Doğanşehir 'Foto Coşkun'la Yerel Tarihine Sahip Çıkıyor
Her şey, 1961 senesinde Mahmut Coşkun’un, üçüncü çocuğu hayata gözlerini açtığında bir fotoğraf makinesi almasıyla başlar. Ve o günden, ömrünün son gününe kadar, neredeyse 50 yıl boyunca Doğanşehir’de hemen herkese makinesinin vizöründen bakar, herkesin bir fotoğrafında, bir anısında muhakkak onun deklanşör sesi vardır…Okullardan düğünlere, resmi bayramlardan Doğanşehir sokaklarından akıp giden hayata, yıllar boyunca “Foto Coşkun”un büyük bir aşk ve tutkuyla çektiği kareler, negatif film kareleri, 2009’daki vefatından sonra aile arşivinin tozlu raflarında unutulmuştu.Bir gün “hayırlı bir torun” bunları gün yüzüne çıkarmanın, Doğanşehirlilerle paylaşmanın hem dedenin hatırasına saygı, hem o fotoğraflarda film şeridi gibi akıp giden hayatlarının unutulmaz anları ölümsüzleştirişmiş insanlara sonsuz bir iyilik olacağını anladı ve kolları sıvadı.İşte o günden beri, sekiz küsur yıldır, torun Egemen Doğu Yusufoğlu’nun, aile fertlerinin de büyük desteği ile Facebook’ta açtığı “Foto Coşkun” sayfası muazzam bir ilgi gördü, görüyor.
Doğanşehirlililer, memuriyetten askerliğe kadar türlü nedenle son 50 yılda yolu Doğanşehir’den geçenler, kendi aile albümlerinde bile olmayan, varsa da artık sararıp solan fotoğrafların pırıl pırıl hallerini her gün Facebook’tan takip ediyor. Bu sayede on yıllardır birbirlerinin izini kaybedenler buluşuyor, dostluklar tazeleniyor, çocukluk ve gençlik anılarının coşkusuyla gözler nemleniyor, yürekler harlanıyor…
Ben de (yandaki fotoğrafta sağdaki) banka memuru babamın görev yıllarında çocukluğumun en güzel günlerini yaşadığım Doğanşehir’de hepimizin Mahmut Amcası, “Foto Coşkun”un makinesine defalarca gözünü kırpmamaya çalışarak bakmış bir “fahri Doğanşehirli” olarak, Facebook’taki karelerin peşine düştüm. Adını unuttuğum ilkokul arkadaşlarımı buldum. Bize bu güzel sürprizi yapan kim diye iz sürdüm ve sonunda sizlerle paylaşacağım bu röportaja kadar yol aldım.
* * *
Egemen Doğu Yusufoğlu, 1990 doğumlu. Ortaokul ve liseyi Malatya merkezde tamamlamış. Gerisini kendisinden dinleyelim:
“Lisem Hacı Ahmet Akıncı Lisesi idi. 2009 senesinde Marmara Üniversitesi çevre mühendisliği bölümüne başladım, fakat sene sonuna doğru bölümü terk ettim. O sene aynı zamanda dedemin vefat ettiği senedir. Sonra memlekete dönüp bir sene daha hazırlandım ve 2011 yılında asıl istediğim bölüm Boğaziçi felsefeyi kazandım. 7 senedir İstanbulda yaşıyorum. Geçen seneye kadar turizm sektöründe resepsiyonist olarak çalışıyordum. Sene sonunda mezun olacağım ve yüksek lisansla akademik hayatıma devam etmek istiyorum.”
Peki nereden esmiş de bizlerin bile unuttuğu kareleri arşivden çıkarıp internet alemine taşımış? Bizim yıllarca hemen her mekanda elinden düşürmediği fotoğraf makinesi ile tanıdığımız Mahmut Amca’nın hayat öyküsünde hangi yapraklar var? Küçücük bir ilçede ömrünü fotoğrafçılığa adadığı yola nasıl girmiş, nasıl ilerlemiş?
Tüm bunları torun Egemen Doğu Yusufoğlu ile konuştuk. İşte sorularımız, işte yanıtları…
- Önce dedenizi sizden bir dinleyelim, tanıyalım. Kimdir “Foto Coşkun”? Hikayesi nasıl başlar, nasıl devam etmektedir? Neden mühimdir Doğanşehir için?
- Dedem Mahmut Coşkun 1931 yılında Doğanşehir'in Polat kasabasında dünyaya gelmiş, fakat hayatını küçük yaşlarından itibaren Doğanşehir'de geçirmiş. Eşi Zekiye ile 1955 yılında evlenirler. Bu evlilikten 6 çocukları olur, ki bunların en büyüğü Bahriye benim annemdir. Dedem Mahmut Coşkun o yıllarda esasen esnaflık ve çiftçilik yapmaktadır; anneannemin anlattığına göre 1961 senesinde ise en büyük erkek çocuğu Ahmet Cahit'in doğumu uğruna bir fotoğraf makinesi alır. Böylece Foto Coşkun'un hikayesi de başlamış olur, ta ki vefat ettiği 2009 yılına kadar.
Neredeyse yarım asırlık bir süre boyunca Foto Coşkun Doğanşehir'in ve Doğanşehirlilerin fotoğraflarını çekmiştir. Resmi bayramlarda, okullarda, düğünlerde, sünnetlerde... Ama Foto Coşkun esasen seyyar fotoğrafçılık yapmış olduğu için bu fotoğraflar sadece özel günlerle kısıtlı olmayıp Doğanşehirlilerin günlük hayatındaki bir çok kareyi de barındırabilmıştır. 1980 yılına doğru Stüdyo Foto Coşkun açılmış olmasına rağmen Mahmut Coşkun asıl mesleği olan seyyar fotoğrafçılığı asla bırakmamıştır. Bü yüzden tüm Doğanşehirlilerin tanıdığı, sevdiği ve aynı zamanda ilçenin tarihini fotoğraflarıyla belgeleyen bir zanaatçı olmuştur. Bence dedem Mahmut Coşkun'un önemi bu bağlamda ortaya çıkıyor. Anadolu'daki bir ilçe tarihinin neredeyse 50 yıl boyunca fotoğraflarıyla adeta aynası olmuştur; ki benim yaptığım araştırmalar sonucu böylesi bir fotoğrafçılık hikayesinin Anadolu'da emsali azdır, belki de hiç yoktur. Yani mümkündür ki Foto Coşkun cumhuriyet tarihinin en uzun soluklu yerel fotoğrafçılığını yapmış olsun. Bunun hem ilçenin yerel tarihine hem de ülke ve dünya tarihine büyük bir katkısı olduğunu düşünüyorum. 1980 yılına doğru dayım Ahmet Cahit Stüdyo Coşkun'u kurmuş ve işletmiş, sonrasında ise diğer dayım İbrahim Hakan işletmeyi devralmış olsa da dayılarımın üniversiteye gitmesiyle stüdyonun ömrü kısa sürmüştür. Ama dedem Mahmut Coşkun seyyar fotoğrafçılığı hiç bırakmamıştır..
- Bu arşivleri internete aktarma fikri ne zaman, nasıl çıktı? Neyi amaçladınız? Nasıl bir ilgi gördünüz? Süreç nasıl işledi? Negatifleri nerede nasıl aktardınız?
- İlk olarak 2011 senesinde, her ne kadar projenin nerelere varabileceğine dair fikirlerim oluşmuş olsa da, daha çok dedeme duyduğum özlem duygusuyla ve projenin heyecanıyla taradığım ilk fotoğrafları paylaşmış bulundum. Başından beri Facebook gibi internet ortamlarında paylaşım yapmak benim için gerek telif hakları gerekse fotoğraftaki insanların gizlilik hakları ölçüsünde büyük bir soru işareti olmuştu; fakat fotoğraflardaki insanlara ulaşmanın ve böylece fotoğraflara ait bilgileri ve hikayeleri öğrenmenin daha kolay bir yolu yoktu.
İlk zamanlarda Doğanşehirlilerden aldığım ilginin gayet olumlu olduğunu söyleyebilirim, onlar da benim gibi mütemadiyen şaşkın ve heyecanlıydılar diye düşünüyorum. Fakat bu durum bir süre sonra projenin asıl amacını aksatmaya başladı; çünkü takipçilerin fotoğraflarla birlikte öncelikle duygularını ifade etmeyi arzulaması sayfanın tarihsel amacını gölgede bırakmaya başladı. Bu yüzden fotoğraflara yapılan yorumlardan tarihsel bir anlatı oluşturmak epey zorlaştı. Açıkçası bu gayet doğal bir durumdu ve Doğanşehirlileri eleştireceğim bir sebep de yoktu. Ama şunu farkettim ki bu proje sandığımdan zor olacaktı. Elimde siyah-beyaz ve renkli sayısız basılı fotoğraf vardı ve daha şimdiden fotoğrafların içinde kaybolmaya başlamıştım. Fotoğrafların çekildiği tarihsel aralığı az çok tahmin etsem de asıl tarihleri henüz bilinmiyordu. Ben ise sahip olduğum kısıtlı imkanlarla -ev içinde ufak bir tarayıcı ile- sanal bir ortamda paylaşımlar yapıp Doğanşehir'in tarihini tekrar kazanacağını hayal ediyordum. Açıkcası karşılaştığım zorluklar neredeyse pes etmeme sebep olacaktı, hatta bu yüzden takip eden bir kaç sene boyunca paylaşımlara ara vermiş bile bulundum; ama her pes edişimde anladığım tek bir şey vardı, o da dedemin emeklerinin paha biçilemez olduğuydu. Bu yüzden böyle bir emek karşısında pes etmemin hiç doğru olmadığını düşündüm ve geçtiğimiz sene itibariyle paylaşımlara tekrar başladım. Artık bir çok takipçinin sayfanın tarihsel amacına oldukça sadık olduğunu düşünüyorum, herbirine teker teker teşekkür ederim. Şu an Mahmut Coşkun'un 60'lardan 90'lara kadar çektiği basılı siyah-beyaz fotoğraflar paylaşılmakta. Bu bir bakıma paylaşımların birinci ayağını, yani siyah-beyaz fotoğrafları kapsıyor. Negatifleri ise henüz işleyebilmiş değiliz.
- Projenin editörü, Boğaziçi Üniversiteli genç bir Doğanşehirli olarak sizin “siyah beyaz sünnet fotoğrafınız” olduğunu tahmin etmiyorum; size bu proje sevdası nereden nasıl bulaştı? Kendinizden, eksilerin tanıyabilmesi için ailenizden biraz söz eder misiniz?
- Ben torunlar arasında dedemin ve anneannemin yanında en çok vakit geçirenim. Annem'in öğretmenlik yaptığı Adıyaman Gölbaşı'da ilkokula başlayana kadar beni anneannem ve dedem büyüttü, bu yüzden üzerimdeki emekleri paha biçilemezdir. Tabii sadece ilk çocukluk yıllarımda değil, sonraki tüm tatillerde ve bayramlarda da hep Doğanşehir'de, anneannem ve dedemin yanında bulunmuşumdur. Peki bu proje sevdasına nasıl tutuldum? Bunun muhakkak ilk olarak dedeme ve anneanneme olan sevgimle, bağlılığımla bir alakası vardır. Dedemin mesleği ile ilgili olarak ise şunları söyleyebilirim: Sanıyorum ki dedem tüm aile bireylerimiz tarafından her zaman için mesleğiyle fazlasıyla özdeşleşmiş birisi olarak görülmüştür, öyle ki dedemim fotoğrafçı kimliği hiç sorgulanmamıştır bile. Bunun annem Bahriye başta olmak üzere Mahmut Coşkun'un tüm çocuklarının tahsil görmüş ve açık fikirli insanlar olmasıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Bence dedemin mesleğinin toplumsal faydasının oldukça farkındaydılar.
Bana gelirsek, Doğanşehir'de vakit geçirdiğim zamanlarda Foto Coşkun benim için akşam evimizin bir odasına geçip -karanlık oda olarak kullanıyordu- kapıyı ardından kapatırken 'Eğemen oğlum kapıyı açma' diyen ve o karanlık odada ne yaptığını hep merak ettiğim birisi olmuştur. Bazen ise evimize vesikalık çektirmek için gelen Doğanşehirlilerin arkasından, bir sandalye üzerinden aşağı perde sallandırırken izlediğim birisi... Dedemin fotoğrafçılığının bir o kadar hayatımızda ama bir o kadar da dikkatimizi çekmemesinin sebebi bence tamamiyle dedemle alakalıdır. O herkesten önce farkındaydı artık fotoğrafçılıkla ne kadar özdeşleştiğinin, öyle ki bu kimlik onda hiç sırıtmıyordu. Esnaflık yapmıştı, çiftçilik yapmıştı, düğme yapıp satmıştı ama o her zaman bir fotoğrafçıydı. Ve şimdi düşündüğümde farkına varıyorum ki mesleğinin ve çağının oldukça bilincinde olan bir zanaatkardı. Oğulları teker teker tahsil görmek için Doğanşehir'i terk ettiğinde hiç birini işinin başında durmak için zorlamamış ve zanaatını kendi başına devam ettirmişti. Bence Mahmut Coşkun toplumsal ve teknolojik olarak değişmekte ve gelişmekte olan dünyanın oldukça farkındaydı, ama bunu esasen elinden hiç indirmediği analog makinesiyle ifade ediyordu... Açıkcası kendime bugün de dahil her zaman sormuşumdur, dedemi önemli yapan nedir diye. Çünkü dedem, pek tabii yıllarca emek vermiş sıradan bir zanaatçı olarak da görülebilirdi. Ama ardında bıraktığı onca fotoğrafı düşününce bu fikri kabul bile edemiyorum. Zira, bir fotoğrafçı nasıl olur da yıllarca bir ilçede fotoğraf çekmekten usanmaz, üstelik bu zanaatten artık para kazanmıyor ve de beklemiyorken? Doğrusu henüz bir cevabım yok ve belki de hiç olamayacak. Şu an için elimden gelen tek şey baktığım tüm fotoğraflarda dedem Foto Coşkun'un gözünü aramaya devam etmek... Sevgili teyzem Gülten dedem ölüm döşeğindeyken yanı başındaymış, dedem can vermeye yakın 'Zekiye, Zekiye, makinem düşüyor...' diye sayıklamış... Evet, o fotoğraf makinesi düştü, ben ise onu yerden kaldırdığıma inanıyorum. Hiç bir zaman bir Foto Coşkun olamayacağım ama anısını yaşatmak için elimden geleni yapacağım.
- Bu proje etrafında, takipçilerin maddi-manevi destekleri ile Doğanşehir’de bir kültür etkinliği ya da eser düşündünüz mü?
- Evet. Doğanşehirlilerin, devletin gerekli kurumlarının, özel kuruluşların, ayrıca projeye destekçi olabilecek münferit isimlerin de desteğini alarak kalıcı eserler yaratmak düşüncesindeyim. Projenin arşivleme aşamasından sonuç aldıkça, ilk olarak tüm Doğanşehirlilerin ve fotoğraf severlerin elinde bulundurabileceği Foto Coşkun'un sırasıyla siyah-beyaz ve renki fotoğraflarından oluşacak iki ciltlik bir kitap yayınlayabilmek istiyorum. Sonrasında ise, her ne kadar şimdilik bir hayal gibi dursa da, dedem Mahmut Coşkun'un her zaman dilediği bir şeyi gerçekleştirmek istiyorum: Doğanşehir'de, bizim mahallemizde bir okul kurabilmek. Rahmetli dedem okula gidebilmek için bizim evin yukarılarından çarşıya kadar inmek zorunda kalan öğrencilere her zaman çok üzülürdü ve mahallemizde her şeyden önce bir okulun olması gerektiğini dile getirirdi. Eğer proje sonunda, adını Foto Coşkun'dan alan bir sanat okulu kurulabilirse ve okulda Foto Coşkun'un eserlerinin de yer alacağı bir müze bulunabilirse çok mutlu olacağım. Sanırım ancak bu hayalim de gerçekleşirse dedeme verdiğim sözü tam anlamıyla tutmuş olacağım.
___________________