Yeşilyurt ve Akla Durgunluk Veren Olay..
..Acınası duruma düşürülen bir toplum nerede olursa olsun o toplumda akla durgunluk veren her türlü olayın yaşanması doğal değil midir?
Prof.Dr. Esin Emin ÜSTÜN
Eski adı 'İsmetpaşa' olan, ancak Demokrat parti tarafından 'Yeşilyurt ' olarak değiştirilen bir ilçesidir Malatya'nın.
Şu sıralar bu güzel yörenin adı, belediyesindeki gri pasaportla insan kaçakçılığı yapıldığı haberleriyle gündemden düşmüyor.
Malatya kökenli olan biz, Cumhuriyetimizin ilk öğretmenlerinden olan anne ve babamın görevleri nedeniyle bu ilçede uzun yıllar bulunduk.
Şimdiki gibi ranta kurban edilip binalarla boğulmadığı için yeşildi, yemyeşildi Yeşilyurt o zamanlar.
Malatya Doğumevinde dünyaya geldikten birkaç gün sonra getirilmişim ilçeye.
Sonuçta ben de oralıydım.
Nüfus kaydımda doğum yerim: 'İsmetpaşa' olarak kayıtlı.
İçinde yeşilin binbir türlüsünü barındıran, evlerinde ve sokaklarda prıl prıl, tertemiz 'Derme Suyu' akan, doğanın ona her şeyi cömertçe verdiği bir yerdi İsmetpaşa.
Ev ve bahçelerde meyve ağaçları yanı sıra ne çok sayıda kavak ağaçları vardı. Upuzun, zarif duruşlu bu ağaçların kışın başka yazın başka güzelliği olurdu.
Yeşilyurt'un o yıllardaki tek yolu Malatya'dan gelindiğinde bir tepeden başlayıp Gündüzbey'e kadar devam eden bir yoldu.
Bu ana yoldan aşağı inip ikinci köşeyi döndüğünüzde sağda bakımlı ve özel mimarisiyle yörede çok sevilen belediye başkanı 'Abdullah Ağanın Konağını' görürdünüz.
Bulunduğumuz yöreye o zaman nahiye dendiği için en büyük kamu görevlisi nahiye müdürüydü.
Belediye ve nahiye müdürlüğü iki katlı bir binada bulunuyordu ve bu bina biz çocuklara o yıllarda çok gösterişli gelirdi.
İsmetpaşa Nahiyesinde ana yola açılan çok dar sokaklar vardı. Bu sokakların içindeki evlerin çoğunda el dokuma tezgahları olduğundan yoldan geçerken çalışan tezgahların özel sesini duyardınız.
Başöğretmen olan babamın ve öğretmen olan annemin yöre halkıyla çok iyi ilişkileri vardı.
Annem fırsat buldukça ev ziyaretlerine giderek kadınlarla sohbet eder ve bir sorunları olup olmadığını öğrenirdi.
Yeşilyurt'ta el tezgahlarında dokuma yapan ve ekonomik koşulları iyi olmayan yöre insanlarının bir kısmı yıllar içinde büyük kentlere gidip orada iş insanı oldular.
Ancak şunu da belirtmeliyim.
Bunların içinden Cumhuriyet kazanımlarını unutarak dinci bir siyasetin içinde yer alıp satın aldığı medyada laikliğe, kurulu demokratik düzene karşı çıkanlar da olmadı değil!..
Ağaçların çiçek açmasıyla birlikte yürüyüş mesafesindeki meyve bahçelerine pikniğe giderdik. Asıl geziler yaz aylarında gerçekleşirdi.
Geniş bir kanal içinde akan ve belli bir mesafeden sonra düşülerle (şelalelerle) yoluna köpüre köpüre devam eden Derme Suyu kenarında olmak anlatılmaz bir keyif verirdi biz çocuklara.
Kokulu tüysüz Şam şeftalisi İsmetpaşa'dan çok yürüyerek gittiğimiz Kileyk Köyünde yetişirdi.
İkinci Dünya Savaşının ortalığı kasıp kavurduğu yıllarda yaşanan doğal ekonomik sıkıntılara karşın halkın önemli bir bölümü zorluklara göğüs geriyor ve ülkesini yürekten sahipleniyordu.
Yöre insanları fedakardı, vericiydi, paylaşımdan yanaydı.
En önemlisi de vatansever ve dürüsttü...
Ne kadar şanslıymışım ki Yeşilyurt'ta daha sonra Malatya merkezde bu nitelikteki güzel insanlar arasında büyümüş, mutlu, huzurlu çocukluk ve gençlik yaşamışım.
1998 yılı Temmuz ayında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesinin davetiyle bir toplantı için Malatya'ya gittiğimde doğup büyüdüğüm Malatya'yı tanıyamamıştım. Güzel anıları artık bulmak mümkün değildi.
Yeşilyurt'a da gitseydim eğer geçmişe ait yaşanmış derin izleri orada da bulamayacaktım.
İki binli yılların başından bugüne kadar geçen sürede yaşanan olumsuzluklar dikkate alınırsa Yeşilyurt Belediyesindeki basına yansıyan haberlere şaşırmamak gerekiyor.
1940'lı yıllardaki ve daha sonraki dönmelerdeki belediyeleri şimdikilerle kıyaslayacak olursak kaybedilen çok şey olduğu ortada.
Acınası duruma düşürülen bir toplum nerede olursa olsun o toplumda akla durgunluk veren her türlü olayın yaşanması doğal değil midir?
________
PROF.DR ESİN EMİN ÜSTÜN KİMDİR?
Prof. Dr. Esin Emin Üstün, 1936 Malatya- İsmetpaşa (Yeşilyurt) doğumlu. İsmetpaşa'da ve daha sonra Malatya merkezdeki Derme İlkokulu'nda müdürlük yapan Fehmi Bey ile Öğretmen Refika Hanım'ın kızlarıdır. İlk öğrenimini İnönü İlkokulu'nda, orta öğrenimini Malatya Lisesi'nde tamamlanmıştır. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde kariyer yaptı. Radyoloji Bilim Dalı’nda Türkiye’nin ilk kadın öğretim üyesi unvanını taşıyan Üstün, 15 yıl boyunca yürüttüğü Radyoloji Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevinden 2003 senesinde emekli oldu. Ege Üniversitesi Kanserle Savaş ve Araştırma Merkezi ile Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu İzmir Şubesi yönetiminde uzun yıllar çalıştı. 1994 yılında Ege Üniversitesi Güçlendirme Vakfı’nın ilk “Hizmet Ödülü”nü alan Üstün’ün özellikle meme ve iskelet hastalıkları üzerine bilimsel kitapları yanı sıra derleme ve anı tarzında kitapları var. Araştırmacı Yazar Celal Yalvaç'ın da ilkokulda sınıf arkadaşı olan Prof.Dr. Esin Emin Üstün'ün, eşine olan büyük aşkı, sonradan aldığı 'Emin' adının öyküsü Hürriyet Gazetesi'ndeki bir röportajında şöyle aktarılmıştı:
Eşiyle üniversite öğrencisiyken evlendiğini ve eşi Emin Faik Üstün'ü kaybettiği için 36 yaşından itibaren yalnız yaşamak zorunda kaldığını söyleyen Esin Emin Üstün, 1976 yılında mahkeme kararıyla eşinin adını kullanmaya başladığını belirterek, "Eşim ve aynı zamanda hocam, Ege Üniversitesi Radyoloji Ünitesi'ni Tepecik'te kurmuştu ve ondan sonra uzun yaşamadı. 1974'ün mart ayında ünite Ege Üniversitesi'ndeki şimdiki yerine taşındı. O zaman hoca hayatta değildi. Ama bütün binaların yapımında çok büyük emeği var. Ona bir vefa borcum vardı. Mahkeme kararıyla onun ismini kendi ismime ekledim. Onun ismini yaşattım. Sonsuza kadar devam edecek bir sevgi vardı aramızda" dedi.
Prof. Dr. Esin 'Emin' Üstün ayrıca, nişanlılık dönemine ait mektupları da kitaplaştırarak büyük aşklarını ölümsüzleştirdi. Masallarda yaşanacak kadar büyük aşk, tutku ve sevgiyle birbirlerine bağlı olan radyoloji profesörü Emin Faik Üstün ile Türkiye'nin ilk kadın radyoloji profesörü olan Esin Emin Üstün'ün kaderi, 1958 yılında Ankara Üniversitesi'nde kesişti. Tıp Fakültesi'nde öğrenci olan Esin Emin Üstün, radyoloji stajında ileriki yıllarda hayatının kahramanı olacak hocası Prof. Dr. Emin Faik Üstün ile tanıştı. Staj sonrasında öğrencisine isimsiz mektup gönderen Prof. Dr. Emin Faik Üstün, ona olan ilgisini anlattı. Önce çekingen davranan öğrencisi Esin'in utangaçlığını üstünden atmasıyla çift yıllarca sürecek büyük aşka yelken açtı.
Çiftin evlilik kararlarından sonra Ege Üniversitesi Radyoloji Enstitüsü'nü kurmak için İzmir'de göreve başlayan Prof. Dr. Emin Faik Üstün ile Esin Üstün arasındaki aşk; birbirlerini göremeseler, seslerini duyamasalar da mektup satırlarında güçlendi. Adeta aşkın tarifini yapan onlarca mektup ve özlemle geçen 1,5 yılın ardından çift, 1961 yılında nikâh masasına oturdu. Çiftin evliliklerinden kendileri gibi doktorluk mesleğini seçen Güntürk ve Çağatay isimli iki çocuğu oldu.
12 yıl süren evliliklerinde aşkları daha çok büyüyen çift, meslek hayatlarında da başarıdan başarıya koştu. Kanserle mücadeleye kendilerini adayan çiftin mutlulukları Prof. Dr. Emin Faik Üstün'ün lenf kanserine yakalanmasıyla gölgelendi. Büyük aşkla sevdiği eşini hekim olarak savaştıkları kanserden kaybeden Prof. Dr. Esin Üstün, hayat arkadaşının ismini yaşatmak için mahkemeye başvurdu. Adını "Esin Emin" olarak değiştiren Prof. Dr. Esin Emin Üstün, evliliklerinin 50. yıldönümünde yaşadıkları büyük aşkı genç kuşaklarında tatması için eşinin, ayrı şehirlerde yaşadıkları nişanlılık döneminde kendisine gönderdiği mektupları kitaplaştırdı.
Prof. Dr. Esin Emin Üstün, Meta Yayıncılık'tan çıkardığı "Sonsuza Kadar Silinmeyen İzler" isimli kitabın önsözünde, içinde hüzün ve acı yerine sevgi ve bu sevginin silinmeyen izlerinin bulunduğunu belirterek, "Dostluğun, aşkın, sevginin en temiz halidir bu mektuplar. Bugün artık mektup olmadığı için beklemek, özlemek, içten paylaşım da yok. Bu güzelliği ve doyuruculuğu hiç tatmamış insanlarda sözcükler kısıtlı ve sığ. Eşimin bir mektubunda yazdığı 'Allah'ım ebediyen yaşayacak bir sevgi olsun bizim sevgimiz... Örnek bir sevgi...' cümlesindeki dileğini yerine getirmek için kitabı hazırladım" diye yazdı.