SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Osman Karakaş

Malatya Sevdalısı Bir Ulu Çınar'ın Ardından.. Celal Baba Dergâhı

Malatya Sevdalısı Bir Ulu Çınar'ın Ardından.. Celal Baba Dergâhı
A- A+ PAYLAŞ

Osman KARAKAŞ

Ölüm bu ya. Karşısında kimse duramıyor!

Her canlının yaşadığı ve yaşayacağı bir son ne yazık ki. Kimine göre kurtuluş, kimine göre Yaradan'a kavuşmak, kimine göre erken ve elim bir netice.

Nedeni ne olursa olsun. Bir canlının hayatımızdan yitip gitmesi derinden etkiliyor. Derler ya; "Ateş düştüğü yeri yakar". Böyle bir durum söz konusu. Dünyanın her yerinde her dakika yeni canlılar hayata "Merhaba" diyor, hayatta olanlar da, sessiz sedasız o malum yolculuğa çıkıyor.

Tanıdığınızda, yakın hissettiğinizde, hayatınızın bir bölümünü paylaştığınızda hepsinden önemlisi sevgi ve saygı duyduğunuzda acı daha derin oluyor, yüreğiniz debelenip, yükü kaldırmaya gayret ediyor.

İşte Celal Baba da yüreğimden zihnime doğru ağır bir hat oluşturup ve beni anılarıma götürdü. O da genç idi, bizler daha genç. O zamanlar "Celal Abi" diye hitap ediyordu benim yaşımdakiler. Ben de öyle. Rahmetli babamı kaybettikten sonra oluşan boşluğa O'nu oturttum zihnimde ve yüreğimde. "Celal Baba" oldu benim için. Ama O da gitti, dönmemek üzere..

Kendisi ile ilk tanışmamız lise öncesi yaz mevsimi idi. Yeğeni rahmetli Alaattin'in (Durak) "buluşma" teklifi üzerine Fuzuli Caddesindeki yazıhanesinde buluştuk. Alaattin ile DSİ'de öğrencilerin yaz mevsiminde tarla ve bahçe sulama ölçüm işinde aynı grupta idik.

Beni, Celal Ağabey ve o anda orada bulunan müdavimlerle tanıştırdı. Müdavimlerin kimler olduğu hakkında bilgiler verdi. Mesaimiz öğle saat 14:00'e kadardı. Zaten Kernek civarında oturuyorduk. Hemen hemen her gün öğleden sonra orada buluşup hem sohbet ediyor, hem de yazıhane müdavimlerinin sohbetlerini dinliyordum. Kardeşim saydığım ve oğlu Gazeteci İsmet Yalvaç ile de burada tanıştım. O zamandan beri yakın dostluğumuz devam ediyor.

Bu ziyaret kışları da devam etti ve yıllarca sürdü. İki katlı binanın zemin katındaki yazıhanenin yerine çok katlı bina yapılacağı için Vilayet (Valilik) yanındaki Kazancı İşhanı'nın 2. katına taşındı. Orada da yeni müdavimler eklendi kadroya. Daha genişti.

Depremden sonra kapanan ve o yıllarda en popüler ve en çok tirajlı gazete olan Görüş Gazetesi'nin de Yazı İşleri Müdürlüğü görevini üstlenmişti.

Malatya'mız çok müstesna bir değerini kaybetti.

Kendisini tanıma şansına sahip olanların muhtemel duygu ve sözlerinin dışında olduğuna inandığım bir başka yönünü burada aktarmaya çalışacağım Saygıdeğer Merhum Celal Yalvaç ağabeyimin.

***

Malatya Sevdalısı

Henüz üniversitenin olmadığı bir Malatya düşünün. Celal Abi,  evi geçindirme sorumluluğunun yanı sıra Malatya'nın basın sektöründe önemli görevler alıyor. Bu arada Malatya'nın bilinmeyen ya da unutulan yönlerini, tarihini, geleneklerini araştırmaya çalışıyor. Aslında keşfetme ve öğrenme arzusunun çok eski olduğunu kendisini tanıdıkça, yakınlarından gençlik anılarını dinleyince anlıyordum.

Çeşitli Malatya dışı keşif turlarının ardından Malatya'dan kısa süreliğine ve zorunlu olmadıkça ayrılmadı. Başka illerdeki kütüphanelerden kaynak toplamak için bile yollara düştü. Binlerce kitap satın aldı, araştırdı, notlar aldı. Özellikle Malatya ve çevresi ile ilgili henüz gün ışığına çıkmamış ve yayınlanmamış çok sayıda bilgi, belge ve görsel arşivinin olduğunu biliyorum.

Bunları kısmen tasnif etmiş idi. Üzerine çalıştığı çok kapsamlı araştırmaları ne yazık ki bastıracak hale getiremedi.

Aslında hayatı akışına bırakmış gibi görünüyordu, fakat gerçekçi bir yönü de yadsınamazdı. Araştırmalarını sırası ile toparlayıp yayına hazır hale getirmek ciddi bir çalışmayı gerektirdiğinden ve birçoklarının yaptığı gibi "Sıradan bir kitap olsun da adım olsun" demedi. Her çalışması birer evladı gibiydi. Ayrı ayrı kutuların içinde yer alan belgeler ve bilgiler ile görsel malzemeler Malatya için çok değerli elbette, ancak kendi araştırmasının bir sonucu olduğu için paha biçilemezdi.

Haklıydı da.

Ancak hayat kısaydı, yaşlandığının farkındaydı. Zamanın tamamını çalışmalarından birini tamamlamak için ayırır ise diğerleri geri kalacaktı. Bu nedenle birden fazla projeye başladı. Hem de tek başına.

Akademisyenler iyi bilir. Sıradan bir çalışma bile yıllar sürer ve çoğu zaman birden fazla kişi projeyi üstlenir ve bu projelerde çok sayıda öğrenci kullanılır.

Kendisi hakkında bilgi sahibi olan araştırmacılar ve akademisyenler Celal Baba'nın kapısını çalarak yardım taleplerinde bulundular. Dünyanın hiçbir yerinde kimsenin yapmadığı bir şekilde karşılıksız olarak elindekilerini paylaşıyordu.

FOTOĞRAF: Celal Abi, son ‘dergah’ında, kadim dostu Yusuf Usta (Uğrar) ile..

Kısıtlı bilgiye sahip ve başkalarına da o kısıtlı bilginin tamamını aktarmayan karakterler vardır. Celal Baba ile bu karakterde olanları kıyaslamak bile saygısızlıktır.

Uzun yıllarca devletten, yurt dışından veya bir vakıf ya da dernekten tek kuruş almadan, araç talep etmeden, ücretsiz kitap ve diğer yayınlar talep etmeden, film ve baskı gideri talep etmeden fotoğraf makinesi tamiriyle, el emeği göz nuruyla elde ettiği kısıtlı gelirinin bir kısmını bu araştırmalara harcayan Celal Yalvaç'a Malatya borçludur.

Bugün akademik dünyada kimse elindeki bilgi ve belgeyi yayınlamadan paylaşmaz. Bir fotoğrafın bile telif ücreti vardır. Ama Celal Yalvaç bugüne kadar kimseden tek kuruş talep etmemiştir.

Günümüzde ilimizde 2 üniversite olduğu gibi Türkiye genelinde 200'ü aşkın üniversite bulunmaktadır ve yüzlerce Edebiyat, Tarih ve Arkeoloji bölümleri bulunmaktadır. Ayrıca Kültür ve Turizm Bakanlığı, Valilik, Belediyeler ve STK'lar.

Yayınlanmaya, derlenmeye hazır onlarca konu birilerinin makale ya da kitabına kaynak olmak yerine, Celal Yalvaç adının da yazarları içinde yer alacağı araştırma kitaplarının yayın dünyasına kazandırılmasıdır.

Öncelikle üniversitelerin ilgili bölümleri için bu hiç te zor değildir. Hem eleman yeterlidir, hem de gerektiğinde proje gideri sağlanabilir. Ayrıca projeleri yürütenlerin isimleri akademik dünyada önemli bir artı olarak özgeçmişlerinde yer alacaktır malum. Zaten akademisyenlerin ders verme dışındaki sorumlulukları aynı zamanda araştırma ve yayın yapmaktır.

İşte fırsat.

Yayına hazır hale gelen eserlerin basımını da üniversite, Kültür ve Turizm Bakanlığı veya belediyeler rahatlıkla yapabilir. Çünkü bunun için bütçeler ayrılmaktadır. Celal Bey sağlığında başkalarına minnet edebilecek bir karaktere sahip olmadığından bu öneriyi aklından bile geçirmemiştir. Oysa, zahmetsiz ve bedelsiz kaynak almaya gelen araştırmacı ve akademisyenler bu öneriyi düşünebilir ve belki de bugüne kadar 4-5 araştırma kitabı yayınlanmış olabilirdi. Sağlığında bunları görmek O'nun için büyük mutluluk kaynağı olurdu sanıyorum.

Ama düşünülmedi!

***

Müstesna Bir Dergâh

Son yazıhanesi, daha doğrusu eli genişe çıkınca ve evde kitap koyacak oda  kalmayınca mecburen Turfanda İşhanı'nın son katında 2 büroyu kiralamak zorunda kalmıştı. Oraya da sığmıyordu.

Fuzuli Caddesi'nden Kazancı Hanı Turfanda İşhanı'ndaki üst üste yığılmış ve adım atacak yer kalmamış mekândan nihayet kendisine ait ve eve yakın yeni bürosuna kavuştu. Özel dolaplar yaptırdı. Çok değerli belgeleri ayrı bir bölümde Merkez Bankası'nın kasasında milyar dolarları saklıyormuşçasına saklıyordu. Herkesi de o bölüme sokmazdı. Ancak ev hala kitaplardan arındırılamamıştı aldığım bilgilere göre.

İnanılmaz bir araştırma arzusu ve bulduğu her şeyi okuma tutkusu sınırsızdı. Tüm gazeteler ve dergiler okunurdu. Ancak Türkiye'de dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan sayıda ulusal gazete sayısı artınca günlük yük de artmaya başlamıştı. Tanıdık bir bayi ile anlaşılıp tüm gazete ve dergileri her gün alıp, en az 2 gazete ile en az 1 haftalık derginin satın alınması ve yayınların nazikçe(!) okunması karşılığında maliyet biraz düşürülmüştü. Bu yolu biz de bir süre uygulamıştık.

O'nun yazıhaneleri bir nevi dergâhtı. Gerçek anlamda bir Mevlana dergahı gibi. Kapı herkese açıktı. Her görüşten, her ilden, her ırktan, her inançtan, her meslekten insanlar orada kendine yer bulurdu. Hatta her yaştan, benim gibi.

Gençlik yıllarımda boş zamanımın yarısını o yazıhanelerde, diğer yarısını da arkadaşlarımla geçirirdim. Hatta akranlarım zaman zaman geç kaldığımda sitem edip; "Nasıl oturuyorsun o yaşlıların arasında? Sıkılmıyor musun?" şeklinde sorular sorup hayret ederlerdi.

Onlara; "Orada gerçek yaşam hikâyeleri var, gerçek hayat var, menfaatsiz sohbet var, saygı var, sevgi var, hürmet var" diye cevap verirdim.

Çocukluğumdan beri merak sardığım alanlardan birisi olan fotoğrafçılık ile ilgili ilk teknik bilgileri de Celal Baba'dan aldım.

Farklı adreslerdeki yazıhanelerin her zaman ziyaretçileri var idi. Kimi zaman bir ilahiyatçı, kimi zaman bir imam, kimi zaman bir akademisyen, kimi zaman bir işçi, kimi zaman bir eski hükümlü, kimi zaman bir turist, kimi zaman çok ünlü bir kişi. Çat-kapı gidilen bu dergâhta herkes saygı görür, bırakın bağırmayı kimse yüksek sesle konuşmaz etiket-makam sahibi de eğitimsiz bir müdavim ile saygı  çerçevesinde sohbet eder, sorular sorar ve anılar anlatırlardı.

Eğer öğle vakti ise ya fırına bir şeyler verilir ya da bir salata yapılır büyük bir tepsiye hep birlikte kaşık sallanırdı. Bir nevi Halil İbrahim Sofrası gibi.

Oralarda Mevlana da var idi Ömer Hayyam da.

Siyasi değerlendirmeler de var idi, hukuk tartışmaları da.

Mesleğine aşık en babayiğit hukukçunun bile sahip olmayı düşlediği hukuk ve içtihatlarla ilgili her bir cildi 1000 civarında sayfaya sahip büyük bir külliyat da. Hatta Tebliğler Dergisi abonesiydi Celal Baba. Merak konularından birisi de hukuk idi.

Dini tartışmalara girmezdi konukları ile ama gerektiğinde imam bulunmadığı bir zamanda küçük bir cemaate imamlık yaparak namaz kıldırdığı da bilinir.

Dergah'ta bugün tamamına yakını hayatta olmayan eski dönemlerin ‘canlı tarih’lerinin hayat hikâyelerinin dışında en güncel tartışma; ziyaretçilerin Malatya ile ilgili paylaşımları ya da kendisinin bulduğu belgelerden birinin izini sürerek gerçek hikâyeyi ortaya çıkardığı hakkında bilgi vermesi, ya da Malatya ile ilgili bir yayında yer alan yanlışın karşısına gerçeğini koyması oluyordu.

Bir tarlada ya da bir evin duvarında veya bir yol kenarında bulup görüntüleyip kayıt altına aldığı kitabelerin çözümünü yaptığında yeni bir dünya keşfetmiş gibi mutlu görünüyordu. Malatya adına önemli bir kazançtı yaptığı çalışmalar.

Başta da belirttiğimiz gibi herhangi bir kişi veya kurumdan tek kuruş almadan ve büyük masraflar yaparak araştırmalarını yaparken bu çalışmaları için de herhangi bir kurumdan maaş almıyordu.

Yaklaşık 45 yıldır tanıdığım Celal Baba'ın hiçbir zaman başkasının arkasından konuştuğunu, birine sesini yükselttiğini, yakışıksız söz veya lakap taktığını görmedim, duymadım. Çocuğu yaştaki misafirine bile ünlü birine verdiği ölçüde aynı kıymeti verir, kim olursa olsun mutlaka ikramda bulunmakta ısrar ederdi.

Bırakın yaşça küçük birini, genç hatta çocuğa bile yetişkin insan muamelesi yapılırdı. Tabelası, listesi olmayan kendine has kuralları vardı mekânların. Çocukluğumdan beri kabul etmediğim bir gelenek ya da ata sözünün uygulamasını orada görmek etkilemişti. Söylenmese de "aykırı" olarak görülen ben kendimden birşeyler bulmuştum, babam ve dedem yaşındaki insanlarda. "Büyüğe Saygı, Küçüğe Sevgi" durumu..

Göstermelik ya da korkudan değil, karakterine, yaptığı işe, dürüstlüğüne,  insanlığına ve topluma faydasına saygı gösterilmesi gerektiği ve yine kişi kim olursa olsun, mesleği, mali durumu ve kaç yaşında olursa olsun saygı gösterilmesi gerektiği inancı ile ata sözü mü gerçekten yoksa hurafe mi bilemem iki arada bir derede kalan bir ergen olarak büyük yaş farkı olsa da aynı frekanslarda olduğumu anlamıştım. Çünkü sevgi yürekten gelir, ata sözü ile talimatla ya da zorlama ile olmaz. Hatta kabul etmediğim sözde ata sözünün kendi yorumum ile şekillenmesi ve daha kapsayıcı hale dönüşmesini o ortamlarda bulunmamın fikir dünyamda bir ışık yakmış olabileceğini düşünüyorum.

Celal Baba'nın herkese karşı naif kişiliği, çoğu insanı yerinden hoplatacak durumlara karşı bile soğukkanlı ve çözüm odaklı sakince bakışı tanıyan herkese örnek olmuştur. Engin tarih, basın, kültür ve hukuki konular ile yaşamış olduğu hayat deneyimi ve daha birçok alandaki birikimine rağmen hiç bir zaman karşısındakini cahil de olsa aşağılayıcı bir tavırla anlatmaz, kibirlenmez, hava atmaz ve dalga geçmezdi.

Mümkün olsa da yürümeden uçmaya çalışanlar ile hak etmediği halde birilerinin sayesinde bir yerlere gelen ancak kibirinden ayakları yere basmayan tiplere Celal Baba'nın hayatından sadece bir kesit aktarabilsek.

Kültürümüzde alışık olduğumuz gibi, ünlü, mevki sahibi, zengin gibi kategorilerden birisi geleceği zaman ortam boşaltılır, temizlik yapılır, telaş, reklam filan. Böyle bir alışkanlığın bir tek kez yaşandığına şahit olmadım.

Dedim ya; o dergâhta ağa da bir idi köle de, paşa da bir idi amele de.

Dışarıda özel durumu nedeniyle kendisini başkalarından üstün görebilen bir takım kişiler o dergâha misafir olduklarında eşitsizlik ortadan otomatik kalkıyordu. Saygı ile oturur, nezaketini bozamaz, o anda orada bulunan herkesle muhatap olmak zorundadır. Çünkü, Dergâh'ın sahibi herkese eşit muamele etmektedir.

Bambaşka bir aroması, mistik bir atmosferi var idi sanki.

Bir nevi okul, bir nevi tarih, bir nevi rehabilitasyon merkezi gibiydi benim için.

Gidiyor birer birer, güzel insanlar,

İsimleri, sohbetleri fikirleri kalıyor gök kubbede hoş bir sada gibi.

Bizler de gidince kimler anlatacak, aktaracak o karşılıksız sevgiyi,

Korkusuz saygıyı.

Umarım gelecek daha iyi olur çocuklarımız için,

Ama kaygılıyım.

Karşılıksız ve gerçek arkadaşlık, yoldaşlık, öğretmenlik yapmaya paha biçilmez.

Zaten herkes de yapmaz,yapamaz.

Uğurlar Olsun Celal Baba,

Nur İçinde Yatasın,

Mekânın Cennet Olsun!

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

8 yorum yapılmış

  • NUSRET TABAŞ (12 ay önce)
    Yazıdan dolayı kutlarım,rahmetli olan CELAL ABİ için bir AFRİKA Ata sözü var,o aklıma geldi en fazla ona uyan, HER YAŞLI İNSAN ÖLDÜĞÜNDE BİR KÜTÜPHANE YOK OLUR, ,,İnşallah ALLAH'IN RAHMETİNDE OLUR...
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Temel (1 yıl önce)
    Osman, kalemine sağlık Celal amcanın da mekanı cennet olsun inşallah.
    0
    0
    Yanıtla
  • bayram murat asma (1 yıl önce)
    Osman Bey emeğine, yüreğine sağlık. Celal Amcayı ne kadar güzel anlatmışsın. Gerçekten Celal Amca için mükemmel yazı olmuş. Özellikle "o dergâhta ağa da bir idi köle de, paşa da bir idi amele de" ifadesi Celal Amcanın insan sevgisini, insanlara yaklaşımını, verdiği değeri ne kadar da güzel anlatıyor. Tek kelimeyle mükemmel. Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun..
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Kenan GÖKÇE (1 yıl önce)
    Emeğinize sağlık Orhan hocam çok güzel bir yazı olmuş hislerime tercüman oldunuz. Bende 2001 yılından bu yana Celal YALVAÇ amcanın yazıhanesine gidenlerdendim ilk tanıdığım günden itibaren hiç kopamadım çok şey öğrendim tekrar mekanı cennet olsun Celal amcanın nurlada yatsın inşallah
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Mehmet Yaşar Çerçi (1 yıl önce)
    Osman beyciğim, Elinize, gönlünüze sağlık. Hakkını vermişsiniz. Ruhu şad ve mekanı cennet olsun.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Mehmet Yılmaz (1 yıl önce)
    Kalemine,yüreğine sağlık.Bizlerin ve Celal Amcayı tanıyan herkesin hislerini yazmışsın.Malatyamız çok değerli büyüğünü kaybetti.Rabbim Rahmet eylesin.Mekanı cennet olsun.Nurlar içinde yatsın inşallah.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • hasan (1 yıl önce)
    ulu çınar mekanın cennet olsun
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Mehmet (1 yıl önce)
    Kendisini hiç tanımıyorum ama yazının tamamını okudum çok kaliteli bı insan olduğu belli mekanı cennet olsun Allah rahmet eylesin,Eskiler yeni nesil gibi kibir abidesi değilmiş şimdi az bişey tanınan insanların havasından geçilmiyor
    %100
    %0
    Yanıtla

Osman Karakaş yazıları