Prof. Dr. Esin Emin ÜSTÜN
Milattan 900 yıl önce insanların bir tapınağa yazı asarak kendilerini eğittiğini öğrendiğimde bu konu ilgimi çekmişti.
Böyle bir tapınak yazısında şunlar yazıyordu.
''Sessizliğin içinde huzur bulduğunu unutma!..''
Doğup büyüdüğüm Malatya bir zamanlar derli toplu, sessiz, sakin güzel bir kentti.
Yaşayanların huzurlu oluşunda sessizliğin içinde o huzuru bulmaları da etkili oluyordu.
İnsanlar doğduğu, büyüdüğü toprağın havasıyla, kokusuyla, suyuyla var oluyor.
Kullanma koşulları çok iyi olmasa da ne güzeldi bahçeli avlu içindeki huzur bulduğumuz evlerimiz.
Yaz akşamları, saksıdaki ve bahçedeki çiçekleri sulanmış, taşları yıkanmış serin avluda oturup sohbet ederdi aileler.
Küçük ön bahçe avlu olarak kullanıldığından oraya yüksek boylu ağaçlar dikilmez, değişik çiçekler ekilirdi genelde.
Evimize taşındığımızda burada bulunan kızılcık ağacını kesmemiştik.
Her yıl ürünlerinden annem reçel yapar ve şurup için malzeme elde ederdi.
Avlu bahçesine ekilen yıldız çiçeği, kirli hanım, akşam sefası, Hüsnü Yusuf, fesleğen, hercai menekşesi, kasımpatı, kırmızı gül ve diğerleri görsel ve koku şöleni oluştururdu adeta.
Nerede televizyon, bilgisayar, internet ve onların bozuk ve yoz programları?
Ses problemi olduğunda kulağımızı dayayıp dinlediğimiz radyodan başka bir şey yok.
Ancak insanı insan yapan ve huzur veren, kendi kendini adete eğiterek bir yerlere taşıyan her şey vardı o yıllarda.
Yaz, kış sabah erken kalkılır, okul varsa okul yoluna koyulur, yazın tatilde ise günlük işlere yine erken başlanır ve bitirilirdi.
Öğleden sonraki uğraşım, bir kitap sağlamışsam onu büyük bir keyifle okumak, kitap yoksa küçük yuvarlak el kasnağında nakış işlemekti.
Nakış işlemeyi tatil aylarında odanın bir köşesine kurduğu ayaklı sistemde bunları yapan annemden öğrenmiştim.
İşlediğim bazı örtüleri bugün bile kullanırken zaman zaman onlarla konuşur ve geçmişin unutulmaz günlerine giderim.
İçeriğinde dikiş ve nakış örnekleri olan ve ayda bir çıkan 'Manı Dı Fata' isminde bir İtalyan Dergisi vardı.
Her ay aldığımız bu derginin nakış örneklerinden faydalanır, 'Ören Bayan Marka' rengarenk ipliklerle yastık ve örtü işlerdik.
Arşivlerde acaba geçmişin bu güzel dergisi içeriğiyle örnek olarak yer alıyor mudur?
Çocukluk ve gençlik yıllarında bir başka sorumluluk içindeydik.
İsteklerimiz şimdikilerde olduğu gibi sınırsız, ölçüsüz ve doyumsuz değildi.
Dayatma yapmaz, yapamazdık.
Yaşamdaki renklerin hep beyaz ve siyah olmadığı, arada farklı renklerin de bulunduğu bize daha o zamanlar bir şekilde gösterilmiş ve öğretilmişti.
Eğitim için Ankara'ya gittiğimde ülkemin birçok yöresinden gelen öğrencilerle birlikte olmuş ve onları yakından tanımıştım.
İşte o zaman memleketim Malatya'nın bizlere kattığı çok önemli ve değerli bazı farklılıkları gördüm.

Bir toplum ailede ve okullarda gerekli olan eğitim verilmeden sayısal artış gösteriyorsa sorunlar, zorluklar önü alınmaz derecede artıyor demektir.
Sonunda ortaya çıkan büyük sorunların altından kalkmak zorlaşıyor ya da mümkün olmuyor.
''Beşikten Mezara Eğitim'' dendiğinde bunun ne uzun, kesintisiz ve önemli bir süreç olduğu anlaşılmıyor mu?
Yaşamaya gelince, bu aslında kolay değil.
İnsan kendini zaman zaman zor ve acılı günlerin içinde de bulabiliyor.
Güçlükler daha önce anlatılsa bile ''Hayır Ben Dayanamam'' diyemiyor.
Yaşıyor, olgunlaşıyor, alışıyor ve de başarıyor.
''Bulutlar ağlamadan, yeşillikler güler mi?''
Bozulan ve şimdilerde birçok değerini kaybeden bir toplumun da gülebilmesi için bazı bedelleri ödemesi gerekiyor.
Yaşamla ilgili olarak bir Japon ressam 80 yaşında hala resim yaparken etrafındakilere;
''Bir 80 yıl daha yaşasam ne güzel resimler yapardım!'' dediğinde hayattan kopmak istemediğini ifade etmiyor mu?
Dileyelim herkes için güzel günler olsun.
Hiç kimse zamansız ve erken kopmasın yaşanası bir yaşamdan.