Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi tarafından düzenlenen Medine Dönemi Siyer Dersleri’nin 9’ncusu gerçekleştirildi. Prof. Dr. Adem Apak, Mekke’nin Fethi ve Fetih Hutbesinin değerlendirilmesi ile fethin sonuçlarını anlattı.
Büyükşehir Belediyesi Sanat Galerisi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen derse Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Metin Torun, Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı İhsan Gençay ile dersin müdavimleri katıldı. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Apak, Hicretin sekizinci yılı Ramazan ayının 20’sinde, Miladi olarak 11 Ocak 630 yılında küçük çaplı bir çatışma dışında neredeyse kansız bir şekilde Mekke’nin fethedildiğini anımsattı. Fethin yapıldığı zaman Hazreti Muhammed'in yıllarca kendisiyle savaşan, pek çok cefa ve eziyet eden Mekke halkının tamamını affettiğini anlatan Prof. Apak, “Peygamberimiz Mekke halkının gönlünü fethetmiş ve Kureyşliler hep birden Müslüman olmuşlardı” dedi.
İslam’da Emanet Ehline verilir
Prof. Dr. Adem Apak, Mekke’nin Fethi ile yaşananları anlatarak, “Peygamber Efendimiz, İslam’da emaneti ehline verme uygulamasının gereği olarak Mekke’nin Fethinden sonra da Kabe’nin anahtarını yine önceki dönemde anahtarı elinde tutan kabile mensuplarına verir. Günümüzde de hala öyledir. Hala Mekke’de o nesilden ailenin elinde Kabe anahtarı veya sidanesinin olduğunu ifade edelim” bilgisini verdi.
Mekke’nin Fethi ile Kureyş Müşriklerinin Hz. Peygamber ve Müslümanlara karşı düşmanlığı ve tebliğin yayılmasına karşı direnişinin etkisiz hale getirilmiş olduğunu belirten Prof. Apak, şunları kaydetti:
“Fetihle birlikte Hicaz bölgesinde İslam sayesinde bir taraftan Medine bütünlüğü temin edilirken diğer taraftan tebliğin önündeki en büyük engel ortadan kaldırılmıştır. Kureyş’in ağırlığı veya etkinliği hala devam ediyor. Daha da ilgincini söyleyeyim; Hz. Ebubekir’in Halife seçilmesi sürecini hatırlarsak; Ensar ve Muhacir toplandıkları zaman Hz. Ebubekir demişti ki; Ey Medineliler, Halifenin sizden olmasına bir itirazımız yok ama bilin ki Araplar, hani sizin ve bizim dışımızdaki diğer Araplar, Kureyş var iken başka bir Arap liderliğini kabul etmezler. Burada yaptığı vurgu, Kureyş’in o dönem Arap toplumu üzerindeki gücüne, reel politik ağırlığına işaret etmektir. Bu nasıl bir ağırlık ki ta 1517 yılına varıncaya kadar Müslümanları hep Kureyşli Halifeler idare etmiştir. Bu Allah’ın emri Peygamberin sünnetinden dolayı değil, demek ki insanların zihninde Kureyş algısı o kadar derin o kadar köklü ve daha sonraki süreçlerde artık Kureyş, yemeklerdeki tuz oranı kadar dahi kalmamış olmasına rağmen hatta çok sayıda fıkıh kitapları içerisine Halife olmanın şartı Kureyşli olmak diye girmiştir. Hâlbuki bu dini bir durum değil o dönemin reel politik durumudur. Bu durum şundan dolayı önemlidir ki; Kureyş’in sancağına Müslüman bayrağı çekmenin Müslümanlığın önünü açmada büyük bir ehemmiyetinin olduğunu vurgulamak için söylüyorum. O zamana kadar hep Kureyş’in gözüne bakan, Kureyş’in ekranına bakan, ‘acaba Kureyş ne yapacak?’ diyen Araplar; Kureyş’in ekranında Kelime-i Şehadeti görünce dediler ki ‘başka çaremiz yok. Çünkü Kureyş, üstündür, akıllıdır, efendidir, ne derse o kabul edilir, o zaman biz de Kureyş’e tabi olalım’. Ondan dolayı Mekke’nin Fethi, Müslümanların siyasi güç kazanmalarında ve İslam’ın yayılmasında imkân elde etmesinde önemli bir role sahiptir. Zira Mekkelilerin Müslümanlara itaat etmeleriyle birlikte diğer Araplar da onlara tabi olmuşlar. Çünkü diğer Araplar, Kureyş’in kaşına gözüne hürmeten bunu yapmıyorlar; Kureyş’in ticari, siyasi ağırlığından ve dini rolünden, Kâbe, Mekke onların elinde, kontrolünde olduğu için. Diğer taraftan yakın dönemin müşrik Arap kabileleri kendilerini Kureyş’e karşı bağımsız hissederek Müslümanlarla daha yakın ilişkiler kurma, artık Kureyş korkusu ortadan kalktığı için Müslümanlarla birlikte davranma adımı atmaya başladılar.”
Prof. Apak, Mekke’nin Fethi ve Fetih Hutbesinin değerlendirilmesini çok yönlü olarak anlatmasının sonrasında dinleyici sorularını da cevaplandırdı.
Bülten