SON DAKİKA
SON DEPREMLER
İsmet Yalvaç

Benim Babam..

Benim Babam..
A- A+ PAYLAŞ

İsmet YALVAÇ

Babam Celal Yalvaç’ı kaybettiğimiz günden bu yana 40 gün geçti…

Orta yaşın üst sınırına yaklaşmakta olan bir evladı olarak, yaşamının her döneminde, aşamasında bir babanın ötesinde, kendini yaşadığı topluma ve değerlerine adamış bir bilge kişi, bir derviş, bir ‘vakıf insan’ karakteri sergilediğini; benim açımdansa yarım asra yaklaşan gazetecilik meslek yaşamımda uygulamaya çalıştığım “önce iyi insan, sonra gazeteci” kimliğimin oluşmasında en büyük pay sahibi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Çok başarılı bir öğrencilik hayatı geçiren, 1954 yılında ilk öğrencilerinden olduğu Ticaret Lisesi’ni birincilikle bitirmesine rağmen, o günün kurallarına göre yüksek ticaret mektebinden başka bir okulda yükseköğrenim görme hakkı verilmediği için üniversite tahsili yapamayan babam, kendince “başka bir tahsile” yöneldi. Kitap okuma, araştırma tutkusunu Malatya tarihi ve kültürü ile ilgili çalışmalarına yöneltip, son nefesine kadar tamamen kendi olanaklarıyla bu çalışmalarını yürüttü. Yine aile uğraşlarından biri olan gazetecilik mesleğine ilgisi nedeniyle, değişik zamanlarda bu alanda da çalıştı.

Çok yönlülüğü bununla kalmadı. Rahmetli Ali Dedem saat ustasıydı, o günün şartlarında saatçilik çok zor bir işti. Tamir edeceğiniz küçücük saatin daha küçük her parçasını kendiniz imal etmek zorundaydınız. Üstelik malzeme de kıttı. Babamın anlattığına göre, saatçilik o kadar zor bir işti ki, babam ve rahmetli Muhlis Amcam yetişkin denecek yaşa geldiğinde, “uşahlar bu işi yapmasınlar” diyen dedem dükkânı kapatmıştı.

Ama babam göreceğini görmüştü…

Dedemin yanında mekaniğe büyük ilgi duyan babamın el becerisi ve yeteneği fotoğraf sevgisi ve fotoğrafçılık merakıyla birleşip, o günün şartlarında bölgede fotoğraf makinesi tamiri yapabilen kimse de olmayınca, babamı fotoğraf makineleri tamirciliğine yöneltti; “Celal Usta” oldu.

Tamircilikten para kazanmaya başlaması apayrı, ilginç bir hikayedir. Başlarda arkadaşlarının makinelerini para almadan tamir ederken, Şeker Fabrikasında çalışan bir kadın memurun bastırmasıyla (önce onun fotoğraf makinesini tamir ettiğinde de para istememiş; kadın, olmaz öyle şey, babında bir nutuk çekmiş) ekmeğini kazanacağı mesleğine profesyonel bir giriş yapmıştı.

Alın teri – göz nuruyla ailesinin geçimini sağlarken, elbette elini tarih-kültür araştırmalarından çekmedi,  araştırmalar yaptı, makaleler yazdı, belge, bilgi, fotoğraf, kaynak topladı, seyahat etti; akabinde arşivi, bilim adamı titizliğiyle yaptığı çalışmaları, yazıları yüzlerce kitaba, makaleye, tez çalışmasına kaynak oldu.

87 yaşında kaybettiğim babamla aramda 24 yaş vardı. Tüm yaşamımda, 15 yaşında başladığım gazetecilik mesleğinde, bir babadan çok, ilişki mesafesi çok içten bir saygı ve sevgi ile döşenmiş,  bir dost- arkadaş, yol gösterici idi benim için.

Ondan yaşama dair öğrendiklerimin, gözlediklerimin yanı sıra gazetecilik yaşamımda, “Allah’ım, bana doğru adama yanlış yaptırma” duasıyla özetlediğim meslek hassasiyetini ve etiğini aldım.

Yıl 1983.. Babam, ben ve kardeşim Bülent

Ondan, ‘dik’ duruşu öğrendim.

12 Eylül 1980 ihtilalinin en ceberut döneminde Görüş Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürlüğünü yapıyordu. 1981’in ilk aylarıydı. O dönem, 2. Ordu Karargâhı henüz Konya’dan Malatya’ya taşınmadığı için, sıkıyönetim görevlerini 7. Ana Jet Üssü üstlenmişti. Gazeteler bildiğiniz sansürden geçip öyle yayınlanıyordu. Arada sırada, güç göstermek, yerel basına ayar vermek için şimdi Kent Müzesi olan sıkıyönetim karargahına çağırıyorlardı. Yine çağrıldık. O tarihte Malatya’da sadece Görüş ve Gayret gazeteleri yayınlanıyordu. Görüş’ün Yazı İşleri Müdürü olarak babam, muhabiri olarak ben ve Gayret’in Yazı İşleri Müdürü olarak da İbrahim Abi (Karataş) karargâha gittik. Piyasada sıkıntısı çekilen bir malla ilgili ajans haberi bahanesiyle, ‘ayar’ için çağırdıklarını anladık; yani sıradan bir haberi bahane edip gözdağı vereceklerdi. İki havacı yarbay bizimle muhatap oldu. Çağrılma nedeni belli olunca, daha doğrusu “sudan” bir sebeple davet edildiğimiz anlaşılınca, bir anda tepesi atan babam, oradaki iki subaya, “Bakın begim.. Ben en kötü sivil idareyi, en iyi askeri idareye tercih eden vatandaşlardanım..” çıkışıyla lafa başladı, muhataplar şaşkına döndü. Askerlerin astığı astık, kestiği kestik bir dönemde bir sivilin böyle bir “karşı ayar” pozisyonuna geçmesi akıl alacak gibi değildi. Çağrılma gerekçesinin de eften- püftenliğini babam karşı tarafa sözleriyle “dayatınca” diyecek bir şey bulamadılar. Ben, babamın orada alıkonacağı endişesini yaşarken, tam tersi bir anda yumuşadılar ve bizi kapıya kadar uğurladılar. Epeyce bir zaman bizi karargâha çağıran da olmadı.

Babamdan, kendisini, ailesini yaşadığı toplumun koşullarından öncelemeyen, bir duruşu, bir sorumluluğu, bir davranışı gördüm hep…

Bölücü terörün tırmanışa geçtiği yıllarda, askerlik görevimi Jandarma Asteğmeni olarak Hakkâri ve Çukurca’da yaptım. (Yandaki fotoğraf, Hakkâri- Çukurca'da Zap Vadisi'ndeki bir pusu görevi sabahından)  Bölgedeki çatışmalarda verilen şehitlerin arttığı, gencecik askerlerin bayrağa sarılı tabutlarının memleketlerine gönderildiği bu dönemde, hiç beklemediğim bir anda, babamın beni görmeye Hakkâri'ye geleceği haberini aldım.

Çok şaşırdım ama kendisini karşıladığım anda söyledikleri, bu seyahatinin neden kaynaklandığını anlatıyordu. “Ula oğlum, bu ananın işleri.. Bizi bu kışta kıyamette buralara gönderdi.. Aha ne varmış senin halinde.. Herkesin çocuğu nasıl burada askerlik yapıyorsa, sen de yapacaksın” diyerek, annemin ısrarıyla geldiğini, öylece, kendine has doğallığı ve naifliğiyle söyleyiverdi. (Alttaki  fotoğraf, babamın Hakkari ziyaretinden)

Askerlik dönüşümde, rahmetli annemin aktardığına göre, bölgede çatışma haberleri radyo ve televizyonda endişe ile dinlenir, izlenirken babam anneme “Hanım, hiç tatlı canını üzme. Oğlanın başına bir şey gelirse, radyoya, televizyona kalmaz, en başta gelip bize haber verirler” dermiş.

Ama bana ve anneme bunları söyleyen babamın, ben ve kardeşlerim evde uyurken, hepimizin başına gelip her gece dua okuduğunu, sonra yattığını da annem anlatmıştı. Dışarıya karşı belki dik, sakin duruyordu ama kalbinin en kuytu köşelerinde evlatlarına karşı sonsuz bir sevgi besliyordu.

FOTOĞRAF: (Soldan sağa) Rahmetli kız kardeşim Nebahat Coşkun, rahmetli annem Nazmiye Yalvaç, ablam Melahat Barış, kız kardeşim Fazilet İlhan,  kız kardeşim Mürvet Yalvaç

3 yıl önce, üç numaramız, benim küçüğüm kız kardeşimiz Nebahat'ı kaybetmiştik. Babam, bu evlat acısını o kadar metin karşılamıştı ki, bizi o teselli ediyordu. Metaneti bizi de şaşırtmıştı. Ancak, içinde yaşadığının hiç de öyle olmadığını, babam vefat ettikten sonra bir sohbetimiz sırasında Nezir Kızılkaya'ya söylediklerini duyunca, öğrendim. Kızılkaya'ya, "Kızın ölümü beni çok yaktı. Allah kimseye bu acıyı göstermesin." demiş.

Kendi çocukluğunun, gençliğinin ebeveynleriyle olan ‘sınırlayıcı’ ilişkisini disiplinini hiç de sıkmadan yansıtırken, içinden çok sevecen, duygusal bir baba hissiyatını yaşadığını biliyorduk. Bize çizdiği bazı sınırların, torunlar Feyza, Savaş, Levent, Eralp, Ilgın, Beyza, Buğra, Tugay, Emre, Berke, Batuhan ve Dorukhan gelince bütünüyle ortadan kalktığını, nasıl tonton bir dedeye dönüştüğünü gözledik.

Dualarını, korumasını, desteğini son anına kadar hiç eksik etmedi üzerimizden.

***

1 Aralık 2023 günü solunum sorunu nedeniyle Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yatırılmıştı. İlk müdahaleyle, göğüs ve karnında rahatsızlık yaratan önemli miktarda sıvı boşaltıldıktan sonra bir ara rahatlamıştı ama ilerleyen günlerde hastalığının çok ciddi olduğu, yayılmış bir kanserle karşılaşıldığı söylendi bizlere.

FOTOĞRAF: Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yatarken, hayattaki 5 çocuğuna vasiyetini yaptı

Hastalığı kendisine söylenmemesine rağmen, çok ciddi bir durum olduğunu fark edince, hayattaki 5 çocuğu olarak hepimiz yanındayken, vasiyetinin olduğunu söyledi.

İlk vasiyeti, mezar yeriyle ile ilgiliydi. Ölünce, kendisini, 8 yıl önce kaybettiğimiz rahmetli annemin ya da 3 yıl önce kaybettiğimiz, mezarı da annemin mezarının yakınında olan rahmetli kız kardeşimin yanına defnetmemizi istedi. Aslında, annem vefat ettiğinde onu toprağa verdiğimiz Şehir Mezarlığı’nda, annemin yanındaki mezar yerini de almıştık. Ama babama hiç söylememiştik. Kapatılan ve toprak örtülü, sadece baş taşları bulunan bu boş mezara, annemi ziyarete gittiğimizde, dolu mezar zannederek Fatiha’sını okurdu. Babamı 15 Aralık’ta kaybettikten bir gün sonra, annemin yanındaki bu mezarda toprağa verdik.

Bir diğer vasiyeti, 20 bine yakın kitabının yanı sıra tüm araştırmaları, notları, fotoğrafları ve diğer külliyatı, bir kuracağımız vakıf çatısı altında muhafaza edip, araştırmacıların- öğrencilerin yararlanmasına sunmamızdı. Anlayacağınız, sağlığında on yıllarca yaptığı iyiliğin, güzelliğin kendi vefatından sonra da devam etmesini istiyordu. Uygun bir süreçte, bu vasiyetini de aile olarak yerine getireceğiz.

***

Yeri gelmişken, babamın vefatına giden süreçte depremin büyük rolü olduğunu söylemeden geçemeyiz. Hayatını geçirmekle kalmayıp, kadim köklerini, eserlerinin bilgisini ortaya çıkarmak için ömrünü verdiği şehrin neredeyse yerle bir olmasına aşırı üzülüyordu. Belli etmiyordu ama çok üzüldüğünü anlıyorduk. Çocuk yaşta annesini, sonra babasını, genç yaşta yeğenlerini, sevdiklerini, kendi yaşlanınca evladını kaybetmişti. Bunlara “Malatya’nın yıkımı” eklenince apayrı bir acı yaşıyordu. Depremin ilk zamanlarında uzun süre evini ve yürüyerek gidip geldiği mesafedeki yazıhanesini, daha doğrusu kütüphanesini, terk etmedi; ofiste yakalandığı ikinci büyük deprem ve sayısız artçıda, koltuğunda sallanırken bile, “takdiri ilahi” diyerek muhtemel bir yıkımda ölümü de kabullenmişti. Evinden, mahallesinden, kitaplarından ayrılmak istemiyor, sanki onlara son bir bekçilik görevi yerine getiriyordu. Depremden epey bir süre geçtikten sonra kendisini güçbela ikna edip Arapgir’e götürebilmiştik. Bir süre sonra döndü ve bastonuna tutuna tutuna eviyle kütüphanesi arasında mekik dokumaya devam etti. (Yandaki fotoğrafta, babam depremde bazı binaların yıkıldığı, birçoğunun ağır hasar gördüğü günlerde Hamikoğlu Sokağı'nda kardeşim Bülent'le. Sonraki aylarda bu binaların tamamına yakını yıkıldı)

6 Şubat Malatya’dan çok şey alıp götürdü, götürmeye devam ediyor; onlardan biri de ulu çınar babam oldu.

***

15 Aralık 2023’teki vefatından sonra arkasından çok güzel, çok duygulu, çok zarif, çok içten sözler söylendi, yazıldı.

Onu tanıyan, onunla oturan, onunla sohbet eden, onun ‘dergahına’ uğrayan dostları, arkadaşları, tanıyanları, onu yaşamlarının çok özel bir yerine koyduklarını, onun kendi yaşamlarına da nasıl ışık saçan bir ‘ulu çınar’ olduğunu, insan ve hayvan sevgisini, yaşama hep olumlu bakışını anlattılar, yazdılar.

87 yaşındaki bir insanın vefatını doğal karşılayabilirsiniz. Yaşını başını almış, çocuğunu torununu sevmiş, arkasında güzel izler, sözler, eserler bırakmış bir insanın büyük acılar çekmeden ebediyete intikal etmesini, ne kadar üzülseniz de, sabırla, şükürle karşılayabilirsiniz.

Ama bazı insanların eksikliği o kadar yoğun hissediliyor ki, ölümünü kabullenmek güç olabiliyor. 

Biz bunu babamda gördük. Şöyle ki:

Babamın, yaşı kendisinden küçük ama ortalama bir insan ömrü esas alındığında yaşlı denebilecek dostları, arkadaşları vardı. Birinci dereceden yakınları olarak bizler elbette çok üzülüyorduk, halen üzülüyoruz. Ama bizi şaşırtıp, daha da duygulandıracak şekilde babamın ahbapları olan, yaşını başını almış abilerimizin, sanki genç yaşta bir sevdiklerini yitirmişçesine üzülüp, gözyaşı dökmeleriydi. Sevgi, saygı, hoşgörü içerisinde o kadar güzel günler yaşamış, beraber yemiş, içmiş, gülmüş söylemişlerdi ki, babamın vefatıyla birlikte aslında “o iyi insanların o güzel atlara binip gitmesine” ağıt yakıyorlardı.

***

Rahmet olsun ona böyle bir manevi miras bıraktığı için; teşekkürler onu anlatan, konuşan ve yazan herkese.. Ve tabi hastalığı süresince yakın ilgilerini esirgemeyen tüm hekimlere, sağlık mensuplarına..

Bir asra yaklaşan bir ömrün ardından hakkında böyle konuşulduğu, yazıldığı için ne mutlu ona, ne mutlu biz çocuklarına.

***

Peki o kendini nasıl tanımlardı?

Vefatından sonra gömlek cebindeki notlar arasında iki kıt’alık bir şiir bulduk. 21 Temmuz 2007 tarihini taşıyan, muhtemelen arşivindeki bir şiir çalışmasının devamı olarak yazdığını düşündüğümüz, “Hür Bir Yaşamı Seçtim, Kendimi Bağlamadım” başlıklı, başta kendine dair bazı özelliklerini dile getirdiği, şiiri şöyleydi:

Ama hiç kimse için, tutuşup da yanmadım,

Kendimi hiçbir zaman, erişilmez sanmadım,

Gurur, kibirden uzak, haddimi bildim her an,

Yavaş yavaş da olsa, çarçabuk geçti zaman.

Epeyce çektim kahır, ama hiç ağlamadım

Hür bir yaşamı seçtim, kendimi bağlamadım.

Ne dedilerse bana, yalnız düşünüp geçtim,

Duyduğum şeyleri ben, kendi gönlümce seçtim (gönlüme göre seçtim).

__________

FOTOĞRAF: Rahmetli babam ve annem Nazmiye Yalvaç.. Birlikte bir ömür geçirdiler, kısa bir ayrılıktan sonra ebedi uykularında yine yan yanalar

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

46 yorum yapılmış

  • Orhan Apaydın (6 ay önce)
    Ondan, öncelikle sabırlı olmayı öğrendiğim bir Uluçınarı, Celal abimizi oğlunun kaleminden okuyunca yaşama dair yeni yeni bazı güzelliklerin daha olduğunu fark ettim. Evet 20 bin kitap, klasörler dolusu araştırma notları bıraktı geride ama, bence başka önemli bir mirası da çocukları. Bir evlat (özellikle İsmet kardeşim) babasını anlatırken kendini de ele vermiş. Kutlarım.
    0
    0
    Yanıtla
  • Süleyman ÖZEROL (8 ay önce)
    İsmet, çok duygulandım, çok bilgilendim. Dilerim Nezir de güzel bir kitapla bize daha güzelini anlatır. Eline sağlık...
    0
    0
    Yanıtla
  • Abdulkadir (9 ay önce)
    Saygı değer İsmet Bey, senin baban bizim de Amcamızdı. Hepimizin amcası, Malatyanın amcası. Allah gani gani rahmet etsin. Sizlerin de acısını paylaşıyoruz. Geçmişin engin kültürünü ve insanlığını yeni kuşağa aktaran bir köprü oldu. Böyle insanları anlatmak gerekir ki, değerler erezyonunda yolunu kaybeden gençlere örnek olsun.
    %80
    %20
    Yanıtla
  • Orhan Gündüz (9 ay önce)
    Kaleminiz ve kelamınızla ne de güzel anlatmışsınız bir vefayı, bir çınarı, bir bilgeyi ve bir babayı. Rahmetler olsun tekrar.
    %88
    %12
    Yanıtla
  • Esin Emin ÜSTÜN (9 ay önce)
    Sayın Yalvaç ne güzel ne duru, sözcük ve cümlelerle tanımlamışsınız değerli dostum, sınıf arkadaşım babanızı. Adına kütüphanede bir bölüm vermek yetmez. Kendini kentine, topluma adayan örnek bir araştırmacı ve ender insanın adını farklı yerlerde de yaşatmak ve sonsuza taşımak gerekiyor. Bunun yerine getirildiğini görmek istiyorum ben de bir Malatyalı olarak. Değerli arkadaşım bulunduğu yerde ışıklar içinde olsun her daim.
    %86
    %14
    Yanıtla
  • HÜSEYİN KARABULUT (9 ay önce)
    Celal Ağabeyin Görüş Gazetesi Matbaasında aylarca sabahladığımızdan hiç bitmeyen anılar, sohbetler hep devam etmiştir. Son bir tane daha yazayım da başınızı ağrıtmayayım. Bir akşam yine beraber rahmetli Mustafa GEBAN, Celal Ağabey ve bendim. Mustafa GEBAN’dan hiç bahsetmedim; Mustafa GEBAN kendisi Ziraat Yüksek Mühendisi… Malatya Kayısı Festivalinde öncülük edenlerdendi… Matematik uzmanıydı… (bir ara dershanede öğretmenlik yaptı) Kayısı ile yatıp kayısı ile kalkan birisiydi.. Celal Ağabeye anlatıyordu. “Ben bir ay boyunca Malatya Devlet Hastanesi önünde oturdum her gelen hastaya sordum. kayısı bahçeniz var mı, yok mu, kayısı iyi yormuşunuz? Diye soruyordum.. Hastaların çoğunun kayısı bahçesi olmayan ve kayısı yemeyenler çıktı.” diyordu. Mustafa GEBAN, Ağabey, gazetede okudum Şehit Kemal Özalpler Endüstri Lisesinde bir öğrenci İlker Sinema makinası yapmış. Güzel değil mi? Yeni bir buluş bulmuş gibi ballandıra ballandıra anlatıyordu. Celal ağabey dinledi dinledi sonra: Mustafa bey, elin gavuru düğmeye bastımı o dediğin makineyi binlerce çıkarıyor. deyince Mustafa GEBAN sen de haklısın Celal Ağabeyim dedi. Sevdiklerimiz bizi bir yürek sızısıyla bırakıp gitmesin diye, hep güzel anılar bırakalım ardımızda… Bu yazıyı yazmama vesile olan Celal Abiyee tekrar Allah rahmet etsin, ebedi dünyaya göç eden tüm geçmişlerimizin ve dostlarımızın mekanları Cennet olsun inşallan. Sevgi ve Saygılarımla…..
    %86
    %14
    Yanıtla
  • HÜSEYİN KARABULUT (9 ay önce)
    Bir gün Şeker Fabrikasında çalışan bir bayan fotoğraf makinasının arızalı olduğunu tamirinin yapılmasını söyler. Celal Ağabey de: “ Bırak birkaç gün sonra gel al” der. Bir kaç gün sonra bayan gelir makinayı alır, makine kusursuz çalışmaktadır. Borcumuz ne kadar” diye yorar. Celal Ağabey de bir şey istemez diye karşılık verir. Bayan büyük bir heybetle “ Ne demek bir şey istemez siz emek verdiniz, zamanınızı harcadınız, emeğinizin karşılığını almanız gerekiyor diyerek, Celal Ağabeye emeğin karşılığını veriyor, giderken de emek verdiğiniz tamiratlarda da lütfen emeğinizin karşılığını alınız diye ricada bulunuyor, daha sonra fotoğraf makinesi tamiratına devam ediyor. Emeğinin karşılığını alarak tabi. Bir de yemek kaşık olayı vardı; Celal Ağabey’in kendi dilinden “Yemek lafı olduğundan hemen karnım acıkırdı. Bir gün eve gittim ev de hanım yemek hazırlamış ama canım istemiyor, kendi kendime acaba hasta mıyım diye düşünürken, bir başka yerde yemek yemiştim. Özel bir yemek kaşığım vardı benim. Mevlide giderken, herhangi bir davete giderken yanımda götürürdüm diyor. Hatta askere giderken bile yemek kaşığımı yanımda götürdüm, baktım ki asker ocağının kaşığı benim götürdüğüm kaşıktan daha büyüktü ben onu çıkarmadım ve asker ocağının kaşığıyla devam ettim.
    %88
    %12
    Yanıtla
  • HÜSEYİN KARABULUT (9 ay önce)
    Fotoğraf makinesi tamirciliğine gelince; Yusuf UĞRAR Ağabeyimiz (Foto spor sahibi) çalıştığı fotoğraf makinesi arızalanıyor, tamiri için İstanbul’a gönderiyor. On, on beş gün geçtikten sonra İstanbul’da makinenin arızası yapılmadan iade ediyorlar. Celal ağabey ile Yusuf UĞRAR ağabey çok samimi olduklarında laf lafı açarken Yusuf ağabey fotoğraf makinasının arızalandığını, yapılamayacağından bahseder. Celal Ağabeyde “ Getir bir bakayım.” der . Fotoğraf makinesini büyük bir titizlikle parçaları bir kenara yazarak tek tek dağıtır, siler, yağlar, tekrar montajını yapar. Makinayı kontrol eder saat gibi çalıştığını görür. Bundan sonra darda kalan fotoğrafçıların, gazetecilerin fotoğraf makinasını ücret almadan yapmaya devam eder. Ben de İlk Fotoğraf makinesini Celal Ağabeyden almıştım.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • HÜSEYİN KARABULUT (9 ay önce)
    Cevdet Ağabeyde, tüm masraflarımızı karşılardı. Çayımız hiç eksik olmazdı. Allah razı olsun. Bazen sorardım: Vilayet İşhanı’nda iken Celal Ağabeye “ Her zaman geldiğimde büro ana baba günü bunun altında nasıl kalkıyorsun? Bakıyorum öğlen yemekleri, her daim çayları gürültülü (tartışmalı) ortamda nasıl çalışıyorsun?” dediğim de şöyle cevap veriyordu: “Büronun kalabalık olması benim de işime geliyor. Gelenler sınırı açmayacak kadar tartışırlar, arada bir lafa karışırım, bu arada çalışma tempomu yükseltirim, sıkıldığım zaman çıkar dolaşırım tekrar dönerim, hiç şikayetçi olmadım.” Çay konusuna geldiğinde; Misafir gelirdi biraz hal hatır sorduktan sonra çay söylerdim hep beraber içerdik. Biliyorsun çay ocağı Zemin katın merdiven altındaydı. Büroya gelen çay ocağının önünde geçerdi. Belli bir sonra baktım misafir geliyor. Daha hoş geldin demeden bakıyorum çay geliyordu. Çaycıya sordum “çay yanlışlıkla bize gelmesin diye” çaycı olur mu Celal abi…Gelen misafirler yukarıya çıkarken çay söyleyip çıkıyorlar.” Deyince hoşuma gitti ve misafirler içtikleri çayın parasını ödemeye başladılar.”
    %100
    %0
    Yanıtla
  • HÜSEYİN KARABULUT (9 ay önce)
    Bir süre sonra Görüş Gazetesi Kışla Caddesi Mümin oğlu Pasajına taşındı. Gazetenin Yazı İşleri Müdür rahmetli Av. Talat BARIŞ idi. 1977 yılında vefat edince Celal YALVAÇ Yazı İşleri Müdürü oldu ve emekli oluncaya kadar devam etti. Celal Ağabeyimle her ne kadar gazete veriyor olsam da baba oğul gibi diyaloğumuz olurdu. Her gittiğimde bürosunda kitap, dergi, gazete, sökülmüş fotoğraf makinası varsa da, o kadarda sevenleri, dostları (Şair,Yazar, Araştırmacı, Prof., Dr. Malaryamızın ileri gelenler, gençler) küçücük büroyu doldururlardı. Malatya’nın geleceği, yapılan araştırmalar ile ilgili bilgi alışverişi yaparlar bende yanlarına oturur sessizce dinlerdim konuşmacıları, daha sonra Celal Ağabeyim. Bürosu önceki bürodan biraz büyük Vilayet İşhanı’n 2. katı daha sonra da Turfanda İşhanı’na taşındı.. Celal Ağabeyimle esas birlikteliğimiz Görüş Gazetesi’nin 1981 yılında Matbaa açılmasıyla başladı. Çünkü baskı makinasının çalışmasında hiç bilgimiz yoktu, ama Celal Ağabeyim bununda üstesinde geliyordu. Fotoğraf Makinası tamirinde nasıl ustasız usta idiyse, matbaa üzerinde de ustasız usta olarak birlikte beraberce öğrenmeye çalışıyorduk. Bir de rahmetli Ziraat Yüksek Mühendisi Mustafa GEBAN’ı unutmamak gerekiyordu, üçümüz de sabahlara kadar hem çalışıyor, hem sohbet ediyorduk birlikte. Güncel konular, araştırmalar, gidilip, görülen yerlerin tanıtımı belgelerle anlatımı, Mustafa GEBAN ile birlikte Celal Ağabeye soru sorar cevabı nezaketçe, cevap verir gönlümüzü hoş ederdi.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • HÜSEYİN KARABULUT (9 ay önce)
    Celal Abi 1940-1955 yılları arasında Malatya’yı manzum bir şekilde anlatan, 1993 yılında kaleme aldığı 127 kıtalık “MAZİDEKİ YAŞAM- MALATYA” başlıklı şiirini okuyabilirsiniz. (Malatya Haber Com ‘da Mevcuttur. 15 Mayıs 1975 Görüş Gazetesine girdiğim tarih, daha 15 yaşındayım. Görüş Gazetesinin bürosu ve matbaası PTT’nin bitişiğindeki sokakta idi. O zamanki çalışanlar. Orhan APAYDIN, Erhan HOŞHANLI, İsmet YALVAÇ ve daha sonra rahmetli Raşit KISACIK’idi. Ben Celal Ağabeyin Fuzuli Caddesindeki bürosunda; bir odada bir masa birkaç hobi olarak yaptığı fotoğraf makinesinin sökülmüş hali, dergi, gazete, kitap, ansiklopedi. Aklınıza ne geliyorsa okunacak çok şey… ilk tanıştığım zamandı. Gazete dağıtıyordum. Gazete verdiğim kişilere baktığımda unvanları, branşları, yaptıkları işleri çok merak ederdim. gazete dağıtımı gecikince “ Görüş Gazetesi gelmeyince bir eksiklik hissediyorum derlerdi aboneler, bizde çok titizlikle Görüş Gazetesini abonelere zamanında kavuşturmaya gayret ediyorduk.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • HÜSEYİN KARABULUT (9 ay önce)
    Celal abi, Malatya Sevdalısı, Malatya tarihi, vs. tek kelime ile Malatya Bilim İnsanıydı. Ömrünün 87 yılı Malatya sevgisiyle, yanıp tutuştu. Adeta Malatya İl Yıllığı idi. Malatya için bıraktığı eserler maddi veya manevi uzunca bir süre yaşama şansına sahipti. Hatta o kadar değerli bir arşiv, eser bıraktı ki on yıllar değil, bin yıllar boyunca değerini kaybetmeden kalabilir. Ancak bu görevde İsmet ve Bülent YALVAÇ veya Savaş ve Levent BARIŞ Kardeşime düşüyor. Bazılarımızın hayatın bir anında yaşadıklarını, tüm hayatları boyunca yaşayamayacak birçok insan vardır. bu arşiv, bilgi birikimlerinin derlemesi için bir an başlama anı yeterlidir.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • HÜSEYİN KARABULUT (9 ay önce)
    MAKAMIN CENNET OLSUN CELAL ABİM…. Malatya bir yılda iki deprem birden yaşadı. Önce 6 Şubat 2023 saat 04.17 Türkiye’nin unutamayacağı “Asrın Felaketi” diye nitelendirilen 11 ili kapsayan deprem, daha sonra 15 Aralık Cuma günü Saat 14.30’da ebediyete göç eden Sevgili ağabeyimiz Celal YALVAÇ abimizin ölüm haberiydi. 6 Şubat 2023 Saat 04.17 Türkiye’nin unutamayacağımız Asrın Felaketi, bizleri de Malatya halkını da pamuk hallacı gibi Türkiye’nin seksen bir iline dağıttı. Ben de bu deprem felaketi nedeniyle, depremden yedi ay sonra Samsun iline geldim, gelmek zorunda kaldım. Kalacak yerim yoktu ancak sosyal medya ortamından birbirimizden haberdar olabiliyorduk. Celal abinin vefat haberini iki üç saat sonra bir telefonla artık sonsuza dek yitirdiğimizi öğrendik.. İsmet YALVAÇ ve Bülent YALVAÇ kardeşimi arayarak başsağlığı dileyebildim, Tekrar Yalvaç ve Barış Ailelerinin başı sağolsun, Allah sabırlar versin. Telefonla kavuşamadığım Cevdet BARIŞ abi, (Görüş Gazetesinin Sahibi) çocukları Savaş ve Levent Barış kardeşime de başsağlığı dilerim.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • İbrahim H.Kılıç (10 ay önce)
    Bir evladın kaleminden bir babayı, bir meslek erbabını, ustayı, gazeteciyi, şairi,yazarı, ve hayatını bir şehrin kültürüne tarihine adamış bir bilge insanı Celal Amcayı hüzünle okudum. Celal Amca pandemi öncesine kadar Valilikteki büroma her hafta uğrayıp bir önceki ziyaretten sonra ilimizde yayınlanan basılı eserlerin müjdesini ve nereden alınacağının tüyosunu verir di. Gündemdeki konuları konuşmaya devam ederken birden konuşmasına ara vererek ani bir hareketle saatine bakıp İbrahim Beg 4.5 dakika sonra kalkacağım ne anlatacaksan anlat diyerek beni fazla meşgul etmeyeceğini ifade etmesine itiraz etmeme rağmen bahsettiği sürede kalkmaya azami özen gösterirdi. Her gelişinde benimle konuşurken masamda,sehpalarda ve odamdaki vitrinli dolaplardaki kitapları dergileri inceler kendinde olmayan eserlerden gaardaşş bunlardan istiyorum varsa iki veya üç tane ver şuna göndereceğim, buna göndereceğim derdi. Valiliğe her gelişinde de giriş kapısındaki X Ray cihazından geçerken o kendisiyle özdeşleşmiş yeleğinin ceplerindeki metal araç gereçlerin ötmesinden muzdarip olduğunu boşaltıp geri doldurmanın kendisine keyif vermediğini söylesede her hafta rutin ziyaretini yapmaya çalışır ve odamdan ayrılırken arşivine kazandırdığı kitap ve dergilerin mutluluğuyla ayrılırdı. Celal Amcayı zaman zaman da Sn.Valilerimizin İlçe gezilerine, ilimizle ilgili kültür amaçlı gezilere davet eder ve kendisinden istifade ederken bu gezilerden kendisininde çok keyif aldığını görürdüm. Ruhun şad, mekanın cennet olsun Celal Usta.
    %92
    %8
    Yanıtla
  • Ertaç Önal (10 ay önce)
    Bir tarih göçtü bu fani dünyadan. Unutulamayacak hoş sedalar bırakarak. Bir yanımız noksan kaldı yeri doldurulamayacak. Allah'ın rahmeti üzerine olsun.
    %84
    %16
    Yanıtla
  • Abdullah Doğan (10 ay önce)
    Rabbim mekanını cennet eylesin ulu çınar. Hocamla 2008 yılında Malatya'ya tayınımın çıktığında ofisinde tanışmıştık. Her hafta ofisinde ziyaret ederdim. "Malatya Çocuk Oyunları" kitabını hazırlarken daktilo ile yıllar önce derlemiş olduğu notları vermişti. Malatya kültürü ile ilgili 30'a yakın yapmış olduğum ulusal ve uluslararası çalışmada emeği vardı. Vefat etmeden 1 hafta önce hastane ziyaretimde "Malatya'da Geleneksel Sporlar Ve Oyunlar" konulu kitap çalışması yapacağımı söylediğimde çok mutlu olmuştu. Hiç bir araştırmacıyı kapısından boş çevirmezdi. Bizler gibi yüzlerce araştırmacıya ışık oldu. Ruhun şad mekanın cennet olsun koca çınar.
    %93
    %7
    Yanıtla
  • oktay ahmet (10 ay önce)
    Mekanı cennet olsun celal amcamın ve tüm iyi insanların.
    %90
    %10
    Yanıtla
  • eyüphan tabaş (10 ay önce)
    Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun
    %92
    %8
    Yanıtla
  • Ali (10 ay önce)
    Malatya'nın Celal abisine, Celal amcasına, Celal hocasına selam olsun, mekanı cennet olsun.
    %95
    %5
    Yanıtla
  • Mehmet Yılmaz (10 ay önce)
    Celal Amcamız Her konuda Malatyamızın Hafızası ve tarihine yardımcı olmuş değerli,yeri doldurulamayacak büyüğümüzdü.Rabbim mekanını cennet eylesin,İsmet Kardeşimizin kalemine yüreğine sağlık.Rahmetli Celal Amcamız sizin gibi dürüst ,dik duran evlatlar yetiştirmiş, nurlar içinde yatar inşallah.İsmi ile yaşayacak Kütüphane geleceğe ışık tutacak,gençlere ilham kaynağı olacaktır.Allah rahmet eylesin.
    %94
    %6
    Yanıtla
  • Bayram Akdemir (10 ay önce)
    Hocamın kabri nur mekanı cennet olsun.İlk tanışmamız 80 li yıllarda Kazancı iş hanında Jüpiter marka fotoğraf makinesi tamiratıydı.aradan yıllar geçti ilk kitabımı yazarken kaynak olarak katkısını unutmam mümkün değil.Tabii korona dönemine kadar Cumartesi günlerinde Nezir hocamın meşhur " MENEMEN" yemeğinin tadına varıyorduk.Ta ki Korona dönemine kadar.Gorüsmelerimiz seyrekleşti ama hiç kesilmedi.Yalnız bir sözümde bulunamadım rahmetli hocam,Yusuf amca, Nezir hocam, Orhan hocam uygun bir zamanda meyve,sebze zamanı benim bahçede semaverde çay içecektik nasip olmadı.Bende emeği çoktu.O benim hocamdı beni yazmaya teşvik eden bir büyüğümdü. Hocamı hiç unutmayacağım, Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun hocamın.
    %90
    %10
    Yanıtla
  • öneri (10 ay önce)
    Merhum Celal Amca’ya rahmet, Geride bıraktığı eserlerine (nesline) sağlık-sıhhat ve afiyet diliyorum.
    %89
    %11
    Yanıtla
  • Erdal FINDIKLI (10 ay önce)
    Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun, güzel insanlar güzelliklerle anılır. Gönlü güzel insanlara çıksın yollarımız
    %89
    %11
    Yanıtla
  • Pırasa (10 ay önce)
    Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Kendisini hiç tanıma ve tanışma fırsatım olmadı ama anlatılan kadarı ile bir daha Malatya'ya böyle bir insan gelmeyeceği kesin. Sizlere de Allah'tan sabır diliyorum.
    %86
    %14
    Yanıtla
  • malatyalı (10 ay önce)
    allah rahmet eylesin ,böyle üretgen çağının öncüsü olmayı başarmış bir simanın malatya da olması ,malatya nın kazancıdır.bu simge isimler malatya mızda yaşatılmalı ,kültür mirası olarak adı korunmalıdır.vefatından sonra il kütüphanesine adı verilmesi için yorum yapmıştım.kütüphanede bir bölüme adı verilmiş kısmen sevindim.bence çok daha kalıcı olması gereken il kütüphanesine adı verilmelidir.
    %86
    %14
    Yanıtla
  • Nevzat Yiğit (10 ay önce)
    Muhteşem bir yazı ile tarif etmişsin.üstad bu babanın böyle yazan evladı olmalı zaten.babanı va hayata bakışını çok iyi ozetlemişsin.o Malatya nın bir değeri,ama hakiki bir değeri...Rabbim rahmet eylesin selamlar. Ordudan hekimhanli öğretmen Nevzat Yiğit
    %90
    %10
    Yanıtla
  • Ömer Kalı (10 ay önce)
    Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun...
    %90
    %10
    Yanıtla
  • Şahin Doğan (10 ay önce)
    Üstat kalemine sağlık, bir evlat olarak Celal Ağabeyi gayet güzel tasvir etmişsin... Farabi'nin dediği gibi; “İyi bir insan öldüğünde ona ağlamayın. Asıl onu kaybeden topluma ağlayın.” Gerçekten de Çağ bilgi çağı ancak çölleşme de bütün hızıyla devam ediyor. Bu çölleşmenin önüne Celal Ağabey gibi insanların geçmesi de artık mümkün görünmüyor vesselam. Celal Ağabeye Allahtan rahmet ve mağfiret dilerken, bütün aileye, sevenlerine sabır diliyorum.
    %90
    %10
    Yanıtla
  • Zeynel abidin bulucu (10 ay önce)
    Siz güzel evlatlarına ne mutlu böyle bir babanın evladı olmak sizler babanıza (celal amcamıza) layık bir evlat oldunuz onun gibi dik ve gururlu birer EVLATLARI varGönlünüzdeki keder bizimde gönlümüzün en derin yerindedir. Merhum celal amcamızaAllah’tan cennet mekanlar dileriz geride kalan siz sevgili dostlarımıza da sabırlar dileriz. Başınız sağolsun
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Mustafa Murat Hasar (10 ay önce)
    Nur icinde yatsin ulu cinar celal amcamiz eksikligi sehrine olan sevgi ve hizmeti hic doldurulmayacak ama aziz hatirasi hep kalbimizde kalacaktir.
    %90
    %10
    Yanıtla
  • Enver KALAYCIOĞLU (10 ay önce)
    Celal Yalvaç Ağabeyim diyorum.. Bazı arkadaşlarım Celal Amca diyorlar...Neden Celal Ağabeyim...O killerle konuşurken onun kültürle seviyesine iner bir ağabey gibi anlatırdı. Amca dayı demek yaş farkını açmak olurdu bana göre...Samimi dostluğa muhabbete onun kadar önem verenleri bulmak zor.. Vefatını duyduğum anda çok üzüldüm. Köşe yazılarımı rahat bir ortamda yazan bir kişi olmama rağmen hemen bilgisayarımın başına geçip Celal Yalvaç Ağabeyimizi yazdım...O kadar gönül kazanmış ki, benim gibi onlarca yazan arkadaşımı gördüm...Vefatından sonra yazılan yazıları bir kitapta toplamanızı rica ediyorum.. Allah sizlerden de razı olsun...Ona layık evlatlar olarak hayatınızı idame ettiriyorsunuz...Allah sizlere sağlık afiyetler babanız için yapmak istediklerinizi gerçekleştirme imkanı versin...
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Ziya Kesriklioğlu (10 ay önce)
    Yeri kolay doldurulamayacak kentin tarih ve hafızası niteliğinde bir büyüğümuzdü. Ondan çok şey öğrendik. Tekrar başınız sağolsun Rabbim rahmetiyle muamele eylesin
    %81
    %19
    Yanıtla
  • Malatyalı (10 ay önce)
    Ne mutlu size böyle bir babanın evladısınız. Elbette sorumluluğu ağır ama çok onurlu bir hal. Allah Celal amcaya gani gani rahmet eylesin. Başımız sağolsun.
    %87
    %13
    Yanıtla
  • Temel (10 ay önce)
    Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Fatih karaoğlu (10 ay önce)
    Allah'ım gani gani rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Yaşar Karaaslan (10 ay önce)
    Celal Amca,( gönüller ve kalpler kazanmanın vücud bulmuş hali) gibi bir insanı hele hele de maddi- manevi ve mesleki anlamda şahsıma yaptığı olumlu katkıları anlamaya kelimeler yetersiz kalır. Mekanın cennet olsun
    %86
    %14
    Yanıtla
  • Ruşen uçar (10 ay önce)
    makamı cennet olsun
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Oktay BAHÇECİ (10 ay önce)
    Celal amcaya tekrar allahtan rahmet diliyorum.Mekanı cennet olsun.sizlere sabır versin.
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Abdullah (10 ay önce)
    Alimin ölümü alemin ölümü denir. Celal amcayı malatya unutmayacak
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Kenan GÖKÇE (10 ay önce)
    İsmet abi elinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş Celal amcanın hayatını özetlemişsiniz. Bence Malatya çok şanslı bir şehir Celal YALVAÇ gibi Bilge bir insanı çıkardığı için Celal amca tekrar mekanın cennet olsun nurlarda yat inşallah.
    %88
    %12
    Yanıtla
  • Orhan tugrulca (10 ay önce)
    Elinize yüreğinize sağlık İsmet Bey, yazıyı tarifsiz duygular içerisinde okudum. Rabbim ona rahmet ile muamele etsin, sizlere de sabırlar versin. Kapınız açık biliyoruz, onun aziz hatırasını da taşıyacağınızı da biliyoruz, ancak onun "dergahı" gerçekten kendine özgü idi. Ben ondan çok şey öğrendim. Bir şehre ait olmanın sadece nutuklarla olmadığını, onu yaşatmak ve ileriye taşımak için emek ve çaba gerektiğini, gelecek nesillere kitap ve kültürden daha değerli bir şeyin bırakılamayacağinı ondan öğrendik. Gelen misafir çocuk bile olsa elleriyle ikram etmesi, kapıya kadar uğurlaması mütevaziliğin en güzel örneği idi, hele son zamanlarda " hoca biz miadımızı doldurduk, bugün yarın" şeklindeki teslimiyet duygusu, ömür dediğimiz şeyin aslında yaşamın da bir gerçeği olduğunu ders olarak bıraktı. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.
    %86
    %14
    Yanıtla
  • Murat (10 ay önce)
    Celal Amcanın mekanı cennet olsun, güzel, yardımsever bir insandı, kendisinden yardım isteyen herkese yardımcı olduğuna şahidim. Nur içinde yatsın..
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Ergün (10 ay önce)
    Malatya'nin en güzel yıllarını yaşamanin yaninda geleceğe ışık tutacak bilgi ve birikimleriyle asla unutulmayacak bir değerdi. Mekanı cennet olsun.
    %84
    %16
    Yanıtla
  • M.Bahadır ALTAŞ (10 ay önce)
    İnsan yaşamında öyle anlar gelir ki bazen anlatmaya kelimeler yetmez! İsmet Yalvaç bir babadan öte ustası için bir tüm yaşamı bir cümlede öyle güzel özetlemiş ki "Ondan, ‘dik’ duruşu öğrendim" başka söze gerek bırakmamış. Celal Yalvaç amcamızı her zaman rahmetle anacağız. Mekanı cennet olsun inşallah.
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Ferudun Çakan (10 ay önce)
    Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Celal amca
    %85
    %15
    Yanıtla
  • ihsan akın (10 ay önce)
    Allah gani gani rahmet eylesin Malatya'mızın güzel ve özel bir değeriydi. Net mert ve güzel insandı. iyi bir gazeteciydi. mekanı cennet olsun inşallah, tekrar başınız sağ olsun. Tarım platformu ve birlik bşk ihsan akın
    %85
    %15
    Yanıtla

İsmet Yalvaç yazıları