SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Orhan Apaydın

Malatya İzlenimleri

Malatya İzlenimleri
A- A+ PAYLAŞ

Gördüm ki, eleştirilecek birçok şey olsa da, özetle Malatya Malatya olmuş.. 

Orhan APAYDIN Yazdı orhanapaydin01@hotmail.com

1980’de ayrıldığım Malatya’ya 40 yıldır her gelişimde kimi olumsuzlukları/eksikleri görüp çoğu kez hayıflanarak, üzülerek ayrılırdım. Eleştirilerimi/beklentilerimi de zaman zaman bu sitede yazmıştım.

Ama ne yalan söyleyeyim, bu temmuz başındaki üç günlük gezimin il sınırlarına girdiğim ilk anından ayrıldığım son dakikasına kadar gördüğüm, yaşadığım, yediğim her şeyi alkışladım.

Gördüm ki, Malatya bambaşka bir kent olmuş.

Eleştirilecek birçok şey olsa da, özetle Malatya Malatya olmuş.

20 kişilik bir grupla turist gibi gezmemizden mi, havanın çok güzel oluşundan mı, kent makyajının bitmiş olmasından mı? Yoksa hepsi birden mi, bilmiyorum.

Artık iftiharla herkese Malatya’yı gezmelerini önerebileceğim.

Öncelikle belirteyim ki, yerel yönetimler konusunda geçmiş yıllarda duyduğum yakınmalar son yerel seçim ile birlikte sıfırlanmış.

Adeta Malatya’da da her şey çok güzel olmuş…

Tarihi belediye binasının, Halfetin sokağında cumbalı evlerin, İstanbul sinemasının, yıkılması; kanal boyundaki taşların sökülmesi; Hasanbey kayısısının neslinin tükenmesi gibi eksiklikler nedeniyle grubumuzdan kimilerinin yüreği burkulsa da, var olan konakların bir bir restore edilmesi tesellimiz oldu.

TAKAZ’DAN KENTE GİRERKEN Kente Adana yönünden girdik. Tünel bitmiş, yol tamamlanmıştı. İlk durağımız Sürgü- Takaz. Yol üstündeki lokantalara sözüm yok. Ama 40 yıldır ilk kez bu kadar temiz, bakımlı ve koltuklarından masa örtülerine kadar yepyeni bir görünüm alan, yoldan 500 metre içeride suyun çıktığı yer olan SK Takaz Piknik-Restoran-Kafe , diyebilirim ki bir dünya harikası.

Asırlık çınar dallarının buz gibi pınar suyu ile öpüştüğü mekanı bu düzeye getiren işletmecisi ile servis görevlisi Mustafa’yı ayrıca kutladım. Piknik bölümünün de bir an önce düzenleneceğini umuyorum.

Eskiden olduğu gibi Beylerderesi’ni dolaşmadan köprü üzerinden kente girerken, ‘Gelin bindi deveye/Gör kısmet nereye?’ özdeyişimizi anımsayıp uyduk imama (rehbere). Günün akşamında Nurhan Alibeyoğlu’nun üniversitenin yanı başında kurduğu sitenin sosyal tesisinde altı balcanlı (patlıcanlı) kağıt kebabı kadar Malatya’daki dostlar ile buluşmanın hazzını yaşadık. Kuruluşu için yer belirlerken, 42 yıl önce Ankara’dan gelen heyeti gezdirdiğimiz İpek yolundan müstakbel üniversite kampüsüne bakışımızı anımsadım bir an.

Gecenin sonunda Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü, gurme-yazar İbrahim Halil Kılıç’ın nostaljik 44 plakalar ve Malatya motifli kahve tepsisi armağanları tüm konuklar için sürpriz ve değerli bir anı oldu.

İkinci günde gezdiğimiz kayısı bahçesinde dalından kopardığımız kaba aşı cinsi meyve Malatyalı olmayan konukların ilgisini çekse de, ben ancak eski kayısı cinslerinin damağımdaki hafızası ile teselli bulabildim. Bolca dut da yedik. Kayısı çeşitlerinin azalmasını kayısının profesörü Bayram Murat Asma hocamızdan öğrenmeye çalışacağım.

ORDUZU-ESKİMALATYA
Battalgazi Belediyesi’nin üstü açık gezi otobüsü ile Orduzu ve Eskimalatya’daki (Aşşağışeher) tarihi yerleri gezerken, Arslantepe’de 5 bin yıl öncesinin duvarlarına/duvar resimlerine dokunmak özel bir duygu yaratıyor. Kervansaray’ın yaşanan bir yer olarak değerlendirilmesi çok olumlu. Çınar Park, rozet bir mesire yeri olmuş. Belediyenin 3 ayrı rehberi, canla-başla çalışıp konukları ağırlıyor.

Gezi destinasyonu çok iyi planlanmıştı. Öğle yemeği için öğleden sonraki bir saatte gittiğimiz halde dolup taşan Akpınar’daki Hacı Baba Sinan Lokantası her türlü ödülü hak eden bir işletme. Ailenin 4. neslinin de işi üstlendiği mis gibi fırın ve tava yemekleri kokan restoranda en küçük bir lezzet azalması olmadan damak hafızamızı yeniledik. Sahibi Mustafa ve oğlu Zeki’ye selam bırakıp sonsuz teşekkürlerimiz ile ayrılırken, gidecek olanlara ‘aşçı tabağı’nı önermek istiyorum.

Sıtmapınarı’nda Tahtalı Hamam Müzesi’ni hala gezmeyenler var mıdır acaba? Hiç değilse yarım saatinizi ayırınız, anlatacağınız çok şey bulabileceksiniz. Bir de geçmişte rakibi hamamlardan birinin Tahtalı Hamam için çıkardığı söylentiyi oradaki görevli hanımdan dinlemeyi unutmayınız. Malatya lehçesi ile anlatırsa çok güleceksiniz.

ARAPGİR-KEMALİYE
Nemrut’a Adıyaman değil de Pütürge üzerinden gitmenin avantajlarını daha çok duyurabilmenin, Malatya’ya kayısıya yakın bir ekonomik değer katacağını fark ettim.

Arapgir-Kemaliye gezisi için yola çıktığımızda en az 1.5 saat su içecek bir akaryakıt istasyonu ya da bir ağaç gölgesi görememenin sıkıntısı yaşandı. Bu bölgeye hayat vermek için su ihtiyacı varmış.

Erzincan’ın UNESCO’ya aday Kemaliye’si (Eğin) ayrı bir yazı konusu olabilir. Tek kelime ile gitmeli, görmeli. Fırat’ın iki ana kolundan biri olan Karasu nehrinde tekne ile gezerken kıyıda hemen yanıbaşınızda yükselen 500 metreye varan dağlar arasındaki kanyonda dolaşmak, ünlü gezginlere göre yeryüzünde çok az rastlanır duygularla sarıyor sizi.

Alevi kültürünün müzesi halindeki Ocak, Ahmet Kutsi Tecer’in hafızalarımıza yazdığı ‘Orda bir köy var uzakta/ Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz’ mısralarında anlattığı Apçağa köyleri gezileri özel notlar olarak anı defterimizdeki yerini aldı.

Malatya’nın ‘saklı cenneti’ Arapgir’de Millet Han’ın avlusu otantik bir restoran, üst kat odalar butik otel olarak hizmet veriyor. Yerel yemeklerini, bir de daha önce Ankara’daki bir sunumda tattığım tescilli mor reyhan şerbetini içtik. Klarnetli, cümbüşlü fasıl heyeti. Harput yöresi türküleri ile buluşturdu bizleri. Sonsuz keyifliydi… Zaman darlığından çay kıyısının tadını çıkaramadık. Sonraki yıllara ve de bir sonbahar mevsimine kaydırdık.

Ne var ki buraya gidecek yabancı turistleri, en insani ihtiyaçlarını gidermede bir zorluk bekliyor. Odalar dışında bir tek klozetli WC olmamasının eksikliği, umarım kısa zamanda giderilir. Aynı eksikliği bir çok yerde, hatta dünya çapında bir yer olan Malatya Sanat Sokağı’ndaki Fotoğraf Makinaları Müzesi’nde, kimi otellerde dahi görebiliyorsunuz. Hakim iktidarın telkinleri ile yaygınlaşan bu uygulamada ‘vur deyince öldür’ duruma sokanların hiç mi günahı yok?

Elini sallayıp fotoselin algılaması ile musluktan suyun akmasını bekleyen çocukların olduğu bir nesil gelmişken, bu kente turist kazandırmak isteyenlerin bir daha düşünmesi gerekmiyor mu?

Dönüşte mola verdiğimiz Öz-Ka tesisleri ve sahipleri Özhan Ailesi kentin yüz akı bir işletmeyi başarı ile devam ettiriyor. Buradaki ‘Malatya’nın Delileri, Velileri’ köşesinde hatıra fotoğrafı çektirdik.

KARANLIK BİR ŞANZELİZE!
Yeni belediye binası yanındaki Sanat Sokağı’nı ilk kez gördüm. AVM yanındaki otopark gezginciler için büyük rahatlık. Bir de her iki caddeden girişlere ‘Otopark’ tabelaları konulsa bu rahatlığı daha da artırmış olacak. İnanılmaz bir mimari ve seçilmiş dükkanlar/kafeler. İşletmecilerinin her biri çok zarif insanlar. Gezimizi sokağın hemen başındaki Kültürevi’nde başlattık. Yerel sofralar ve diğer uygulamalardaki 30-40 yıl öncesinden geriye doğru Malatya yaşamını canlandıran köşeler hepimizi çocukluğumuza götürdü. Mumyalar son derece başarılı.

44 ayrı segmentte 2000’den fazla fotoğraf makinesi/kamera ve agrandizör iki katlı yerde çağdaş bir müze anlayışı ile sergileniyor. Koleksiyonun sahibi değerli hemşehrimiz Baki Tamer Selçuk Malatya’da bir dünya klasmanı yaratmış. Bu projeye destek veren eski başkan Ahmet Çakır’a teşekkürler. Fotoğraf sanatını bilen birinin, İrfan Tünay’ın bu işin sorumlusu olması isabetli bir seçim.

Sokaktaki kafelerde soğuk bir bira içemesek de akşam üzeri serin esen rüzgar ile keyiflendik. Kervansaray, Arslantepe gibi tarihi yerlerin metrelik imitasyonlarına çakılı tanıtım tabelalarının yazıları silinmişti, anlamakta güçlük çektik.

Sokaktan çıkıp otoparka yöneldiğimizde Merkez Bankası ile okul önünde Paris’in Şanzelizesi benzeri geniş bir kaldırımla buluştuk. Ne var ki, “gece kimse buralara gelmesin dercesine“ karanlıktı. Geçici bir arıza mı diye bakındım, kaldırımı aydınlatacak direklere rastlayamadım…

SU ŞIRILTISI DİYE BİR ŞEY… Yeşilyurt (Çırmıhtı) ile Gündüzbey (Kündübek) kent merkezine sadece 10 dakika kadar yakınlaştırılmış. Bu ilçenin simge isimlerinden Singer Osman (Güler) eski bir kerpiç ev ile avlusunu onarmış, misafirlerini gururla ağırlıyor. Kasaba gittik, ‘2 kilo’ dedi başka bir şey söylemedi. Bir saat sonra ünlü etli ekmekler soframıza geldi. Özel bir lezzet…

Kentin misafirperverliğinin örneği bir Malatyalı olan Mehmet Akbalık ile korumaya alınıp restore edilmiş konakların arasından Gündüzbey’e, sonra da her biri yeşillikler ve dereler üzerine kurulmuş su şırıltıları arasındaki halka açılmış bahçelerden Su Sesi’nde çay, Kaşık’ta kahvelerimizi içtik. Önceki gelişlerimde kayınbiraderim Akın Solmaz’ın aynı yerde hazırlattığı yerel kahvaltı sofrası şimdilerde haklı bir şöhrete ulaşmış.

Napolyon (dalbastı) kirazın vatanı olan Gündüzbey’e gelmekte geç kalmışız. Kirazlar savrulmuştu. Yollar boyu kiraz satılıyordu, lakin küçüktü, taze de değildi.

Dönüş saatimiz yaklaşıyordu. Geçen yıl beni ödüle layık gören Rotary Kulüp yöneticilerine ve sevgili başkanı Yunus Gök’e, kentte bir dönemin fotoğrafçılığına damga vuran, onbinlerce kişinin fotoğraf arşivine sahip Foto Spor’un sahibi Yusuf Bey’e (Uğrar) uğrayamadan dönmek zorundaydık.

ŞİRE PAZARI SAĞLIK KAYNAĞI
Şire Pazarı’na Türkoğlu Kayısı’ya uğrayıp hediyelik paketlerimizi aldık. Dut pestilinden badem ve ceviz sarması yeni bir ürün neredeyse Godiva çikolata fiyatına ama, Adana’da ikram ettiğim tüm arkadaşlar ‘Yok böyle bir lezzet’ diye övdü. Şire Pazarı’nda üçgen saplı sallama tepsilerde dağıtılan çay ve satıcısının bağırışı, esnafın birbirine hitapları eski çarşılarımızın yaşayan bir yüzü gibiydi. Harikçiler ayakkabıcı, mişmişçiler kaysıcı, Ganere Akpınar olmuş. Otomobilimi park ettiğim yerdeki valeye Aslanlı havuzun yerini sordum. İçime doğmuştu. ‘Aha bura abe, fırın da şura’ diye ayak bastığımız yeri gösterdi. ‘Gözüm üstüne, güle güle, gine beklerik’ diye uğurladı bizi. Bu çarşının yoğurt satan altı köşeli kasketli erkeklerini, kareli, alaca çarşaflı kadınlarını aradı gözüm. Ertaç Önal’ın on yazılık dizi yaptığı arasanın yanına ince uzun sitilde koyun, geniş sitilde inek sütünden yoğurtlarını getirip dizerlerdi. Alıcıları da yoğurdun kalitesini anlamak için sitili şöyle bir sallardı. Gelen sallar, giden sallar yoğurt cıvıklaşır ama kimse de sesini çıkarmazdı. Raf ömrünü uzatmak için katkı maddesi koymanın bilinmediği o yıllarda, hava sıcaksa akşama doğru ekşir, bu nedenle de öğle üzeri fiyatı düşerdi…

Kayısıcı Ahmet kuru kayısı paketimizi yaparken yarenlikten geri kalmadı. İki parmağının ucunu fiskeleyip, ‘Abe gutuya iki tene gurt atam mı?’ diye sordu. Şaşırdım. Meğer organik ürüne rağbet artınca, ilaçsız kuru meyveler çabuk kurtlanabildiğinden böyle bir mizah çıkmış ortaya.

Yağlı ekmekler, kurabiye, kayısı ve kirazlarla doldurduğumuz bagajla yola çıkıp son molayı yine Takaz’da verdik. Birlikte seyahat ettiğimiz Muzaffer Abi (Bal) ve kızı Deniz ile birlikte, şimdiden gidemediğimiz yerleri ve uğrayamadığımız dostları görmek üzere şimdiden gelecek yılın programını yaptık… Yol boyunca da Celal Abi’nin (Yalvaç) armağan ettiği Mustafa Kuşçuoğlu’nun Malatya yöresi özdeyişleri kitabını okuduk.

Vali Konağı yanındaki yerinde ev yemekleri yapan Gülhan Hanım’ın bizler için hazırladığı kiraz yaprağı sarması ile bumbar (mumbar) ve analı-kızlı içli köfteyi yiyemeden dönsek de, her zaman il dışına gönderebildikleri için iştahımızı sakladık.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

19 yorum yapılmış

  • Mehmet engin (4 yıl önce)
    Sevgli Orhan kardeşim tüm eleştirileri okudum.senin negatif ve pozitif eleştirilerr her zaman açıkve net oldğunu biliyorum.... Herşeye rağmen güzel bir yazı ve bir o kadarda harika vurguların ,uyarıların tesbitlerin , geleceğin dünya şehri olmaya aday Malatyanın dahada gelişmesi için öneri ve eleştirelerini Malatyalı genç insanlar iyi anlamalı. Anladılarsa zaten Malatya emin ellerde sayılır. Yüreğine ve kalemine sağlık....Mehmet nuran alibeyoğlunada yürekten selamlar.
    0
    0
    Yanıtla
  • Mehmet engin (5 yıl önce)
    Sevgili Orhan Apaydın........ Beklendiğinden çok daha güzel Malatya gezinizi anlatmışsın..... bu güzel geziye davetli olduğum halde iş için çelik fuarı Almanya Düsseldorfda olmam dan dolayı gelemedim... hayıflandım..... Ertaç Önal abide katılamadığı için ćok üzülmüş. ... inşallah gelecek senekine katılırız. .. ayrıca bu gezinin organizasyonunu Yapan sevgili İmit kardeşimide kutlarım... hepinize sonsuz Sevgi. ..selam...dualarımı iletiyorum.
    0
    0
    Yanıtla
  • murat (5 yıl önce)
    öyle bi anlatmış ki babam her sene gitmeme rağmen özledim valla ah ah gurbet ne zormuş malatya malatya
    0
    0
    Yanıtla
  • Ömer (5 yıl önce)
    Ağzına sağlık abim..
    0
    0
    Yanıtla
  • TURGUT ÖZMÜŞ (5 yıl önce)
    Sayın,Orhan APAYDIN ,üstadım çok güzel yazmışsınız emeğinize ve yüreğinize sağlık, Bu organizasyonda , Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler, Herşey '''MALATYA ''' için ...
    0
    0
    Yanıtla
  • Battalgazi44 (5 yıl önce)
    Yazar, içki gibi zararlı maddeleri teşvik edici ifadeler kullanmasa daha iyi olacakmış. Her şeyden önce gençlere iyi örnek olunmalıdır. İçki bütün kötülüklerin anasıdır.
    %50
    %50
    Yanıtla
  • Uveys El Karani (5 yıl önce)Battalgazi44 isimli kullanıcı yorumuna
    Ben de sizinle hemfikirim.
    %50
    %50
    Yanıtla
  • Asil Malatyalı (5 yıl önce)
    Bu nasıl bir yazı ve ön yargı daha başında diyor ki; geçmiş yerel yönetimden yakınmalar son seçimlerde sıfırlamış. Yani o anlattığın güzellikler 3 ayda mı yapılmış? Hiç güleceğim yoktu. Yanlı bir yazı ve yanlı bir haber sitesi. Hiçbir zaman hakkı teslim etmediniz. Siz etmezseniz nolur bizlerin gören gözleri var ya!
    %50
    %50
    Yanıtla
  • Asil Olmayan Malatyalı! (5 yıl önce)Asil Malatyalı isimli kullanıcı yorumuna
    Yazar, Malatya'da eski yönetimlerce gerçek değerinin birkaç katına yandaşlara yaptırılan belediye işlerinden, 4 trilyonluk sinema festivalinden, buna karşılık Malatya tanıtımı için önemli olan kayısı festivalini unutturan, 2 aylığına çadır kiralayıp 1 milyon lira kira ödeyen, belediyeye liyakat gözetmeksizin kapasitesiz adamlarını dolduran, çaplarının çok üstünde maaş sözleşmeleri yapılıp, astronomik paralar ödeyen (şirket müdürüne 30 milyar, ilkokul mezununa 12 milyar maaş), belediyeyi çiftliğe çeviren, belediyenin tüm kaynaklarını tüketen, devranı sürdürebilmek için yüzde 45 faizle özel bankadan kredi alıp yine de yağma mantığını sürdüren, gelen başkana personel maaşı dahi ödeyemeyecek bir belediye bırakanlardan kurtulmuş olmasının neden olduğu yakınmaların sıfırlandığına dair gözlemlerini yazmış olmasın. Ha ne dersin asil (!) Malatyalı vatandaş.
    0
    0
    Yanıtla
  • Mehmet özerdem (5 yıl önce)
    eskiye sahip olmamak ve de tuvalet başka şey demeyeyim
    0
    0
    Yanıtla
  • Mehmet Özerdem (5 yıl önce)
    Özlemek özlem duymak ne güzel eski yapıları sahiplenmek ondan da güzel medeniyetten uzaklaşmak turizimi baltalamak ta yeni Malatya lılık eksikliği ekip güzel daha nicelerine bahcede kalmadı ki hela nasıl oluru anlatayım hela kültürünü sonra ele alalım begim
    0
    0
    Yanıtla
  • Ali CELIK (5 yıl önce)
    Keyifle okudum yazıyı. Kaleminize sağlık Orhan Bey. Tabii sizin de bahsettiğiniz gibi eksiklerimiz yok mu... Maalesef var. Hep diyoruz ya Malatya Doğunun Paris’i! Sanırım bunun için epey yolumuz var. Ama umutluyum! Özellikle yerel yönetimdeki değişikliğin getirdiği olumlu hava ile Malatya bu yönde güçlü bir ivme kazanacaktır. Bir Dünya Kenti Malatya nasıl yaratılır? Şehir dışından, yurt dışından gelenlerin alışkanlıklarına hizmet edebilecek yenilikler yaratmalıyız. Elimizdeki değerlerin farkına varmalı, bunları ön plana çıkaracak çalışmaları toplum olarak hayata geçirmeliyiz. Mesela Arslantepe Höyüğü’nü ne derece tanıtabiliyoruz? Bugün Roma’ya turist olarak gittiğinizde müzeleri gezebilmek için para vermenizin dışında uzun kuyruklarda beklemeyi göze almanız gerekiyor. Biz elimizdeki bu açık hava müzesini öyle bir ön plana çıkarmalıyız ki sırf burayı görmek için Malatya’ya turist akmalı. Aynı şekilde Nemrut Adıyaman’ın mı yoksa Malatya’nın mı kavgasını bırakıp. Nemrut’a Pütürge üzerinden giderken kullanılan yolu eğlenceli hale getirmeliyiz. Mesela yolda giderken Kubbe dağında mola versek orada tesislerde yazık soğuk ayran, kışın sıcak demli bir çay içebilsek. Temel geçim kaynağı hayvancılık olan yöre insanın pişirip, sunabileceği et lokantaları olsa... Hatta kubbe dağı etrafına inşa edilebilecek tek katlı dağ evleri yapılsa. Gelenlerin burada doğa sporları yapmasına imkân verilse. Dağ havası alsalar. O bölgede yaşayan kuşların doğal yaşamlarının izlenebildiği etkinlikler yapılsa. Böylece sıkıcı geçecek 1,5 saatlik yolu, eğlenceli bir şekilde tamamlamış olurlar. Bugün Pütürge’ye gittiğinizde doğru dürüst yemek yiyeceğiniz bir lokanta, çay içebileceğiniz bir mekân bulamazsınız. Burada yerel yemeklerin sunulacağı, yerelde yaşayan kadınların işleteceği mekanların açılmasına kolaylık sağlansa. Bir başka güzellik Darende. Adeta huzur şehri olarak nitelendirilebilecek bir değerimiz var. Somuncu Baba Türbesi, Şelaleleri, mesire alanlarıyla ön plan çıkan bu güzide ilçede Tasavvuf konserleri verilse. İslam ilmi ile ilgili konferansların merkezi burası olsa. Gelenlerin mevcuttaki doğal güzelliklerden yararlanabileceği bir inanç turizmi merkezi haline gelse. Yine buraya giderken kullanılan güzergahlarda turistlerin yöresel yemekleri tadabileceği yerler olsa... Şehir merkezindeki doğal güzellik Yeşilyurt. Yazın en sıcak zamanlarında uzun ağaçların gölgesinde, akan suların sesiyle serinleyebilir, doğanın tadını çıkarabilirsiniz. Adeta mini bir Karadeniz yaratılabilir burada. Yine burada tek katlı dağ evleri doğayla iç içe olacak şekilde inşa edilse. Hem yerli halk hem turistler geldiklerinde doğanın içerisinde huzur dolu bir tatil geçireceklerdir. Akçadağ Levent Vadisine gittiniz. Dünya’da eşine az rastlanacak güzellikteki vadiyi seyir terasından izliyorsunuz. En fazla ne kadar zaman geçirebilirsiniz orda. İnsanların yeme, içme ve konaklama ihtiyaçlarını gideremediğiniz takdirde oranın bir cazibesi olmayacaktır. Battalgazi’nin tarihi güzellikleri Arslantepe Höyüğü, Kervansarayı, Ulu Camisi; Doğanşehir’in yeşil doğası, Takas’ı; Pütürge’nin Nemrut’u; Akçadağ’ın Levent Vadisi; Arapgir’in mor reyhanı; Hekimhan’ın Cevizi, Yama Dağı; Darende’nin inanç turizmindeki yeri bunların hepsi ayrı ayrı marka değeri taşıyan güzellikler.. Bunları ön plana çıkarmalı, tescillendirmeliyiz. Nasıl yapılacak bunlar? Öncelikle Uçak seferlerini düzenlemeliyiz! Malatya’ya direk uçuşların sayısını arttırmalıyız. Eğer turist çekmek istiyorsak mutlaka şehre gelen turistin uçaktan indikten sonra herhangi bir gün kaybı olmadan otele giriş yapmasını sağlamalıyız. Şimdiki sistemde Ankara’dan, İstanbul’dan gelen uçaklar gece yarısı Malatya’da oluyor. Eğer turist direk otele gidiyorsa 5-6 saat uyku için tam gün otel parası vermek zorunda kalıyor. Kimse bunu tercih etmez! Ardından tüm turist firmalarının/operatörlerinin katılacağı bir Malatya gezisi düzenlemeli önce onlara Malatya’yı tanıtmalıyız. Onların katılacağı çalıştaylar düzenleyerek. Neler yapılabilir hep birlikte karar almalıyız. Ardından bunu hayata geçirmek için Belediye, STKlar hep birlikte çaba sarf etmeliyiz. Girişimci iş insanlarını yatırım yapmak üzere buraya çekmeliyiz. Onlara bazı kolaylıklar sağlayarak yatırımı bu ölü bölgelerde yapması konusunda ısrarcı olmalıyız. Geleceğe yönelik atılacak adımlarla bu ölü bölgelerin canlanacağına dair teminat vermeliyiz. Malatya merkezden çıkan bir turistin yol güzergahını hareketlendirmeliyiz. Planlı etkinlikler düzenlemeli, bu güzergahlarda insanların mola verebileceği, dinlenebileceği ve hatta konaklayabileceği küçük, şirin ama temiz yapılar yapmalıyız. Turizm Kokartlı rehberlerin Malatya’da istihdamını sağlamalıyız. Bazı şeyleri tabu olmaktan çıkarmalıyız. Mesela Orhan Bey’in yazısında bahsettiği gibi Sanat Sokağını gezen biri neden soğuk birasını içmesin. Ya da sanat sokağını modern bir yapıya kavuştursak insanlar orda soğuk içkilerini yudumlayabilse... modern müzikler eşliğinde... Bir yerden Jazz çalsa... Diğer yandan Dünya klasikleri çalsa... Sanat sokağı belli aralıklarla modern sergilere ev sahipliği yapsa. Üniversite öğrencilerinin canlı performanslarına hoş görüyle yaklaşılsa. Ancak o zaman bir sanat sokağından bahsedebiliriz. Malatya şehir merkezini komple trafiğe kapatmak lazım. Ortadan geçen hafif raylı araçlar olabilir. İstasyon kavşağından başlayıp, Vali konağında kadar uzayan güzergahı, fuzuli caddesi ’de dahil olmak üzere, şire pazarını, akpınarı da içine alacak şekilde komple trafiğe kapatmamız lazım. Çarşı kültürünü canlandıralım. O bölgeyi adeta açık bir avm haline getirelim. Ama tabii bunun için ulaşım master planı yapılması lazım. Şehrin kuzey ve güneyinden geçecek yolları bir an önce hayata geçirelim. Yeni ana arterler ortaya çıkaralım. Malatya'nın kamu/yerel yöneticilerinin, sivil toplum kuruluşlarının bunları düşünüp, planlaması lazım. Malatya çok güzel olabilir ama çalışmak, yenilikleri takip etmek ve bu yenilikleri hayata geçirebilecek hoşgörüye sahip olmamız lazım!
    %50
    %50
    Yanıtla
  • süleyman gökçe (5 yıl önce)
    Teşekkürler orhan abi.Aslında tüm küçük vilayet ve ilçeler aşağı yukarı aynı güzellikte. Sağolsun varolsun başkanımız erdoğan sayesinde.Birde sürekli CHP idaresindeki (Belediye) olan şehirler 40 yıl önce ne ise şimdi daha berbat Gez gör hak ver inat onları yıkmış çürütmüş ,!!!!
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Yaşar KARAASLAN (5 yıl önce)
    Kalemine ve yüreğine sağlık Orhan Abi. Yaşadığımız kenti, taşınır-taşınmaz değerlerini gerektiği gibi koruyamasak da sizin; ince ironili ve nostaljik duygusal anlatımınız içimize bir nebze de olsa su serpti. Kalemine ve yüreğine sağlık
    0
    0
    Yanıtla
  • Mehmet Çalışkan (5 yıl önce)
    Uzun lafa gerek yok. Peş peşe iki kere okudum, kendimi orada sandım. Bu kadar güzel bir ifade... Emeğine, yüreğine sağlık Orhan ağabey.
    0
    0
    Yanıtla
  • Ali Acıburç (5 yıl önce)
    O kadar güzel yaşayarak yazmışsın ki bir solukta okudum çok mutlu oldum sanki senin yanındaymış gibi oldum kalemine yüreğine sağlık eskimeyen dostum
    0
    0
    Yanıtla
  • Işık (5 yıl önce)
    Malatyanın içme suyu kaynağı olan Gündüzbeydeki '' Su Sesi'ne de gitmenizi öneririm.
    0
    0
    Yanıtla
  • Ergün (5 yıl önce)
    Sayın Apaydın, elinize, dilinize sağlık. Halen bu güzellikleri görmüyorlar, daha doğrusu görmek istemeyen hemşehrilerimiz var. Gerçekten onlara söyleyecek laf bulamıyorum.
    0
    0
    Yanıtla
  • Emre (5 yıl önce)
    Allah aşkına neden bahsediyorsun neşeli bir gününde gitmişsin bir kaç güzel yere gitmişin yazmışsında yazmışsın trafiğine girdinmi kasap pazarına sebze meyve haline girdinmi şire pazarından kayısı almışsın birde kayısı sat bakalım insanlar hala kaba poşetler hala siyah hala sebze meyveyi seçip alamıyorsun adamlar ben veririm diyor bozuk sebze meyveleri poşetlere doldurup veriyor iyilerini tezgahta gelen müşteriye gösteri reklam amaçlı koyuyor trafik desen öyle sıkıntı birde yazmadıklarımız var bazı insanlar hala öküz gibi milletin karısına kızına bakıyor eşinle kızınla rahat gezemiyorsun
    0
    0
    Yanıtla

Orhan Apaydın yazıları