Sanal Nostalji
Orhan APAYDIN / Adana
Malatya’dan ayrıldığımda, yerel gazetelerimiz, her bir harfi ayrı bir kurşun kalıp halindeki ‘hurufat’lar ile dizilir, basılırdı.
Sonradan ofset sisteme daha fazla direnemediler.
Şimdi ise sanal ortamda ‘internet gazeteciliği’ başladı. Ne iyi oldu değil mi?
Mürekkep kokan gazetelerin lezzeti elbette tadında kalacak ama, bu internet‘acayip’ bir şey.
Malatya’ya ilk TV yayınlarını almak için en hakim tepeleri araştıran ekiple birlikte dolaşırken, o işin nasıl olacağını hep merak etmiştim. Bu teknolojiler karşısında, TV’nin dahi hayal edilemeyecek bir gelişme olduğunu düşünen bizim neslin başı dönecek vallahi.
TV’nin Malatya’ya gelmesi diye söz ettiğim, 1975’ler...
Çeyrek asırdan biraz daha fazla yani.
O yılları konuşunca, 'Nostalji' deniyormuş...
Konuşma dilimizi de yerleşti bu sözcük. Sözlükte anlamını; "Geçmişe duyulan tanımlanmaz ve iç sızlatan özlem" diye yazıyor..
"Geçmişe duyulan, iç sızlatan..."
Tıpkı, "Malatya, Malatya Bulunmaz Eşin"i dinlerkenki gibi. Tıpkı, kayısının"k"sını, Malatya'nın "m"sini, duyduğumuz andaki sızıltı gibi.. İslim kokusunu alır gibi.
Beydağı'na doğru başınızı kaldırıp da, "Bir zamanlar bomboştu" der gibi... Dağa bakmak için başınızı kaldırdığınızda, ortaokul şapkasının başınızda olduğunu mu hatırladınız yoksa?... Şapka başınızda değil diye mektebe sokulmayıp ganalboyunda 'fink attığınız' dün gibi hatırınızda değil mi?..
Şimdilerde ne de güzel süslemişler. Kernek şelalesini, ganalboyunu...
Köşker Mustafa'nın az ilerisinde burgerciler de açılmış haberiniz ola.
Geçmişin yaşantıları zamanla gizemleniyor, acılar dahi ballanıyor.
Şimdi Adana'ya gelip yerleşmişim ya, 'sarı sıcağa' mahkumuz burada. Ağustosta bu sıcakta yanarken, Malatya postanesinin karşısında Demir gazozunun 'fost'diye açılışını unutmak ne mümkün?
Horata'ya gitmesek de, ayağımız 'toprak'a basıp, başımızda 'yaprak' gımıldayan serin su başlarında dut rakısı içmesek de, iç sızlatan nostalji gönülden silinmiyor.
Ağaçlar bahara durduğunda gar gibi ovayı kaplayan altun kayısımızın bembeyaz çiçeğini hayal etmeniz, gözlerinizi buğulandırıyorsa, Malatya sevdamız sürüyor demektir.
Teze cami avlusunda satılan limonatanın tadını, limonun anayurdu Adana'da dahi özler gibiyim. Ama teze caminin avlusunda da, ganerede de o eski rehavet yok artık. Herkes bir goşuşturmada.
Eskiden Malatya’da hayat daha mı yavaşdı? Yoksa zaman insanlara göre mi değişiyor?.
Selam sabah da azalmış.
Tanıdık mı pek kalmamış?
İnsanlar mı değişmiş?
Nerede o eski Malatya? Nereye gitmiş? Neden gitmiş?
Zamanı yakalamak için saati mi durdurmalı, takvim yapraklarında geriye mi dönmeli?
Geçmişte gizemli birşey vardı; 'Dostluk' derdik ona; Eyi gündeee, kötü günde var olan... Bize yalnız olmadığımızı hissettiren, güç veren..
Eksikliğini duyuyorsak, haydi onu yeniden var edelim, yaşatalım..
Uzat elini, tut elimi.. İç sızlatan özlemimizi giderelim..
Bu sanal ortamda da deneyelim...
(Bu yazı 13 Nisan 2002'de malatyahaber.com'da yayınlanmıştır)