SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Göknur Akçadağ

8 Bin Yıllık Bir Şehir: Malatya

A- A+ PAYLAŞ


Yrd.Doç.Dr. Göknur AKÇADAĞ

 

8000 YILLIK BİR ANADOLU ŞEHRİ:*


Malatya'nın Kuruluş Yeri,  Adı, Stratejik Önemi ve Tarihçesi

 

Bu konuda kitaplarımda yer alan, çeşitli dergilere yazmış olduğum yazı veya makalelerden derleme yaparak, Malatyahaber.com okuyucularına da ulaşsın bilgiler istedim.

Açık hava müzesi olacak Arslantepe’si,

Merkezinde kent müzesi kurularak şehrin hikayesinin görsel anlatımının sağlanması,

Eskimalatya’da bulunan tarihi yapıları,

Nemrut ören yerine yakınlığı,

Restorasyonu biten Beşkonakları, bitmek üzere olan İstanbulluoğlu Konağı,

Pınarbaşı-Gündüzbey-İsmetpaşa vadisinin güzelliği,

Levent vadisi,

Arapkir’deki tarihi yapılar ve Ocak köyü,

Darende’deki tarihi yapıları, 

Sıralayamadığımız diğer özellikleri, güzellikleriyle Malatya…

 

Tarihi geçmişi oldukça eskilere dayanan yeşilliğiyle, güzelliğiyle ünlenmiş, coğrafya eserleri ve seyahatnamelerde bahsedilmeden geçilmeyen bir şehir.

Eski Malatya'dan Yeni Malatya'ya uzanan binlerce yıllık bir süreç.

Fırat havzasının bu önemli noktasında kurulmuş olan Malatya şehri, sahip olduğu iklim ve tabiat şartlarıyla tarihin her döneminde önemini korumuş ve bundan dolayı da devletlerarası mücadele sahası olarak pek çok istilaya uğramıştır.

 

Malatya şehir ismi, tarihte ilk defa Geç Hitit (M.Ö. 1200-700) şehirleri arasında yer almıştır. Şehrin bir merkez olarak ortaya çıkmasından önce, Malatya ovasında dağınık yerleşim yerleri bulunmaktaydı. Bugün höyük dediğimiz bu yerleşim yerlerinin kazılar yoluyla verdiği bilgilere dayanılarak bölgede en eski yerleşim tarihini 8-10 bin yıl öncesine götürmek mümkün olabilmiştir. Malatya yöresinde ele geçen buluntular, yörede en eski çağlardan beri çeşitli insan topluluklarının yaşadığını göstermektedir. Günümüzde Fırat nehrinde baraj gölü altında kalmış olan Caferhöyük ve Değirmentepe ile Eski Malatya yakınındaki Arslantepe Malatya yöresinin yerleşim tarihinde en önemli alanları oluşturmaktadır.

 

Malatya ve civarında eski yerleşmelerin bakiyeleri olan höyüklerin kazı çalışmaları 1932'lerde başlamış ve bu sistemli kazılar 1975'den sonra GAP projesinin uygulanmaya konması ile kurtarma kazılarına dönüşmüştür. Günümüzde bu su altında kalan höyüklerden çıkartılan eserler Malatya Müzesinde sergilenmektedir.

 

Kuzeyinde bulunan dağ kemerleri ile Yüksek Mezopotamya'nın geniş steplerinin kuzeyini kaplayan Yukarı Fırat bölgesi, günümüzde Arslantepe'de artaya çıkartılan bulgular ile merkezi devlet biçimine dayanan kensel antik bir uygarlığı işaret etmektedir. Yani Malatya için bir şehir konumundaki en önemli belki de ilk yerleşim yerini Arslantepe olarak kabul etmek gerekir. Arslantepe'nin tarihi, büyük olasılıkla 6 veya 7. bin yılda bereketli ve iyi sulanan Malatya ovasına yerleşen bir tarımsal köy ile başlamıştır.

 

Bugünlerde her yıl oldugu gibi Malatya’ya gelmiş olan Arslantepe kazılarını yıllardır yürüten Marcella Frangıpane'nin söylediği gibi:

"su zengini geniş vadi, doğu Türkiye ile günümüzde kurak Antitoros sıra dağları arasında bir vaha, yükselen bir tepe, ovada alçalıp yükselen zirveler arasında diğerlerine göre düzgün biçimi ile ayrılır ve son derece net slüeti uyuyan bir kaplumbağaya benzer. Ard arda sürekli yıkılmış ve tekrar yapılanmış bu şehir gömülerle korunmuş binlerce yıllık tarihinde, yalnızca kendi içinde bölgenin gelişmelerini değil, uygarlığımızın asıl kaynaklarının bazı aşamalarını da gizlemektedir. "

 

İşte bundan dolayı dağınık durumdaki diğer yerleşim yerlerinin artmış olmasına rağmen, Malatya bölgesi M.Ö.2500'lerden itibaren Arslantepe'nin kontrolü altında olmuştur.

           

            İlk olarak Arslantepe'de Milidia, Melide, Melita gibi adlarla  ortaya çıkmış olan şehir, Romalıların bölgeye gelmesinden sonra İmparator Titus devrinde (M.S. 79-81) XII. Fulminata lejyonunun daimi karargâhını Arslantepe'nin 4 km. kuzeyine taşımasıyla yeniden ortaya çıkmış ve ilk yer değiştirme hadisesini yaşamış, bugünkü Eski Malatya şehri oluşmuştur. Bu karargâh etrafında yapıları oluşması ve yeni yerleşmeler ile Malatya giderek büyümüş, şehir surlarla çevrelenmiş, askeri nitelikli bir üs niteliği taşıyan şehir haline gelmiştir hatta yerleşmeler zamanla surlarının dışına da taşmıştır.

 

Bizans-İslam-Selçuklu-Danişmendli-Memluklu-Dulkadırlı ve Osmanlı dönemlerinde iç ve dış kaleden meydana gelen yapısıyla giderek büyümüş, Anadolu'nun önemli şehirleri arasında yer almıştır.

 

Aspuzu’ya göç gerçekleşiyor..       

 

Malatya'nın ikinci yer değiştirme hadisesi XIX. yy.da olmuştur. 1838'de Hafız Paşa'nın askeri karargâhını Elazığ (Mezraa)'dan Malatya'ya taşıma kararını almasıyla, Malatya ahalisi yaz aylarında Aspuzu'daki yazlık evlerinde iken, ordu buraya gelmiş ve askerler evlere yerleştirilmiştir. Kış geldiğinde askerler evlerde oturmakta olduğundan, Malatyalılar Aspuzu'daki evlerinde kalmak zorunda kalmışlar ve artık bakımsı kalan ve tahrip edilmiş durumdaki kışlık evlerine dönemeyip, Aspuzu'yu daimi yerleşim yeri olarak kabul etmişlerdir.  Aspuzu'da şehrin yeniden kurulması ile Eski Malatya atıl, bakımsız duruma düşmüş,tarihi eseler harabeye dönüşmüştür. Aspuzu'ya göçler, salgın hastalıklar ve göçebelerin yağması neticesinde harap hale gelen şehirde, nüfusun çok azaldığı, az sayıda Türk ailenin yaşamakta olduğunu o yıllarda yöreyi gezmiş olan seyyahlar, görevliler haber vermektedir. Daha önce bir köy konumunda olup, bağ ve bahçelerinin güzelliği ile ünlü Aspuzu giderek büyümüş, yeni mahalleler kurulmuş, Eski Malatya'da bulunan medrese, cami gibi eserler aynı adlar verilerek yeniden burada kurulmuş, vakıfları da bunlara bağlanmıştır.

 

Malatya tahrir defterine bu durum: " Malatya şehri bundan akdem harap olarak, yaylaları bulunan Aspuzı'ya nakleylemiş olduklarından, şehr-i mezburda  fatih-i Yemen Sinan Paşa camii-i şerifi dahi harab...olarak, zikr olunan Aspuzı'da..." ifadesi ile yazılmıştır.

 

Şehrin ilk ismi Hitit devri kaynaklarında “Maldiya” olarak görülür. Asur ve Urartu devri vesikalarında “Melid, Meliddu, Milidya, Melita” formundadır. Şimdiki Eski Malatya’nın bulunduğu yerde kurulan Roma’ya bağlı şehrin “Melita ve Melitene” adıyla bilindiği, İslami döneme ise bu adın "Malatiyye ve Malatya” şekliyle geçtiği anlaşılıyor.

 

Malatya ve çevresi ilkçağlardan itibaren çeşitli kültür ve medeniyet izlerini taşıyan yerler arasında yer alır. Yöredeki kazılar ve buluntular, Malatya’nın yerleşim tarihini M.Ö. sekizbin yıllarına kadar uzatmamızı mümkün kılmaktadır. Hitit devrinde  Hattuşaş’tan Urfa’ya uzanan yol üzerinde yer alan Malatya, uzun süre Hitit yönetimi altında kalmış, Hititlerin yıkılması ile M.Ö. 1200-700 arasında ortaya çıkan Geç Hitit Şehir devletlerinden birisi olmuştu. Asur krallığına haraç veren Malatya şehir devleti, bir süre Kargamış krallığına daha sonra da Urartu topraklarına dahil olacaktır.

 

Başşehir “Melit”…ve İslam fetihleri Malatya’ya ulaşıyor…bu defa Avasım bölgesinin merkezi oluyor “Malatiyye”

 

Urartuların Asurlara karşı yenilgiye uğramaları ile “Melit” başşehir olarak Asurlara bağlı Kommanu eyaletinde yer alacaktır. M.Ö. 660’larda Anadolu’ya yapılan Kimmer akınları Malatya ve çevresini de etkilemiştir. Persler devrinde Malatya, Kapadokya satraplığının on valiliğinden birisi olacaktır. Selefkos, Pontus ve Kommanege krallıklarına bağlandıktan sonra, Roma İmparatorluğunun bir lejyonu haline gelmiştir.

 

Roma döneminde şark hudutlarını muhafaza eden konumuyla büyük öneme sahip olan şehrin surları yapılmış ve eyalet merkezlerinden birisi olmuştur.  Roma ve Bizans döneminde askeri üs niteliği ile gerek Sasanilerle olan savaşlarda gerekse Bizans-Arap mücadelesinde önemli rol oynamıştır. 659 tarihinde Habib Bin Mesleme tarafından İslam hakimiyetine geçirilmişse de, bu hakimiyet sürekli olamamıştı. Yöredeki mücadele alınıp kaybedilme şeklinde uzun süre devam etmiştir. Araplar Malatya’yı ele geçirdikten sonra, bölgenin en mamur beldesi haline getirmişler ve Harun Reşit zamanında (786-809) Avasım adıyla oluşturulan müstakil bölgenin merkezi yapmışlardır. Bu merkezin bir diğer özelliği de Horasan’dan nakledilen Türklerin önemli bir yerleşim yeri olmasıdır. Bizans-İslam mücadelesi sırasında ortaya çıkan Türk-İslam kahramanları arasında şüphesiz Seyyid Battal Gazi’nin ayrı bir yeri vardır.

 

Malatya’nın parlak çağı: Selçuklular dönemi ..

 

Malatya ve çevresinde Türk varlığının izlerini M.Ö. VII.yüzyıla kadar uzatmak mümkündür fakat yörede kesin Türk hakimiyeti XI. Yüzyılda sağlanmıştır. Selçukluların Anadolu’ya yönelmesi ile 1058 yılında Emir Dinar kumandasındaki üç bin kadar Türk akıncısının Anadolu’nun zengin ticaret şehirlerinden birisi olan Malatya’ya geldiği ve ganimetler elde ettiğini kaynaklar yazmaktadır.

 

Yörede Bizans hakimiyeti valileri aracılığı ile sürdürülmüş, Malatya’dan Maraş’a kadar uzanan sahada Filaretos bir beylik tesis etmiştir. 1095’de Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıçarslan Malatya üzerine yürümüş, fakat I. Haçlı seferinin başlaması sebebiyle muhasarayı kaldırmıştır.

 

Geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirdiğimiz 1. ve 2. “Melita’dan Battalgazi’ye Tarih-Arkeoloji-Kültür- Sanat Günleri -Kervansaray Buluşması-” na da etkinlik tarihi olarak belirlediğimiz 18 Eylül günü 1102’de Gümüştekin Ahmed Malatya’ya girmiş ise de bir süre sonra şehir Selçuklulara geçmişti. Malatya üzerinde iki Türk Devleti, Selçuklu- Danişmendli mücadelesi, 25 Ekim 1178’de II.Kılıçarslan’ın Malatya’yı kesin olarak alması ile sona ermiştir. Selçuklu hakimiyetinde Malatya en ihtişamlı dönemini yaşamış, zaman zaman şehzadelerden birinin idaresinde olmak üzere, pek çok kültürel yapıyla bezenmiştir. Bugün restorasyonu gerçekleşen pek çok yapı bu dönemin kalıntılarıdır. Bir kısmı da günümüze kalmamıştır.

 

Malatya Alaaddin Keykubad’ın yönetiminde iken, Sultan’ın Eyyubi prensesi ile 1277’de yapılan düğünü de burada yapılmıştı. Bir şehzade şehri olmasa bile, bu düğün hadisesi gerçekten ilginç bir hikayedir. Başka bir yazı konusu olarak ele almak isterim.

 

Bir süre Moğol valileri tarafından idare edilen Malatya ile Memluklular da ilgilenmişler ve yöreye akınlar düzenlemişlerdi. Bunun sonucu olarak 1315’te Memluklu kumandanı Seyfeddin Tingiz tarafından Moğol beyi Emir Çoban’ın malikanesi olan Malatya teslim alınmıştır.

 

Malatya ilk Defa 1399’da Osmanlı topraklarına dahil oluyor..

 

Topraklarını Orta Anadolu’ya kadar uzatmış olan Osmanlı hükümdarı I.Bayezid 1399’da Memluklu nüfuz sahasına inerek, Fırat havzası boyunca Malatya, Elbistan, Behisni, Darende ve Divriği’yi almış ve yönetimi bölgede kurulmuş olan Dulkadıroğullarının başındaki Nasreddin Bey’e bırakmışlardır. O sırada Malatya Timur tahribatını da yaşamıştır. Osmanlı hakimiyetini kısa surede akamete uğratan bir gelişmeydi bu. 1400 yılında Anadolu’ya giren Timur Sivas’ı ve oradan da Malatya’yı işgal ve tahrip etmiş, buradan Suriye Seferine çıkmıştır. Timur’un Malatya yöresinden ayrılmasından sonra Dulkadırlılar tekrar bölgede hakim olmuşlardı.

 

Yavuz Sultan Selim, Sultan Çayırı’nda..

 

Sultan Çayırı, neresidir, bilmemiz gerekir tabi ve neden önemlidir?

 

Osmanlı ordusu, Tohma ile Fırat nehrinin birleştiği konuma yakın bu civarda konaklamıştı Mısır seferine çıkmadan önce.

 

Aslında bugün o yöre tam tespit edip, bir yazı yazılmalı diye hep düşünürüm. Yapmakta olduğum Malatya Valiliği’mizin desteğiyle tarafımdan yürütülen, “Malatya İli Kültür Varlıkları Envanteri projesi” çerçevesinde, yapacağım saha taramasında bunu gerçekleştirmeyi istiyorum. Hatta sadece burası değil, tarihi izleri ile nerelerde ilginç ve vurgulanması gereken tarihi odak noktaları var ise, buralarda belirleyici-tanımlayıcı yazılar bulundurmak, tarihi bilinci yöresel anlamda sahiplenmeye de katkıda bulunacaktır.

 

Böylece, Dulkadıroğlu toprakları üzerinde Osmanlı- Memluklu rekabetinin bir neticesi olarak Malatya, 1516 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi öncesi Osmanlı topraklarına dahil edilmişti. İlkçağdan Osmanlı dönemine gelinceye kadar önemli bir hudut şehri olan Malatya, Osmanlı hakimiyetine girişi ile bir iç bölge şehri halini almış ve eski stratejik önemini kaybetmiştir. XVI. yüzyılın ilk yarısında şehirde 6000-9000 arası nüfus yaşamaktaydı. Malatya bir sancak olarak bazen Rum bazen de Dulkadır eyaletine bağlanmıştır. 1588’den XVIII. yüzyıla kadar Zülkadriye eyaletinin bir sancağı olmuş, daha sonra ise Mamuretü’l-Aziz ve Diyarbekir eyaletleri arasında el değiştirmiştir. XIX. yüzyılda Malatya şehri için önemli bir değişiklik olmuş, şehir mecburi bir yer değiştirme hadisesi ile karşı karşıya kalmıştır.

 

Bugün yaşadığımız Malatya, bir yanda neredeyse birleştiği Orduzu ve Eski Malatya’sı ile, diğer yanda eski Roma-Bizans devri köylerinin su akış yolları boyunca kurgulandığı vadiler- Gündüzbey’e kadar uzanan eski köy yerleşmeleri ile, şehre giriş güzergahı olan ve yine Barguzu gibi eski köyleri de içine alacak şekilde, Timur’un ordusunu geçirdiği Beylerderesi mevkiine kadar, Urartu höyüklerinin belli mesafe dahilinde sıralandığı Orduzu Pınarbaşı, Üniversitenin kurulduğu yerin köşesinde yer alan höyüğü ile sıralanıp giden her adımında tarihi dokuları ile bütünleşmiş, birleşmiş yollar mesafeler yöresi olmuştur. Çoğunu bilip fark edemediğimiz, bildiklerimizi yeterince değerlendiremediğimiz eskiden yeniye tarihi ve kültürel varlıklarımız Fırat’a uzanıp gidiyor, yeri gelip Roma yol parke taşları ile, yeri gelip höyük katmanları ile , yörenin tarihini 8000 yıl öncelere götüren höyüklerin sualtında kaldığı  Karakaya Baraj gölünden,  Urartu yazıtının su altında kaldığı Kömürhan köprüsüne kadar, farkında olmamız  gereken tarihimiz..

 

 

 

* Bu yazı, asağıda sıralanan kendi yazmış olduğum bir kısmını aşağıda sıraladığım kitap ve makalelerden derlenerek yazılmıştır, bilgilerin  kullanımında kaynak gösterilmesi gerekmektedir. :

Göknur Akçadağ (Göğebakan),  XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560) , Malatya Belediyesi Kültür yay. No: 6, Malatya 2002

Fotoğraflarla Geçmişte Malatya, Malatya Belediyesi Kültür Yayınları, No.11, Malatya 2004

     “Yöresel Tarih ve Kültürel Mirasın Dünya Kültür Turizmiyle Entegrasyonu”, OWHC Avrasya Uluslar Arası Turizm Semineri “Avrasya Dünya Miras Şehirlerinde Kültürel Turizmin Gelişimi”, Safranbolu 10-12 Kasım 2005, s. 1-6

Tarih İçinde Malatya”, Tarla Kültür ve Sanat Dergisi Malatya Özel Sayısı, S: 97/7, (İstanbul 1997), s. 10-15

"Malatya" Maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi C.27, Ankara 2003, s.468-473 

"Artuklular Döneminde Malatya ve Yöresi", Belek Gazi ve Dönemi Sempozyumu (Elazığ 1-2 Ekim 2004)'na sunulan bildiri.

“Tarih, Tarihi Eserler ve Kültür Turizmi Bağlamında Yeni Yaklaşımlar ve Şehirlerin Vizyonu Ne Olmalıdır?”, Uluslar arası Katılımlı I. Melita’dan Battalgazi’ye Tarih-Arkeoloji-Kültür-Sanat Günleri,  Malatya 17-18 Eylül 2005, s. 1-15

"Malatya Adı ve Anlamı", Malatya Kültür Dergisi S:1, (Malatya, Ocak- Şubat-Mart 1994), s. 5-14

"Geçmişten Günümüze Malatya Şehri", MAKYAD S:1, (2001), s. 24-25

"Malatya Şehri Yerleşim Tarihi (Arslantepe- Eski Malatya- Aspuzu)", MAKYAD, S:2, (2002), s.9

 "Malatya Adının Aslı", MAKYAD, S:2, (2002), s.15

 "Medeniyetlerin Kesişme Noktası", Yedi Kültür. S.1, (Ocak 2001), s.12-13

" Asur- Urartu- Medler- Hellenistik Dönemde Malatya", Malatya Eğitim Vakfı Yedi Kültür Dergisi,S:2, (Şubat 2001), s.5-6

 "Malatya", Drıver Lıne, (Ekim-Kasım 2001),S:2, s. 11-21

"Tarihi Geçmişi ve Tarihi Eserleriyle Malatya", Çevre Dergisi, S:4, (Nisan-Mayıs-Haziran 2002), s.14-17

"Yerleşim Tarihi", Sonsöz Gazetesi, Yıl:1, S:95, (15 Mayıs 2001), s.7

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

3 yorum yapılmış

  • Mustafa (1 yıl önce)
    Sultansuyu Harası olmasın bu Sultan Çayırıa?!
    0
    0
    Yanıtla
  • misafir (4 yıl önce)
    Goknur hanim, Sultan Cayiri'ndaki yer belirleme calismanizin akibetini merak ettim. Bir sonuca ulasabildiniz mi.
    0
    0
    Yanıtla
  • Hüseyin (4 yıl önce)
    Beşişikli - çayirbaşi Köy 1800 yıllarin başinda, Malatya Pötürge ile Adiyaman Gerger ilçeleri arasinda kalan eski kürtçe adiyle “Gavri sor” veya “Gavır sor” köy ve civarindan gelmişlerdir. Canbegi aşiretidir, kürtçe Gurmanci lehçesini konuşuluyor olup, malatya pütürge - Adiyaman Gerger şivesiyle tamamen ayni olup hiç bir değişikliğe uğraşmamıştır. 1800 lü yıllarda göçebe olduklarini görmekteyiz. Malatya’dam Konya ovasina gelip yerleşmeleri biraz zaman almiştir. Bu süre içerisinde göçebe halk geçiçi olarak çeşitli yerlerde konaklamişlardir. Osmanlilarin bu yıllarda ülke olarak ekonomisi bozulmuş sürekli isyanlar olurken, devlet politikasi geregi asimile etme göç etdirme politikasina başlamiştir. O yıllarda şark bölgesi Malatya başta olmak üzere iç Anadolu’ya bir şekilde göç etdirilmiştir. Köy önceleri Karabiyik’ta iskan etmiş daha sonra yerlerini yörüklere birakarak bugunku Beşişikli eski adiyla “Beşaklı” yerleşmişlerdir. Değişik zaman aralıklariyla, Cihanbeyli, Akşehir, Yunak ilçelere bağlanmiştır. Karabiyik terk edildikten sonra aşiretin bir kismi sarikaya köyünü kurmuşlar, bir kismi sülüklü köyüne bir kismi diğer köy ve yaylalara dağilmişlardir. Köy 1890-1900 lü yıllarda kurulmuştur. Daha sonralari yaylasi olarak bilinen sadece yazlari kalinan çayirbaşi köyüne 1945 li yıllarda yerleşilmeye başlanmiş köyün yüzde 90 oraninda göç etmişlerdir. Bugun günümüzde yani 2019 da kalan kesimde Konya ve Avrupaya göç etmişlerdir. Köye devlet iskan yasadiyla yerleştirilen Yörüklerde 1980 ki yıllardan itibaren köyü terk etmişlerdir. Yalnizca tarlalari bulunanlar her yıl ekim biçim zamaninda köyde 3-5 gün kalmaktadirlar. Köy yerleşimi daha öncede yaşamiş olan Bizans Roma dönemleri tarihi eserleri görmekteyiz. Kral veya ailesine ait lahitler, yazili antik küpler, (zeytin yaği veya su küpleri) küçük heykel başlari, ok uçlari, kemer, bizans ilk dönem paralari ve in ler bulunmuştur. Köyün ilk yerleşenleri olarak bilinenler, bügün soyadlari Şeker, topbaş, odabaşi, çoban, ari, uzun olan ailerin dedesi H.bakır’dır ve onun babalari amcalari dedeleridir. Hacıbakıre mazin malatyadan gelen olarak bilinir. Soyadlari Aslan, büyük, karakurt ve balcilarda ayni akraba amca çocuklaridir. Kültür Düzenle Malatya Adiyaman şivelerini 200 yıl boyunca hiç bir değişikliğe uğratmadan günümüze ulaştirmişlardir. 2000 yıllardan itibaren konuşulan kürtçe yavaş yavaş terk edilmeye unutumaya başlanmiştir. Hatda yeni nesilin büyük bir orani kürtçe az miktarda anlasalar bile artik konuşamamaktadirlar. Daha önceleri 1950 doğumlu ve önceleri çoğunluk hiç türkçe bilmemekteydiler. Canbegi aşiretine mensup olan halk, aslen alevi meshebine mensup olduklarini 1900 lü yıllarindaki örf ve adetlerinden anlamsktayiz. Zamanla sunileşmişletdir. Sivas’ta yaşayan Koçgiri canbegi alevi Gurmanclarla ile Maraş’ta Tunceli Hozat, Elazığ keban ve Van da yaşayan bir çok aşiret ile tarihsel akrabaliklari vardir. Günümüzde Türk kürt alevi suni ve avrupa kültürlerine sahip köy halki ekonomik ve eğitimde yükselmeye başlamiştir
    0
    0
    Yanıtla

Göknur Akçadağ yazıları