Malatya Çocuk Yuvası'nda yaşanan şiddet olayına tepkiler çığ gibi büyürken, köşe yazarları birbiri ardına bu vahşeti köşelerine taşıyor... Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'te bugün kü köşe yazısını bu olaya ayıranlardan...
...
ACABA sadece ben mi böyle düşünüyorum. Kendim dahil, yaşadığım toplumun samimiyetine karşı bu kadar şüpheci olan sadece ben miyim?
Yoksa bu duygum, bu şüpheciliğim başka bazı insanlarca da paylaşılıyor mu?
Eğer kendi kendimizle yüzleşmeye; ama samimi biçimde yüzleşmeye hazırsak, buyurun hep birlikte bir test uygulayalım.
* * *
Star TVnin Deşifre programında o görüntüler yayınladıktan hemen sonra Malatyada Nazi kampını hatırlatan o çocuk yuvasının önünde toplanan kalabalığa bakarken içimden şöyle bir soru geçti:
Şimdi bu insanların her birinin gerçek hayat hikáyelerine baksak acaba neler görürüz?
Mesela, hayatlarında annelerinden babalarından hiç mi dayak yememişlerdir?
Veya kendileri çocuklarına, kardeşlerine hiç mi dayak atmamış, kötü muamele yapmamışlardır?
Yanlış anlamayın.
O insanların anında gösterdikleri tepkiyi takdir ediyorum.
Hatta önceki gün Türk basınının, o insanlar gibi yapmamasını, gece rehavetine kapılıp hemen ertesi sabah manşetleri değiştirerek çıkmamasını eleştiriyorum.
Eleştirdiklerimin başına da kendimi yerleştiriyorum.
Basın olarak, kapının önünde toplanan insanlar kadar duygusal bir çeviklik göstermeyişimize kızıyorum.
O nedenle fotoğrafın kadrajını daha da genişletip hepimize soruyorum.
Çocuk yuvasında Nazi kamplarını hatırlatan o fotoğraflara gösterdiğimiz gecikmiş tepkinin samimi bir tahlilini yapmaya hazır mıyız?
* * *
Acaba yüzde kaçımız, kendi ailemiz içinde de şiddet uygulaması yapıyoruz?
Bilinçaltımızdaki bir vicdani rahatsızlığı, bu yuva üzerinden yıkamaya mı çalışıyoruz?
Sakın bu tepkiyi gösteren insanları eleştirdiğimi sanmayın.
Tam aksine, gecikmiş olsak da hepimizin doğru bir iş yaptığına inanıyorum ve seviniyorum.
Sonunda bu yuvadaki kötü muamele yüzünden kendi vicdanımızı temizleme duygusu bile, önemli bir adımdır.
Vicdan dediğimiz insani adalet duygusu, bilinçaltından üstüne çıkmaya başladığı zaman bunun toplumsal sonuçları da gelir.
* * *
Hürriyet iki yıla yakın bir süredir Aile İçi Şiddete Son konulu bir kampanya yürütüyor.
Bakın ulaştığımız sonuçlar ne?
Türkiyede her üç aileden birinde fiziki şiddet uygulanıyor.
Yani aile fertlerinden biri, ötekine dayak atıyor.
Her üç aileden ikisinde sözlü şiddet uygulanıyor.
Sözlü şiddet nedir?
Emin olun bir kısmı, Dayak yedim demeye utanan insanların arkasına sığındıkları onur kırmayan ifade.
Yani aslında onun içinde de dayak var.
İşte bu yüzden diyorum ki, Malatyadaki yuva sadece bir sembol.
O bir kıvılcımı yaktı.
Bilelim ki sorun çok; ama çok daha derinde.
Hepimizin derin bilinçaltında.
Şimdi o kapıları açma, o derin bilinçaltlarına da gizli kameralar sokma zamanı geldi.
O yüzden diyorum ki, bu sancılı yüzleşmeye hazır mıyız?
Buna cesaretimiz var mı?
* * *
Sembole gelince...
Çocuklara dayak atan o kadınlara bakıyorum.
Kılık kıyafetine, yüzündeki ifadeye.
Dün bazı okuyucularım telefon ettiler.
Onlara Bakıcı anne demeyin, onlar anne olamaz diyorlardı.
O yüzlere ben de bakıyorum.
Öyle canavar falan değiller.
Büyük bir ihtimalle kendi çocuklarına da öyle davranıyorlar.
Büyük bir ihtimalle çocukluklarında kendilerine de öyle davranılmış.
Hor görülmüş, dayak yemişler.
O yüzler aslında birer ayna.
Dikkatle bakarsanız kendinizi bile görebilirsiniz.
Diyorum ya, o aynalara bakma cesaretimiz var mı?
Yoksa.
Artık olmalı...