da çok sayıda bina inşa ettim söz konusu bina da 1999-2000 yılları arasında inşa edilmiştir. Proje müellifliğini mal sahibi olan Bülent yapmıştır. Kat karşılığı 44 daire olarak anlaşmıştık. Bina da daha sonra bazı tadilat projeleri de gerçekleştirilmiştir. Ancak bunların hiçbirisinin binanın yıkımına etkisi bulunmamaktadır. Bu bina 2020 yılında Elazığ depremini de atlatmıştır. Bina da herhangi bir hasar yoktur. Ancak 2020 yılında diğer sanıklar Engin ve Sefa tarafından satın alındıktan sonra 12 daire 42 daireye çıkarılmıştır. Her dairede mutfak banyo tuvalet yapılmıştır. Bundan dolayı binaya ekstra yük binmiştir. Binanın yıkılmasında benim hiçbir sorumluluğum yoktur. Binanın betonu hazır beton olarak getirtilmişti. Bina da ki etkiye aralıkları ve açısıyla alakalı teknik bilgim yoktur. Projesine uygun olarak biz inşa etmiştik. Şunu da söylemek isterim ki benim yaptığım binalarda deprem sonrası herhangi bir yıkım oluşmamıştır. Bilirkişi raporunda aleyhe olan hususları kabul etmiyorum. Binada daire sayısı artırılırken yapılan tadilatlar sebebiyle bina statiği olumsuz etkilenmiştir. Tabliye betonları delinmiştir. Oğlum Mehmet Selim Doğan, o tarihlerde öğrenciydi. Binanın tüm yapım işi ile ben ilgileniyordum”
-“Belediye tarafından uygun görülmüş ki ruhsat verilmiş” savunması!
Tutuklu sanık İnşaat Mühendisi Bülent Yeroğlu, “Ben 35 sene Malatya da çeşitli binaların projelerinde görev aldım yıkılan bu binanın yakınındaki diğer bina da benim projem dahilinde inşa edilmiştir. Ancak o binada bir yıkım olmamıştır. Yargılama konu binanın yıkılmasının tek sebebi benim yaptığım projede 12 daire olmasına rağmen binanın 2018-2019 yılında satın alınan şahıslar tarafından 42 daireye çıkarılarak tüm yük dengesinin ve statiği bozulması sebebiyledir. Ayrıca binaya benim projemden farklı olarak sonradan bilgim dahilimde olmaksızın bir kat daire de fazla yapılmıştır. Bilirkişi raporunda aleyhime olan ifadeleri kabul etmiyorum. Bilirkişi raporunu düzenleyenlerin bilgilerinin yeterli düzeyde olmadığını düşünüyorum. Ayrıca iki gün önce resmi yetkililer tarafından Türkiye’nin yeni fay hatlarına ilişkin bir harita da çıkarılmıştır. Bizim binaya yaptığım dönemlerde Malatya ikinci derece deprem bölgesi olarak gözükmekteydi. Ancak suna birinci derece olarak gözüküyor. Bu husus da dikkat çekmek istiyorum.” dedi.
Depremde 79 kişinin hayatını kaybettiği Hakimbey Apartmanı davasında da sanık olan Yeroğlu'nun , “Bina 30 sene önce yapılmıştır. Ben o tarihlerde ne yapıldığını tam olarak hatırlamıyorum. Binaya sonradan yapılan kat çıkmasını 2000 yılında mı yoksa daha sonra mı yapıldı bilmiyorum. Bu dosyada illiyet bağı kesilmiştir biz neyi tartışıyoruz.” sözleri de dikkat çekti.
Sorulan soruları yanıtlayan sanık Yeroğlu, “O yıllarda mimari projelerde yükseklik değerlerinden farklı olarak tüm müteahhitlerce asma kat yapmak için yükseklik değerlendirmesi farklı yapılabiliyordu. Avukat sonradan verilen yapı ruhsatı ile ilgili durumu ört bas etmek için bunları öne sürüyor. Inşaat teknikerlerinin fenni mesul olmaları uzun yıllardır tartışılır o tarihlerde belediye tarafından uygun görülmüş ki ruhsat verilmiş. Ben projeyi çizdim yapı denetim elemanlarınca usulüne uygun olarak işlem yapılıp yapılmadığını ben bilemem.” dedi.
“Müteahhit binanın ruhsatı için başvurmamış”
Başka bir soruya yanıt veren Sanık Bülent Yeroğlu, “Avukatlar soruları ile asıl sorumluluğu saptırmaya çalışıyorlar. Ben 2009 yada 2011 yılında şahsıma ait dükkanın bölünmesi ile ilgili olarak Bahattin'e gitmiş olabilirim o da benim konuşmuş olabilirim bunun konu ile bir alakası yoktur. O tarihlerde belediye dükkanın bölünmesi ile alakalı olarak bina da bir sorun olup olmayacağına dair bir rapor istemiştir. Biz de komisyon kurarak belge düzenlemiştik. Ayrıca bina yapıldıktan sonra oturma ruhsatı alamamasının sebebi bina da bir problem olduğu için değil tamamen bina müteahhidinin ilgisizliğinin dolayıdır. Kendisi daireleri amcamlardan satın aldıktan sonra bir işlem yapmamış. Daireler yüksek fiyat istediği için de satımları olmamış. Ruhsat için başvurmamıştır. Olay bundan ibarettir.” diye konuştu.
“Biz imar barışı için başvurulduktan sonra mevcut haline ilişkin bir proje çizdirmiştik”
Tutuklu sanık Engin Aslan, “Biz 2020 yılında binayı satın aldıktan sonra binanın içerisinde kolan veya kirişlere herhangi bir müdahalede bulunmadık. Yine duvar yapısını da bozmadık. Sadece alçıpanlar ile bölme oluşturduk. Biz binaya ekstra hiçbir şey yapmadık. Biz aldığımız da zaten tuvalet ve banyo mevcuttur. Biz binaya aldıktan sonra hiçbir ekleme yapmadık. Binayı Bahattin Doğan'dan satın almıştık. Bina eski olduğu için dış cephe kaplaması sıva gibi tadilat işlemleri yapmıştık. Ayrıca deprem esnasında benim kardeşim de binadaydı kendisi vefat etmiştir. 5 gün sonra cenazesini çıkardık. Biz bina ile ilgili olarak Bahattin Doğan ve Mehmet Selim ile satın alma tarihinden önce görüşmüş anlaşma yapmaya çalışmıştık. Ancak Bahattin sürekli fikir değiştiriyordu. Bundan dolayı işi resmiyete dökemiyorduk. Biz binayı ile fiili olarak satın alma tarihimizden 3-5 gün öncesinde ilgilenmeye başlamıştık. Biz imar barışı için başvurulduktan sonra Menekşe hanıma binanın mevcut haline ilişkin bir proje çizdirmiştik. Bizim resmiyette görünenden başka bir ortağımız mevcut değildir.” İfadelerini kaydetti.
“Her ikisi aynı suçtan yargılanıyor, biri içerde, diğeri dışarıda”
Engin Aslan’ın avukatı Ali Karagöz, “Söz konusu bina tam 8 kere tadilat görmüştür. İmarı projeden değişiklikler olmuştur. Ancak statik projeden sonradan bir değişiklik olmamıştır. Binanın en önemli yıkım sebebi binaya sonradan iki adet dubleks yapılmasıdır. Bu söz konusu binaya yaklaşık 150 ton ağırlık binmesine neden olmuştur. Binadaki asma katta ilk etapta yoktur. Sonradan eklenmiştir. Bunun da binanın yıkımında etkisi vardır. Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere kolon ve kirişlerde etriyeler 135 derece açı ile bağlanması gerekirken 90 derece olarak yapılmıştır. Bu da sallantı esnasında donatıların birbirine tutunamamasına veya çabuk ayrılmasına sebebiyet vermiştir. Ayrıca etriye aralıkları 20 santim yerine 28 santim olarak gözükmektedir. Kimi yerlerde farklı farklı aralıklar söz konusudur. Ayrıca daha az demir atılmıştır. Beton basınç değeri de olması gerekenin yarısı kadardır. Bina da balkonlar salona sonradan dahil edilmiştir. Ancak hem dubleks eklentisi hem de balkonların binaya dahil edilmesi müvekkiller aldıktan önce gerçekleşmiştir. Sanık Bülent Yeroğlu’nun beyanları doğru değildir. İddiasının aksine binanın hemen arkasında yapılan diğer blok da bir kısmı sabah ki depremde bir kısmı öğlen ki depremde yıkılmıştır. Bu durum AFAD’dan sorularak öğrenilebilir. Her ne kadar Müvekkillerimin bilirkişi raporuna göre deprem performans raporu aldırmadığından bahsedilmiş ise de bunun sebebi ilgili kurumların bu raporu istememesinden dolayıdır. Eğer istenseydi kendileri bunu temin ederlerdi. Zira bu binaya yatırımda bulunmuşlardır. Müvekkilimin hem kendisi hem de vefat eden kardeşi aynı bina da kalmaktaydılar. Her ne kadar sorumluluğun yapı malikinde olduğu iddia edilmiş ise de söz konusu düzenleme uyarınca sorumluluk doğabilmesi için yapı malikinin bir kusurunun olması gerekir. Olayımızda bunun koşulları mevcut değildir. Ayrıca yapı kayıt belgesi için başvuruyu yapan Mehmet Selim Doğan'dır. Müvekkilim binayı aldıktan sonra kendileri iç bölmeleri yapmıştır. Müvekkillerim de imar başvurulu olduğu için binayı satın almışlardır.” savunmasını yaptı.
Sanık Sefa Gülfırat, “Biz binayı aldıktan sonra binada esaslı hiçbir tadilat yapmadık. Kaldı ki biz de aynı bina da oturmaktaydık. İnsan kendi bacağını keser mi. Ayrıca Bahattin Doğan, Bülent Yeroglu ve Mehmet Selim Doğan üçü de aynı yönde ifade vermişlerdir üçü de sonradan yapılan eklemeler ile binanın statiğinin bozulduğundan bahsediyorlar bir nevi kendi suçlarının itirafı mahiyetindedir. Zira eklemeleri kendileri yapmıştır.” dedi.
Sanık Sefa Gülfırat’ın avukatı Ali Karagöz, “Hem müvekkillerim hem de binanın müteahhitti aynı maddelerden yargılanıyor. Ancak müteahhit tutuksuz olmasına karsı müvekkilim uzun süredir tutukludur.” dedi.
“Projelerin vize işlemini yapmaktaydım, bizim bir denetleme yetkimiz yoktur”
Sanık Mühendis Filiz Taş, “Olay tarihinde ben İnşaat Mühendisleri Odasında oda kayıt işlemlerini yapmaktaydım. Projelerin vize işlemini yapmaktaydım, bizim bir denetleme yetkimiz yoktur, projeler geldiğinde sadece projenin olup olmadığını tetkik ederdik, bizim herhangi bir hesaplama ya da kontrol yükümlülüğümüz yoktu, o tarihlerde inşaat mühendisiydim, ancak daha sonra 1997 yılı Nisan ayından sonra öğretmenliğe başladım, İnşaat Mühendisleri Odasında vize işlemlerini yapardım, çünkü belediye ruhsat vermeden önce odadan vize istiyordu, biz de harçların yatırılıp yatırılmadığını kontrol ederdim” dedi.
Sanık Mühendis Mehmet Gündüz, “O tarihlerde gönüllü olarak İnşaat Mühendisleri Odasında işlem yapmaktaydık, İMO vizesi veriyorduk, bu işlemi yaparken projeyi yapan mühendisin oda üyesi olup olmadığını, herhangi bir disiplin cezası bulunup bulunmadığını kontrol ederdik, ayrıca dosyada yatırılması gereken harç ve faturaları kontrol ederdik, statik projesini ise yüzeysel olarak kontrol ederdik, varsa bir tavsiyemiz onları söylerdik. İnceleme sonrası da evrakları yine getiren mühendisin kendisine teslim ederdik. Ayrıca yapının metrekaresi üzerinden ufak bir vize ücreti tahsil edilirdi, bizim icrai herhangi bir görevimiz ve sorumluluğumuz yoktur, daha çok bir tavsiye kurulu olarak çalışırdık.” İfadelerini kaydetti.
“Bina bizdeyken 12 daire mevcuttu.”
Müteahhit Mehmet Selim Doğan, “Ben binanın yapımı aşamasında herhangi bir işlem yapmadım, o tarihlerde babam ilgilenmişti, ayrıca binanın resmi olarak satısından 1- 1,5 yıl kadar önce biz anlaşmıştık, ancak ödemeler dolayısıyla tapuda devri gecikti. Yanlış hatırlamıyorsam 2018 - 2019 yılı içerisinde Yapı Kayıt Belgesinin müracaat süresi dolmadan sanık Engin'in kardeşi Ünal Aslan beni arayarak talepte bulunmamız için ricacı oldu. Hatta ödemeleri de bizzat kendileri yaptılar, ödemeleri ne şekilde yapıldığı araştırılırsa bu durum ortaya çıkacaktır. Ben sadece e-devlet şifremi verdim, kendilerinin ne şekilde başvuru yaptığını bilmiyorum, bina bizdeyken 12 daire mevcuttu.” dedi.
“Belediye kapıcı dairesi olarak değiştirilince onay verilmiş”
Sanık Mustafa Tevfik Arpacı, “Ben mimarım. Projenin ilk muhdeviflerinden Bayram bey kendisi şehir dışında olduğu için benden binada asma katın kapıcı dairesi olarak değiştirilmesine ilişkin talepte bulunmuştu. Belediye burası normal daire olarak gözüktüğü için onay vermemiş, kapıcı dairesi olarak değiştirilince onay verilmiş. Ben de sadece bu normal daireyi kapıcı dairesi olarak yazdım, binada tek yaptığım işlem budur, söz konusu dairede de hiçbir değişiklik yapılmamış. Herhangi bir çizim gerçekleştirilmemiştir.” dedi.
“Ben mimar olduğum için yalnızca bu duvarın tasarımından sorumluydum”
Sanık Yasemin Yazıcı, “Ben söz konusu binada 2011 yılında binanın alt katında bulunan dükkânda yapılan bölme işlemi için tadilat projesinde ve komisyon da imza atmıştım. Ben mimar olduğum için yalnızca bu duvarın tasarımından sorumluydum. Ben bu duvarın binaya etkisine ilişkin binanın statiğini bozup bozmadığı noktasında fikir beyan edemem.” diye konuştu.
“İmzaladım, ama böyle bir yetkim ve sorumluluğum olduğunu da bilmiyorum”
Sanık Eser Çakır, “Benim olay kapsamında 01/11/2011 tarihli ruhsatta imzam bulunmaktadır. Ben inşaat teknikeriyim ancak gayri menkul değerleme uzmanı olarak çalışmaktayım. Belediyede ki görevliler benden imzama ihtiyaç olduğunu söylediler. Ben de söz konusu belgeyi imzaladım. Ancak neyi imzaladığımı da tam olarak bilmiyorum. Böyle bir görevim olup olmadığını da bilmiyordum. Sanıklardan Bülent Yeroğlu’nu tanıyorum. Hatırladığım kadarıyla imza attığım sırada o da oradaydı. Bülent'i gayrimenkul isi yaptığımdan dolayı tanırım samimiyetim yoktur. Gayrimenkul isinden dolayı sürekli belediyede bulunmaktaydım. Belediye çalışanları da benim tekniker olduğumu bilirlerdi. Ruhsata imza ihtiyacı olduğunda da benden imzamı istemişlerdir. Ben de bu şekilde imzamı atmıştım. Özel olarak kimse benden imza talebinden bulunmadı.” Sözleri ile savunmasını yaptı.
“Masraftan kaçınmak için bu şekilde birkaç teknisyene imza attırılarak söz konusu ruhsat düzenlenmiştir”
Eser Çakır’ın avukatı ise şunları söyledi:
“İmar Kanunun 38.maddesine dayanılarak çıkarılan yönetmeliğin 6.maddesinde görüleceği üzere müvekkilin olayda hiçbir imza yetkisi ve sorumluluğu bulunmamaktadır. Zira bina 5 kattan fazladır. 5 kattan fazla olduğu için yapı denetimine tabidir. Bunun binanın ilgili yapı denetim elemanlarınca denetlenmesi ve yapı ruhsatında onların imzasının bulunması gerekirdi. Ancak muhtemelen masraftan kaçınmak için bu şekilde birkaç teknisyene imza attırılarak söz konusu ruhsat düzenlenmiştir. Bu aslında o zamanki düzenlemelere aykırı bir durumdur.”
“Bana binanın beton değerinin çok zayıf olduğunu adete kerpiç kıvamında olduğunu söyledi”
Rezidansın enkazında kızı Ege Okant’ı kaybeden mağdur Ayşe Sibel Köksalan, “Ben bu yıkılan bina da kızım Ege Okant'ı kaybettim. Biz binayı yeni zannediyorduk. Ancak öyle değilmiş. Burada yapılan yargılama sırasında kimsenin kendisini suçlu görmediğini fark ettim. Umarım yargılama sonucunda böyle olmaz sorumlular da cezalandırılır. İnsanlar üç kuruş daha fazla kazanmak için birtakım hukuksuzluklar yapabilirler ancak buna devletin engel olması gerekirdi. Ben burada devletin de sorumluluğunun olduğunu düşünüyorum. Benim kızım geri gelmeyecek kendisi aynı zamanda avukattı. Deprem sonrası bir yapı denetim firması ile çalışan tanıdığıma dosyadaki raporu gösterdim. Kendisi bana binanın beton değerinin çok zayıf olduğunu adete kerpiç kıvamında olduğunu söyledi. Ben merak ediyorum acaba o tarihlerde betonun bu nitelikte mi olması gerekiyordu. Sorumluların cezalandırılmasını talep ederim.” İfadelerini kaydetti.
“Bina adete şu rafta duran klasörler gibi tost olmuş vaziyetteydi”
Rezidansın enkazında teyzesinin oğlu olan astsubay İbrahim Kurt’u kaybeden Cemal Karateke, “Ölenlerden İbrahim Kurt benim teyzemin oğlu olur. O da benim gibi astsubaydı. Depremin hemen ertesi günü İzmir’den geldim. 7. Günü de kendi ellerimle İbrahim’in cesedini çıkardık. İlk enkazı gördüğüm zaman ümidimi zaten kaybetmiştim. Çünkü bina adete şu rafta duran klasörler gibi tost olmuş vaziyetteydi. İnşaat kullanılan demirler de oldukça inceydi ve rahatlıkla bükülebiliyordu. Orada çalışma yapan Bayburt itfaiyesinde görevliler de bina da kullanılan betana nazaran çok az demir kullanıldığını söylemişlerdi.” diyerek şikâyetçi oldu.
“İlanda bina sıfır daire olarak belirtilmişti”
Rezidansın enkazında ölen İbrahim Kurt’un ablası Hatice Açıkalın, “Ölenlerden İbrahim Kurt benim kardeşim olur. Biz enkaza geldiğimizde 7 katlı binanın iki katı düşmüş durumdaydı. Tüm sorumlulardan şikayetçiyim, cezalandırılmalarını talep ederim. Ayrıca depremden önce Güngör emlak tarafından bu binada bir dairenin kiralık ilanı vardı. Bina sıfır daire olarak belirtilmişti. Kardeşim de daireyi bu Güngör Emlaktan kiraladı, kendisine daire sıfır olarak söylenmiş. Kardeşim de benim ilanı görmem için atmıştı. Depremin ertesi günü de ilan kaldırılmıştı. Şikayetçiyim davaya katılma talebim vardır.” İfadelerini kaydetti.
"Naaşlara ulaştığımızda bir çoğunun ya yatağın ya da daire kapısı önlerinde olduğunu gördük”
Muhittin Murat Küncek, “Ölenlerden İbrahim Kurt'un dayısı olurum. Adana da asker olarak görev yapmaktayım. Depremden sonra buraya geldim ve kurtarma çalışmalarına bizzat iştirak ettim. 7 gün boyunca oradaydım ve tüm çalışmalara bizzat şahit oldum. Aynı zamanda AFAD gönüllüsüyüm. İbrahim Malatya ya ilk geldiğinde bu bölgenin deprem riskini bildiğim için kendisine yeni bina kiralaması yönünde telkinde bulundum. İbrahim de biz de söz konusu binayı sıfır olduğunu zannediyorduk. Ancak öyle değilmiş. Şu an burada bulunan hiçbir sanık sorumluluk almıyor. Eğer biraz vicdan muhakemesi yapsalardı bize hak verirlerdi. Ancak burada vicdanlı insan göremedik. Bir kısım sanıkların yıkılmadığı dedikleri binanın yarısı yıkılmıştı. Hatta onun yüzünden yolu kapatması sebebiyle kurtarma çalışmaları da aksıyordu. Bazı sanıklar bilirkişileri beğenmiyorlar. O bina da biz de oturacaktık ona göre yapmıştık diyorlar ancak bu binayı inşa edenlerin bazı hususları ön görmesi gerekirdi. Elâzığ depremi sonrası binanın etkilenmediğini söylüyorlar ancak bu deprem sonrası binanın güçlendirilmesi yönünde hiçbir işlem yapmamışlar. Yine bina da bağımsız bölüm sayısı 42 daireye çıkarılırken binaya hiçbir yük bindirilmediğinden bahsedildi. Ancak sunu söylemek isterim ki binanın üzerinde yer alan trend gardın yazılı metal panoyu bile vinçlerle kaldırmak iki günü aldı. 80 tonluk vinçler tek basına kaldıramamıştı. Sadece bunun ağırlığının bile binaya ne kadar yük bindireceği ortadadır. Bu pano yüzünden arama kurtarma çalışmaları aksamıştı. Ayrıca bu bina binanın zayıflığı açısından sunu özellikle belirtmek isterim ki deprem de ki naaşlara ulaştığımızda bir çoğunun ya yatağın ya da daire kapısı önlerinde olduğunu gördük. Bu da binanın depremin ilk saniyelerinde yıkıldığını hiçbir mukavemet gösteremediğini ortaya koymaktadır. Ben bu yıkımla alakalı daireleri kiraya verilmesi ile ilgilenen emlakçı da dahil tüm sorumlulardan şikayetçiyim” ifadelerini kaydetti.
“Bu rapora göre de tüm sanıkların sorumluluğunun bulunduğu, kusurlu oldukları açıktır”
Mağdur avukatlarından Pınar Ersu, “Sanıkların soyut kalan savunmalarının aksine dosyada somut bir bilirkişi raporu bulunmaktadır. Bu rapora göre de binan ilk yapım aşamasında yıkıldığı ana kadar tüm sanıkların sorumluluğunun bulunduğu, kusurlu oldukları açıktır. Bina 8 ayrı tadilat görmüş, balkonlar kapatılmış dubleks eklenmiş, dış cephesi metal ile kapatılmış vesair çok sayıda binaya yük getirecek işlem gerçekleştirilmiştir. Bu binanın yıkılacağını bilmek için teknik eleman olmaya gerek yoktur. Bina makyajlandığı için hem müvekkillerim hem de diğer müştekilerce bina yeni yapılmış algısı uyandırılmıştır. Ayrıca rezidansı işletenler tarafından da aynı algı yaratılmıştır. Zira binanın kiralanması isi ile hem bir emlakçı hem de resepsiyonda görevli şahıslarca ilgilenmiş ve kiralayanlara binanın yeni olduğu söylenmiştir. Biz savunmalarda ki basit taksire yönelik ifadeleri de kabul etmiyoruz. Binanın yapım şekli arada geçirmiş olduğu tadilatlar ve sonraki tüm işlemler dikkate alındığında binanı yıkılacağı ön görülebilir.
“Sağlam bir parça aradık ama onu bile bulamadık”
Cisil Okant Yaşin “Ölenlerden Ege benim kız kardeşim olur. Depremden hemen sonra geldiğimizde o an çok kötü vaziyetteydi. İş makinelerinin çalışmak için yakıtı bile yoktu. Biz kendi ellerimiz ile kazarak kız kardeşime ulaşmaya çalıştık. Kendi oluşturduğumuz ufacık tünele destek olması için binadan sağlam bir parça aradık ama onu bile bulamadık. Hatta bina içindeki mobilyaların binanın kendisinden daha sağlam olduğunu söyleyebilirim. Ege deprem konusunda eğitim almış biriydi. Eğer bina da en ufak bir hayat üçgeni oluşsaydı kurtulabilirdi diye düşünüyorum. Biz bu olay neticesinde çok büyük bir kayıp yasadık. Bu olayda herkes suçlu. Kimsenin dışarıda serbest olmasına içim el vermiyor. Umarım herkes hak ettiği şekilde cezalandırılır.” İfadelerini aktardı.
“Binaya onay veren kamu görevlileri dahil herkesin suçlu olduğunu düşünüyorum”
Kemal Fikret Okant, “Depremden hemen sonra saat 04:30 sıralarında enkazın olduğu binaya geldim. Kızım Ege bu bina da yasamaktaydı. Binaya geldiğimizde enkaz çok kötü bir durumdaydı. Hangi katın nerede olduğu anlaşılamıyordu. Kocaman trend gardın yazısı binanın önünü kapatmıştı. Enkazın üstünü çıkıp ben de bir şeyler yapmaya çalıştım. Ancak yasım gereği olsa beni aşağıya indirdiler. Ben gördüğüm kadarıyla binanın beton yapısı bu yıkımdan temel sorundur. Çok zayıf durumdaydı. Bu binaya onay veren kamu görevlileri dahil yapım ve tadilatlarda çalışan herkesin suçlu olduğunu düşünüyorum. Buradaki savunmalardan gördüğüm kimse sorumluluk almak istemiyor. Daha neyi imzaladıklarını bile bilmiyorlar. Sanıkların cezalandırılmasını talep ederim.” İfadelerini kaydetti.
“Bence burası bir binadan ziyade bir mezar olarak tasarlanmış”
Yusuf Yaşin, “Ölenlerden Ege benim esimin kız kardeşi olur. Ben de depremden hemen sonra kurtarma çalışmaları için enkaza gittim. Biz orada çalışma yaparken binanın dış cephesindeki metal kaplamalar oldukça ağır oldukları için bize zorluk çıkarmıştı. Bunlarla çok fazla vakit kaybettik. Ayrıca binanın inşasında nervürsüz altılık tabir edilen düz demir kullanıldığını gördüm. Yine beton da oldukça zayıf durumdaydı. Elimizle parçalamak mümkündü. Ayrıca içeride çok fazla gaz beton kullanılmış. Hazır beton olsa bile kaliteli bir beton kullanılmadığı görülüyordu. Bence burası bir binadan ziyade bir mezar olarak tasarlanmış. Binayı ilk gördüğüm zamanlar yeni yapılmış zannediyorduk bize de o şekilde ifade edilmişti. Ancak sonradan eski bir bina olduğu ortaya çıktı. Keşke burada dinlenen insanlar görevlerini tam olarak yerine getirseydi belki bugün bu netice ile karşılaşmazdık. Aslında bu binanın kurtarılabilmesi için 2011 yada 2012 yıllarında bir fırsat ele geçmiş belki o tarihte hiç ruhsat verilmeseydi ve bina ile ilgili gerekli tedbirler alınsaydı yıkım gerçekleşmeyecekti.” dedi.
“1996 yılında başlayan bir projeye 2011 yılında iskan alınamaz”
Mağdur avukatlarından Av. Onur Can Özçelik, “Suça konu binayı 1996 yılında başlanmasına karsın iskanı ancak 2011 yılında alınabilinmiştir. Bu binaya neden bu kadar geç bir süre de iskan verildiğinin sorgulanması gerekmektedir. Gelen bilirkişi raporunda anlaşılacağı üzere aslında bina iskana da el verişli değildir. 1996 yılında başlayan bir projeye 2011 yılında iskan alınamaz. Diğer taraftan bu binaya uygulanması gereken yönetmelik de 1998 yılında çıkarılan yönetmelikti. Ruhsatlarda ve onay işlemlerinde imzası bulunan kişiler bu binanın 1998 yılındaki yönetmeliğine tabi olduğunu çok iyi şekilde biliyorlardı. Savunmalarının aksine meslekleri icabı neyi niçin yaptıklarının bilmeleri gerekiyordu. Bu sebeple her biri neticeden ayrı ayrı sorumludur. Aşamalarda aldıkları görevler icabı kusurları mevcuttur. Hatta burada neticeyi ön görmeleri ancak olursa olsun tavırları sebebiyle olası kast hükümlerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Dosyada halen toplanması gereken deliller bulunmaktadır. Özellikle neden 1996 - 2011 yılları arası bu binaya ruhsat verilmediğinin sorulması gerekmektedir. Tutuksuz sanıkların belediye ve diğer devlet kurumları ile olan bağlantıları da dikkate alındığında delil karartma ihtimali söz konusudur bu nedenle olanların tutuklanmaları gerektiğini düşünüyoruz.” diye konuştu.
“Yargılama sürecinden sonra şikâyetçi olmaya karar verdim”
Rezidans enkazında annesini ve yeğenini kaybeden Serkan Karaman, “O binada annem kız kardeşim ve yeğenim orada kalıyorlardı. Annem ve yeğenim vefat ettiler. Ablam ise yaralı olarak kurtuldu. Yeğenimin cesedini çıkarırken diğer müştekilerce de belirtilen trend gardın yazılan pano sebebiyle çok zorluk çekmiştik. Ağır olması sebebiyle cesede ulaşamamıştık. Ayrıca her ne kadar sanık Özkan Gülfırat müdafince müvekkilinin şirkette pasif ortaklığı bulunduğu ifade edilmiş ise de hangi pasif ortak son katta kendisine özel bir oda ayırır bunu sormak istiyorum. Ben bu olay sebebiyle soruşturma aşamasında şikâyetçi olmamıştım ancak bugün yargılama sürecinden sonra şikâyetçi olmaya karar verdim.” İfadelerini kaydetti.
Savcı yıkıma neden olan etkenlerin belirlenmesi için bilirkişi raporu istedi
Duruşma savcısı, “Yargılamaya konu binanın ilk ve ana projesini ek projelerle süreç içerisinde eklenen eklenti, fazla kat ve bina içi değişikliklerin yıkıma etkisinin olup olmadığı, oldu ise hangi değişikliklerin olduğu hususunun tespiti, yine Elazığ depremi sonrası suça konu binada hasar durum incelemesi yapılıp yapılmadığı, hasar tespiti yapıldı ise hangi hasar grubuna dahil edildiği ve güçlendirme yapılması gerekip gerekmediğinin tespit edilip edilmediği, güçlendirme yapılması gerektiği yönünde tespit var ise bu konuda bina yönetim veya sorumlular ile kat maliklerine bilgilendirme yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise konuya ilişkin belgelerin istenilmesine, konuya ilişkin cevabi yazı ile belgelerin gelmesi halinde söz konusu hasarın binanın yıkımına etkisinin olup olmadığının ve ayrıca tüm dosya sanıkları ile olayın meydana gelmesinde kusuru bulunan varsa belirlenecek diğer kişilerin binanın başlangıç, değişiklik ve tadilat aşamaları tarihlerine göre belirlenerek sorumlularının ayrı ayrı kusur durumlarına ilişkin olarak İstanbul Teknik Üniversitesi İnşat bölümü öğretim üyeleri ile mimar kişilerden müteşekkil 3'lü bir heyetten bilirkişi raporu aldırılmasını, “ talep etti.
Mahkeme “Bu binaya neden 15 yıl ruhsat verilmedi?” sorusunun cevabını belediyeden isteyecek
Mahkeme Heyeti, bazı mağdurların davaya ve duruşmaya kabul edilmesini kararlaştırırken, yurtdışında bulunan Sanık Özkan Gülfırat hakkındaki yakalama emrinin beklenilmesine, Davaya konu binada 24/01/2020 tarihinde meydana gelen Elazığ depremi sonrası binada inceleme yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise hasar durumuna ilişkin rapor verilip verilmediği varsa bu rapora ilişkin bütün bilgi, belge ve evrakın Çevre Şehircilik İklim Değişikliği il Müdürlüğünden istenilmesine, suça konu binaya 1996 ve 2011 yılları arası neden ruhsat verilmediğine ilişkin olarak ilgili Belediye başkanlığına müzekkere yazılarak bu hususta bilgi ve belge gönderilmesinin istenilmesine, dava kapsamında tutuklu olan 3 sanığın tutukluluk halinin devamına karar vererek, duruşmayı 3 Kasım 2023 tarihine ertelenmesine karar verdi.
31 KİŞİ ÖLMÜŞ, 4 KİŞİ YARALANMIŞTI.
Bu arada, Trend Garden Rezidansın enkazı altında hayatını kaybedenler şunlardı:
Ayşenur Gülşen (26), İbrahim Kurt (43), Ahmet Topal (81), Yeni Malatyaspor Kalecisi Ahmet Eyüp Türkaslan (30), Angel Pesevski (65), Busenur Umancaoğlu (27), Duran Fındık (58), Ebru Fındık (28), Ege Okant (28), Erhan Baltacı (41), Fatma Kaya (35), Feray Kanışlı (55), Gülçin Koca (21), Muhammed Eren Görgülü (7), Muhammet Ziya Baltacı (4), Nazan Tuşak (30), Nusret Ayaz (39), Pakize Uzun (48), Rahime Taş Bulut (47), Saadet İlçin (29), Salih Abdulhamit Görgülü (5), Serpil Fındık (54), Süleyman Baltacı (36), Sümeye Kanışlı (28), Şadiye Karaman (64), Şiyar Akmeşe (17), Şükran Görgülü (13), Tevfik Bulut (55), Ulfaz Gürbüz (68), Bina Ortağı Ünal Aslan (46) ve kimliği halen tespit edilemeyen 1 kadın.
Binanın enkazından Onur Gençer, Serhat Özdemir, Serkan Oğuzhan ve Meryem Gürbüz adlı vatandaşlar da yaralı olarak kurtarılmıştı.
79 KİŞİNİN ÖLDÜĞÜ HAKİM BEY APARTMANI KATLİAMININ HİKAYESİ DE ŞÖYLE..
Bu arada, 6 Şubat'taki ilk depremde çöken ve 79 kişiye mezar olan, Mehmet Buyruk Caddesi 2. Ordu karşısındaki Hakim Bey Apartmanı'yla ilgili skandalları da, kayısıhaber.com'da Mahir Temur yazdı.
Temur'un yazısı, Malatya'da kalitesiz inşaatlara göz yumularak, denetim yapılmayarak, şikayetler göz ardı edilerek insanların nasıl katledildiğine ilişkin dehşet veren ihmal ve sorumsuzlukları ortaya koydu.
Bu yazının tamamını okumak için aşağıdaki linki tıklayınız:
https://www.kayisihaber.com/yazi/mahir-temur/hakimbey-apartmani-nda-79-insan-niye-oldu/1042/
malatyahaber.com
ARŞİV FOTOĞRAFLAR: Çöken binanın depremden önceki ve sonraki hali (Sabah Gazetesi)