Wikileaks'in dün akşam yayımladığı ilk parti belgeler içinde Türkiye'yle ilgili olanların tam metni
TARİH: 30 Aralık 2004
BELGE NO: 04ANKARA7211
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: Secret
KONU: İktidardaki iki yılın ardından Erdoğan ve AK Parti: Kendilerine, Türkiye'ye ve Avrupa'ya hakim olmaya çalışıyor
Özet: Şu anda yaşayabilir bir alternatif olmaması ve siyaset sahnesine hakim olan hantallık nedeniyle Başbakan Erdoğan ve partisi Ak Parti iktidara güçlü bir şekilde hakim olmuş görünüyor. Yine de açık bir toplumun temel ilkelerini başarılı bir şekilde kucaklamak, AB uyumunu devam ettirmek ve ABD'nin temel çıkarlarıyla uyumlu dış politika uygulamak istiyorlarsa Erdoğan ve partisinin önünde devasa zorluklar bulunuyor.
Erdoğan, yarı profesyonel bir futbol oyuncusu çalımıyla ve yalaka danışman grubuyla 16-17 Aralık'ta AB'nin iktidar koridorlarında yürürken, Avrupada yılın lideri olmaya güçlü bir aday gibi görünüyordu. Önümüzdeki 10 yıl içinde hesaba katılması gereken bölgesel bir lider, Türkiye'nin AB ile katılım müzakerelerini sağlayan, Türkiye'nin 30 yıldır donmuş durumda olan Kıbrıs politikasını kıran, parlamentodan insan hakları alanında önemli reformların geçmesini sağlayan isim. Bir yandan oldukça güçlü bir hitabete sahipken, diğer yandan da halk arasında oldukça tutulan kurban rolünü oynayabiliyor.
Özetle, Erdoğan yenilemez görülüyor. Peki öyle mi? ABD ile ilişkilerde Türk tarafından gelmesi gereken liderliği ve ivmeyi vermek istiyor mu?
Erdoğan, Parlamento'nun üçte ikisine sahip. Siyaset sahnesinde güçlü bir hitabeti olan ve ülkenin çoğunluğunun yaşadığı orta bölgelerdeki sosyal sorunlara parmak basan Erdoğan'a ciddi bir alternatif bulunmuyor. Bu etkenler öngörülebilir bir zaman içerisinde de devam edecek gibi görünüyor.
Yine de Erdoğan ve AKP, üç alanda önemli siyasi zorluklarla karşı karşıya: dış politika (AB, Irak, Kıbrıs); kaliteli ve sürdürülebilir liderlik ve yönetim; ve dünyayla daha geniş bir şekilde entegre olmuş açık ve refah düzeyi yüksek bir toplumun oluşturulması konusundaki temel soruların çözülmesi (dinin yeri, kimlik ve tarih, hukukun üstünlüğü)
AB
Erdoğan siyasi olarak ayakta kalabilmesini AB'den müzakere tarihi almaya bağladı. Ancak AB'den tarih almanın yarattığı heyecanın 48 saat içinde sönmesiyle Erdoğan'ın siyaseten hayatta kalma mücadelesi ve önündeki görevlerin de zorluğu iyice ortaya çıktı.
Bizim için asıl önemli olan birçok kontağımızın bize Türkiye'de AB'nin kabul etmeyeceğine yönelik kuşkular nedeniyle AB'ye katılımla ilgili kendine güven eksikliği bulunduğunu söylemesi.
AKP içindeki hava da daha parlak değil. Dışişleri Bakanı Gül'ün danışmanlarından birisi İngiliz bir diplomata 17 Aralık'a giden süreçte AB'nin tutarsızlığının Türkiye'nin duygularını ne kadar incittiğini aktarmış. Gül, Zirve öncesi süreçte kamuoyu önünde Erdoğan'a göre daha sert bir tutum takındı. Akşam'ın Ankara büro şefi Nuray Başaran'a göre, Brüksel'de Erdoğan ile Gül arasında gözle görülür bir gerilim vardı. Başaran ayrıca, 17 Aralık'ta görüşmeler tıkanmaya doğru gittiği sırada Erdoğan'ın danışmanlarına Putin'in danışmanlarından telefon geldiğini ve Türkiye'nin masadan kalkmasını önerdiklerini söyledi. Başaran'a göre, bazı danışmanları da Erdoğan'a benzer tavsiyelerde bulundu.
AKP'nin parti içinde tutarlılığının ve şeffaflığının olmaması, AB üyeliğini isteme konusunda da muğlak ve karışık bir tavrın ortaya çıkmasına neden oluyor. Bazıları, bu süreci Türk ordusunu ve kuru Kemalizm'in "laiklik" artıklarını dışlamanın bir yolu olarak görüyor. Türk İslam sentezinin savunucuları arasında çok nadir olarak açıkça konuşulan ancak genel olarak inanılan bir olgudan bahsedildiğini de gördük. AKP'nin ana düşünce kuruluşunun toplantısındaki bir katılımcı, Türkiye'nin rolünün İslamı Avrupa'ya yaymak, "Endülüs'ü geri almak ve 1683 Viyana kuşatmasındaki yenilginin intikamını almak" olduğunu söyledi.
Bu düşünce tarzı, Dışişleri Bakanı Gül ve çalışma arkadaşı Başbakan'ın dış politika baş danışmanı Ahmet Davutoğlu'nun politikalarının arkasındaki mantıkla paralellik taşıyor. AKP'nin daha dindar olan kanadı ise AB'yi bir Hıristiyan Kulübü olarak görüyor. AKP'nin önde gelen isimlerinden Sadullah Ergin'in kısa bir süre önce bize itiraf ettiği gibi, "Eğer AB evet derse kısa bir ümit doğurur. Ancak AKP için esas zor süreç ondan sonra başlar. Eğer AB hayır derse o zaman işin başında zorluk olur ama uzun vadede her şey bizim için daha kolay olur.
Diğer yandan hükümetin AB uyum sürecinde bakanlıklara İngilizce veya diğer AB dillerini bilen elemanlar aldığı bildiriliyor. Eğer hükümet, AKP'nin kamuya eleman alımında hakim olan "bizden birisi" yani Sünni cemaatlerden ve yakın çevreden gelenleri alırsa yeterlilik konusunda sorun çıkabilir. Eğer yeterlilik kıstasına göre eleman alımı yaparsa o zaman yeni işe girenler AKP'nin daha önce işe aldığı kişilere karşı tepki duyabilirler.
AKP liderliği ve yönetimi hakkındaki sorular
Erdoğan'ın ve AKP'nin adil ve uzun süreli reformlar gerçekleştirmesini veya ABD için önem taşıyan konularda zamanında ve olumlu karar alabilmesini olumsuz etkileyen bazı etkenler varlığını sürdürüyor.
Bunlardan ilki Erdoğan'ın karakteri. Anadolu'da yaptığımız temaslarda, Erdoğan'ın mutlak güç ve gücün maddi çıkarlarına duyduğu açlığın halk arasındaki popülaritesini etkilemeye başladığını gördük.
Parti içinde ise Erdoğan'ın güce duyduğu iştah, sert bir otoriter tarz ve diğerlerine karşı derin bir güvensizlik olarak kendini gösteriyor. Erdoğan ve eşi Emine'nin eski bir dini danışmanı, "Tayyip Bey Allah'a inanır ama güvenmez" dedi.
Kendisini dalkavuk (ama kibirli) danışmanlardan oluşan demir bir halkayla çeviren Erdoğan, kendisini izole ettiği için güvenilir bilgi alamıyor ve ABD'nin Tel Afer, Felluce ve diğer yerlerdeki operasyonlarının bağlamını ve hakikatlerini göremiyor. Erdoğan üzerinde İslamcı görüşün etkisini anlatmak için muhafazakar Savunma Bakanı Gönül, kısa bir süre önce bize Gül'ün yakın çalışma arkadaşı Davutoğlu'nu "aşırı tehlikeli" olarak tanımladı. Bakanlardan milletvekillerine ve partinin entellektüel isimlerine kadar AKP içindeki bütün kontaklarımız Erdoğan'ın diğer dış politika danışmanlarını (Cüneyd Zapsu, Egemen Bağış, Ömer Çelik, Mücahit Arslan ve özel kalem müdürü Hikmet Bulduk) yetersiz, bilgisiz ve yolsuzluğa karışmış olarak nitelendiriyor.
Erdoğan'ın pragmatik yaklaşımı kendisinin işine yarasa da vizyon eksikliği var. Kendisi ve Gül ile diğer üst düzey AKP yöneticileri de dahil olmak üzere AKP'deki danışmanları analitik derinlikten yoksun. Düşük kalitedeki istihbaratlara ve basındaki dezenformasyonlara güveniyor. Dar dünya görüşü ve Sünni kardeşlik ile cemaat geçmişinden gelen temkinli yaklaşımı nedeniyle halkla ilişkiler sorumluluklarını tam olarak yerine getiremiyor. Erdoğan (ve Gül de dahil olmak üzere etrafındakiler), hem içeride hem de dışarıda uyumlu ve uygulanabilir politikalar uygulamalarını engelleyen Sünni önyargılara ve duygusal tepkilere sahip.
2002 seçimlerinin kampanya döneminde AKP'ye en önemli mali desteği sağlayan İslami çevrelerde etkili işadamlarını kapsayan MÜSİAD'ın, Erdoğan'a yaklaşılamamasından rahatsızlık duyduğunu anlıyoruz.
Etkili İslami cemaat Fethullah Gülen içinden bize bilgi aktaran yayımcı Abdurrahman Çelik gibi söylediklerine bakarsak, AKP içinde (Adalet Bakanı Çiçek, Kültür Bakanı Mumcu ve yaklaşık 368 milletvekilinin 60-80'inin bağlı olduğu) temsilcisi bulunan cemaatin, Erdoğan ve AKP'ye yönelik ilk başta sürdürdüğü kararsız tutuma geri döndüğünü görüyoruz.
İkinci mesele AKP'nin koalisyon yapısı, Erdoğan'ın güvendiği bakan sayısının sınırlı olması ve başta Gül ve zaman zaman da Çiçek olmak üzere Erdoğan'ı zayıflatmak için bazı bakanların çaba göstermesi. AKP'de hiç kimse Erdoğan'ın halk arasındaki popülaritesine yaklaşamıyor. Ancak, Gül'ün AKP içinde ve hatta yabancı konuklara (örneğin İsrail Başbakan Yardımcısı Olmert) karşı Erdoğan'ın görüşlerini eleştirmeye hazır olması ve ABD'nin Irak politikasını ya da AB'nin Kıbrıs politikasını sert bir şekilde eleştirerek Erdoğan'ın manevra alanını daraltması, Erdoğan'ın sürekli olarak bir gözünün arkada kalmasına ve ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin iyi olmasına muhalif görüşler dile getirerek kendini ispatlamaya çalışmasına neden oluyor.
Üçüncü konu ise yolsuzluk. AKP, yolsuzluğu ortadan kaldırma sözü vererek iktidara geldi. AKP, yolsuzluğu ortadan kaldıracağını söyleyerek iktidara geldi. Ancak, AKP içinden giderek daha fazla sayıda kişi vize bakanların akrabaları arasında hem ulusal hem bölgesel hem de yerel düzeyde çıkar çatışmalarının ya da ciddi yolsuzlukların olduğunu söylüyor. İki kontağımızdan Erdoğan'ın İsviçre bankalarında sekiz hesabının olduğunu öğrendik. Erdoğan'ın zenginliğinin kaynağı için oğlunun düğününde takılan takılarını göstermesi ve bir Türk işadamının sadece fedakarlık amacıyla çocuklarının okul masraflarını karşıladığı yönündeki açıklamaları yavan kalıyor.
Bize verilen bilgilere göre yolsuzluğa bulaştıkları bilinen isimler arasında İçişleri Bakanı Abdullah Aksu, Dış Ticaret Bakanı Kürşad Tüzmen ve AKP İstanbul İl Başkanı Müezzinoğlu yer alıyor.
Dördüncü olarak da Erdoğan'ın ve AKP'nin bürokraside, partide ve partinin belediye başkanı adayları için belirlediği isimlerin düşük kaliteli olması. Savunma Bakanı Gönül, Gümrük Müsteşarı Nevzat Saygılıoğlu ve Orman eski Genel Müdürü Abdurrahman Sağkaya gibi üst düzey kariyerli görevliler, Ömer Çelik gibi yetersiz, önyargılı ve cahil isimlerin üst düzey görevlere getirilmesinden dolayı duydukları şaşkınlığı ve memnuniyetsizliği bize ilettiler.
İKİ BÜYÜK SORU
Türkiye'de yaşandığı biçimiyle İslam, zayıflamış, iki yüzlülükle delik deşik olmuş, diğer dinlerin Türkiye varlığına karşı bilgisiz ve hoşgörüsüz olmasının yanı sıra dini Batı karşıtı bir biçimde siyasileştirmek isteyenleri dışarıda bırakma yetisinden yoksun.
Bu sorun, Gül gibi siyasilerin İslamı siyasileştirmeye çalışma niyetleriyle birleşiyor. Türkiye, İslamın insancıl bir türünün buraya yerleşmesini sağlayana kadar, Türkiye'de İslam sorunlu bir savunma gücü, aşırı derecede iki yüzlü ve açık toplumun zorluklarıyla mücadele etmeye niyeti olmayan bir olgu olarak kalacak.
İkinci soru ise Türkiye'nin ve vatandaşlarının hem bu toprakların hem de bireylerin kendi tarihini aktarımıyla ilgili. Keskin tabulara, inkara, korkulara ve zorunlu büyük çarpıtmalara tabi olan tarih çalışmaları ve tarihle ilgili uygulamalar, eski bir Sovyet akademik şakasına benziyor: Üst düzey bir parti yetkilisi ideolojik konuşmasında tehditler savurduktan sonra, "Gelecek belirsiz. Değişen tek şey ise geçmiştir" der.
AKP içinden bazı isimler, sayıları yalnızca bir avuç olan dışarıdakilere tarihle ilgili tartışmalarda katılıyor ve bunlar ilham verici adımlar. Ancak ilerleyen süreçte eğitim sisteminin kapsamlı bir şekilde elden geçirilmesi, hukukun üstünlüğünün kabul edilmesi ve birey ile devlet arasındaki ilişkinin en temelden yeniden tanımlanması gerekiyor. Anadolulu büyük Alevi ozan Aşık Veysel'in dediği gibi bu, "uzun ince bir yol."
ooo
TARİH: 22 Ocak 2010
BELGE NO: 10STATE6451
GÖNDEREN MAKAM: Dışişleri Bakanlığı
SINIFLANDIRMA: Confidential
KONU: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddialarıyla ilgili bilgi talebi
1. Washington'daki analistler, iki yıldır süregelen Ergenekon soruşturması nedeniyle Türkiye'de ordu ile siviller arasında artan gerilimi yakından takip ediyor. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 17 Aralık'ta yaptığı konuşmada üst düzey subaylar hakkında soruşturma yürütülmemesi konusunda hükümeti, gazetecileri ve yargı yetkililerini uyardı. Bu olaydan iki gün sonra, polis Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın önünde izleme yaptığı anlaşılan iki ordu mensubunu yakaladı ve bu olay özel güçlerin karargahının aranmasına ve diğer başka ordu mensuplarının tutuklanmasına neden oldu.
2. Bu izleme olayı, ardından gelen polis aramaları, ordu mensuplarının tutuklanması, ordu-polis ve asker-ordu ilişkilerinin durumu ve zaman ve kaynaklar el verdiği ölçüde bu ilişkilere ilişkin algılamalarla ilgili bilgi alabilirsek çok seviniriz. Bu bilgiler, politika yapıcıları durumdan haberdar etmek amacıyla yapılacak olan analitik üretimde kullanılacak.
A. Neden Arınç izleniyordu? Bu izleme talimatını kim verdi? Arama sırsında ne arandı ve ne bulundu? Soruşturmayı yürütenler belirli bir kanıtı mı arıyordu, yoksa genel bir arama mı yapılıyordu? Türk liderler bu olayları nasıl algıladı?
B. Sivil-asker ilişkilerinin durumu nedir?
C. Asker-polis ilişkilerinin durumu nedir? Son tutuklamalar, polis ile ordu arasında tansiyon yaşanmasına ya da var olan tansiyonun artmasına sebep oldu mu?
D. Adalet ve Kalkınma Partisi veya içinde unsurlar, bu olayı TSK'yı nihayet ehlileştirmenin bir yolu olarak mı görüyorlar yoksa Başbakan Tayyip Erdoğan bu gerilimi azaltmak ve TSK ile ilişkileri yumuşatmak mı istiyor?
3. Yukarıdaki soruların yanıtlarını içeren raporlamanın konu kısmında lütfen C-RE9-02710 kodunu yazınız.
Clinton
ooo
TARİH: 11 NİSAN 2008
BELGE NO: 08ANKARA691
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: Confidential
KONU: Ak Partinin kapatılacağına yönelik iddialar ve ABDnin duruşu
ÖZET: Türkiyenin iktidar partisi Ak Partiye yönelik kapatma davası, bu ülkenin geleceği için bir darbedir. Dava, Türkiyenin hükümetinin yapısına, popüler demokrasinin erişim alanına ve dinin toplum üzerindeki rolüne yönelik çözümlenmemiş tartışmaları yansıtıyor. Bu durum, aynı zamanda geçen Temmuz ayında yeniden göreve gelen Başbakan Erdoğanın geçen dokuz aylık süreçte sergilediği başarısız liderlikten kaynaklanıyor. Sonucun ne olacağı belirsiz olsa da burada yaşanan kriz, kusursuz ve darmadağın olmasa da kendine özgün bir işleyiş tarzı olan Türk demokrasisi çerçevesinde değerlendirilmeli.
ABD öncelikleri, ortak çıkarlarımız üzerine bu ülkeyle birlikte çalışabilmemizi ve bu ülkenin demokratik sürecini geniş çapta desteklememizi gerektiriyor. Yine de Türkiye politikaları üzerine fikir beyan etmekten kaçınmalıyız. Bu yaklaşımla, şu anda Türkiyede ülkenin geleceğine yönelik yapılan ve demokrasinin olgunlaşması için hayati önem taşıyan şiddetli ve tarihi tartışmalara saygı duyarız.
KAPATMA DAVASI İMALARI
Ak Partinin kapatma davasına yönelik farklı bakış açıları var. Bunlardan ilkinde, niyetlenilmiş anayasal bir darbe olarak bakılabileceği söylendi. Dava ilk olarak siyasi bir araç olarak kabul edildi. Partiyi ve 70in üzerindeki liderleri siyasetten uzaklaştırmak için gazetelerde daha önce yayımlanan haberler kaynak gösterildi. En cesur iddialar arasında, Ak Partinin laikliği bitirme niyetinde olduğu vardı ve ABD Dışişleri Bakanı Colin Powellın ülkenin ılımlı Müslüman hükümetini ve Ak Partinin Ortadoğu ve Kuzey Afrikaya desteğini öven sözleri basın sık sık yer aldı.
Kapatma davasına yönelik diğer bir bakış açısıysa, davanın Türk demokrasi tarzıyla ne kadar uyuştuğunu sorguladı. Anayasa ve kanunlar, uzun bir süredir politikacıların yasaklanmasına ve partilerin kapatılmasına izin verdi. Bugüne kadar ülkede 26 tane siyasi parti suçlu bulunarak kapatıldı. Ak Parti, bu durumu ve Türklüğe hakareti kapsayan 301inci madde gibi yasaları değiştirecek kadar uzun süredir görevde ama bunu yapmadı.
Her iki bakış açısının da gerçeklik payı var, özetle Başbakan Erdoğanın kötü tökezledi.
Davanın zayıf noktalarından biri, yıllar öncesinde yazılan bir anayasaya bağlantılı olarak parti kapatmanın çok daha zor olması. Erdoğan kendi başarısının büyüsüne kapılırsa, geçen Temmuz ayında kendi partisine karşı oy kullanan yüzde 53lük oranı, onların çıkarlarını koruma konusunda ikna edemez. Erdoğan, yeniden göreve gelmesiyle birlikte kazandığı gücü, Avrupa Birliğiyle ilgili reformların devam ettirmek için kullanamadı. Bu reformlar, İslamlaşma ve iktidarın kısıtlanamayan yükselişine yönelik endişeleri bastırabilmek kullanılacak en uygun araçlardı. Erdoğan ise, Milliyetçi Hareket Partisinin (MHP) önderliğinde, uzun bir liste halinde bekleyen AB reformları öncesinde, türban yasağını gündeme getirdi.
Bu kısa vadeli popülist kazanç için Erdoğan, Türkiyenin demokrasisini güçlendirecek daha geniş çaplı anayasa reform paketini feda etti. Bu ve benzeri diğer adımlar, Erdoğanın bugüne kadar attığı adımlara yönelik korkuların artmasına neden oldu.
Kapatma davasının Türkiyedeki demokrasi ve istikrar için büyük bir handikap.
Birçokları için, özellikle de Türkiyenin gelişmekte olan orta sınıfını oluşturan görmezden gelen seçmenlere verilen mesaj, Türkiye demokrasisinin onların çıkarlarını koruyamayacak kadar zayıf olduğuydu. Bu mesaj hatta hala dışlanmaya devam eden Kürtler için çok daha büyük bir tehdit özelliği taşıyor.
Kapatma davasına çok daha geniş bir bakış açısıyla bakıldığında, bunun bir ölçüde seçilmeyen ve önem derecesi düşürülmüş bürokrasinin Erdoğan ve popüler demokrasiye karşı intikamı olarak kabul edilebilir.
Yaşanan değişikliklerin hiçbiri, Türkiyenin ABD için tehlikeli bölgede oldukça önemli bir müttefik olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bununla birlikte, bazı yanlış adımlar atmış olsa da, Türkiye Müslüman ülkeler arasında en demokratik ve özgür ülke.
ABDnin Türklerin kendi ülkelerinin geleceğine yönelik tartışmalara müdahale etmemesi gerekiyor. Müdahale, ABDyi kendi çıkarına ters düşen bir şekilde etkisiz kılabilir ve ülkenin demokratik değerlerine zarar verebilir.
ABDnin genel prensiplere bağlı kalıp, detayları Türklere bırakması gerekiyor. ABDli yetkililerin atması gereken adımlar şöyle sıralanabilir.
* ABDnin müttefiklik ve ortaklık tanımlamamıza uygun hareket ederek, demokratik kuruluşlarının, Türkiyenin demokratik değerlere ve laiklik prensibine olan bağlılığının güçlü bir destekçisi olduğumuzu kanıtlamalıyız.
* Türk liderleri ve kuruluşları istikrarı güçlendirecek ve bölgede ve ülke içinde fikir birliği yaratacak pragmatik çözümler bulma konusunda teşvik etmeliyiz.
* Türkiyenin AB üyesi olma hedefini ve yasal, siyasi ve ekonomik alanda gerçekleştirilecek reformları desteklemeliyiz.
* Irak, Afganistan, Kafkaslar ve Balkanlar konusunda ortak çıkarlar adına, terörizm, enerji güvenliği ve Kıbrıs sorunu ve bölgedeki diğer sorunlar konusunda Türkiyeyle çalışmaya hevesli olmalıyız.
ooo
TARİH: 11 Ağustos 2006
BELGE NO: 06ANKARA4688
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: CONFIDENTIAL//NOFORN
KONU: Türkiyenin dış politika yaşadığı bölünme, Başbakanın çemberi
1. Üst düzey Dışişleri Bakanlığı diplomatları ve Başbakan Tayyip Erdoğanın etrafındaki sıkı danışman çemberinin arasında uzun süreden beri yaşanan bölünme, son haftalarda belirgin bir şekilde büyüdü. Erdoğanın Ak Parti hükümeti altında yaşanan bu ayrılığının en büyük nedeni, hem Erdoğanın hem de Dışişleri Bakanı Abdullah Gülün, çok sayıda girişimin sorumluluğunu üstlenmek için hevesli olan Başbakanlık danışmanı Ahmet Davutoğluyla olan yakın bağı. Son zamanlarda, bu tür sıkıntılar kağıt üzerinde daha faza yer almaya başladı. Bu iç kavga, Türk hükümetinin dış politikada aldığı tüm adımları etkiliyor.
2. İyi eğitimli Türk diplomatlar, ABD ve Avrupaya neyin satılacağı konusunu iyi bilmelerine rağmen, iç politika söz konusu olduğunda aynısı geçerli değil. Erdoğanın, aralarında Davutoğlu ve parti genel başkan yardımcılarının da yer aldığı çekirdek danışmanları, seçim bölgelerinde neyin gideceğini çok iyi biliyor. Ancak, dünyanın nasıl işlemesi gerektiğine dair Türkiye ve İslam merkezli görüşleri, Ankara dışında politikanın nasıl uygulanacağı konusunda bir engel oluşturuyor.
3. (Gizli, yabancıların görmesi yasak) Erdoğanın danışmanlarının Dışişleri Bakanlığından kendisini ayrıştırması, yeni şanslar doğurabilir. Aynı zamanda, yanlış anlaşılmalar olması ve yanlış adımlar atılması olasılığını da artırıyor. Örneğin, Şubat 2006da Hamasın Ankaraya yaptığı ziyarette Dışişleri Bakanlığı karanlıkta kaldı. Hamasın ziyaretiyle ilgilenen AK Partililer, bunu son derece gelişigüzel ve koordinesiz bir şekilde gerçekleştirdi. Bilgilendirilmeyen Dışişleri Bakanlığı, bizimle ön değerlendirme yapma imkanı bulamadı. ABDnin özellikle attığı geri adım, AKPnin gerçekten geri adım atmasına neden oldu. Hamas ziyaretinin neden olduğu memnuniyetsizliğin nereden çıktığı ve nedenini üzerindeki kısıtlı anlayışı ortadan kaldırmak, haftalar, hatta aylar sürdü.
4. (Gizli, yabancıların görmesi yasak) Hamas ziyaretinin ardından ABD ve diğer bölgelerde olan AK Partililer için muhtemelen en şaşırtıcı olan şey, eğer biz PKK liderleriyle görüşmüş olsak, kendilerini nasıl hissedeceklerinin sorulmasıydı. Erdoğanın çemberi için, bu benzersiz bir durum değil: Onlar için, terörizm PKK ile bağlantılı. Erdoğanın hayırsever İslamcı arkadaşı El Kadınin terör finansmanından yer alabileceğini düşünmek, spesifik İslami grupların terörist olarak görmesi kadar zor. Hamas ve Hizbullah batı politikalarının ters gitmesinin bir sonucu; çaresiz insanların bir cevabı ancak gerçekte terörist değiller. Onlara bu insanlara mantıklı konuşmalarına izin verin, Türkiyenin nüfuzunu ortaya çıkarın ve Hamas değişecektir. Bu, Türkiyenin bölgedeki diğer çabalarında, İran ( Dışişleri Bakanı Manuşer Muttakinin Türkiyedeki görüşmelerinde, Erdoğanın uluslararası konferanslarda Ahmedinejad ile yaptığı temaslarda); Suriye; (Türkler Beşir Esadın Lübnandan asker çekilmesini sağlamak ve Hariri soruşturmasında payları olduğunu düşünüyor); Gazze Şeridi ve Lübnandaki mevcut çatışmalarında açıkça görüldü.
5. (Gizli, yabancıların görmesi yasak) Erdoğan çemberiyle Dışişleri Bakanlığı arasındaki kopukluğa dair daha yakın zamanlı bir örnek, Davutoğlunun Temmuzun ilk haftasında Şama yaptığı ve Esadla yaptığı görüşmeyle ilgili. Bu görüşmede göz ardı edilen Dışişleri Bakanlığı çok öfkelendi (Şam elçileri, Davutoğlu Esadla görüşürken dışarıda bekletildi).
6. İsrail-Lübnan krizinin büyümesiyle, Erdoğanın küçük çemberindeki gerilim de arttı. Erdoğan, liderliğini kullanmak yerine, popülist yeniden seçilme havası içinde, kamuoyu desteğine dayandı. Erdoğan, hiçbir zaman İsraile karşı olumlu eğilim göstermeyen ve savunuculuğunu yapmak istediği Sünni destekçilerine oynuyor. Bu kitleleri hedef alan erken sonuçlardan biri, 3 Ağustosta Kuala Lumpurda düzenlenen, Erdoğanın Ahmedinmejadla görüştüğü ve İsrail karşıtı sözlerde bulunduğu İslami Konferans Örgütü konsey toplantısı, ve Gülün aynı tarihte Washington Posta verdiği açık yorumdu. Gülün açıklamaları Türk hükümetinin öfkesini olumsuz bir şekilde ortaya koydu ve Washingtondaki üst düzey Türk diplomatları gafil avladı.
7. (Gizli, yabancıların görmesi yasak) Suç ortağı olsun olmasın (biz olduğuna inanıyoruz), Gül birtakım çabalarıyla adını kirletti. Dışişleri Bakanlığına yeniden ağırlık kazandırıp kazandırmamak konusunda karar vermeli.
Dışişleri Bakanlığı yetkililer özellikle Kıbrıs gibi titiz konularda hem devlet hem de orduyla bir köprü oluşturulmasında önemli rol üstlenebilir. Veya Başbakanın çemberiyle çalışmaya devam edebilirler.
ooo
TARİH: 04 Aralık 2009
BELGE NO: 09ISTANBUL440
GÖNDEREN MAKAM: ABD İstanbul Konsolosluğu
SINIFLANDIRMA: Confidential
KONU: Türkiye-İran İlişkileri: Motivasyonlar, Sınırlamalar, Sonuçlar
Özet: Türkiyeden ve İrandan düşünce kuruluşları, iş dünyası temsilcileri ve siyasi aktivist kaynaklarla yaptığımız görüşmelerde şu konularda geniş bir uzlaşmaya varıldı:
1) Türkiye bölgesel istikrar ve atışmadan kaçınmak, Türkiyenin Doğu ile Batı arasında vazgeçilemez bir köprü olabilmek, enerji ve ticaret alanlarında uzun vadeli ilişkileri güçlendirebilmek amacıyla ve Türkiyenin yaklaşımının Tahranın tavrının ılımlı bir hale getirebilmesi adına İranla daha yakın ilişkiler yürütüyor.
2) İran bu yaklaşıma Türkiyeyi diplomatik yalnızlığına karşı bir sığınak, yaptırımlara karşı bir tampon ve halkı için bir güvenlik vanası olarak gördüğünden karşılık veriyor. Ancak,
3) Türkiyenin İranın karar alma mekanizmaları üzerindeki etkisi sınırlı, Türkiye İranı hiçbir zaman Tahran için stratejik kaygı anlamına gelen bir konuda duruşunu değiştirmeye ikna edemedi.
Öte yandan bağlantılarımız, İranın karar mercilerinin en azından taktiksel olarak çok taraflı baskıya yanıt verdiğini, Türkiyenin İrana karşı BM Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansında alınacak ağır yaptırım kararları konusunda kilit bir rol oynayabileceğini ve oynaması gerektiğini ifade etti. Özetin sonu
Türkiye-İran ilişkileri konusunda bağlantıların görüşleri
Ahmedinejadın 8-9 Kasımda yapacağı İstanbul ziyareti öncesinde, birkaç hafta boyunca İstanbuldaki Büyükelçilikin İran Gözlemcisi, Türkiyeli ve İranlı bağlantılarımızın görüşlerini aldı.
Konuştuğumuz kişiler arasında Türkiyeden akademik uzmanlar, İranla iş yapan Türk işadamları, tutuklanma korkusuyla Türkiyeye sığınan birçok İranlı ve İranIn dış politikasını takip eden ve Tahranda yaşayan birçok İranlı bağlantı yer alıyor.
Türkiyenin motivasyonları
Birçok akademisyen ve düşüne kuruluşu analistine göre Türkiye İranla birçok ilgili sebep dolayısıyla yakın ilişkiler kuruyor. Bunların birincisi Davutoğlunun Stratejik Derinlik konsepti. İkincisi Türkiyenin İran politikası reel politiğin zaferini simgeliyor.
Bölgesel istikrar ve çatışmadan kaçınma: Türkiyeden bağlantılar, hatta Dışişleri Bakanlığından isimler yakın zamanda Türkiyenin İran konusundaki en kötü sonucun İranIn nükleer tesislerine yapılacak bir saldırı olduğuna inandığını söyledi. İranın nükleer silah kapasitesine sahip olması en kötü ikinci sonuç olarak görülüyor. Bu da Türkiyenin bölgesel istikrarın karşı karşıya kalacağı tehlikelerle ilgili neden bu kadar kaygılı olduğuna yönelik ipucu veriyor. Türk kamuoyu da İrana saldırıyı İranın nükleer silah sahibi olmasından daha tehlikeli görüyor, Tahranın bir Müslüman ülkeye saldıracağına inanmıyor.
Türkiyenin ılımlı bir bölgesel lider ve Doğu ile Batı arasında vazgeçilemez bir köprü olarak tanınması: Ankarada yaşayan bir uluslararası ilişkiler profesörüne göre Türkiye, bölgenin aksi takdirde bir güç boşluğuyla karşı karşıya kalacağı fkriyle İranla olan ilişkilerini güçlendiriyor. Bölgedeki başka hiçbir ülkenin İranı dengeleyebilecek askeri ve ekonomik gücü yok. Türkiye bu boşluğu, İranın güçlenmesinden korkan diğer devletler adına dolduruyor.
Akademisyene göre Türkiyenin İranla ilişkilerini Türkiyeyi Batı için vazgeçilmez bir ortak haline getirecek bölgesel liderlik pozisyonu için de istiyor. Bağlantımız bu durumun Türkiyeyi zaman zaman kendisini ABD hükümetinin duruşundan uzaklaştırmak zorunda bıraktığını ancak bunun ABDden stratejik bir uzaklaşma olmadığını belirtti.
Enerji ve ticaret alanında uzun vadeli ilişkileri güçlendirmek: Türkiye enerji güvenliği ihtiyaçlarının bütün uygun kaynakların değerlendirilmesini gerektirdiğini saklamıyor. Buna karşılık biz, ABDnin Türkiyenin enerji arzının çeşitlendirilmesini desteklediğini belirterek İranın güvenilir bir ortak olmayabileceği uyarısını yaptık.
Türkiye İranla ticaret ilişkilerini genişletmek istiyor: Hem Türk hem de İranlı yetkililer ikili ticaret hacminin artırılması çağrısı yaptı. Dahası Türkiye, İranla mali ilişkilerini korumak ve geliştirmek için de adımlar atıyor.
İranı bölgesel örgütlerle bağlamak: Türkiyedeki bağlantılarımız Davutoğlu, Türk dış politikasını kontrol ettiği sürece, Ankaranın İranla iki taraflı ve çok taraflı ilişkiler kurma çabalarını sürdüreceğini, ilişkileri maksimuma çıkarmak için bölgesel uluslararası kurumlarla işbirliği yapacağını söyledi.
İranın motivasyonları
Türkiyeli ve İranlı bağlantılarımıza göre İran Türkiyeyle daha yakın ilişkiler kurmaktan memnun çünkü Türkiyeyi diplomatik yalnızlığına karşı bir sığınak, yaptırımlara karşı bir tampon ve nüfusu için bir güvenlik vanası olarak görüyor. Türkiyenin İran için değeri özellikle şu altı konuda hissediliyor: Ekonomik, diplomatik, siyasi, kültürel, Türkiyenin ABD için stratejik önemi.
Türkiyenin İran üzerindeki etkisinin sınırları
Türkiyenin İran üzerindeki etkisi geniş bir alana yayılıyor ancak derine inmiyor. Bağlantılarımızın hiçbiri Türkiyenin İranın liderlerine rejimin stratejik çıkarlarını etkileyecek bir konuda fikir değiştirtebildiğini göremediklerini söyledi.
İstanbulda yaşayan ve gayrı resmi biçimde Davutoğluna danışmanlık yapan ve kendisine Eylül ve Ekim ayında İran Dışişleri Bakanı Muttakiyle yaptığı görüşmelerde eşlik eden bir profesör, Davutoğlunun girişimlerinin Tahranı 1 Ekimde yapılacak Cenevre görüşmelerine katılmaya ikna ettiğini söyledi. Ancak diğer bütün bağlantılarımız bu iddiayı reddetti.
Davutoğlunun Gül ve Erdoğan desteğiyle gerçekleştirdiği haftalar süren şahsi diplomasi girişimleri İranın karar mercilerini Türkiyeyle Tahran nükleer reaktörü yakıt takasını işler durumda tutacak bir anlaşmaya ikna edemedi. İş dünyasından bir bağlantımız, İran Türkiyenin masadan kalkıp gitmeyeceğini biliyor dedi.
Türkiye gerçekten İranı herkesten daha iyi mi anlıyor?
Türkiyenin İranla daha yakın ilişkiler arayışının altında Ankaranın Türkiyenin İranın durumunu herkesten daha iyi anladığı varsayımı yatıyor. Ancak İranlı bağlantılarımız bu varsayıma şiddetle karşı çıkıyor. Bu kaynaklar Türkiyenin İranın iç dinamikleriyle ilgili tespitlerini öznel bir süzgeçten geçirdiğini dolayısıyla tespitlerin rejimin istikrarıyla ilgili kanıtları şişirdiğini söylüyor.
Türkiyeye sığınan birbirinden bağımsız iki Yeşil Hareket aktivistine göre Türkiye, Ahmedinejadın zaferini hemen tebrik ederek ve Yeşil Hareketin siyasi önemini göz ardı ederek büyük bir fırsat kaçırdı. Birçok aktivist bugün Türkiyenin bölgesel istikrar adına İranın rejimin hayatta kalmasına çok fazla bağlı olduğunu düşünüyor.
ABD hükümeti gibi Türkiye de İran rejimi içinde birçok fraksiyon olduğunu kabul ediyor. Abdullah Gülün Interpolün Kırmızı Bültenle aradığı Rafsancani yanlısı Muhsin Rezaiyle, Erdoğan dahil Türk yetkililerin ise Meclis Başkanı Ali Laricani ile görüşmesi de buna işaret ediyor. Bu durum Türkiyenin İranın en güçlü liderinin kim olacağı konusunda bahislerini bölmeye karar verdiğini de gösteriyor.
Sonuçlar
Eğer bağlantılarımızın üzerinde uzlaşma sağladıkları bu görüşler doğruysa, bu durum Başbakan Erdoğanı İrana karşı sert bir tavır takınmaya ikna etme çabalarımızın zorlu bir girişim olacağını gösteriyor. Erdoğan P5+1 ülkelerinin duruşuna yakınlaşsa bile Tahranın kendisine olumlu yanıt verme ihtimali düşük. Diğer yandan bağlantılarımız İran rejiminin uluslararası baskı altında taktik olarak geri çekildiği örnekleri de hatırlarıyor.
Eğer bu doğruysa Türkiyeyi UAEK ve BM Güvenlik Konseyinde destekçi bir rol oynamaya ikna edebiliriz ve etmeliyiz.
ooo
TARİH: 23 Mayıs 2007
BELGE NO: 07ANKARA1258
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: Secret
KONU: Türk ordusu ve demokrasi
1. Türk ordusunun 27 Nisanda yayımladığı ve siyasi kriz yaratan muhtıranın ardından, ordunun ülke içi ve yurt dışındaki bağlantılarla konuşmayı reddetmesi yüzünden yapay bir suskunluk hali gözlendi. Bu sessizlik, Genelkurmay İkinci Başkanı Ergin Saygunun ordunun amaçları ve mevcut düşünce sistemiyle ilgili konuşmaya gönüllü olmasıyla birlikte bozuldu. Türkiyede demokrasiyi ve anayasal süreci desteklemek için bütün oyuncuların karşılıklı olarak uzlaşması ve pragmatizm gerekliliğine vurgu yapmak için bu görüşmeyi kullandık.
2. ABDnin Türkiye Maslahatgüzarı Nancy McEldowney ile bir araya gelen Saygun, Türkiyedeki ülke içi siyasi konuları gündeme getirdi ve Türk ordusunun neden 27 Nisan muhtırasını açıklamaya zorlandığını anlamanın önemli olduğunu söyledi. Saygun, ordunun sadece Türkiyenin laiklik sisteminin korumak için sesini yükselttiğini belirtti. Bu, Türk ordusunun gerçekleştirmekte kararlı ve yükümlüğü olduğu birinci sorumluluğudur. Türk anayasasının orduyu laik devleti koruma konusunda güçlendirdiğinin altını çizen Saygun, ordunun da bunu yaptığını ve yapmaya devam edeceklerini söyledi.
3. ABDnin Türkiye Maslahatgüzarıysa, bu sözlere yanıt olarak Türkiyenin en değerli özelliğinin laik ve demokratik bir ülke olması olduğunu vurguladı ve bu iki özelliğin korunmaya devam edilmesi gerektiğini söyledi. Maslahatgüzar, ülke genelinde artan gerilim ve kutuplaşmaya dikkat çekti ve ordunun hareketlerinde dikkatli olup, ülkenin menfaatlerini dikkate alması gerektiğini söyledi. Karşılıklı tartışmayı ve istikrarsızlığı önleyip, anayasayla paralel çizgide ilerleyen bir siyasi süreç izlemek Türkiyenin ve siyasi bağlantısının bir önemi olmadan bütün Türklerin en büyük çıkarıdır.
4. Saygun, ordunun karşılıklı tartışma içine girmek istemediğini ve böyle bir şey yapma niyetinde olmadığını söyledi. Saygun, istedikleri takdirde, sokaklara tankları gönderebileceklerini ancak bunu yapmadıklarını belirtti. Saygun aynı zamanda, ordunun siyasi, ekonomik ve sosyal istikrar konusuna uzlaşma konusuna herhangi bir çaba sarf etmeyen Ak Partiden çok daha fazla önem verdiğini de ifade etti.
5. ABDnin Türkiye Maslahatgüzarı, devam eden parlamenter seçimin sorunsuz bir şekilde devam etmesinin önemli olduğunu ve doğrudan halk oylamasının sonuçlarını tamamen kabul ettiklerini söyledi. Saygun, bu söylenenlere içtenlikle katıldığını söyledi ve Genel Kurmayın Ak Partiyle ne parlamento ne de hükümette herhangi bir sorun yaşadığını belirtti. Saygun ek olarak, tek sıkıntılarının istikrarı tehdit eden radikal politikalar olduğunu söyledi.
6. YORUM: Burada, Genel Kurmay'ın devam eden siyasi gerilime yönelik atacağı adımlarla ilgili her kafadan farklı bir ses çıkıyor. En fazla konuşulan şeyse, Ak Partinin kapatılıp, bireysel olarak suçlandıkları davaları gündeme getirerek parti liderlerinin güvenilirliğinin sarsılacağı oldu. En dikkatli gözlemciler, ortam halen gergin olduğundan net olarak dile getirilemeyen anlayışı, Genel Kurmayın cumhurbaşkanlığı ve İslamcı politikalar konusunda kırmızıçizgilerini belirlediği ve Ak Partinin bu sınırları geçmeme konusunda anlaşması olarak gösteriyor. Bütün bu söylentilere rağmen, 22 Temmuzdaki seçimler öncesi manevraların yoğunlaşacağı kesin ve ABD Genel Kurmaylığının demokrasi, uzlaşma ve anayasal sürece sağlayacağı destek ise kritik önem taşımaya devam edecek.
ooo
TARİH: 25 Mart 2005
BELGE NO: 05ANKARA1730
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: Confidential
KONU: Akıntıyla sürüklenen Türkiye
ÖZET:
1- Türkiye, iç ve dış politikada, iktidardaki Ak Parti hükümetinin liderlik ve yapısal problemlerinden kaynaklanan bir sapma yaşıyor. Türkiye'nin ve Ak Parti'nin, ABD ile ilişkilerini nasıl idare ettiğini de kapsayan sağlıklı bir kimlik tartışması gecikmiş olsa da başladı. Ancak Ak Parti'nin politikasındaki karışıklıklar, yükselen milliyetçi söylemin doldurmak için fırsat kolladığı bir boşluk yaratıyor. Yaşanan bu politik sapma süreci uzayabilir ve AB reformları ile karşılıklı işbirliğini daha zor bir duruma sokabilir. Bu sapma, gelecek krizin yeni siyasi alternatifler yaratacağı hesap günü gelene kadar devam edebilir. ÖZETİN SONU.
2- Ak Parti hükümeti zorlu AB uyum sürecinden geçerken, açıkça iç politika ve ekonomik reformlar tarafında akıntı ve rüzgarla sürüklenen bir gemi görüntüsü çiziyor. 2003 ve 2004 döneminde yapılan yasa değişiklikleri oldukça yetersiz. Ak Parti hükümetinin ordu, Cumhurbaşkanı ve büyük oranda laik devlet bürokrasisiyle işbirliği az seviyede. Ak Parti içindeki yolsuzlukların kontrol altına alınmasında başarı sağlanamıyor. IMF tarafından yeni bir stand-by programı için ön şart olarak istenen bankacılık, vergi idaresi ve sosyal güvenlik yasalarını çıkarmada yavaş kaldı. AB ile olan ilişkileri göz ardı ediyor. Erdoğan AB ile üyelik müzakereleri yürütecek baş müzakereci atamayı geciktirdi; hem Erdoğan hem de Gül, AB'li yetkilileri ve politikacıları rahatsız eden açıklamalarda bulundu. Erdoğan, hala uzun zamandır beklenen kabine değişikliğini gerçekleştirmedi.
3 - Ak Parti yetkilileri, hükümetin politikalarındaki bariz sapmayı reddederken, bu durumun [sapma] Erdoğan'ın seçmen tabanını azaltmaya başladığına yönelik bir işaret görmüyoruz. Ak Parti'nin eski seyrini kazanma çabaları İslami/Yeni Osmanlıcı refleksleri nedeniyle tehlikeli bir durumu yansıtıyor. Bu hükümetin ikili ilişkilerimize yeniden odaklanarak, bu ilişkileri daha stratejik bir düzeye taşıyabileceğinden kuşkuluyuz.
4- Başbakan Erdoğan yalnızlaştırılmış durumda. Kabinesi ve parlamentodaki grubuyla temasını yitirmiş durumda. Erdoğan'a yakın milletvekilleri ve bakanlar bize, başbakanla artık kolay iletişim kuramadıklarını ve Erdoğan'ın gazabına maruz kalacakları korkusuyla elleri bağlı şekilde secde ettiklerini belirtiyor. Şimdiye kadar Ak Parti politikalarının güçlü savunucuları olan iş dünyası, başbakanın artık kendilerini dinlemek istemediğini hissettiklerini belirtiyor. En son olarak duyduğumuz bilgiye göre ise Erdoğan, büyüme sürecinde içinde yer aldı İskender Paşa Dergahı'ndan en yakınında yer alan dini akıl hocalarıyla da bağlarını kesmiş durumda.
5- Bağlantıda bulunduğumuz birçok kişiden aldığımız bilgilere göre, Erdoğan az okuyor ve büyük oranda da İslami eğilimi ağır basan yayın organlarını takip ediyor. Partiye yakın diğer kaynaklardan alınan bilgilere göre de, Erdoğan Dışişleri Bakanlığı'nın analizlerinden yararlanmayı reddediyor, askeri ve Milli İstihbarat Teşkilatı da ellerindeki bilgileri başbakanla paylaşmıyor. Erdoğan'ın dünyaya hiç bir zaman gerçekçi bir bakış açısı olmadı ancak Necmettin Erbakan'ın (Hoca) liderliğini yaptığı Saadet Partisi tarafından İslami kanatta saf dışı bırakılacağı korkusu onun için önemli bir dönümü noktası oldu. Erdoğan, buna rağmen karizmasına, iç güdülerine ve internette yayımlanan komplo hikayeleri ve yeni-Osmanlıcı fantazilerin içinde kaybolmuş danışmanlarının sunduğu süzme bilgilere güveniyor. Örneğin, İslamcı dış politika danışmanı ve Gül'ün yakın destekçisi Ahmed Davutoğlu gibi.
6- AKP içinde daha ideolojik bakış açısına sahip Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, özellikle Erdoğan'ın dış gezilerinde perde arkasından entrika çevirmeye devam ediyor. Gül, Erdoğan'ın altını oymaya ve partinin daha büyük bölümünü kendi kontrolüne almaya çalışıyormuş gibi görünüyor. Ak Parti iktidara geldikten dört ay sonra başbakanlığı Erdoğan'a bırakan Gül, bu görevi yeniden elde etmeye çalışıyor olabilir. İngilizceyi daha iyi konuşan Gül, daha 'ılımlı' ve 'modern' bir görüntü çizmeye çalışıyor. Aslına bakılırsa, Gül'ü yakında tanıyanlar, onun Batı'ya karşı Erdoğan'a kıyasla daha ideolojik bir bakış açısına sahip olduğunu belirtiyor. Pragmatik bakış açısını yansıtan Gül, ikili ilişkiler ve Irak'taki seçimlerden beri Türkiye'nin Irak politikası konusunda bazı yapıcı değerlendirmelerde bulundu. Ancak, buna rağmen Gül ve ona benzer şekilde düşünen bazı milletvekilleriyle, gazetecilerin Erdoğan'ın üstüne gelmenin bir yolu olarak ABD karşıtı davranışları kışkırtıyor. Sunni toplumun hislerine tercüman olma arayışı da bu motivasyonun diğer nedenini oluşturuyor.
7- Ak Parti içerisindeki kargaşa, Erdoğan taraftarlarıyla partiyi oluşturan diğer eğilimlerin temsilcileri arasında bir büyük bir rahatsızlık yaratmış durumda. *****, Erdoğan'ın hem iç hem de dış politikada ve ABD ile ilişkileri yeniden rayına oturtmada nasıl hareket etmesi gerektiğini bilmediğini söylüyor. İslami cenahın önde gelen isimlerinden ****, içlerinde bulunan ve bize bilgi sızdıran iki kontak kişiye Erdoğan'ın, partide artık oldukça yoğun hale gelen yolsuzluklar nedeniyle istifa etmenin eşiğinde olduğunu söylemiş...
Yükselen Milliyetçilik
10- Ak Parti'nin güç kaybetmesinin daha rahatsız edici bir sonucu bulunuyor; o da yükselen milliyetçilik. Türkiye'de bu dönemde en çok satılan kitaplardan biri Türklük duygusunu kabartan 'Metal Fırtına' adlı roman oldu. Bu kitapta, ABD'nin Türkiye'yi işgal ettiği ve daha sonra Türklerin, Ruslarla birlik olarak karşı saldırısı anlatıyor. Diğer en çok satan kitap ise 'Mein Kampf'. [Hitler'in siyasi görüşünü ve Nasyonal Sosyalist fikirleri açıklamış olduğu kitap.]
YORUM
13 - AB ile müzakerelere başlamak için tarih almak gibi büyük hedeflerinden birine ulaşan Erdoğan liderliğindeki Ak Parti, fikirlerini ve enerjisini kaybetmiş durumda. Şimdilik, AB ve IMF'nin talep ettiği reformlar yeniden güç kazanan milliyetçilerin sert muhalefetiyle karşı karşıya kalacak ve hükümet zor konulardaki kararları ertelemeye çalışacaktır ve değişime ayak direnen hakim duruş olacaktır. Karşılıklı işbirliği daha zor olacak, makul olmayan ABD 'talepleri'nin Türk 'egemenliğini' çiğnediği belirtilerek daha hassas noktaya taşınacaktır.
14- Politikadaki bu sapma dönemi uzun sürebilir. Ak Parti'nin parlamentodaki çoğunluğu giderek azalıyor ancak bu yavaş biçimde oluyor. Ak Parti içindeki mutsuz havaya rağmen, mevcut durumda bu partiye siyasi bir alternatif bulunmuyor. Ayrıca, bölünmeyi zorlayacak kişi ya da kişiler için de riskler bulunuyor. Erdoğan'ın elinde hala, erken seçime gitme kartı bulunuyor. İşin tehlikeli tarafı ise, zor kararlar ve politik sistemin yeniden düzenlenmesi, hem Ak Parti'yi yeniden canlandırma hem de yeni siyasi rakipler getirecek yeni gerçek bir kriz çıkana kadar ertelenecek
ooo
TARİH: 25 Şubat 2010
BELGE NO: 10ANKARA302
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: Confidential
KONU: Müsteşar Burnsun 18 Şubatta Müsteşar Sinirlioğluyla yaptığı görüşme
ABD'nin dün akşam açıkladığı belgeler arasında yer alan 25 Şubat 2010 tarihli bir tutanakta 18 Şubat tarihinde William Burns'le Feridun Sinirlioğlu arasında yine Ankara'da yapılan bir görüşmenin içeriğiyle ilgili detaylara değiniliyor.
Toplantıda İran'dan Ermenistan protokollerine, PKK'dan Kıbrıs görüşmelerine ve füze savunma sistemine kadar birçok konuda değerlendirmeler var.
İran: Sinirlioğlu Ankara'nın resmi tavrını yinelerken askeri operasyonun Türkiye'ye zarar vereceğini, yaptırımların ise İran halkının kenetlenmesine yol açarak muhalefete zarar vereceğini söyledi. Sinirlioğlu bölge ülkelerinin İran'ı bir tehdit olarak gördüğünü belirterek, "Şam'da bile alarm zilleri çalıyor" dedi.
Ermenistan: Sinirlioğlu protokollerin onay süreciyle Minsk süreci arasında eşzamanlılık istedi. Kongre'nin "soykırım" tasarısını kabulünün onay sürecindeki hesapları çıkmaza sokacağını söyleyen Sinirlioğlu, "Aliyev'in kabul edeceği bir şey olursa biz de ilerleyebiliriz" dedi. Sinirlioğlu, gaz anlaşmasıyla ilgili olarak da "Bize güvenmiyor" dedi.
Irak: Ankara Başbakan Maliki'den memnuniyetsizliğini dile getirerek, "kontrolden çıkma"ya eğilimli olduğu korkusunu ifade etti. İran'ın bölgede kontrol sağlama çabalarını eleştiren Sinirlioğlu Suudi Arabistan'ın da bölgedeki partilere para verdiğini söyledi.
7 Mart seçimlerinden sonra Irak'ın gaz alanlarının Türkiye'yle bağlanması için girişim başlatacaklarını anlatan Sinirlioğlu İran'ın boru hattına muhalif olduğunu savundu. İkinci bir botu hattı fikrini ortaya atan Sinirlioğlu bunun barışa da katkı yapacağını belirtti.
Odierno'nun ziyaretini öven Sinirlioğlu terörist PKK'ya karşı Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'yle belirledikleri hareket planının daha fazla işbirliği getireceğini umduklarını vurguladı.
İsrail: Burns'un gerginliğe temas etmesi üzerine Sinirlioğlu sorunun "iki taraflı değil genel" olduğunu söyledi ve bölgenin rahatsızlığını barış sürecindeki tıkanmaya bağladı.
Askeri işbirliği, ticaret gibi alanlarda ilişkilerin sürdüğünü turizmde ciddi gerirleme yaşandığını belirtti. Burns Türkiye'nin aracılığıyla yapılabilecek yakınlaşma görüşmelerinin barış sürecine önemli katkı yapacağını söyledi.
TÜRKİYE SARKOZY'DEN MEMNUN DEĞİL
Suriye: Sinirlioğlu Türkiye'nin diplomatik çabalarının Suriye'yi İran'ın yörüngesinden çıkarmaya başladığını söyledi. "Çıkarları ayrılıyor" dedi. İsrail'in Türkiye'yi görüşmelerde arabulucu kabul etmesi durumunda, Sinirlioğlu, İran'ın daha da yalnızlaşacağını belirtti.
AB, Kıbrıs, Yunanistan: Sinirlioğlu, Sarkozy'nin Türkiye'nin üyeliğine muhalefetinin Hıristiyan Avrupa'yla Müslüman dünyası arasındaki kültürel ayrımı derinleştirdiğini söyledi.
Sinirlioğlu Papandreu'nun Erdoğan'a yazdığı mektubun üzerine Türkiye ile Yunanistan arasında yeni görüşmelerin başlayacağını söyledi.
Görüşmede ayrıca Afganistan, Pakistan, Hindistan, Bosna konuları konuşuldu.
İkili Avrupa ilişkileri ve NATO: Türkiye'nin Sarkozy'den memnuniyetsizliğini yineleyen Sinirlioğlu Belçika ve Danimarka'nın PKK'ya yakın örgütleri baskı altına almaktaki gönülsüzlüğünden şikayet etti. Türkiye'den bir ismin NATO Genel Sekreter Yardımcısı olması yönünde ABD Başkanı'nın sözünü hatırlatan Sinirlioğlu, onun yerine çok hak etmeyen bir Alman'ın seçildiğini söyledi ve "Rasmussen'le Merkel arasında bir anlaşmadan şüpheleniyoruz" dedi. Sinirlioğlu," Size güvendik de Rasmussen'in seçilmesine izin verdik" dedi.
Füze savunma sistemi: Sinirlioğlu projeyle ilgili Rusya'nın tepkisini sordu, Burns Rusların çok daha rahat olduğunu ve önce ikili sonra Rusya-NATO arasında görüşmeler yapmayı beklediklerini söyledi. Sinirlioğlu Erdoğan'ın Gates'le yaptığı görüşmede dile getirdiği İran tehdidinin öne çıkarılmaması talebini yineledi.
ooo
TARİH: 20 Ocak 2004
BELGE NO: 04ANKARA348
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: Confidential
KONU: Türkiye Başbakanı Erdoğan Washington'a gidiyor: zorluklar karşısında ne kadar güçlü?
Raporun amacı ise Erdoğanın 28-29 Aralık tarihlerinde gerçekleşen ABD ziyareti öncesi genel bir tablo çizmek.
Türkiye Başbakanı Erdoğan Washingtona gidiyor: Güçlü engeller karşısında ne kadar güçlü bir lider? başlıklı raporun girişinde görüşmelerin resmi gündemiyle ilgili beklentilerin yanı sıra kendisi ve partisinin karşı karşıya kalması muhtemel sorunlardan bahsediliyor. Erdoğan bu sorunların üstesinden gelemezse, bu durum hükümette geçirdiği süreyi, Türkiyenin demokratik gelişimi ve ABD-Türkiye ilişkilerini etkiler deniyor.
Raporun içinde çok çarpıcı bir Kiminle uğraşıyoruz? başlığı var. Karizmatik, sokaktaki insanın izini taşıyan ve ülke genelindeki yüzlerce üyenin simaları ve görevleri konusunda inanılmaz bir hafızası olan Erdoğanın çok güçlü bir pragmatik yanı var. Bu pragmatizm kendisinin geçmişindeki radikal İslamcı çevresinden uzaklaşmasına neden oldu. Bu konu bize kendisinin eski dini lideri Kemal Hoca tarafından üzüntüyle aktarıldı denilen raporda aynı şekilde Erdoğanın pragmatizmi dolayısıyla ajandasındaki türban gibi İslamcı konuların peşinden gitmekten kaçınmasına neden olduğu belirtiliyor.
"DOĞAL BİR POLİTİKACI" ANCAK
Erdoğana doğal bir politikacı yakıştırması yapılıyor ve yolsuzlukla mücadeleye hevesli, muhafazakar değerleri korumaya kararlı Anadolu Kürsüsü imajını ortaya koyduğu belirtiliyor.
Türkiyedeki elitlerin Erdoğana karşı attığı her adımın Başbakanın şehirlerdeki ve Anadoludaki popülerliğine katkıda bulunduğu da ifade edilen raporda, Erdoğanın karşısında güvenilir bir siyasi rakip ya da parti olmadığı belirtiliyor.
Erdoğanın hükümetinin Ak Parti taraftarları dışında ve ABde de destek bulduğunu bildiği ifade edilen raporda, partiyle ilgili tereddütleri olanların bile elitlerin partinin reformlarına karşı muhalefetinin faydadan çok zarar getirdiğini bildiği ifade edildi.
Başbakanın AB ülkelerinin liderleriyle yaptığı olumlu görüşmelere de değinilerek Kendisini bu noktada Müslüman dünyasının en önemli liderlerinden biri belki de en önemli lideri olarak görüyor deniyor.
ERDOĞAN'IN ÖNÜNDEKİ ALTI ENGEL
Erdoğanın önündeki daha derin engeller başlığı altında ise Erdoğanın karakteri, rakip güç odakları, teknokratik derinlik yoksunluğu gibi noktalara değiniliyor.
Erdoğanın karakteri başlığı altında Başbakanın aşırı gururu, Allahın kendisine Türkiyeyi yönetme görevi vermiş olduğun inanması, otoriter tavrı dolayısıyla etrafında güçlü ve yetenekli danışmanlar olmaması, iktidarda kalma isteğinin kendisini önemli kararlarda korkak davranmaya yöneltmesi ve kadınlara güvensiz olduğu yorumları yapılıyor.
Rakip güç odaklarında dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Meclis Başkanı Bülent Arınçın adı geçiyor.
Teknokratik derinlik yoksunluğu alt başlığında Ak Partinin bazı atamalarının işi öğrenmeye uygun olduğu, ancak büyük bir kısmının yetkin olmadığı veya cemaat çıkarlarının peşinde koştuğu söyleniyor.
Halkla ilişkilerin zayıflığı ve gizli ajandaları olduğu imajı başlığında Erdoğanın kendisine haber verme ya da olabilecekleri önleme konusunda danışman yokluğu yaşadığından bahsediliyor. Ak Partinin bu imajının elitler tarafından sömürüldüğü ifade ediliyor.
Yolsuzluklar başlığında Erdoğanın servetini belediye başkanlığı döneminde rüşvetle elde ettiği iddialarının kanıtlanamadığı ancak Başbakanın bazı danışmanlarının son zamanlarda ihaleleri etkilemesiyle ilgili daha fazla şey duydukları belirtiliyor.
Son olarak İslamcı kompleksler ve önyargılar başlığında bazı atamaların elitleri, orduyu, cumhurbaşkanlığını ve yargıyı rahatsız ettiği, Erdoğanın siyasi anlayışında cemaatçilikten izler olduğu da raporda söyleniyor.
ooo
TARİH: 8 Aralık 2005
BELGE NO: 05ANKARA7215
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: Confidential
KONU: Türk parlamentosunda iktidardaki Ak Parti içinde bölünme söz konusu değil
1. Özet: Erdoğanın başında olduğu Ak Partinin 357 milletvekili arasında bölünmeler olduğuna dair basında yer alan haberler ve muhalefette dolaşan dedikodulara rağmen, parti şimdilik- bütünlüğünü koruyor. Ak Parti içinde belirgin dindarlar, pragmatik ve milliyetçi akımlar mevcut. Türkiyenin Kürt nüfusunun yoğunlukta olduğu güneydoğu bölgesinde yakın dönemde yaşanan olaylar, Ak Partinin Kürt kökenli üyeleriyle diğer partinin geri kalanı arasındaki tansiyonu yükseltiyor. Gelecek yıl içinde Ak Parti içinde yavaşça kopmalar yaşanabilir ancak büyük bir bölünme Erdoğan iktidarda kaldığı ve gücünü koruduğu sürece yaşanması düşük bir olasılık.
Temenni edilmesine rağmen, Ak Parti henüz parçalanmıyor
2. Son bir yıl içinde Türk basını Ak Parti içinde bölünmeler olacağına dair defalarca imalarda bulundu. Ak Parti içinde ideolojik ve kişisel zeminde fay hatları bulunsa da, Erdoğan iktidarda kaldığı sürece büyük bölünmeler olması beklenmiyor. Hatta, partisinin önde gelen eleştirmenlerinden biri olan Ankara milletvekili Yarbay Ersönmez, bölünme dedikodularının muhalefet tarafından erken seçim sağlamak için öne atıldığını belirtti.
Ak Partinin ideolojik akımları
3. Ak Parti, görüş açıları birbirinden çok farklı politikacılardan oluşuyor. Parti içinde üç büyük ideolojik akım var. Bunlar, dindar, milliyetçi ve pragmatik. Bu akımlardan hiçbiri belirgin bir çoğunluk oluşturmuyor ve özellikle dindar üyelerin kişisel sadakati ideolojiye baskın geliyor.
Dindarlar
4. Neredeyse tüm AK Partili milletvekilleri bir dereceye kadar dini itaatkarlık gösteriyor. Örnek olarak birçoğu Ramazanda oruç tutuyor. Öte yandan, daha büyük ve daha dindar üyelerden oluşan bir grup söz konusu. Bu gruptakiler geçmişte kapatılan Fazilet Partisi, Ulusal İslami Görüş gençlik grubu eski üyesi ve yasaklanan Müslüman Kardeşler grubu üyeleri. Ak Partinin en üst düzey lider kadrosu bu gruba giriyor: Başbakan Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Meclis Başkanı Bülent Arınç, yardımcısı ve Saadet Partisi başkanı Necmettin Erbakanın eski sağ kolu İsmail Alptekin.
5. Çok sayıda İslamcı Avrupa Birliğine (AB) karşı gelse de, Ak Parti üyeleri partilerinin çizgisini takip ederek AB üyeliğini destekliyor. Tipik Türk İslamcısı olarak, Türk ordusunu sevmiyor, orduyla zorunlu askerlik görevi dışında hiçbir bağ bulundurmuyorlar. ABDye karşı görüşleri büyük farklılık gösterirken, arkadaşçı ve şüpheli arasında değişiyor. AK Partili üyelerden birçoğu Müslüman dünyasıyla yakın ilişkileri desteklese de, Erdoğanın liderliği altında, karşı oldukları özelleştirme ve yabancı yatırımı kamuoyunda cesaretle savunuyorlar.
6. Dindar milletvekillerinin, Erdoğanın başörtüsü ve dini okullarda başörtüsü giyilmesi konusundaki kısıtlamaları hafifletememesinden dolayı son derece mutsuz oldukları söyleniyor. Buna rağmen, 2002den beri hiçbir milletvekili istifa ederek Saadet Partisine geçmedi.
Milliyetçiler
7. Milliyetçi olmayan bir Türk bulmak zor. Öyle ki, eski bir milletvekilinin verdiği bilgiye göre, Ak Partide çoğunluğu aşırı milliyetçi MHP veya merkez sağ DYP üyeliği yapmış 50ye yakın vekil, Türk standartlarıyla kıyaslandığında aşırı milliyetçi. Bu grup, Adalet Bakanı ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve meclis başkanvekili Sadık Yakuttan oluşuyor.
8. Milliyetçi AK Partililer, AB ve Kıbrıs için söz konusu olan imtiyazlarda en sert duruşu sergiledi. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, hükümetin Ankara Anlaşmasının genişletilmesi protokolünün parlamentoya getirilmesinin milliyetçi partililerin tepkisi yüzünden ertelendiğini defalarca belirtti. Milliyetçi AK Partililer, Türkiyede etnik Kürtlerin güdülerinden oldukça şüpheli. Aynı zamanda, Erdoğanın Ağustos ayında Diyarbakırda Türkiyenin bir Kürt sorunu olduğunu açıklamasını eleştiriyorlar. ABDye olan yaklaşımları ise dindar meslektaşlarınınkine benziyor
Pragmatistler
9. Yurt dışında eğitim görmüş ve diğer meslektaşlarına kıyasla daha fazla seyahat etmiş olan AK Partili pragmatistlerin çoğu İngilizce konuşuyor. Bazıları eski ANAP milletvekili olan pragmatistlerin çoğu Ankara ve İstanbul gibi büyük kozmopolit şehirlerden geliyor. Yabancı yetkililerle yapılan temaslarda yer alan Ak Partideki beş başkan yardımcılığı koltuğunun üçü, pragmatistlere ait. Bu kişiler Bülent Gedikli, Reha Denemeç ve Şaban Dişli. Her biri yurt dışında eğitim görmüş bu kişiler İstanbul ve Ankarayı temsil ediyor. Aynı özellikler, Erdoğanın çevirmeni ve dış politika danışmanı Egemen Bağış için de geçerli.
10. Pragmatik AK Partililer dış politikada en çok öne çıkan isimler olsalar da, parti içinde milliyetçi ve dindar kesimin ardında kalıyorlar. 2005 yılının başlarında, istifa eden milletvekillerinin çoğunun ANAPa geçmesi ılımlı AK Partilileri öfkelendirdi. Ak Partiden ayrılarak ANAPın başına gelen Erkan Mumcu, AK Partide kendisini sadece bir misafir olarak hissettiğini söyledi.
11. Erdoğan pragmatistleri kaybetmenin altından kalkamaz. Ak Partiye ABD ve Avrupada iyi bir diplomasi sergileyen büyük bir çadır görüntüsü kazandırmalarının yanı sıra, pragmatistler İstanbul ve Ankaralı elitlerle bağlantılara sahip. Ak Partinin ABDye en arkadaşça kesimini oluşturdukları gibi AB üyeliği için gereken liberal politik ve açık piyasa ekonomisi reformlarını savunuyorlar.
Kişisel sadakati olanlar
12. AK Partililer kişilik ve politik alanda bölünüyor olmalarına rağmen, kişiliklerinde yatan fay hatları ideolojik fay hatlarını kesip geçiyor. Erdoğanın Ak Partiyi bir araya tutmaya yarayan tutkalı, İstanbul belediye başkanıyken ekibinde yer alan ve ardından onu izleyen milletvekilleri. Bunlar arasında Ekonomi Bakanı Kemal Unakıtan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, milletvekili İrfan Gündüz ve Erdoğanın konuşmalarının metnini yazan Hüseyin Besli var. Bu isimlerin her biri dindar iken, Çubukçunun partideki dindar kesimi sürekli desteklediği biliniyor.
13. Erdoğan, İstanbul Bakanları için yapılan istifa çağrılarına rağmen üç bakanını sürekli savundu. Diğer Ak Parti vekilleri Tayyip Beye sadakatlerini belirtiyor ve ona yakın kalmak istiyor. Bir kaynak, Erdoğanın stratejisinin, emrinde olan kişileri sürekli rekabet içinde tutarak onları ilgisini çekmeye zorladığı, böylece onları kendisine ciddi bir tehdit oluşturamayacak kadar meşgul ettiğini belirtti.
14. Gül, Erdoğana en büyük rakip olarak duruyor. Aralarındaki fark ideolojiden değil, Gülün daha fazla güç istemesinden kaynaklanıyor. Fazilet Partisinin parlamentodaki grubunu temsil eden Gül, Kayseri milletvekili Salih Kapusuz, Ak Parti eski halkla ilişkiler başkan yardımcısı Murat Mercan (bu yılın başlarında yetersiz kaldığı için Erdoğan tarafından kovuldu) ve bir diğer Kayseri milletvekili Taner Yıldız bulunuyor.
15. Meclis Başkanı Bülent Arınç, partideki en üst düzey üçüncü lider figürü ve Erdoğanın gelecekteki olası rakiplerinden biri. Ancak Gülün nüfuzu altında olan Arınç, bağlantılarımıza göre belirgin bir sadık AK Partilinin desteğinden yoksun.
Ak Partinin Kürt milletvekilleri
16. Çoğunluğu güneydoğudan olmak üzere, Ak Partinin yaklaşık 60 milletvekili Kürt kökenli. Partinin en belirgin Kürt kökenli milletvekili, Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat. Ak Parti milletvekilleri dindar eğilim göstererek, Kürt milliyetçiliği üzerindeki ortak bağları öne çıkarıyor. Eski bir Kürt kökenli ve dindar milletvekili, Ak Partinin Kürt vekillerinin Kürtleri ilgilendiren konularda son derece pasif kaldığını düşündüğünü belirtti.
17. Yakın dönemde yaşanan, Şemdinlide Jandarmanın karıştığı bombalama olayları ve Erdoğanın Diyarbakırda yaptığı konuşma, Kürt kökenli vekillerle parlamentonun geri kalanı arasındaki tansiyonu yükseltti. Ankaralı bir Ak Parti vekili, kısa bir süre önce yaşanan gerilimin, Ak Partinin dindar kesimini etkilediğini ve parti içindeki diğer gruplara göre gücünü azalttığını belirtti.
18. Yorum: Ak Partinin parlamentoda sahip olduğu güç, şu ana kadar Erdoğanın farklı görüşe sahip milletvekillerinden oluşan çeşitli grupları bir arada tutabilmesi ve güçlü bir muhalefet oluşamamasından kaynaklanıyor. Ortaya çıkan soru, Erdoğanın Ak Partiyi klasik Türk geleneği içinde demokrasi dışı, kişilik-temelli bir hale getirmeden bütünlük içinde tutup tutamayacağı. Ak Partiye muhalefet nihayetinde kendi içinde doğacak. Ancak şu an için Erdoğan kontrole sahip gibi görülüyor ve mutsuz milletvekilleri için politik bir alternatif bulunmuyor.