Nezir KIZILKAYA
nezir.kizilkaya@hotmail.com
Bugün, Çekiç sesleriyle yankılanan küçük bir atölyeden, dünyanın sayılı ustalarının adının geçtiği sahneye giden bir yolculuğun öyküsünü yazmaya çalışacağım. Geleneksel sıcak demircilik sanatını yaşatırken, dünyada yalnızca birkaç ustanın yapabildiği Damascus çeliği işçiliğiyle fark yaratan Yusuf Usta’yı hem Anadolu’nun unutulmaz el emeği mirasının sembolü olarak tanıma fırsatını yakalayacağız, hem de kadim bir mesleğin tükenişine karşı verdiği mücadelesinin izini süreceğiz. Geleneksel zanaatların giderek silikleştiği modern dünyada, Yusuf Usta’nın adının bir istisna olarak öne çıkışına da tanıklık edeceğiz.
Yedi yaşında başladığı sıcak demircilik yolculuğunu tam 55 yıldır tutkuyla sürdüren Yusuf Bayyiğit, yalnızca bir zanaatkâr değil, aynı zamanda bir sanatçıdır. Onun hikâyesi, çekiç seslerinin, ateşin hararetinin ve sabrın şekillendirdiği bir ömürdür. Geleneksel demir işçiliğini ustalıkla icra ederken, özellikle dünyada sayılı ustanın sahip olduğu Damascus çeliği işçiliği ile adını öne çıkarmış, çeliği yalnızca dayanıklı bir malzeme değil, estetik ve anlam yüklü bir ifade aracına dönüştürmüştür.
Yusuf Usta, 1964 yılında Adıyaman’ın Gerger ilçesinde doğmuş, 1969 yılında ailesi Malatya’ya göç edince de Malatya’da yaşamaya başlamış, çalışmalarını da halen Malatya’da sürdürmektedir. Babası, dedesi ve büyükbabasının da mesleği olan sıcak demirciliğe henüz çocukluk döneminde babasının yanında başlamış ve kesintisiz olarak da 55 yıldır mesleğini icra etmektedir. Evli ve iki kız çocuğu sahibidir.
1970’li yıllarda Malatya’da çocuk yaşta başladığı sıcak demircilik yolculuğu, yalnızca bir mesleki serüven değil, aynı zamanda kültürel sürekliliğin de güçlü bir göstergesidir. Yedi yaşında ateşin başına oturan Yusuf Usta, demirin fiziksel sertliğini, sabırla ve ustalıkla sanata dönüştürmeyi öğrenmiş, bu süreçte geleneksel demircilik tekniklerini özümseyerek günümüze taşımıştır.
Babası, dedesi ve büyükbabasının yaşamları boyunca sürdürdükleri sıcak demirciliği ata mesleği olarak kabul etmiş ve geleneksel yöntemler ile zanaat olarak yaptığı mesleğini son 30 yıldır gerçekleştirdiği özgün çalışmaları ile sanat boyutuna taşımıştır.
Onun hayat öyküsü, ateşin başında geçirilen çocukluk yıllarından başlayarak, sabır, emek ve ustalıkla şekillenmiş uzun bir sanat yolculuğudur. Onun hikâyesi, çekiç seslerinin, ateşin hararetinin ve sabrın şekillendirdiği bir ömürdür. Geleneksel demir işçiliğini ustalıkla icra ederken, özellikle dünyada sayılı ustanın sahip olduğu “Damascus” (Şam çeliği) işçiliği ile adını öne çıkarmış, çeliği yalnızca dayanıklı bir malzeme değil, estetik ve anlam yüklü bir ifade aracına dönüştürmüştür.
Geleneksel zanaatların korunması ve yaşatılması, yalnızca estetik ya da üretimsel değerleri değil, aynı zamanda toplumsal belleği, kültürel kimliği ve kuşaklar arası aktarımları da kapsayan geniş bir alandır. UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras sözleşmesi çerçevesinde tanımlanan “Yaşayan İnsan Hazineleri” programı da bu bağlamda bireysel ustalıkların ve yerel kültürel değerlerin insanlığın ortak mirasına katkısını görünür kılmayı amaçlar. Bu evrensel tanımın günümüzdeki en parlak örneklerinden biri de 55 yılı aşan mesleki deneyimiyle Yusuf Usta olmuş ve ustanın sanatına ve emeğine duyulan saygı, 2024 yılında aldığı “UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi Ödülü” ile uluslararası ölçekte de tescillenmiştir. Bu ödül, onun kişisel emeğinin değil, aynı zamanda Anadolu’nun köklü demircilik geleneğinin ve insanlığın ortak kültürel mirasının da onurlandırılmasıdır.

Yusuf Usta’nın sanatının temeli olan Damascus işçiliği alanındaki yetkinliği ve eserleridir. Tarihsel olarak Orta Doğu’dan Avrupa’ya yayılan, fakat zaman içinde unutulmaya yüz tutan bu teknik, onun ellerinde yeniden hayat bulmuştur. Bugün dünyada sayılı ustanın sürdürebildiği, katman katman dövülen çeliğin yüzeyinde oluşan dalga desenleri ile çeliğe verilen suyun ahengini, zamanın akışını ve ustalığın sabrını simgeleyen bu nadide teknik, Yusuf Usta’nın elinde geleneksel bilgi ile çağdaş yorumun birleştiği özgün eserler vasıtasıyla hem teknik hem de estetik açıdan eşsiz bir değer kazanmıştır.
Farklı özelliklere sahip iki farklı çelik levhanın üst üste getirilip 1450 derece ısıtılarak dövülmesi ve onlarca kere katlanarak yeniden dövülmesi sonucu, son derece kaliteli ve sağlam yeni bir çelik ortaya çıkar. Ortaya çıkan yeni çelik levhanın da nitrik asitte bekletilmesi sonucunda, asit farklı özelliklere sahip çelik levhalara da farklı etki ettiğinden yüzeyde eşsiz desenler oluşur ve elde edilen bu yeni çelik, yani Damascus, Yusuf Usta’nın elinde estetik yönü çok güçlü sanat eserlerine dönüşür.
Onun üretimleri yalnızca işlevsel nesneler değildir. Estetik yaklaşımı sayesinde, geleneksel formları çağdaş sanat anlayışıyla harmanlayarak, eserlerini sanat objelerine dönüştürmüştür. Çelik, onun ellerinde sertliğini kaybetmiş, sabırla işlenmiş yüzeylerde zarafet, derinlik ve anlam kazanmıştır. İşte bu sebeple de Yusuf Usta, demir işçiliğini bir zanaattan öteye taşımış ve sanat düzleminde özgün bir konum oluşturmuştur.
Dünyada çok az sayıda demirci ustasının yapabildiği geleneksel Damascus üretimi ve bu çelikten yaptığı özel tasarımlar ile başta kılıç, bıçak, hançer ve heykel türü çalışmaları ile dikkat çeken Yusuf Usta’nın eserleri siyaset, iş ve sanat dünyasından çok sayıda kişinin koleksiyonlarında yer almıştır.
Yusuf Usta’nın eserlerinde, özellikle gelenek ile yenilik arasında kurduğu köprü dikkat çekicidir. Bir yandan kuşaktan kuşağa aktarılan teknikleri korurken, diğer yandan kendi özgün yorumlarını çalışmalarına yansıtarak demir işçiliğini sanat boyutuna taşımıştır. Onun elinde metal, sertliğini ve soğukluğunu yitirmiş, zarif desenlere, ritmik formlara, zamana meydan okuyan estetik objelere dönüşmüştür.
Güçlü bir eğitici kimliğe sahip olan Yusuf Usta, yalnızca üretimiyle değil, aynı zamanda yaptığı eğitim ağırlıklı çalışmalarla da kültürel mirasa katkı sunmaktadır. Meslek liselerinde genç öğrencilere konferanslar vererek onlara ilham olmakta, Halk Eğitim Merkezi aracılığıyla düzenlediği kurslarla bu eşsiz geleneği toplumla paylaşmaktadır. Bu yönüyle yalnızca eser üreten bir sanatçı değil, aynı zamanda geleceğe bilgi ve deneyim aktaran bir kültür elçisi olarak öne çıkmaktadır.
Tüm bu anlatılanlar göz önüne alındığında Yusuf Usta’nın çalışmalarında üç temel boyutun öne çıktığı görülmektedir. İlk olarak, demir işçiliği konusunda sahip olduğu ileri düzeydeki teknik bilgi, metalürjik süreçlere hâkimiyetini ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra estetik yaklaşımı, geleneksel formları modern sanat anlayışıyla harmanlaması, çalışmalarını salt işlevsellikten çıkararak sanat düzeyine taşımaktadır. Son olarak, eğitici kimliği öne çıkar ki, ağırlıklı olarak öğrencilere verdiği konferanslar ve halk eğitim kursları aracılığıyla genç kuşaklara bilgi aktarımı yaparak geleneğin sürekliliğini sağlama yönünde çaba sarf etmektedir. Bu çok yönlülük, onu yalnızca bir üretici değil, aynı zamanda bir kültür aktarıcısı ve sanat eğitmeni olarak tanımlamaktadır.
Bugün Yusuf Usta’nın eserlerine bakıldığında, geçmişin izleriyle geleceğin ufukları bir arada görülmektedir. Her bir parça, sabrın, emeğin ve inceliğin damgasını taşımakta, her bir desen, ustanın ruhundan süzülmüş bir imza olarak ortaya çıkmaktadır. Onun çalışmaları yalnızca birer obje değil, aynı zamanda insanın ateşle ve maddeyle kurduğu kadim ilişkinin şiirsel yansımasıdır. Her eserinde, kültürel köklerle modern ifade biçimleri arasında bir diyalog kurar. Çeliğin damarlarında beliren su dalgası desenleri, yalnızca fiziksel bir işçiliğin değil, aynı zamanda kültürel sürekliliğin, sabrın ve insan emeğinin sembolleridir.
Kıvılcımlar arasında yoğrulmuş kılıçlar, bıçaklar, sanat objeleri. Hepsi, demirle insan ruhu arasındaki görünmeyen bağın sessiz tanıklarıdır. Onun eserleri yalnızca bakılacak değil, hissedilecek, yalnızca sergilenecek değil, hatırlanacak objelerdir. Çünkü her biri, 55 yılın sabrını, emeğini ve tutkuyla yoğrulmuş bir ömrün izini taşımaktadır.
Bu eserlerin her biri, yalnızca birer sanat objesi olarak değil, aynı zamanda akademik incelemeye değer kültürel miras unsurları olarak görülmelidir. Çünkü Yusuf Usta’nın çalışmaları, demir işçiliğinin tarihsel sürekliliğini çağdaş estetikle buluşturan, teknik derinliğiyle dikkat çeken ve aynı zamanda kültürel kimliği görünür kılan örneklerdir. Onun sanatı, çeliğin sertliğini sabırla dönüştüren, ateşin hararetini estetik bir dile çeviren, geçmiş ile geleceği aynı potada eriten bir kültürel miras anlatısıdır.
Sonuç olarak Yusuf Usta, “usta-çırak ilişkisiyle aktarılan geleneksel bilgi taşıyıcısı” kavramını somutlaştıran nadir örneklerden biridir. Onun hikâyesi, demircilik sanatının Anadolu’daki tarihsel varlığını günümüze taşırken, aynı zamanda çağdaş sanat dünyasına da katkı sunmaktadır
Demir, ateş ve sabır. İşte Yusuf Usta’nın üç kelimelik öyküsü. Ama aslında bu öykü, sayfalara değil, yüreklerin en derin yerine yazılmıştır.
