Dergi Sayfasından Kayan Afişteki O Yazı ve MUFF
..Malatya Valiliği'nin öncülüğünde; Malatya’nın ulusal ve uluslararası alanda tanıtımına katkı sunmak, sinema izleyicisine yeni diğer yandan dağıtılacak parasal..
Ilgın YALVAÇ
Yıllardan 2010; Malatya Anadolu Lisesi’nde henüz ilk yılım.
Kendimi yetişkin bir insan olarak görüyorum; tabi ilgi alanlarım falan da ‘‘entelleşiyor’’ yavaştan. Siyaset arenasında neler olup bitiyor, kulak kesiliyorum ama benim ilgimin derinleştiği asıl mevzular, ağırlıklı olarak sanatsal ve kültürel alanda öbekleniyor.
Bu durumun sonucu olarak, o ünlü deyimle "Sinemanın büyülü dünyası"na da merak sarıyorum.
Ve bu sırada;
Malatya Valiliği'nin öncülüğünde; Malatya’nın ulusal ve uluslararası alanda tanıtımına katkı sunmak, sinema izleyicisine yeni diğer yandan dağıtılacak parasal ödüller ve yoğun gösterim programı ile Türk Sineması'na destek vermek amacıyla, ‘Malatya Uluslararası Film Festivali (MUFF), başlatılıyor.
Her şeyden önce uluslararası bir etiketi var; havalı yani.
International.
Dünyada Malatya ile özdeşleşen Kayısı dışında bir temsil daha oluşturuyor Malatya.
En azından öyle düşündürtüyor.
Hatta dönemin Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri Antalya'nın Altın Portakal'ı, Adana'nın Altın Koza’sından sonra, Malatya'nın Kristal Kayısı’sının film festivalleri arasındaki yerini kalıcılaştıracağına olan inancını vurgularken, Malatya yerel yöneticileri de festivalin Malatya'nın kültürel ve sanatsal yaşamında yaratacağı pozitif etkilere yönelik öngörülerde bulunuyor.
Malatya’nın büyükşehir olma serüveninde de kültür, sanat ve gelişmişlik parametreleri öne çıkarılarak, şehir -sanat ilişkisi bağlamında önemli bir işlev yükleniyor film festivalimize.
Malatya Uluslararası Film Festivali'nin, 2020 yılı itibarıyla, normal şartlar altında 11'ncisinin düzenlenmiş olması gerekiyordu.
Ancak, 2016 yılındaki 7. MUFF ve geçen yılki "cinsiyetsiz ödül" krizi sonucunda iptal edilen 10. MUFF nedeniyle, ömrü, şimdilik 9 yıl olabilen bu festivale, yerli-yabancı çok sayıda oyuncu, yönetmen, yapımcı, organizatör ve sinema yazar ve eleştirmeni katılmıştı bugüne değin.
Festival kapsamında çok sayıda sinematik atölye çalışması, film sonrası söyleşiler ve bir hafta süren yoğun bir film gösterim programı uygulanıyordu festival yıllarında.
Festival haftalarında, Yeşil Sinema’nın İnönü Kapalı Çarşısı ön kapısının yanında bulunan panolarında, 5-6 salona birden el koyan, bel altı sözde esprilerle donatılmış yerli komedi filmlerinin afişleri yerine, festival haftalarında dünya ve Türk sinemasının özgün film afişleri süslüyordu kent merkezini.
Gerçi bugünlerde bu değişikliklerin, şimdilerde, koronavirüs kapanmaları nedeniyle yaşadığım, ‘‘20 saattir bu odadayım biraz da balkona çıkıp sokağı seyredeyim’’ tarzındaki çılgın (!) kararlarımla aynı yola çıktığını fark ediyorum: Manzara değişiyor ama bulunduğumuz nokta sınırlı ve en nihayetinde aynı tavana sahip.
Ama olsun, kalıpları hırpalayan her yeni dokunuş, “Belki şehre bir film gelir / İklim değişir, Akdeniz olur” gülümsemesini barındıran bi potansiyel taşıyor ya, biz ona odaklanalım…
...
Yıl 2018.
Yıldız Teknik Üniversitesi'ndeki üçüncü yılım; okulun tiyatro, sinema kulüplerine üyeyim. Sinema, film dergilerini elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum ama yine de iddialı değilim sinema sektörünü anlamak mevzusunda.
İstiklal’in, henüz korona ıssızlığı ile tanışmadığı kalabalıkları arasında yürürken, kitabevinden aldığım sinema dergilerini karıştırıyorum; yurttaki odamda...
Dergilerden birinden bir film afişi... Afiş dergi sayfaları arasından kurtulup yere doğru süzülürken, afişin üzerinde bir yazı çarpıyor gözüme:
‘‘Kristal Kayısı Jüri Özel Ödülü’’.
Afiş ahenkle ve adeta dans ederek yere iniş yaparken, ben, gözüme çarpan yazıyı, Malatyalılığımın doz aşımına veriyorum.
5N 1K soru ve cevapları ışık hızıyla geçiyor zihnimde:
-Aaa bu ne?
+Bu bir afiş ve düşüyor.
-Nasıl bir afiş bu?
+Kırmızı kırmızı vallahi du bakalım.
-Nereden düştü?
+Derginin sayfaları arasından
-Neden düştü ki?
+Kayıverdi ucundan derginin, yerçekiminin etkisi büyük tabii.
-Kristal Kayısı mı yazıyor orda?
+Aaaa evet
-….
+Yok ya, ben aşırı Malatyalıyım yine bugün; yoksa?
-Ne zaman alacaksın yerden di al da görelim.
+Kimmiş ki bu ödül alan dur bir dakika
Gereksiz gibi görünse de İstanbul'daki bir öğrenci yurdunda, Türkiye'nin popüler sinema dergilerinden birinin sayfaları içinde kayıp düşen film afişi üzerindeki, Malatya Uluslararası Kayısı Festivali'ne katılan bir filmin kazandığı ödüllerden sadece biri olan ‘‘Kristal Kayısı Jüri Özel Ödülü’’ yazısının duygu dünyamda yarattığı mutluluk fırtınasını sizlerle de paylaşmak istedim.
…
Kendim ve kendim arasında geçen bu aşırı verimli sohbetten sonra -ki bugünlerde kimse kimseye düzgün soru soramıyor, sorduğunda da cevap alamıyor, kimsenin kimseye cevap verme gibi bir huyu kalmamış malum- afişi tam açıyorum ve yönetmenliğini Onur Saylak’ın yaptığı 2018 Ocak ayında vizyona giren ‘‘DAHA’’ filminin afişiyle karşılaşıyorum.
Şimdilerde en popüler dijital platformlardan biri olan Netflix'te gösterimde olan DAHA, ‘‘Ulusal En İyi Film’’, ‘‘En İyi Erkek Oyuncu’’, ‘‘Umut Vadeden Erkek Oyuncu’’ ve kendimle verimli bir sohbete girmeme vesile olan ‘‘Kristal Kayısı Jüri Özel Ödülü (Uluslararası)’’ başlıklarında Kristal Kayısı’ya doyan bir film.
Tabi bu bilgilerin zihnime üşüşmesiyle beraber, Malatya Uluslararası Film Festivali'ne dair düşünüyorum bir kez daha, arada bir yaptığım gibi:
MUFF hakkında bu sefer düşünürken liseye yeni başlamış biri değilim artık…
Malatya Uluslararası Film Festivali’ni düşünüyorum ve tabii ki Kristal Kayısıları.
Her adımının düzgün yapıldığını varsayma güdümü serbest bırakarak festivale yoğunlaşıyorum. Bakalım YGS-LYS girdabında geçen 2 senelik lise ve 1 senelik mezun hayatımda neler olmuş kimler ödüller almış diyorum. Ulusal basında okuyorum, TV'lerde Youtube kanallarında izliyorum törenleri. Açıkçası, bu durum mutlu ediyor beni.
O zamanlar mutlu ve umutlu olmak şu ankinden çok daha kolaymış gerçekten.
Tabii, zaman tünelinden hatırladıklarımın yanı sıra, geçmişe dönük yaptığım taramalarda, MUFF hakkında yoğun eleştirilerin olduğunu da görüyorum.
Bazı süreçlerin düzgün işlemediği, formalite ihaleler yapıldığı, bu organizasyon için ayrılan bütçelerin doğru ve dürüst kullanılmadığı yolunda çokça haber yapıldığına tanık oluyorum.
Böylesine “ulvi” işlevlerle donatılan kültür - sanat faaliyetinin, özellikle maddi unsurlar üzerinden suistimal edilmesi, insanda, sanatın estetik duygularla olan bağlantısı konusunda ciddi kuşkular yartamıyor değil.
Ama asıl üzücü olan ise festival konusundaki bazı haber ve yazılarda; bu organizasyonların maddi unsurlar üzerinden suistimal edilmesinin eleştirilmesinden ziyade, film festivalinin yapılıp yapılmamasının tartışmaya açılması ve bu tartışmadan, film festivalinin varlığının sona erdirilmesi fikrinin hâkim kılınmaya çalışılmasıdır.
Başta Kemal Sunal, İlyas Salman ve Sümer Tilmaç gibi birçok usta sinema ve tiyatro oyuncusunun memleketi olan Malatya’yı, başarılı ve geniş kapsamlı kültür-sanat organizasyonlarına layık görmeyenler olması ne kadar da üzücü… Başarılı kültür ve sanat organizasyonlarının icra edilmesi sürecinde yanlışlar varsa elbette eleştirilmeli ve büyük bütçelerle düzenlenen MUFF'un daha iyi, daha başarılı yönetilmesi için yol gösterici bir tutum izlenmelidir.
Ancak, MUFF'un organizasyonundaki bir dizi yanlışın eleştirilmesi, festivalin tümüyle kaldırılmasını talep edecek zihniyete evrilmemelidir.
Çünkü, Malatya'nın böyle sanat şölenlerine, kültür aktivitelerine, sanatçıların doğrudan sinemaseverlerle temas ettiği söyleşilere, gençlerin sinema üreten sanatçı, yönetmen, yapımcı ve oyuncularla doğrudan etkileşime ihtiyacı var. Malatya sanatla, sinemayla, müzikle, tiyatroyla çok daha güzelleşecektir.
Sanat ve kültürel aktiviteler, insan hayatında temel biçimlendirici ve belirleyici roller üstlenir. Ruhunuzu rengârenk yapar, çiçekler açtırır.
Bir çiçek konduruverin derim ben ruhunuza bir film izleyerek.
Tabii ki evde film izlemek, Yeşil Sinema’ya gitme hissini vermez. Bir kere, girişte o delikli camda bilet alırken, koltuk seçerken yaşadığımız heyecanı yaşayamayacağız; öylesine hadi Yeşil’e dediğimiz bir gün kafayı kaldırıp hangi filme gitsem konulu tatlı kararsızlığa uzağız gibi artık...
Hele Yeşil Sinema'nın tüm girişe yayılan o nefis patlamış mısır kokusuna da pek yakın olduğumuz söylenemez.
Alt kattaki yuvarlak masaların olduğu noktadaki lavaboların kapılarının sadece kol kası güçlü olanlar tarafından açılabildiği gerçekliğin de epey bir zıt noktasında duruyor gibiyiz.
Bakın gördünüz minik minik renkleri? Birçoğumuzun hayatında var bu renkler, neden daha da çoğalmasın?
Tüm Malatya ile özdeşleşmiş festival anıları oluşturmak için neden taleplerde bulunmayalım?
Neden günlerimizi doldururken renklerden mahrum kalalım ki günlerimizi ağız tadıyla bile dolduramıyorken?
Bu yazıyı son dönemde kulağıma çalınan Lalalar isimli grubun ‘‘Yalnız Ölü Balıklar Akıntıyı Takip Eder’’ şarkısından bir bölümle bitirmek istiyorum:
‘‘…
Zaten doğuştan hakkımız olduğu halde
Kapısından bile zor girilen
Adına özgürlük denen bu müzayededeki mafiş parçaları
Fahiş fiyatlara satın alabilme hakkına erişebilmek için
Çalış baba çalış her gün
Sürün anam sürün her an
Boğul ruhum boğul
Bir kaşık suya düşmeyi
Borç içinde öğrendik yüzmeyi
Hayatlarımıza kara sular indi
Sabah sekiz akşam beş
Hayallerinle helalleş
Ağlamak sadece çocukken işe yarayabilirdi
Yetti batır gemileri kaçır keçileri
Sen yazmazsan
Ben yazmazsam
Değişmez kader keyfekeder
Yalnız ölü balıklar akıntıyı takip eder.’’
malatyahaber.com
ARŞİV FOTO: 2018'de gerçekleştirilen 8. Malatya Uluslararası Film Festivali 'Kristal Kayısı' ödül töreninden..