SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Malatya'yı Sadece Deprem Vurmadı ki!..

Malatya'yı Sadece Deprem Vurmadı ki!..
A- A+ PAYLAŞ

İsmet YALVAÇ

Türkiye tarihinin en büyük 3 depreminden ikisini Kahramanmaraş merkezli olarak (diğeri 7.8 büyüklüğündeki 1939 Erzincan Depremi) tüm şiddetiyle yaşadığımız saatlerin öncesinde, Malatya son yılların en soğuk gecelerinden birini geçiriyordu.

O gecenin ilk saatlerinde, gece yarısı, Ankara'dan gelen kızım Ilgın'ı havalimanından alıp eve götürmüştüm. 6 Şubat saat 02.30'a kadar kızımla evde hasret giderdikten sonra, günün ilk saatlerine kadar çalışma alışkanlığım nedeniyle İzzetiye Mahallesi Atmalı Sokakta bulunan, malatyahaber.com'un merkezi olarak da kullandığımız, rahmetli babam Celal Yalvaç’a ait büroya geldim. Arabayı yandaki otoparka bıraktıktan sonra, büroya çıktım ve rutin haber işleriyle uğraşmaya başladım. Bilgisayarda çalışırken, koltukta hafif sallantı hissettim ve çok kısa süre içerisinde sallantının şiddeti hızlanarak artmaya başladı. Masanın üzerindekiler, büronun tüm odalarını çevreleyen dolaplardaki kitaplar, gürültüyle yere düşmeye başladı. O ara, dışarıdan da çok şiddetli sesler duyuyordum. Sarsıntının başladığı anda, bilgisayarın saatine baktığımda, 04.17'yi gösteriyordu. Kısa bir şaşkınlıktan sonra pencereyi açtım. Dışarıdaki ses çok daha şiddetli gelmeye başladı.

Şöyle hayal edin: Bir trende seyahat ediyorsunuz, camlar açık ve tünele giriyorsunuz, tüm o ritmik metalik ses olduğu gibi kulağınızda. İşte aynı sesti, deprem sırasında duyduğum ses.

Sarsıntı, seslerle birlikte devam ediyordu. Çok kısa süre sonra, arabayı bıraktığım oto parkın demir sundurması büyük bir gürültüyle çöktü.

4.19’da Girilen Deprem Haberi

Hafif sallantıyla başlayıp, giderek artan şiddette devam eden, ortalarından itibaren aşağıdan yukarı, yandan yana gelen sarsıntıları oturduğum koltukta tüm şiddetiyle hissederken, bir yandan da kendimce depremin süresini hesaplamaya çalışıyordum. Bana göre yaklaşık 1.5 dakika kadar süren bir deprem yaşamıştık. Tabi o şiddete rağmen elektriğin kesilmemesi ve ardından da internetin de hala bağlı olduğunu fark edince, habercilik refleksiyle ilk haberi girmeye başladım.

"ÇOK BÜYÜK BİR DEPREM.." başlığını yazıp, arşivdeki 'DEPREM' yazılı görselle tek cümlelik haberi yayınladım. Depremin büyüklüğüne dair ilk bilgiyi, yıkım ve ölümleri daha sonra ekledim.

Sitenin yönetim sayfasındaki haber yayın formatında görülen yayın saatine ilk başta dikkat etmemiştim. Sonra sayfayı incelediğimde, bu ilk haberi girdiğimiz saatin 04.19 olduğunu gördüm. 11 ilde büyük felakete neden olan depremi, o anda elektrik- internet kesintisi yaşanmamasının avantajı ve habercilik refleksiyle belki de basında dünyaya ilk duyuran sitelerden biri olduğumuzu sanıyorum.

Kıyamet Kopuyor

Resmi kayıtlara göre 80 saniye süren ve Kandilli Rasathanesince büyüklüğü ilk başta 7.3- 7.4 olarak açıklanan depremin ilk birkaç dakikasından sonra, telsizlerde adeta kıyamet kopuyordu. Polis, İtfaiye, ambulans telsizlerinden kesintisiz süren anonsların her bir sonrakinde, depremin felaket boyutu ortaya çıkmaya başladı. Telsizlerde sürekli binaların yıkıldığı, içerisinden sesler geldiği, yolların tıkandığı, vatandaşın korku ve panik içerisinde dışarıda olduğu anonsları yapılıyordu.

Teze Cami Yerle Bir

Ben büroda, deprem haberini tüm yönleriyle toparlamaya çalışırken, yeğenim Tugay Yalvaç, aileyi evden çıkarıp sonrasında uzunca süre içerisinde barınacakları arabaya yerleştirdikten sonra çarşıya inmişti. Tugay'dan gelen ilk fotoğraflar, saat kaydına göre 04.47'de çektiği Yeni (Teze) Cami'yi yansıtan görüntüler oldu. Malatya'nın hafızalardaki en bilinen yapılarından, kentin simgelerinden biri olan cami, yan duvarlarının bir bölümü ayakta kalacak şekilde çökmüştü. O andaki Malatya'nın durumunu yansıtan en çarpıcı fotoğraf, kentin merkezindeki caminin enkazını yansıtan kareler oldu. Kentin göbeğindeki Yeni Cami'nin yıkılmış görüntüsü, ilk anlarda 'Malatya Depremi'ni sembolik anlamda en iyi yansıtan fotoğraftı. (Aşağıdaki fotoğraf)

Yeni Cami Elazığ depreminde de yıkılmıştı; yapıldı, etti derken bir kez daha yerle bir oldu.

Koronayı Unutturdu

Sonraki dakikalarda, saatlerde felaketin büyüklüğü, etkilediği bölge ve Malatya'ya dair detayları alıp sürekli haberi güncelleyerek sitede aktardık.

Sabahın ilk saatlerinden itibaren akmaya başlayan haberlerde “depremin Malatya dahil 11 ilde yıkım ve can kaybına yol açtığı, en büyük yıkım ve ölümün Hatay ile Kahramanmaraş’ta yaşandığı, Adıyaman ve Malatya’nın depremden etkilenmede bu illeri takip ettiği” belirtiliyordu.

İlk büyük deprem darbesinin ardından, artçı depremler neredeyse aralıksız sürüyordu, sürekli sallandık. Başka bir tarihte olsa aylarca konuşacağımız türden “beşli, altılı” sayısız deprem yaşadık; bu büyüklükte depremleri sonradan neredeyse unuttuk.

Sabah saatlerinde, rahmetli babam da evden büroya gelmiş, kendi odasında televizyonda haberleri izliyordu. Büroda ikimiz vardık. Öğle sonrasında büro ve bulunduğu bina bir kez daha, hafiften çok şiddetliye doğru sarsılmaya başladı. Yine bilgisayar başındaydım, saate baktım, 13.24'tü. Bu depremin haberini de koydum ve babamı bürodan çıkarmak istedim. Deprem durunca, rahmetli o soğukta dışarı çıkmak istemedi ve büroda kaldık. Yine telsizler hareketlendi. Malatya'da ilkinden çok daha büyük yıkıma yol açan bu ikinci deprem olmuştu.

O gün ve 7 Şubat'a bağlanan gece, Malatya'nın tarihindeki belki en soğuk günlerden biri olarak, depremden kurtulabilenlerin yaşayacakları felaket günlerini de haber veriyordu. İlk anda gelen bilgilere göre yüzlerce kişinin öldüğü anlaşılıyordu, ölü sayısının daha artmasından endişe ediyorduk. Enkaz altında bir ümit kurtarılmayı bekleyen, o enkazın başında yakınlarının, sevdiklerinin kurtarılması için çırpınan, yardım için aramadık yer bırakmayan yurttaşlarımızın hali yürek dağlıyordu.

Biz hayatta kalanlar şanslıydık. Ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi, ne olacağını bilmiyorduk. Depremin ilk günü önemli sayıda insan şehri terk etmedi, arabalarda kaldı veya bağ-bahçelerde yer alan prefabrik türü yapılara veya depremin çok etkilemediği yakın yerlerde (Eski Malatya, İzollu (Kale) tarafı, kuzeydeki birkaç köy, Hekimhan, Arguvan,  Arapgir gibi) akrabalarının, arkadaşlarının evlerine, belediye ve kaymakamlıkların tahsis ettiği kamu kurumlarına, yurtlara sığındı.

O gece biz de arabada kaldık. Dışarıdaki sıcaklık -14 dereceydi, tipi derecesinde esinti vardı. Aynı gece, depremin Malatya'da en çok etkilediği yerlerden biri olan Doğanşehir- Polat'ta hava sıcaklığı -22'ye düşmüştü. Yıllardır, hatta depremin ertesi sene, sıcak geçen kış mevsiminin deprem günüyle birlikte kışlığını yapacağı tutmuştu. Soğuk hava günlerce tüm şiddetiyle etkisini sürdürecekti.

Hayatta kalan bizler sanki felaketin boyutunun farkında değildik, 1513’ten beri bu kadar büyük felakete yol açmamış bir fayın nasıl devasa hasarlar yaratabileceğini çok algılayabilmiş değildik, akıllıca olmayan bir iyimserlik ve umutla ertesi güne her şey düzelecek, evimize geri döneceğiz sanıyorduk. Hepimizin olmasa da çoğumuzun duygu-düşüncesinin bu yönde olduğunu düşünüyorum. Çok değil, bir-iki güne depremin vurduğu şehirlerde canını kurtaranlar, başta batıdaki büyük şehirler olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanına “deprem mültecisi” olarak dağılacaktı. 

Sadece Deprem Vurmadı

Malatya il merkezinin yanı sıra Doğanşehir, Akçadağ, Yeşilyurt ilçeleri ve köylerinde büyük yıkıma yol açan depremin sonraki günlerinde, yerel yönetimlerin beceriksizliği, koordinasyonsuzluk, iş bilmezlik, çapsızlık, haksızlık, adaletsizlik Malatya'ya ve insanlarına çok zor günler yaşattı. Birçok insan doğup büyüdüğü memleketini terk etmek zorunda kalırken (bunların önemli bir bölümü depremden bugüne dek bir daha dönmemek üzere), içerde zaten hazır olan bir potansiyelin yanı sıra Türkiye'nin her yerinden akın eden fırsatçı, yağmacı, hırsız- uğursuz tayfası, doğal bir felaketi insan merkezli cehenneme çevirmişlerdi.

Kötü yönetim artı “çar çakkal” şebekesi Malatyalılara adeta ikinci bir deprem yaşatıyordu. İnsanlar ölüsüne mi ağlasın yıkıp giden evine mi yoksa içine girmeye çekindikleri, az, orta veya ağır hasarlı evlerinden gece-  gündüz kamyonetler dayanarak çalınan eşyalarına mı?

Depremleri, yaşadığımız felaketi ilk saatlerde ve günlerde hissedememize karşın, sonraki günlerde yaşadıklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımız, depremden daha birkaç ay öncesine kadar yaşadığımız büyük korona salgını felaketini bile unutturdu. Malatya'da 1300 kişinin can verdiği deprem, bunun iki katı insanımızı alan korona felaketini neredeyse hepimizin hafızasından sildi. Korona günleri sanki çok uzak bir tarihte yaşanmış gibi geliyor bir çoğumuza.

Bu depremlerle ilgili daha çok konuşulacak, daha çok söylenecek söz var, olay var.

24 Ocak 2020 saat 20.55'de  Elazığ- Sivrice merkezli olarak meydana gelen 4'ü Malatya'dan 41 kişinin ölümüyle sonuçlanan 6.8'lik depremi de büroda yaşayan, o depremden sonra yapılan hasar belirleme çalışmalarını yapan ve birçok yetersizlikleriyle- usulsüzlükleriyle ve suistimalleriyle bir kez daha gündeme gelen kurumların büyük çoğunluğunda, o dönem görevde olanların 6 Şubat depremleri sonrasında da ufak tefek değişiklikler dışında işbaşında olduklarını, 'yeniden imar ve ihya' edilmekte olduğu söylenen Malatya'da yine belirleyici ve karar verici makamlarda oturduklarını, aynı umursamazlıklarını ve sorumsuzluklarını devam ettirdiklerini görmek içimizi acıtmaya, bizi korkutmaya devam ediyor.

İmar Komisyonu'nda bir mimar ve mühendisin olmadığı, lise mezunu bir belediye işçi emeklisinin komisyon başkanı olarak imarla ilgili kararlar verip 'rantı yönettiği' bir şehir, son 20 yılında, geldiği her siyasi pozisyona yetenekleri ile değil dost- ahbap desteğiyle gelmiş duyarsız avukatı (5 yıl), bir eski imam- iş adamını (10 yıl), bir ilkokul öğretmenini (5 yıl) ilin merkezinde belediye başkanı seçmiş olduğu, 20 yılın sonunda ancak bir mühendisi seçebildiği gerçeğinin acı sonuçlarından ne kadar etkilenmeyebilirdi ki?

6 Şubat'ta yaşadığımızın baş nedeni budur, esasında...

Malatyahaber.com haberlerinde rezerv alan garabetiyle vatandaşın mülkünün elinden alınmasına, şehrin ortasına ne olduğu belirsiz, aklı başında kimsenin hoşnut kalmadığı türden sözüm ona mimari (!) uygulamalarla şehrin önümüzdeki on yıllarının da nasıl berbat edileceğinin ipuçlarını anlatmaya çalıştığımız sayısız haber okudunuz. Asıl bu inşaatlar bitirilip dağıtımlar başladığında neler yaşanacağını tahmin etmek hiç zor değil. Muhtemelen bu şehrin en az bir 50 senesi daha güme gitti; bizim ömrümüz görmeye yetmez de, günahımızın bedelini çocuklarımız, torunlarımız ödeyecek. Öyle gözüküyor!

Bir Beka Meselesi olarak “Düşünebilmek”

Jeoloji Mühendisi Profesör Doktor Naci Görür, deprem olmadan çok önce Kahramanmaraş depremi konusunda uyarılarda bulunuyordu. Görür, etkilenecek iller arasında Malatya’yı da sayıyor, ilgili şehirlerin üst düzey yetkililerine bilgi veriyor, uyarıda bulunuyor, önlem alınması için adeta yalvarıyordu. Hatta depremden bir süre önce Malatya’ya gelmiş, bilinen uyarılarını yinelemişti.

Ne fayda!

Görür, bugünlerde sosyal mecralarda çokça paylaşılan bir videosunda “aynı büyüklükte deprem Tayvan’da oluyor, 3-5 kişi tesadüfen ölüyor. 3-5 kişi nerede, 50 bin kişi nerede, 3 nerede ya? Gerçekten biz nasıl millet olmalıyız ya, bir düşünmeliyiz ya. Artık bu işi bir beka meselesi haline getirmemiz lazım.” diyor.

Görür, kibar adam, diyeceklerini ancak bu kadar yumuşak üslupla söyleyebiliyor ama anlayana. Lafın tamamı da aptala söylenir zaten.

“Düşünebilmek”, burada kastedilen şekliyle, “doğru düşünebilmek, vicdanlı düşünmek, adil düşünebilmek”, daha açık ifadeyle “düşünme organı olarak sadece beynini kullanmak” gerçekten bir beka meselesiymiş; deprem öncesi, sonrası bunu bize gösterdi.

Toplum olarak düşünebilsek bu evler, bu binalar başımıza yıkılır mıydı? Zerre akıl ve vicdan olsa, daha depremde ölenlerin kefeni kurumamışken, seçim kazandık diye, çarşının ortasında halaylar çekilip, davullar çaldırılır mıydı?

ARŞİV FOTOĞRAFLAR: Saat 04.17'deki depremden hemen sonraki 1 saatte çekilen yıkım görüntüleri.. (Tugay YALVAÇ)

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız