Prof. Dr. Esin Emin ÜSTÜN
Mücelli Caddesi ve Özbek Sokak 1950'li yıllarda Malatya'nın önemli cadde ve sokaklarından biriydi.
Hükümet konağı ve İsmet İnönü heykelinin önünden düz olarak gittiğinizde Mücelli Caddesinde olurdunuz.
Caddenin başlangıç noktasının sağında 'Şehir Palas' binaları, solunda ise çarşıda büyük aktar dükkânı olan bir ailenin iki katlı evi vardı.
Özbek sokak caddenin solundaki ilk sokaktı.
Sağlı sollu yer alan evlerin kimi tek, kimi ise birkaç katlıydı.
Sokağı sağa döndüğünüzde köşede ve tam karşıda Balcıgil'in evi bulunuyordu.
Kimi evin avlusu, kimi evin doğrudan binası sokağa bakardı.
Balcıgillerin evi de bina olarak sokağa bakar yöndeydi.
Babamın akrabası Fatma Teyze ile evli öğretmen Faruk Balcıgil çok uzun boylu, iri yarı neşeli bir insandı.
Sokak kapılarından içeri girdiğinizde avlunun düzeni, temizliği yanı sıra birbirinden güzel ve bakımlı çiçek bahçesi sizi karşılardı.
Buradaki hiçbir çiçeğinin koparılmasına izin vermeyen Faruk Bey Amca giyim kuşamı konusunda da çok titizdi.
Kızları Şule yaşıtım olduğundan sık sık birbirimize gider gelirdik.

Balcıgil'lerin geniş avlularının arkasındaki bahçeleri yukarıdaki yola kadar uzanıyordu.
Değişik meyvelerin yer aldığı bakımlı yemyeşil bu bahçeden ilkbaharda Şule ile birlikte mis gibi kokan mor menekşeleri eteklerimize toplayıp sonra onları demet yaptığımızı hatırlıyorum.
Bizim ev bu evden bir ev sonra, avlu duvarı sokağa bakan 19 numaralı evdi.
Sokağımız oldukça dar olduğundan komşularla adeta iç içe yaşar gibiydik.
Yaz aylarında tam karşımızda iki katlı evi bulunan Kadriye Abla erken saatlerde işlerini bitirdikten sonra üst kattaki cumbalı pencereden karşı evdeki dostu ile sohbete başlar, günü nasıl geçireceklerini konuşurlardı.
Kadriye Ablanın eşini hiç görmezdik. Bir kahvede çalıştığı için çok erken gider ve geç gelirdi evine.
Tek çocukları olan kızları Mürüvvet Ablayı sessiz sakin ve yumuşak kişiliğiyle çok severdim.
Sokağın sağında biraz ileride ailenin bugün yaşamdakileriyle hala görüştüğüm 'Gürdoğan Ailesi' oturuyordu.
Aslen Erzurumlu olan öğretmen İhsan Bey Amcanın eşi, Malatya'nın köklü ailelerinden Kazancıgil'lerin kızı Zehra Hanım Teyze idi.
Münevver, Müzeyyen ve Mücevher isminde üç kızları vardı.
Evde bir de yüz yaşında, İhsan Bey Amcanın babası davranışları biraz değişmiş olan dede bulunuyordu.
Tonton dede zaman zaman sokakta oynayan çocuklara sinirlenir, bağırır, evlerine gelen komşudaki yaşlı ve çok kısa boylu büyükanneye ise ''Bu boncuk kadın neden bize çok geliyor'' diye kızar, söylenirdi.
Münevver Abla bir devlet dairesinde çalışıyordu.
Müzeyyen Abla ise, ben ortaokula başladığımda lise son sınıftaydı. İlk gün okula birlikte gitmiştik.
Bizim her an görüşebildiğimiz, gidip geldiğimiz görgülü, paylaşımcı aileydi Gürdoğan Ailesi.

Köşedeki içme suyunun alındığı özel çeşmenin hemen yanında
Ayabakan'ların bir kaç katlı evi bulunuyordu. Özbek Sokağın en gösterişli ve en büyük evi burasıydı.
Ailenin erkek çocuklarının çarşıda saatçi tamir dükkânı vardı. İki kızları evli olup, küçük kızları Mukaddes Abla ise kocaman evin tüm sorunlarını giderecek kadar çalışkandı.
Karşımızdaki Kadriye Ablanın bitişiğindeki yıkık dökük ev birkaç yıl sonra yıkıldı ve yerine iki katlı günün koşullarına uyan yeni bir bina yapıldı.
Alt kat daireye Kadriye Ablanın öğretmen olan erkek kardeşinin ailesi geldi ve üst katı da sanıyorum kiraya vermişlerdi.
Bu bina sokağımızdaki planlı ve yeni ilk binaydı.
Mutfak, düzenli banyo ve odaların birlikte aynı alanda olması nedeniyle annem de dahil tüm bayanların ilgisini çekmiş ve onları özendirmişti adeta.
Üç çocuğu olan yeni ailede anne Hatice Ablayı hiç boş durmayan çok çalışkan, beyaz tenli, pembe yanaklı güzel bir bayan olarak hatırlıyorum.
Büyük kızları Emine, Malatya Lisesinden sonra Ankara Tıp Fakültesinden mezun olup İzmir'e geldiğinde tekrar karşılaşmıştık.
Sevgili Emine, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalında başarılı öğretim üyesi olarak görev yaptıktan sonra emekli oldu.
Kendisiyle zaman zaman görüştüğümüzde Özbek Sokağın o günlerinin anıları içinde dolanıp dururuz.
Sokaktaki evlerin bitip, bahçelerin başladığı yerdeki kırık dökük bir binada iki oğluyla oturan Saadet Abladan da söz etmeliyim.
Eşini erken kaybettikten sonra ekonomik sıkıntılar içinde yalnız kalan bu genç bayan ev işlerine giderek geçimini sağlamaya çalışırdı.
Yıllar önce bir şekilde hastabakıcı olarak çalıştığı için iğne yapmasını da biliyordu.
Biz de ihtiyacımız olduğu durumlarda onu çağırırdık.
Sokağımızda yer alan her evin birbirine benzemeyen bambaşka güzellikleri ve özellikleri vardı o yıllarda.
Kimileri derli toplu ve kullanışlı evlerde, kimileri ise avlu ve bahçelerindeki çiçekler yanı sıra yeşilliklerle bezenmiş daha eski sistem evlerde yakınma, bıkma olmadan huzurlu yaşamanın yolunu bulmuştu.
İnsan yaşadığı günleri, yaşanmışlıkları ortadan kaldıramıyor ve anılarından silemiyor.
Benim anılarımı süsleyen Özbek Sokağını 1998 yılında bir bilimsel toplantı için Malatya'ya gittiğimde görmek istemiştim.
Ankara'da öğrenciyken oraya dönüşü büyük heyecanla beklediğim sokağım, bu kez beni adeta yıkmış ve acılar içinde bırakmıştı.
Kendi evimiz, kapısı kapanmayan bir harabe görünümündeydi...
Diğer evlere gelince, çoğu ya yıkılmış ya da terkedilmişti...
Ne sokağın sakinleri ne de yaşadıkları anı dolu evleri vardı.
___________
FOTOĞRAFLAR: 4 Ekim 2025 günü çekilen fotoğraflarda Özbek Sokağın son hali görülüyor....