SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Suat Taşpınar

Seyrüsefer Halinde Memleket Meseleleri

Seyrüsefer Halinde Memleket Meseleleri
A- A+ PAYLAŞ

Suat TAŞPINAR

Suatrus@gmail.com

Malatya uçağı İstanbul’dan bir saati bulan “rutin” rötarla kalkarken, uykusuzluktan kapanan gözkapaklarımı nadasa bırakmıştım ki arka koltuktan, bir vatan evladının gür sesi orta kulağımı sarstı: 

“Yok gardaş, haddizatında erken seçim memleketin eyiligi için şart! Bu seçimden iktidar çıkmaz”

“Eyvah!” dedim, “korktuğum başıma geldi...”

Türkiye’ye kısa geliş gidişlerimde en zor tahammül ettiğim şey, benim tahammülümü fersah fersah zorlayan bu “berber muhabbeti”.

Takside şoförle sohbet edip memleketin nabzını tutmaya bayılırım. Ama insanların her ortamda iki hoş-beşten sonra siyasete balıklama dalıp bir daha çıkmaması benim ciğerimin dayanacağı yük değil. Hele de parti meclisinde vaaz veren lider edasıyla.

Türkiye’den yıllarca “apolitik memleket” diye yakınılırdı. Hayli zamandır politikanın –ve de futbolun- sığ sularından başka muhabbet mevzuu sırra kadem basmış vaziyette.

Havaalanında bindiğiniz taksinin şoförü, uzun yolda boş bulunup “Memleket ne durumda?” diye sorar sormaz, düğmesine basılmış gibi, girdi belediye başkanından, çıktı milletvekillerinden. Elinden uçan kuş kurtulamadı! Arada gözlerimi açıp “ha” ya da “yaaa” diyerek idare ettim...

Sabahın 9’unda Fuzuli’den aşağı yürürken, daha afyonu patlamamış iki genç, uykulu gözlerle memleketin koalisyona teslim olmasının dayanılmaz ağırlığı üzerine ağır bir tirada girişmişti bile!

Öğlen, evde “geleneksel”, ‘yaprak sarma mı yapılsın, yoksa fırında peynirli-ıspanaklı ekmek mi yaptırılsın?’ tartışması 30 saniyede şıpın işi karara bağlanırken, seçim sonuçları ve memleketin âli çıkarlarına menfi-müsbet etkileri konusu akşam ezanı okunurken henüz bir karara bağlanamamıştı.

Pes edip çıktım. Siyaset zehirlenmesi teşhisiyle hastanelik olma korkusuyla, kendimi güç bela sokağa attım. Fuzuli’den vurdum yukarı. İlk gençliğimin sevdalı voltalarının mekanı Kanalboyu’nda avare adımlarla yürüdüm. Eski belediye başkanının memlekete “hediyesi” Arnavut taşı yolda kağnı hızıyla ilerleyen arabaların arasından geçtim. Ana baba gününe dönmüş kafelerde nargile çekenlerden sızan kokular kebap kokusuna karışırken tenha bir mekana kafayı dinlemek için oturdum.

İnternetle hemhal olup, Japon kısa şiir sanatı “haiku” üzerine bir yazıya daldım. Japonların simge şairi Başo’nun (1644-1694)  sesini duydum.

“Ruhum ve bedenim

İliklerime kadar

Deniz sefası”

diyordu ki...

“O ses” yine ensemde terennüm etmeye başladı. Memleketin üç abisi, daha demli çayları gelmeden başlamıştı vatanı kurtarmaya. Birisi, “Tayyip Bey’in de yanlışları var ama mevcut şartlarda yine de...” diye başlayıp, 72 punto sesle aleme seçim analizini aktarmaya başladı. Sevmediğim ot her daim burnumun dibindeydi... Yine alarm zillerim çaldı. Kahvemi hızla içtim. Arka masada kızışmaya meyyal ortamdan koşar adım uzaklaştım.

Kışla Caddesi’nden aşağı yuvarlanırken, birkaç ay önce İstanbul’da yaşadığım bir muhabbet aklıma geldi:

Bir gazetenin yöneticisi olan arkadaşım, aile ortamında lafı hemen siyasete getirmiş, neredeyse yarım saat soluksuz bir tirat attırmıştı. 

Hayata, ailelerimize, kendimize dair mevzuların tozunu bile alamamışken, derin siyasi temizliğe zorla sokmuştu hepimizi. Bir ara sigara içmek için balkona çıktı. Kadim dostum olan eşi hoşnutsuz bir edayla bana döndü, içini dökmeye başladı: 

“Şu siyaset tartışmaya ayırdığı zamanın onda birini aile meselelerine, ergenlik çağına gelen oğlanın dertlerini konuşmaya ayırsa hayatımız başka olacak ama...”

______________

GÖRSEL: Mehmet Başbuğ (resimsanati.com)

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

Suat Taşpınar yazıları