Malatya'da Sinema (IX)
MALATYA’DA SİNEMA (BÖLÜM III- 9'uncu Yazı)
Adnan IŞIK Yazıyor
FİLM GİBİ BİR YAŞAM: Hüseyin YEŞİL
Dördüncü “Malatya Uluslar arası Film Festivaliyle ilgili yazılarıma başlarken; güzel insan, güzel mahallelim, güzel komşum, güzel arkadaşım ve “a”dan “z”ye sinemacı Hüseyin Yeşil ile başlamak ve yazmak farzoldu.
İşte karşınızda Hüseyin Yeşil!..
*
1933 yılında, Hacıabdi Mahallesi’nde Hasan Mandallı Sokak’ta doğdu. İlkokulu, Cumhuriyet İlkokulu’nda okudu. Tayyare Tamir Fabrikası Çırak Okulu’na yazıldı, orada iki sene okudu. Bir ara, Lazoğlu Hüseyin Çavuş’un dükkanında yemenici çıraklığı yaptı.
Mahallemizin futbol topu yıpranınca, onu ters-yüz eder, çok güzel dikerdi. Benim çabamla da Galatasaraylı oldu.
İsterseniz, sözü tamamen kendisine bırakalım:
“Elektrikci Hanifi Usta’nın dükkanında bir sene çalıştım. Ayrıca, radyo tamircisi Mehmet Çalışır’ın oraya boş zamanlarımda gidip gelip radyoculuk öğrendik.
Mehmet Usta, sık sık İstanbul Sineması’na (Gazi İlkokulu’nun yanında) giderdi. Ben de onunla devam ederek makinist çıraklığına başladım.
O zamanlar, Şehir Sineması’nın yazlığı, PTT’nin karşısında, Altun Pasta Salonu’nun bitişiğinde idi. Makinisti Hanlıoğullarından Ali Usta idi. Onun yanında da çıraklığa devam ettim.
Elektrikçi Kirkor Usta (Işıktel) vardı. Dükkanı, Temelli Pasajı’nın içinde idi. O da bana ustalık etmiştir, üzerimde emeği vardır.
Adıyaman’a elektrik gelmişti. Kâmil Taner, bir ekib kurmuşdu. Kaymakamlığın, belediyenin, camilerin elektrik tesisatını yapmışlar. Kâmil Taner, Adıyamanlı Abuzer Aytekin ile ortak, yazlık sinema açmış. Orta okulun salonunu da kiralayarak kışlık sinemaya çevirdiler. Ben de bu sinemada makinistliğe başladım. İki sene orada çalıştım. Kâmil Taner ile Malatya’ya döndük.
Kirkor Işıktel, Hayri (Yaman) bey ile (Nâm-ı diğer Sinemacı Hayri Bey) bir yıl önce, Diyarbakır’da yazlık sinema açmışlardı. Ben Adıyaman’dan dönünce, makinist olarak beni Diyarbakır’a götürdüler. Diyarbakır’da gündüzleri elektrik tesisatçılığı yapıyor, geceleri de sinemada makinist olarak çalışıyordum.
O günlerde zaten evlenmiştim: sene 1953. Bu ara asker oldum. Kütahya’ya verdiler. Gitdiğim gün, orada askeriyenin sinemasında makinistliğe başladım.
Askerlik dönüşü, Nevzat Arpacı, Kirkor Işıktel, Nuri Usta ile ortak olarak, Yazlık Yeni Melek Sineması’nı Ticaret Lisesi’nin avlusunda (bugünkü Büyük Çarşı’nın yeri) açtık.
Daha sonra, Kışlık Ar Sineması’nı (Doğumevi’nin yanında- o zamanlar tütün anbarı- bugünkü Galeria İş Merkezi’nin yeri) Nevzat Arpacı ve İsmet Arpacı ile ortak olarak çalıştırdık. Kışlık Ar Sineması, 18 Ağustos 1969’da yandı. Gündüz yandı. Tamamen kül oldu.
Bundan sonra İbrahim İpekçi, Rıfat Barış ve Nejat Dirican ile ortak oldum. Yazlık Pınar Sineması’nı kiraladık. Bu sinema, Hükümet Konağı’nın arkasında idi. Makinisti Mahmut Akdağ ile biletci Kadir Terece idi.
Ankara Sineması; yeni PTT ile “Teze Cami” arasında sol kolda idi. Arsa sahiplerinden Yusuf Yücebilgin ve Noter Hediye Yücebilgin çalıştırdılar.
Önceki yazlık Yeni Melek Sineması kapanınca, Fuzuli Caddesi’nde “kalem reisinin eşi, Adeviye Şahin hanımın bahçesinde “Yeni Yazlık Melek Sineması”nı açtım.
Bundan sonra Nevzat Arpacı ile ortak olarak Belediye’nin arkasındaki Ticaret Odası’nın altında “Kışlık Yeni Melek Sineması”nı açtık.
Bir süre sonra Nevzat Arpacı’dan ayrıldım. Ayrılırken, İbrahim İpekçi, Nuri Akbez, İlhan Kılıçaslan ve Nejat Dirican “hakem” oldular, bizi uyuşturdular.
Renkli sinema; projesi ve yapımı, Sadretdin Kürklü’ye aitdir. Sinemayı yapdıktan sonra, Burhan Kazancı, Asım- İbrahim İpekçi kardeşler ve Nejat Dirican müştereken çalıştırdılar.
Bir ara ben de Renkli Sinema’yı kiraladım. Burada pek para kazanamadım, işi bıraktım. Yine, Asım abi ve İbrahim abi rahmetliler çalıştırdılar. Bir süre sonra da “işler kırılınca” Düğün Salonu olarak kullanmaya başladılar. Şimdi yerinde Evkur isimli bir mağaza var.
1973 yılında rahmetli Mehmet Vanlıoğlu’nun teşebbüsüyle “Büyük Sinema” faaliyete geçti. Modern bir sinema idi. Yedi sene Vanlıoğulları çalıştırdılar. Mehmet abinin ölümünden sonra Büyük Sinema’yı ben kiralayıp çalıştırdım.
1999 da, Mücelli Yolu’nun başında, sol tarafta iki evin arsasını satın aldım. Bu evlerin birinin sahibinin adını unutdum. Diğer arsa Naci Şavata’ya ait idi. Bu arsalar üzerine, Yeşil Sinema Kompleksi salonlarını açtım. İçinde sekiz sinema var.
Şu anda sinemalarımda Hacı Ahmet Alagöz, Ramazan Peker, Turan Öztürk ve Ali Akarsu makinist olarak çalışıyorlar.
Malatya’ya filmler, Adana’dan alınırke. Büyük film şirketlerinin işletme büroları Adana’da idi.
2010 yılında “Malatya Park AVM”de Avşar Sinemaları açıldı.
Bu mesleği icra ederken, ağabeyliklerini, arkadaşlıklarını, dostluklarını minnetle andığım Asım- İbrahim İpekçi kardeşler, Hayri Yaman (Sinemacı Hayri), Kerim Bey, Burhan Kazancı, Nevzat Arpacı, Rıfat barış öldüler. Diğer, adını unutmuş olduklarım varsa cümlesine rahmet, sağ kalanlara sıhhat ve afiyet diliyorum.
Malatya halkına hizmetim devam ediyor”
MALATYA'DAKİ SİNEMALAR..
Ar Sineması (Kışlık): Malatya’nın en eski doğumevi’nin yanında idi. Doğumevi binası, bir mimari şaheseriydi. Sinema yapılan bina ise, o günlerde tütün deposu olarak kullanılıyormuş. Restore edilerek sinema binasına dönüştürülmüştür. 18 Ağustos 1969 da yanmıştır. Bugün PTT karşısında Galeria İş Merkezi’nin bulunduğu yerdeydi.
Askeri Mahfel’de Sinema: Bugünkü Orduevi’nin yerinde.
Büyük Sinema: Nasuhi Caddesi’nde “Büyük Baharatçı”nın yerinde idi. 20 Mayıs 1973 de açılışı yapılmıştır. Önceleri Vanlıoğlu ailesi, kendileri çalıştırdılar. Mehmet Vanlıoğlu ölünce, Hüseyin Yeşil’e kiraya verildi. Daha sonra, Sinemadan bozularak, işyerine çevrildi.
Can Sineması: PTT’nin karşısında Parlak Pasajı’nın içinde idi.
Cumhuriyet Sineması: Gazi İlköğretim Okulu’nun yanında yapılmıştır. Malatya’nın üçüncü sinemasıdır. 1935 deki yangından sonra İstanbul Sineması adını almıştır.
Gülaydın Sineması (Yazlık): Gülaydın ailesinden İsmail Gülaydın işletirdi. İsmail bey, halk arasında “Baba” diye anılırdı. Şimdiki Sosyal Sigortalar Kurumu’nun yerinde idi.
İstanbul Sineması (Kışlık): Gazi İlköğretim Okulu’nun yanında yapılmıştır. Malatya’nın ikinci sinemasıdır. Önceki adı Cumhuriyet Sineması’dır. Bu sinema 1935’de yanınca yapılan yenisine İstanbul Sineması adı verilmiştir.
İstanbul Sineması (Yazlık): Bugünkü PTT binasının karşısında, eski Altun Pasta Salonu’nun yanında idi.
Not: Cihan Kıraathanesi’nin bahçesinde ve Tekel Başmüdürlüğü’nün arkasındaki bahçede de (sinema girişi Mücelli yolu tarafından) iki yazlık sinema, Burhan Kazancı ve Nejat Dirican tarafından çalıştırılmıştır. Bunlar yazlık sinemalardır. Cihan Kıraathanesi’nin yerinde şimdi Turfanda İşhanı vardır.
İpek Sineması: 1 Ağustos 1947 tarihli Fırat Gazetesi’nde; bulundukları mevkide ceryan olmadığından, yazlık İpek ve Şehir sinemaları çalışmamaktaydı” diye bir haber var. Bu haberde; bu sinemanın parkda bulunan yazlık sinema olduğu anlaşılıyor.
Ankara Sineması (Yazlık): PTT Caddesi’nde eski Akçadağ Garajı’nın bulunduğu yerdeydi.
Kılıç Sineması: Yeşiltepe’de. Hem kışlığı, hem de yazlığı var(mış).
Sıtmapınarı Yeni Aile Sineması (Yazlık): Bugünkü Polisevi’nin bulunduğu yerde idi. Elektrikçi Hacı Yağmurlu ile Sümerbank Fabrikası’ndan bir ustabaşı çalıştırıyorlardı.
Malatya Sineması: Murat Bey Konağı’nda. Anlatılanlara göre, Malatya’nın ikinci sineması. Yeri, Fahri Oral’ın Un Fabrikası’nın bulunduğu yer imiş. (Akpınar civarı).
Milli Sinema: Malatya’nın ilk sineması. Halk arasında “Arab Osman’ın Fabrikası” diye anılan fabrikanın içinde imiş. Bu fabrika, İlyas Mahallesi’nin başlangıcında ve sağ taraftadır. Fabrika daha sonraları, fabrikatör Mehmet beyin fabrikası diye de anılmaktadır. Konuya ilgi duyanların, 23 Kasım 2010 tarihli Görüş Gazetesi’ne bakmalarında fayda var.
Pınar Sineması (Yazlık): Vilayet binasının arkasında. Rıfat Barış, İbrahim İpekçi, Nejat Dirican ve Hüseyin Yeşil çalıştırmışlar.
Renkli Sinema (Kışlık- Yazlık): Sinemanın projesi ve yapımı; mimar Sadretdin Kürklü’ye aitdir. Başlangıçta Asım- İbrahim İpekçi kardeşler, Burhan Kazancı ve Nejat Dirican, müştereken çalıştırdılar. Kız Meslek Lisesi’nin karşısında idi. Hüseyin Yeşil de, bu sinemayı çalıştırmıştır. Yazlık kısmı, kışlığın arkasında idi. 13 Kasım 1957’de açılışı yapılmıştır.
Sinemanın teşrifatçısı (yer gösteren) ve çığırtkanı, Palulu Aslan Ateş çok meşhurdu. “Köse” dedin mi, akan sular dururdu.
Sümerbank Pamuklu Sanayi Müessesesi Sineması: Sümerbank, fabrika kurduğu her şehire, modern yaşamın gerekli kıldığı her birimi de beraberinde götürmüştür. Fabrikanın sinema salonu da bunlardan biridir. Kışlık ve yazlık bölümleri vardı.
Şark Sineması: 30 Kasım 1954 tarihli Gayret Gazetesi’nin bildirdiğine göre; 27.11.1954 de açılmıştır. Bu bina, Pamuk Han’ın arkasında, kasap pazarıyla demirciler çarşısı arasında idi. Bina, kasap pazarı civarında olduğu için, hayvanlara ahır olarak kullanılıyormuş. Rıfat Barış ile Hava İkmâl’den binbaşılıktan ayrılma Nusret bey çalıştırdılar.
Şehir Sineması: Kışla ve Sivas Caddelerinin kesiştiği kavşağın başında, solda idi. Bu bina en son Sanat Okulu binası idi. Sanat Okulu, Kanalboyu’ndaki yerine taşınınca, binanın sinemaya çevrilmesi düşünülüyor. 1 Mayış 1945 Fırat Gazetesi: Malatya Valiliği’nden Özel Muhasebeye ait Malatya Şehir Sineması ikmâli inşaatı 11.5.1945 tarihinden itibaren 20 gün müddetle kapalı zarf usulüyle eksiltmeye konulmuştur. Bu işin keşif bedeli 19999 lira 84 kuruştur. (En üstteki fotoğrafta)
Yine Fırat Gazetesi’nden bir haber: 28 Aralık 1945, Sayı:1215- İPEK SİNEMASININ AÇILIŞ TÖRENİ: 31 Aralık Pazartesi günü saat 15 de sinema binasının açılma töreni yapılacaktır.
Söylentilere göre, önce Hayri bey (Yaman) ile Kerim bey çalıştırdılar. Kerim bey ölünce, Kirkor Işıktel, Hayri beye ortak oldu.
Şehir Sineması (Yazlık): Bugünkü PTT’nin karşısında, İş Bankası’nın çaprazında, Altun Pasta Salonu’nun (bugünkü Sarı Kurdela Lokantası) bitişiğinde idi.
Şeker Fabrikası Sineması: Bu fabrikada da sinema var idi.
Yeni Melek Sineması (Kışlık): Adeta bir cinayet işlenerek yıktırılan, eski belediye binasının arkasında, Ticaret Odası’nın altında idi. (Bugünkü Emekliler Parkı’nın yerindeydi)
Yeni Melek Sineması (Yazlık): Derme İlkokulu’nun yanında, Eski Ticaret Lisesi’nin avlusunda idi. Bugün burada, “Büyük Çarşı” var. Büfesini Aydın Yapsaklı çalıştırırdı.
Yeni Melek Sineması (Yazlık): Fuzuli Caddesi’nde Kalem Reisi’nin eşi Adeviye Şahin hanımın bahçesi.
Yeşilyurt’da Aydınlar Sineması (Yazlık- Kışlık): Yeşilyurt ilçesinin merkezindeki Hamidiye Mahallesi’ndeydi. Hacı Şekerci “Gâvur Haci” çalıştırırdı. Gâvur Haci, çocuklardan para almazmış.
SİNEMACILAR:
Asım İpekçi (İbrahim İpekçi’nin abisi)
Burhan Kazancı
Hacı Şekerci (Gâvur Haci- Yeşilyurt’taki sinemanın sahibi)
Haci Yağmurlu (Sıtmapınarı Yazlık Yeni Aile Sineması)
Hayrettin Yaman (13 temmuz 1962’de ölmüş)
Hediye Yücebilgin (Kambur Hediye diye tanınırdı. Noterdi)
Hüseyin Yeşil)
İbrahim İpekçi (Asım İpekçi’nin kardeşi)
İsmail Gülaydın
İsmet Arpacı
Kerim Bey (soyadı bilinmiyor)
Kirkor Işıktel
Nejat Dirican
Nevzat Arpacı
Nuri Usta (Ermeni)
Nusret Zabcı
Rıfat Barış
Sarıoğlu İsmail Ağa
Sarıoğlu Tahir Ağa
Vanlıoğlu Ailesi (Mehmet, Turan, Bayram Vanlıoğlu)
Yusuf Yücebilgin
MAKİNİSTLER
(Alfabetik sıra ile)
Ali Akarsu (Yeşil Sinema)
Ali Usta (Hanlıoğullarından, Hüseyin Yeşil’in ustası)
Abidin Kepenç (Avşar Sinemaları)
Fevzi Kebabcıoğlu
Hacı Ahmet Alagöz (Yeşil Sinema)
Hacı Çimen (Hüseyin Yeşil’in ustası)
Hacı Yağmurlu (Sümerbank Fabrikası’nda makinist)
Hüseyin Yeşil
İrfan Hanlıoğlu
Kara Haci (Orduzulu, daha sonra Elazığ’da sinema açmışdır)
Krop (1935’de yanan sinemanın makinisti)
Mahmut Akdağ
Mehmet Hanlı
Mehmet Çalışır (Urfalı)
Mustafa Arıkboğa (Avşar Sinema)
Mustafa Sönmez (Sümerbank Fabrikası’nda makinist)
Muzaffer Gürses (Radyocu Muzaffer)
Nejat Dirican
Nevzat Gürbay (Radyocu Nevzat)
Ramazan Peker (Yeşil Sinema)
Sedat Dirican
Selim Güzelyaprak
Sıdkı Kökbay
Soner Veren (Avşar Sinema)
Turan Coşkun
Turan Öztürk (Yeşil Sinema)
Yaşar Yetişen
Ziya Özdemir (Avşar Sinema)
TABELÂCILAR- ÇIĞIRTKANLAR
Tabelâcıların ve çığırtkanların yaptıkları iş; bir nevi reklamdır. Reklam konusunda Cumhuriyetin ilk yıllarında Malatya’da çıkan “Malatya” gazetesinin Osmanlıca nüshalarında örnekler vardır (1).
Bunun dışında, oynayan film için gazetelerde yazılan övücü veya eleştirel yazılar da, reklam için ayrı bir örnek kabul edilebilir.
Daha sonraları bu işin, sırtda taşınan tabelalarla yapıldığını görmekteyiz. Tabela üzerinde, filmden seçilmiş fotoğraflar bulunurdu. Ayrıca seansların saatleri tabelanın bir köşesine yazılırdı.
Önceleri tabelalar sinemanın önünde dururdu.
Bir süre sonra çığırtkanlar fayton üzerinde, ellerinde megafon, şehrin caddelerinde ve mahallelerinde dolaşmaya başladılar.
Halk, bu durumdan rahatsız olmaya başlamışdı. Belediyenin müdahalesiyle, tabelalar, şehrin merkezi yerinde yetkililerce belirtilen noktalarda hep bir arada konulmaya başlandı.
1970’li yıllardan sonra ise hergün sinemaların mahalli gazetelere; filmin ve artistlerin adı, filmin oynadığı saatler belirtilerek, reklam verdikleri görülmeye başlandı.
Benim hatırladığım en eski tabelacı, Hacı Bayram isminde, yaşına göre çok güçlü kuvvetli olan bir şahısdır. Bizim mahalleye gelince (Küçük Mustafa Paşa Mahallesi İpekçi Sokak) bizim evin karşısındaki Aslanlı çeşmenin yanında oturur, dinlenirdi. Bazı kereler, mahallemizin muhtarı, ortanca bibimin kocası Hasan dayıya (soyadı Van) yakalanırsa, bu dinlenmenin saatı epey uzardı.
Hasan dayı, tabakasını Hacı Bayram’a uzatır,
“-Vula Hacı Bayram, hele bir sigara yak, sonra da bir gazel söyle, hele!..” derdi.
Hacı Bayram, tütünü sarıp sigarasını içtikten sonra, acaba şu türküye mi başlardı?
Muhabbet küpünün olsam şarabı,
Yar beni doldurur, içer mi bilmem
Bütün aşıkları dizsem sıraya,
Yar beni içinden seçer mi bilmem…
Hacı Bayram’ın kaçak tütünün bozduğu boğuk, kalın bir sesi vardı. Düğünlerde, sünnetlerde mevlid de okuduğu söylenirdi.
Hacı Bayram’dan sonra Babacan’ı (Orhan) hatırlıyorum.
Daha sonraları; Kör Süleyman, Fevzi Yener, Ahmet Bozoğlu aklımda yer edenler.
Bir de Palu’lu, “Köse” namıyla şöhret bulmuş Aslan Ateş’i hatırlıyorum. Renkli Sinemanın çığırtkanı ve teşrifatçısı idi.
“MALATYA’DA SİNEMA DEYİNCE”
Bütün Türkiye’de olduğu gibi Malatya’da da en önemli eğlence vasıtası sinema idi. Değerli hemşerimiz Necati Güngör, “Annem Babam Malatya” adlı kitabında, sinemaları çok güzel anlatır:
“Bir sinema vardı, çarşının orta yerinde, evet… Hint filmleri, Tarzan filmleri, Turan Seyfioğlu, Hüseyin Peyda, Eşref Kolçak, Fikret Hakan, Yılmaz Güney, Orhan Günşıray, Mahir Özerdem’in oynadığı yerli filmler, günün belli saatlerinde bir insan seli yaratırdı. Saat on buçukta başlardı filmler oynatılmaya. Daha önceden hangar gibi salonun kapıları ardına dek açılıp içerisinin birbirine karışmış ter, rutubet, sigara ve şehvet kokuları def edilir, sinemanın önü ıslatılıp süpürülür, hazır edilirdi Filmin müziği hoparlörle çarşıya dinletilir; sinemanın çığırtkanı, yeni gösterime girmiş bir filmi bağıra çağıra tanıtır; afişlerin önlerinde biriken işsizler, okul kaçakları, çarşı iznine çıkmış askerler, gezgin satıcılar kaynaşıp dururlardı. Yarı külhani sinema teşrifatçıları, kâh gişe önünde üst üste yığılan, birbirini çiğneyen kalabalığa söz geçirmeye çabalar, kâh karanlık salonda el feneriyle yer gösterip bahşiş toplayarak gündeliklerini kurtarmanın yoluna bakarlardı.
Gözlerini kısarak bakan, şalvarının cebinde taşıdığı tabakasından kaçak tütün sarıp içen biletçi, sinemanın kapısından kuş uçurtmaz; biletsiz içeri sızmak isteyenlerin kafasını kırardı! Ama, babamın ahbabı olduğu için, dükkânımıza her gelişinde –kebap yaptırmak için böbrek alırdı arada bir- beni film izlemeye çağırırdı.
Haftada iki gün, “bayanlar matinesi” olurdu sinemada; Salı ve Cuma günleri. Acıklı aşk filmlerini kaçırmak istemeyen sinema tutkunu kadınlar, genç kızlar, Salı ve Cuma gününü iple çeker, akın akın gelirlerdi. Çarşının erkek kalabalığı içinden zarif bir kuğu süzülüşüyle ya da ormanın vahşi ortamındaki homurtulu seslere kulak kabartarak seken bir ceylan güzelliğiyle yürürlerdi… Çapkın bir kasap dayanamaz; sanki et satıyormuşçasına, kibarlığı da elden bırakmadan, dolayımlı laflar atardı, dükkanının önünden geçip giden güzellere bakarak: “Yayla kuzusu bunlar, yayla! Yaylada yayılmışlar.. Yemeli bunlardan!”
Yine ayni kitapda, yazarımız, yazlık sinemaları şöyle anlatıyor.
“Fahri’nin plaklarının çalındığı yerlerin başında yazlık sinemalar geliyordu.
Yazlık sinemalar dediğim yer, avuç içi kadar, şirin bahçelerdi. Beyaz badanalı duvarlara tırmanan mor sarmaşıkları, uçuk mavi ve pembe renklere boyanmış sıraları, ailelere ayrılmış locaları, yer yer yamalı ak perdesiyle her sınıftan insanı bir arada güldüren, ağlatan, duygulandıran yerler… Film başlamadan önce sinemanın her yeri rengârenk lambalarla ışıklandırılır, çalınan şarkılar, türküler çevre sokaklara kadar taşar; kapı önündeki çekirdekçi, gazozcu, dondurmacı seslerine karışırdı. Ailesiyle birlikte gelen erkekler, karısını, kızını sessizce bir locaya yerleştirir, orada oturup filmin başlamasını beklerlerdi. Tahta sıralarsa daha çok bekar erkekler içindi. Ön sıralar (duhuliye) ucuz, arka sıralar biraz daha pahalıydı. Aralarda sinemanın “teşrifatçıları” dolaşır, hem yer gösterir, hem de taşkınlık yaparak aileleri rahatsız edenleri uyarırlar; söz dinletemezlerse, kolundan tutup dışarı atarlardı! Kopuk takımı aileleri rahatsız ediyor diye adı çıktı mı kimse karısını kızını alıp da o sinemaya gelmezdi bir daha… Hatta oynatılan film de önemliydi bu bakımdan: Açık saçık sahneleri olan filmlere bekârlar bayılır da “kendini bilen” aile babaları, çoluk çocuğunu götürmezdi. Bu nedenle sinema sahipleri oynatacakları filmlere dikkat etmek durumundaydı.
Bir dönemler Malatya’da azımsanmayacak sayıda yazlık sinema vardı, evet… Pınar Sineması, Melek Sineması, Renkli Sinema, Ankara Sineması… Hatta Sıtmapınarı’nda bile bir ara bir yazlık sinema açıldı. Hepsinin önünde bir kalabalık, bir curcuna yaşanırdı. Vurdulu kırdılı serüven filmleri, dramatik âşk filmleri, tarihsel filmler, Tarzan filmleri, en fazla izleyici çeken türlerdi. Aynı filmi birkaç kez izleyenler olurdu. Hele uzun öpüşme sahneleri olan filmlerse kaçırılmazdı! Aile babalarının, böyle sahneleri sessizce kınamak üzere genç kızlarını önüne katıp sinemayı terk ettikleri olurdu bazen… Bazen de temposu düşük, aksiyonsuz, merak öğesi zayıf bir film olurdu, söz gelimi. Böyle durumlarda, “Mevzu yok, bir şey yok, kalk gidelim!” diye eleştirici sesler yükselir; filmin yarısından sonra sıralar boşalırdı.” (Necati Güngör. Annem Babam Malatya. Shf.64, 65, 106, 107)
Yine Malatyalı yazarlardan Tahir Abacı, “Bir Zamanlar Anadolu’da” isimli kitabında “Aykırı bir ses” başlığı altında, Fahri Kayahan’dan bahsediyor: “Fahri Kayahan, ya da popüler adıyla Malatyalı Fahri, taş plâk sanatçıları arasında ayrı bir ekol sayılabilir. Cemal Süreya’nın bir yazısında –O ses, bir dönemin çığlığıydı. Sanmam ki bir daha öyle bir ses gelsin- diye söz etdiği Fahri Kayahan, Malatya’da doğup yetişiyor…” dedikten sonra, sinema ile ilgisine de şu satırlarla temas ediyor: “Zaten birçok kez dönemin moda Arap filmlerine Türkçe parçalar yapmış, bir iki filmde de oynamıştır” diyor.
Ben ise “SARI KURDELENİN PEŞİNDE” başlığıyla yazdığım ve Fahri Kayahan’ın hayatını anlatdığım yazıda; kızı Süeda hanımla yüzyüze konuşarak şu film ve senaryolarını tesbit etmişdim:
Filmleri: Kerem ile Aslı (Müzeyyen Senar ile. 1942- 1943. Reji Münir Hayri Egeli), Saz ve Caz (Suzan Yakar ile)
Senaryoları: 1-Şirvan ile Abuzer, 2- Ezo Gelin, 3- Sarı Kerdele, 4- Sadakat, 5- Bülbül, 6- Sokak Rakkasesi, 7- Gümüş Kırbaş, 8- Öldüren Yumruk, 9- Halkalı Küpe, 10- Perçemli Aslan, 11- Yıldızdan Gelen Dilber.
Senaryoların hepsi de, kızı Süeda hanımdadır. (Adnan Işık- Saru Kurdele’nn Peşinde- Malatya Eğitim Vakfı Dergisi. MEV. Mayıs 1989. Shf.9-12)
“MALATYA’DA SİNEMA DEYİNCE”
1950 li yıllarda İstanbul Sineması ve Şehir Sineması, Cumartesi günleri öğleden sonra “Talebe Matineleri” yaparlardı. İstanbul Sineması’nda kızları balkona alırlardı. Şehir Sineması’ndaki durumu net olarak hatırlayamıyorum…. Karışık mı oturulurdu, acaba?..
Sinemadan önce erkek talebeler çıkardı. Evine giden nerde? Sinemanın önü, erkek talebeden geçilmezdi. Laf atmalar olur, bazı öğrenciler, sınıf arkadaşı ve akrabaları kızlara sahip çıkarlardı. Bazı da kavga olurdu.
Film seyrederken en büyük problem; “davin” idi. Davin adı verilen, nohut büyüklüğünde bir yemiş, sigara ağızlığına benzer bir aletle üfürülür ve gönderilen “gülle” “ense”de “top” gibi patlardı. Genellikle isabet “oniki”den olunca, gülleyi yiyen, ayağa kalkar, arkasına dönerek, sesli sesli, bu işi yapanın anasının ve bacısının hatırlarını sorardı.
Şimdi gel de, Kemal Tahir’i hatırlama. Malatya için kolayına “Küfür Cenneti” dememiş üstad.
Arkadakiler kıs kıs güler, ama bu yakası açılmamış küfürleri, kimse üzerine almazdı.
Biraz sonra, bir başka sıradan, bir başka seyirci hışımla ayağa kalkar “-Bu davini üfürenin, ben de anasına bacısına üfüreyim!..” diye bağırırdı.
Tabi arka kısımda “Vaziyet” yine “Tıss!..”
Bazen da balkondan, ateşi söndürülmemiş izmarit atılır, onda isabet bile kaydedilmese, izmaritin ateşinden daha ateşli küfürler sinemanın tavanında yankılanırdı.
Film oynarken bazen ses sistemi bozulur, bu sefer de seyircilerden “-Makinist ses ver!..” nidâları yükselirdi.
Malatyalı gençlerin, sinema dergilerine ilgileri de az değildi. Dergiler “Fotoğrafınızı gönderin, sizi artist yapalım” diye ilânlar yayınlardı. Malatyalı gençlerde, bu dergilere fotoğraf göndererek “artist olma hayâlleri” kurarlardı.
Çocuklar arasında, seyredilen filmler, bu defa mahallede tekrar edilirdi. Bir taraf “artiz tarafı” diğer taraf da “düşman tarafı” olurdu. Bu defa da “önce ben sıktım, sen öldün, kıpırdama” tartışmaları alır başını gider ya da oyun bozulurdu.
*
Bizim mahallede, sonradan Sanat Okulu’nda “Atölye Hocalığı” yapan Gaffar İyigün abi vardı. Maşallah “Edison” gibiydi. Hergün bir şey icat ederdi. Evde yapdığı ilkel sinema makinesiyle, merdiven altında, karanlıkta, çocuklara film oynatırdı.
*
Sinema yazımızı bir anekdot ve rahmetli Atilla İlhan’dan bir şiir ile bitirelim. Önce anekdotu anlatalım. Olay Şark Sineması’nda geçiyor:
Mevsim kış. 10.30 matinesine üç seyirci gelmiş. Orta yerde yanan sobanın başında ısınıyorlar. Makine dairesinde onları seyreden makinist, üç kişiye film oynatmak niyetinde değil.
Hoparlörden bir ses: “-Sayın seyirciler!.. Elektrikler kesilmiş olduğundan film oynatılmayacakdır. Bilet alanların bileti, yarınki matinede geçerlidir.”
Sobanın başında ısınanlardan biri:
“-Peki gardaş, aletirik yoğhda, sen aparlodan (hoparlör) nasıl gonuşuysun?”
Hoparlörden “hayret ifade eden bir ses”
“-He vula!.”
*
Sinema üzerine bir yazı yazınca, rahmetli Atillâ İlhan’ı “es geçmek” olmaz.
Onun bir şiiriyle defteri kapatalım:
ESKİ SİNEMALAR
karanlığa dağılan o çocuk ben miyim
beni mi kovalıyor tabancalı adamlar
ıssız sarayların güngörmez prensiyim
yalnızlığımı belki de aşk tamamlar
bilmek zor hangi filmin neresindeyim
ne yapsam içimde o eski sinemalar
galiba tahtabacak korsan gemisindeyim
prensesler cariyem, akdeniz bana dar
günlerdir teksas’ta eşkıya izindeyim
hızlı tabanca çeken üstüme kim var
tarzan zor durumda yetişmeliyim
ne yapsam içimde o eski sinemalar
kanlı bir sarışınla şanghay trenindeyim
takma kirpiklerinde hülyalı dumanlar
yabancılar lejyonu’nda fransız teğmeniyim
belki harp divanından idamım çıkar
bitmiyor nedense başlayan hiçbir film
ne yapsam içimde o eski sinemalar
Atillâ İlhan (15 Haziran 1925- 11 Ekim 2005)
Yazarın Notu: Bu yazı serisi, 2010 ve 2011 yıllarında yayınlananlarla birlikte “Malatya’da Sinema Tarihi” olarak 1975 yıllarına gelmiştir. Ben İstanbul’da oturuyorum. Çalışmalarımı yürütdüğüm Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde 1975 yılından sonra mahalli Malatya gazeteleri yoktur. Bu konuda Malatyalı dostlardan, okurlardan yardım bekliyorum. Malatya Valiliği bu çalışmamı “kitap” olarak değerlendirmek düşüncesindedir.
1998 yılında yayınlamış olduğum “MALATYA 1830- 1919” adlı kitabımın önsözünde de, buna benzer bir yardım rica etmiştim. Malatya’da yaprak kıpırdamadı.
Lütfen bu da öyle olmasın!..
Selam ve sevgi!..
Adnan IŞIK
_________________
(1)- Bu konuda bilgi için; 23.11.2010 tarihli Görüş Gazetesi’ne bakınız!..