'Koronaya Selam' Verip, Yollarına Devam Edenler!
..Şaşkın bir şekilde dönüp arkamdan gelen bu gruba baktım ve diğer sokakta...
Osman KARAKAŞ
Ukrayna'da Çernobil Nükleer Santrali'ndeki sızıntının Türkiye'nin Karadeniz bölgesine ulaşmasından Koronavirüs salgınına Türkiye ulusal deneyimler yaşadı. Gün geçtikçe yayılan Korona ile “kaçak güreşimiz” ise evlere şenlik.
Ölümler ve virüs bulaşan sayısı tekrar yükselişe geçti. Kimi iddialara göre Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlar şüpheli. Gerçek rakamlar daha yüksek. Diyelim ki; rakamlar gerçek. Günlük yayınlanan tablolardan kimse ders çıkarmıyor. Günlük rakamlar küçümsenecek sonuçlar değil malum. Her gün onlarca insan hayatını kaybediyor, günlük 600-700 arası yeni hasta. Bunları üst üste koyduğunuzda yakın gelecekte hastanelerde yer kalmayacak. Zaten yoğun bakım üniteleri yüzde 60 civarında dolu.
Çernobil’den yayılan radyasyonun Karadeniz’in en çok üretilen iki ürününü (Çay ve Fındık) etkilediği iddialarına karşılık dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral çay bardağı ile basına poz verip; “Bize radyasyon madyasyon işlemez. Aha içiyim…" babında bir cümle sarf etmişti. Eskiler bilir.
O dönemde yurt dışından yeni dönmüş ve Tempo Dergisi’nde çalışmaya başlamıştım. Aldığım bir duyumu araştırmaya başladım. Kaynağındaki kişi; “80 bin radyasyonlu fındığı satıştan çektik ve yağ yapıp piyasa sürdük” demişti.
Haberi yaptım ve yönetime verdim ancak halkta panik olur diye yayınlanmadı. Sanki Türkiye’nin tamamı fındık yağı tüketiyor. Yiyen yedi, afiyet olsun! Çernobil sonrasında bölgede kanserli hasta ve sakat bebek doğumlarında artış görüldü.
KORONAYA SELAM, YOLA DEVAM
Aradan geçen uzun yıllara rağmen anlayışımız değişmedi. Halk radyasyonlu yağı bilseydi almaz mıydı, tüketmez miydi? Şahsen yine de alacağından ve tüketeceğinden eminim.
Aylardır yerel ve ulusal yayınlar yapılıyor, “maskesiz sokağa çıkmayın” deniliyor, ortalık maskesiz insanlarla dolu, maske takanların büyük bölümü de ya çenelerinde ya da burunları açık. Sanki havayı başka bir yeri ile alıp veriyor!
Bazı ülkelerin yaptığı gibi maskesiz dolaşanları sokak ortasında falakaya mı yatırmak lazım?
Karadenizli bir gencin aylar önce minareden yaptığı anons yine aklıma geldi. Aklıma geldikçe açıp izliyorum kısa vidyoyu zaten.
Mesajında köylülerini uyararak taa o zaman bile farkında tehlikenin. Türkiye’de bu denli yayılmamış iken. “Size hava geliyi…”. “Bu basit bir konu değil” manasında bilmeyenler için.. Vidyo sayfanın en altında. Sanırım bir çok kişi izlemiştir.
Önceki gün maskemi takarak yürüyüşe çıktım, 3 genç kız ile kavşakta tesadüfen karşılaşıp diğer sokağa kadar, yaklaşık 20 metre zaman zaman yakın yürür gibi oldum. Kızlardan 2’si maskeli, diğerinin çenesinde dahi maskesi yok. Telefonda sohbet ediyor.
-Annemde virüs çıktı, sonra tüm aile virüslü çıktık.
Belli ki karşı taraf soruyor o an ne yaptığını. Genç kız kıkırdayarak yanıt veriyor:
-Dolaşmaya çıktım temiz hava iyi gelir diye.
Şaşkın bir şekilde dönüp arkamdan gelen gruba baktım ve diğer sokakta yolumu değiştirdim.
ALLAH’IN DEDİĞİ Mİ?
Birçok insanımız da hala aynı kafada. Dünya değişse bu kafalar değişmiyor. Sadece kendilerine zararları olsa sorun yok. Özgürlük var düşüncesi ile karşı çıkmaz, yargılamayız. Ancak, her nedense 'ecnebicesiyle' fiyakalandırdıkları adıyla"PANDEMİ" Türkçesiyle salgın bu, adı üstünde; “SALGIN”.
Kentimizde bile çok sayıda kişi hala; “Yav gardaşım gorona neymiş. Hepsi laf. Onun bunun uydurması. Varsa bile Allah’ın bize bir uyarısı”. Kimileri de kıyamet alameti deyip savuşturuyor. “Allah’ın dediği olur”, “Alnımıza ne yazılmışsa o”, “Her şey Allah’tan” mantığında milyonlarca insan yaşıyor bu ülkede. Minarelerden 4 vakit yapılan anonslara da kulak asmıyorlar. Biraz bilgilendirme yapıp izahatta bulununca belki de mahcubiyetten, belki de “Yav şunun dediğini yapayım da sesi kesilsin” düşüncesiyle çenesindeki maskeyi burnuna doğru kaydırıp, “He doğru söylüysün. Dinimiz zaten demiyor mu; “Tedbir senden, takdir Allah’tan.” Bi de söz var ya hani; “Eşşeğini sağlam kazığa bağlayacan, sonra Allah’a emanet edecen”.
De buyur!
Önce itirazlar, sonra sana dersler. Ayrılınca arkadan yine maske çenede.
Belki de salgının din boyutunu Diyanet İşleri Başkanlığı ciddi bir şekilde ele almalı ve halka anlatmalı.
Göründüğü kadarı ile toplumun çoğu Koronavirüs’ü basit bir grip virüsü ile karşılaştırıyor. Bu nedenle hastanelerde yoğun bakımlarda yatanların durumunu halka göstermek lazım. Sigara paketlerinde absürt dehşet fotoğraflar yayınlamak yerine geçici de olsa virüs ile bağlantılı fotoğraflar yayınlanması belki ek katkı sağlar.
KAMU HASTANELERİ KORONA HİZMETİ VERİYOR
Malatya’nın belli başlı 2 hastanesi var merkezde. Turgut Özal Tıp Merkezi ve Devlet Hastanesi yani en son adıyla Malatya Turgut Özal Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Bu iki hastane ile bir de Çırmıhtı'daki Hasan Çalık Devlet Hastanesi salgın hastanesine dönüştürüldü. Acil ameliyatlar dışında ameliyat yapılmıyor. Gerekçe ise ameliyat olacak hastaların Koronavirüs kapma riski.
Özel hastanelerde bu risk yok mu?
Bu arada virüs korkusu nedeni ile birçok kronik hasta ya da yeni rahatsızlanan insanlar “daha sonra” diyerek salgının geçmesini beklemekte, kontrollerini, hastalıklarını baskılamakta, muayeneye dahi gitmemektedirler. Bu da ölümlerin artmasına yol açıyor uzmanlara göre.
BAKAN’A MEKTUP
Eylül 14 akşamı dayanamayıp bir birkaç aydır zihnimde tuttuğum ve bazı dostlarımla paylaştığım düşüncelerimi Sağlık Bakanı’na yazdım. “Aklın yolu birdir” misali, sanırım sağduyulu birçok kişi aynı düşüncelere sahip. Ama elden bir şey gelmeyince kendi kendine söylenmekten ileri gitmiyor düşünceler.
CİMER’in kabul ettiği kadarıyla yazılan yazı aşağıdadır.
"Sayın Dr. Fahrettin KOCA Sağlık Bakanı ANKARA
Sayın Koca,
Korona salgını Türkiye'yi teslim alma yolunda hızla yayılıyor.
Havaların soğuması ile evlerde, işyerlerinde ve eğitim kurumlarında havalandırmanın mümkün olmayacak olması nedeniyle virüs daha hızlı yayılacaktır malum. Buna toplu ulaşım araçlarını da eklemek mümkün.
Bu nedenle aşağıdaki tedbirlerin acil olarak planlanıp uygulamaya konulmasını bir vatandaş olarak önermek istiyorum.
1-Halkın, konunun ciddiyetini daha iyi kavrayabilmeleri için yoğun bakım ünitelerinden görüntü alınması, haber yapılmasının önü açılmalıdır,
2-Türkiye'nin tüm illeri ve mahallelerindeki virüslü sayısı gerçek rakamlar günlük olarak ilan edilmelidir,
3-Virüs tespit edilen ve test yapılmayıp karantina önerilen kişilerin sayıları semt semt ilan edilmelidir,
4-Virüs taşıdığı tespit edilenler evlerinde değil, aylardır kullanılmayan öğrenci yurtlarında bayanlar ve erkekler ayrı yurtlarda olmak üzere karantinaya alınmalıdır. Yurtların tamamında yemekhane bulunmakta ve karantina altındaki virüs şüphelilerine yemek verilmeli, maliyet de kalanlara bölünmelidir. Hatta bunun için her ilde kampanya açılarak devlete yük olması önlenebilir. Yurtlara giriş çıkışlar bir güvenlik ekibi tarafından kontrol edilmelidir.
5-Virüs tespit edilen kişilerin evlerinde karantinaya kimse uymamaktadır malum. Bu durumda 1 virüslü 30'den fazla insanın kısa sürede hastalanmasına neden olabilmekte, bu kişilerin bazılarının yoğun bakım veya entübe (solunum cihazına bağlı hasta) olması durumunda hastanelerin yükü artmakta, devlete de büyük maliyeti olmaktadır. Oysa yurtlarda karantina altın alınmaları durumunda ilaç ve oksijen ile virüs kontrol altına alınabilir.
6-Virüs taşıdığını bilen bir kişinin sokakta dolaştığının belirlenmesi durumunda en ağır cezaya çarptırılması için güvenlik güçlerinin tutanağı yeterli kabul edilip bir hakim tarafından onaylanmasının ardından tecrit edilmiş bir yurtta 1 ay zorunlu ikameti için geçici bir kanun maddesi çıkarılmalı veya mümkün oluyor ise KHK yayınlanmalıdır.
7-Birçok ilde kamu hastaneleri ile üniversite araştırma hastanelerinde acil ameliyatların dışında normal ameliyatlar yapılmamakta, bu hastanelerin içinde ve önünde oluşan Korona virüs test kuyrukları poliklinik hizmeti almaya gelen hastaları riske etmektedir. Oysa test bir konteynerde bile yapılabilir malum.
8-Kamu ve üniversite hastanelerinde ameliyatlar ve küçük operasyonlar salgın nedeniyle aylardır yapılmazken özel hastaneler işlerine yoğun bir şekilde devam ediyorlar. Kamu hastaneleri risk taşıyor da özel hastaneler taşımıyor mu?
Acil ve etkili çözümler uygulanmaya konulmadıkça bir kaç ay sonra daha büyük bir yıkım Türkiye'yi beklemektedir. Çok sayıda insanın yaşamını kaybetme ihtimalinin yanı sıra devlete büyük sağlık yükü/giderine yol açacak olmasının yanı sıra ekonomi/üretim durma noktasına gelebilecektir."
Başkalarına saygılı olmak zorunluluğumuzdur. Kendimizin virüslü olmadığını bilmemiz mümkün değil. O nedenle her ihtimale karşılık toplum sağlığı için maske takmalı, sık sık ellerimizi ve yüzümüzü dezenfekte etmeli, mesafeye dikkat etmeliyiz. Burnu açıkta kalabalık arasına girenler ile virüs taşıdığı belli olanların maskeli de olsa sokağa çıkmaları insanlığa ihanettir. Hiçbir din’de de yeri yoktur. Kısaca bir seri katilden frakları yoktur virüslü olup masum insanların arasına karışanların..
Bu arada salgının ilk aylarında Karadeniz’de bir camiinin mikrofonunu kapan bir gencin halka mizahi sesleniş vidyosunu izlemenizi öneriyorum. Belki bu kara günlerde birkaç saniye de olsa gülümsemenizi sağlar. (Tabii vidyodan haberi olmayanlar için)
Topluma saygı ile,
Sağlıcakla…
ARŞİV FOTO: Malatya'nın 'Koronalı' ilk günlerinden.. O günden bugüne biraz maske taşıyan, ancak çoklukla çenesinde, kolunda maske 'taşıyan' sayısı arttı..
[embed]https://www.youtube.com/watch?v=Oa0juEpAK88&feature=emb_logo[/embed]