Hamzaoğlu, 'Protokol' Tribünü ve 'Faro Beg'!.
..Ancak bu kez, daha önce kamuoyuna yansımayan ve bir süredir devam ettiği..
İsmet YALVAÇ
Yeni Malatyaspor'un, geçtiğimiz Pazar günü kendi sahasında, daha önceki 11 haftada galibiyeti bulunmayan, son 5 maçında da sadece 1 gol atabilmiş Erzurumspor'a 3-1 mağlup olmasının ardından, özellikle teknik yönetime yönelik protokol tribününden bazı kişilerce edilen küfürler, buna Teknik Direktör Hamza Hamzaoğlu ile futbolcu Semih Kaya'nın tepkisi, maçın 'şok' sonucu kadar gündem yarattı; hatta önüne geçti.
Hiç kimsenin bir başkasına hakaret ve saldırı hakkının olmadığını düşünüyoruz. Spor sahaları da dahil olmak üzere, nerede olursa olsun, sözlü ve fiili saldırı çirkin, yakışıksız, zavallıcadır; acizliktir.
Öncelikle bunu belirteyim.
Koronavirüs salgını nedeniyle, sadece localara seyirci alınmasına izin verilen, ancak daha sonra getirilen hafta sonu yasağı nedeniyle localardaki seyirci sayısı da azalan Yeni Malatya Stadı'ndaki küfür olayının; bilinen ve kayıtlı protokol mensuplarının dışında, buraya bir şekilde sızan ya da sızdırılan bazı isimlerden kaynaklandığı ileri sürülüyor.
Kimlerin, hangi ölçüye göre alındığı bilinmeyen ve açıklanmayan protokol tribününe, 'her nasılsa' akredite olarak giren ve ‘küfür olayı’nın aktörleri olduğu iddia edilen bu kişilerin, Kulüp Yönetimine yakın oldukları ya da kulüp yöneticilerinin yakınları olduğu belirtiliyor.
Hamza Hamzaoğlu'nun (yandaki fotoğrafta) maç sonrası yaptığı açıklamadaki, "Maç kaybedebiliriz, sen benim yönetimimsen, sen benim yönetimimin yakını olan ve akredite olmuş insansan, tribünde bunu yapmaya hakkın yok diye düşünüyorum" vurgusu ve ardından futbolcuların paralarını alamadığına ilişkin sözleri, gelecekte yaşanacaklara dair önemli işaretler barındırıyor.
Takım oyunlarında, önce huzuru ve buna bağlı olarak başarıyı getiren faktörlerin başında, teknik patronun ‘forma adaleti’ gelir. Bu teknik adama saygınlık da getirir, takım içerisinde ve taraftar nezdinde.
Ancak, Teknik Direktör Hamzaoğlu'nun, Yeni Malatyaspor'da 'forma adaleti' gözeten 'adil' bir hoca olmadığına inanıyorum.
Geride kalan 14 maçta sahaya çıkardığı ilk 11'lerdeki anlaşılmaz tercihleri, bazı futbolcuları asli yerlerinde oynatmayışı, futbolcuların maç içindeki performanslarıyla ilgili olmayan oyuncu değişiklikleri, bazı oyuncuların saman alevi gibi parlayıp sönen performanslarına karşın bu oyuncularda özellikle ısrar edilmesinin mantıklı bir açıklamasının olduğu konusunda sadece benim değil, futbol kamuoyunda ciddi bir kuşku bulunduğu açık bir gerçekliktir.
Hamza Hamzaoğlu’nun; Yeni Malatyaspor Yönetimi’nin geçtiğimiz sezon yaşadığı kâbusun ardından, kaliteli bir kadro oluşturma hedefiyle yaptığı transferler kapsamında Malatya’ya gelmesini sağladığı ve spor kamuoyunca da 'yıldız' diye değerlendirilen bazı yabancı oyunculara yaklaşımı da bir hayli sorunludur.
Bazı yabancı futbolcuların, sezonun başlamasından kısa süre önce takıma katılmaları nedeniyle ilk 1-2 hafta takıma giremeyişleri anlaşılabilirdi; ancak daha sonra bu tutumunu ısrarla sürdürdüğünü görünce Hamzaoğlu'nun, yönetimin ciddi maliyetlerle aldığı futbolcularla geçen sezonu unutturma hedefinde pek ortaklık olmadığına şahit olduk.
Vasat ve vasat altı bazı yerli futbolculara ısrarla takımda yer verirken, iddialı yabancı transferlere soğuk yaklaşımı, her hafta bir kez daha kendini gösterdi. Acquah ve Cueva'nın tepkilerine herkes tanık oldu. Lukoki sakat deniliyor, ancak Zuqui ve Topalli'ye, hatta Wallace'ye de hocanın yaklaşımı 'sakat'.
'Yıldız' olarak gelen Tetteh, forvette adeta kaybedilmek ve işe yaramaz hale getirilmek üzere oynatılıyor duygusu yaratıyor.
Cueva’nın oyunculuk kumaşı konusundaki kalitesi tartışma dışı iken; bu oyuncunun, en fazla 2-3 maç kadro dışı bırakılması kararı ile cezalandırılabilecek oyun dışı yanlış davranışlarının, oyuncunun mesleki bağlamda ve Yeni Malatyaspor’a fayda üretme yolunda yok edilmesi izlenimi veren katı ve ataerkil tutum da, Hamzaoğlu’nun oyuncu kaybetme konusundaki performansına yeni bir çentik daha kazandırdı.
Yine, Arjantinli kaleci Guido Herrera’nın, sezon başlangıcında, ilk üç maçtaki kötü performansının, önüne konulan son derece kötü defans hattı ile ilişkisi sorgulanmadan ve bütün faturanın Herrera’ya yüklenmesi sonrasında ülkesine gönderilmesi de Hamzaoğlu’nun yabancılar konusundaki tutumunun futbol becerisi ya da beceriksizliği ile değil, farklı düşüncelerle şekillendiğini göstermesi bakımından ilginç bir örnektir.
Takıma kişilikli ve mücadeleci futbol oynatmadığı, tüm eleştiri ve tepkilere karşın, şehrin ve taraftarın takıma olan inancını, desteğini ve güvenini, sonra da beklentilerini düşürüp, her hafta sıkıntı yaşamalarına yol açan süreçten çok da rahatsız olmadığı yolundaki demeçlerinden sonra, bir de ligin en başarısız ekiplerinden Erzurumspor karşısında elde edilen sonuç, Hamzaoğlu için ciddi bir fatura doğurabilirdi.
Yeni Malatyaspor'da, Adil Gevrek (yandaki fotoğrafta) başkanlığındaki yönetimin, görev döneminde takımda yaşanan 'her düşüşün' gerisinde mutlaka maddi sorunların bulunduğu artık tahminlerin ötesinde bir gerçek. Geçen sezon da öyle olmuştu, önceki sezon da.
Ancak bu kez, daha önce kamuoyuna yansımayan ve bir süredir devam ettiği anlaşılan 'parasızlık' sorununun, herhangi bir başarısızlığın o kadar da ses getirmeyeceği önceki hafta maçlarıyla değil de, başarısızlığın çok büyük ses getireceği ve belki de görev değişiklikleriyle sonuçlanabileceği Erzurumspor maçından sonra, futbolculara para ödenmemesiyle ilgili olduğunun Hamzaoğlu tarafından gündeme getirilmesi önemliydi.
Hamzaoğlu, Erzurumspor yenilgisine yönelik saha içi beceriksizlikler ve merkezinde kendisinin olduğu kenar yönetimin oyuna müdahalesindeki yetersizlikler konusundaki muhtemel tepkileri bir nebze engellemek için de söylemiş olsa, gelinen nokta; Yeni Malatyaspor'da bazı gelişmelere hazır olunması gerektiğini gösteriyor.
Belki de, buna dair sezgileri, Hamzaoğlu'nu, bu maç özelinde, kendinden önce, yönetimi taraftarın önüne atma noktasına getirdi.
Geçtiğimiz sezonun ilk yarısının sonunda, yönetimle kamuoyuna yansımasa da sorunları olduğu bilinen Sergen Yalçın'ın, hiç beklemediği bir şekilde görevine son verildiğini ve buna Yalçın'ın da şaşırdığını unutmamak lazım.
Yeni Malatyaspor'un kimseye hesap vermeyen yönetimi, daha doğrusu Adil Gevrek her an sürprize açık bir yönetici profili çiziyor.
Hele, geçen sezon sonunda, ligden düşülmesinin ardından, Büyükşehir Belediyesi merkezli bir yönetim değişikliği operasyonuyla karşı karşıya kaldıktan sonra, operasyonu savuşturup belediyenin yönetimdeki temsilcisini uzaklaştırarak göreve devam eden, belediye ile 'protokol' temasları dışında ilişkileri askıya alan, bu sezon için de kulüp gelirleri ve kendisinden başka bir dayanağı bulunmayan Gevrek'in, büyük iddialarla yaptığı transferler ve en başta bunlarla yaratılan havanın Hamzaoğlu tarafından tüketilmesine daha ne kadar tahammül edeceği zaman içerisinde görülecek.
Tüm bu gerçekleri ifade ettikten sonra, hiçbir gerekçenin, kendine protokol tribününde her nasılsa yer bulabilmiş kişilerin Teknik Direktör Hamza Hamzaoğlu ve futbolculara küfretme hakkını vermediğini bir kez daha vurgulamak gerekiyor.
***
Gelelim, şu 'Protokol Tribünü' ve 'Faro Beg' (yandaki fotoğrafta görülen zat) meselesine..
Bu protokol tribününe, ilin protokolunu oluşturan zevatın dışında kimlerin sokulduğu, kimlerin getirildiği uzun yıllardır tartışma konusudur. İnönü Stadı'nda da öyleydi, şimdiki stadda da öyle olduğu anlaşılıyor.
Eskiden (1970'li yıllar), İnönü Stadı'nın açık tribün kapıları, maçın bitmesine 10-15 dakika kala açılır, 'bedavacılar' da denilen, çoluk çocuğun dışında, işsiz güçsüz taifesinden oluşan grup doluşurdu. 1970'lerde, 80'lerde stadların, önce 'Şeref Tribünü' denilen, daha sonra anlaşılır nedenlerle adı 'Protokol Tribünü'ne dönüştürülmesi uygun görülen tribünlerinde hakikaten ildeki adli, askeri, idari yetkililer, sivil toplum temsilcileri, 'Beden Terbiyesi Bölge Başkanı' sıfatıyla Valilikçe ya da bölge müdürü tarafından uygun görülenler davetiyeyle alınırlardı.
Daha sonraki yıllarda, siyasiler, kulüp yöneticileri, bürokratlar tanıdığı, dostu, ahbabı, seçmeni buraya getirmeye başladı. Her geçen yıl, bu tribüne gelen ‘sorunluların’ gün geçtikçe sayısı artmaya başladı, daha önce ancak son 15 dakikadaki 'bedavacı' grubunda yer alabilecekler, protokol tribününde boy göstermeye başladı. Tribünün niteliksiz kalabalığından kaynaklanan sorunlar, kavgalar, küfürler burada da görülür oldu. Eski 'protokol tribünü' müdavimleri de bu nedenlerle staddan uzaklaşmaya ve gelmemeye başlarken, kavga ve küfürden dolayı oluşan ortamdan kendini geriye çekenlerin yerini, kale arkası taraftarı fanatiklerinden farkı olmayanlar aldı.
Bir de, taraftar olmasalar dahi, bazı yeni yetme para sahipleri, onların kulüpten para vererek ya da hatır gönülle aldıkları davetiyelerle getirdiği kişilerin buralarda görünme isteği onlar açısından bir statü gibi görülünce, giderek düşen kalite bugünkü vahim noktalara geldi.
Protokol Tribünü'nün, nereden nereye gelmiş olduğuna dair, şimdiki adı Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü olan, eski adıyla Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü görevini çok uzun yıllar yapan, rahmetli Osman Çağlı'nın (Mıh Osman), müthiş mizah örneği söz ve davranışlarından birini aktararak, yazıyı noktalayayım:
1960'larda inşa edilen İnönü Stadı'nın yapımına, Beden Terbiyesi Bölge Müdürü ve Malatyalı bir spor adamı olarak büyük emeği geçen, o nedenle tesisi emekli olduğu son güne kadar gözü gibi koruyan Osman Çağlı, kurucularından olduğu Malatyaspor'un hiçbir maçını kaçırmazdı. Eski görevi gereği, stadlara 'ömür boyu giriş kartı' bulunan Çağlı'nın yeri, ilgili yönetmelikte de yer aldığı şekilde, ilin A protokolu denilen Vali, Komutan, Belediye Başkanı vb.'nin arkasındaki tribündeydi.
Görevi sırasında protokol tribününe alınanlar konusunda hayli titiz olan Osman Çağlı, sonraki yıllarda bu tribüne alınanlarla ilgili ciddi bir nitelik sorunu yaşanmakta olduğunu her maçta bir kez daha görüyor, bundan çok rahatsız oluyordu.
Yine bir Pazar günü, Malatyaspor’un maçını izlemek için protokol tribününe çıkmak isteyen Osman Çağlı, protokol tribününde oturan ve bazılarını da yakından tanıyıp, kendi zamanında o tribünün önünden geçirmeyeceği kişileri görünce, kendisini karşılayan görevliye doğru, sesini A Protokol ve diğerlerine de duyurarak, "Uşak, Faro Beg nerede? O niye yok, niye gelmemiş! Bugün bir o eksik" diye konuşur.
Görevli ve duyanlar şaşırır. Faro Beg de kimdir?
Tabii orada bulunan, Osman Çağlı'yı (yandaki fotoğrafta) yakından tanıyan, nüktedanlığını, mizahi yaklaşımını ve zekâsını bilen, ancak Malatya'nın eskisinden de haberdar olanlar, kısa sürede, Çağlı'nın protokol tribünündeki seyircilerle ilgili tepki gösterdiğini anlarlar. Faro , 1950'li, 60'lı ve 70'li yıllarda Malatya'nın özellikle Akpınar bölgesinde gezinen, kavalıyla meşhur unutulmaz aklı ‘birhoş’ sevimli tiplerinden, deli-divanelerinden biridir.
Osman Çağlı, protokol tribünü seyirci kalitesini görünce, "Burada bir Deli Faro eksik!" mesajıyla, diyeceğini demiştir.
Rahmetli 'Mıh Osman', o tribünün sonraki hallerini ve sakinlerini görse kim bilir, kimleri yoklamaya dahil ederdi!
Şimdilerde, Deli Faro’nun eline su dökemeyecek tipteki bazı şahısların da protokol tribününde kendilerine yer bulabiliyor olması ve bunlar arasındaki kimilerinin takımın teknik direktörüne küfür edebilme cür’etine sahip olmaları da geldiğimiz nokta bakımından ibret vericidir.