ÇİÇEKLERİN ÇIĞLIĞI: Malatya Artık Gelinliğini Giymiyor
Şimdilerde Çobandede artık patlamıyor.Bazı yıllar büyük çay gibi akan Horata da..
Orhan ALKAYA oalkaya44@hotmail.com
Çok değil, 20-30 yıl önce bahar; Malatya’nın güney yamaçlarına yani Beydağı’nın eteklerine, önce kayısı ağaçları, arkasından erik, kiraz ve birçok meyve ağaçlarının bembeyaz çiçeklerinin görüntüsü ile gelirdi.
Kernek’in yamaçlarında bir kıvılcım gibi patlayan çiçekler Başharık, Yukarı Banazı (Konak), Aşağı Banazı’nın (Çilesiz) ağaçları ile dalga dalga büyüyerek Tecde’ye varırdı. Barguzu(Bostanbaşı)'nun Kilayık(Yakınca)'ın çiçeklerinin beyaz bulutlarını önüne katarak Çırmıhtı’ya (Yeşilyurt'un eski ilçe merkezi) varan çiçek katarları, şaha kalkmış kiraz ağaçlarının bembeyaz çiçeklerini de omuzlayarak gümbür gümbür bir haykırışla Gündüzbey’in kapısına dayanırdı ki, evlere şenlik. Kernek'ten başlayıp Beydağı’nın yamaçlarının serin esintisine karışan envai çeşit koku ve aroması ile çiçeklerin çığlığı Gündüzbey’i geçer geçmez Beydağı’nın tepelerine dayandı mı bir fısıltı gibi sönerdi. Bu coşku yerini bu kez dağların enfes bitki örtüsüne bırakırdı.
2017 baharı ise Malatya’nın güney kuşağına; Yeşilyurt, Fahri Kayahan kavşağının hemen kıyısında tek kalan kayısı bahçesinin beyaz, fakat umarsız çığlığı ile geldi. Etrafı çok katlı binalarla sarılmış, kayısı bahçesi belki de son defa açıyorum der gibi daha beyaz daha inatla bağırdı, yanından geçen binlerce arabaların yolcularına, son bir umutla.
Bunu gören az ötedeki Meyvecilik Araştırma İstasyonu’nun bahçesi, etrafını kuşatan yüksek binalara nispet bembeyaz çiçekleri ile gümbürdedi. Kırpıla kırpıla küçülen bu bahçe barındırdığı yüzlerce çeşit kayısı çiçeğinin farklı beyaz tonları ile beton yığınlarının ortasında asil bir gelin gibi süzüldü.
Birkaç kilometre yukarıda Konak kasabasında her yıl bu zamanlarda patlayan ÇOBANDEDE’nin suyu aşağıya doğru HORAT’a adını alarak Çilesiz’e doğru çağlaya çağlaya telaşla akardı. Baharın coşkusunu her damlasında duyan Horata suyu her iki kıyısını kaplayan dev söğüt, çınar, kavak ve ceviz ağaçlarının gölgesi ile belki de hiç güneşi görmeden Fahri Kayahan Bulvarı'nı güneyden batıya kat eder ve Topsöğüt’e varırdı.
Şimdilerde Çobandede artık patlamıyor. Baharda Çilesiz’e doğru yatağına sığmayıp etrafına taşan, bazı yıllar büyük bir çay gibi akan Horata yok artık. Henüz Yeşilyurt yoluna varmadan sönen ve çöplüğe dönüşen bir su birikintisi var.
Gündüzbey yolculuğumuza kaldığımız yerden devam edersek, Çırmıhtı'ya kadar apartman yapmak için yıkılan evlerin ya da kesilen bahçelerin kenarında kıyısında kalmış tek tük kayısı ağaçlarının beyaz çiçeğini ya da eğri büğrü bir kaç kızılcık ağacının sapsarı çiçeklerini şimdilik görmek mümkün.
Tecde’nin binbir çeşit meyve ağaçları ile bağ ve bahçelerini, çağ atlayan Malatya’nın betonları öyle bir hızla yutup yok ediyor ki; birkaç yıl önce Arpacı sokağından "altunkaşığa" giden tahta perdeli, dev kavaklarla sıralı o şiir gibi yol artık yok. Yolun sonunda tek kalan eski bir ahşap konak yanında bitiveren dev binalara geçmişten hikayeler fısıldıyor.
Binlerce yıldır Beydağı'nın zengin alüvyon toprakları ile oluşan bu bölgenin bereketli bağ ve bahçeleri baharla birlikte zengin bir bitki örtüsü ile kaplanırdı. Ninelerimiz, analarımız mevsimin siftah sığırdillerini toplayıp ilk ekşili köftelerini telaş ve hevesle sarmaya koyulurlardı. Arkasından kiraz yaprağı, fındık yaprağı derken fasulye yaprağının zamanı gelirdi ki sofralara şenlik.
Şimdilerde bu bahçeler inşaat rantının karşı konulamaz hızı ile oluşturulan "cazibe merkezleri" için arsalara dönüşüyor. Belki yakın bir gelecekte bu güzergahta çiçek açacak bir ağaç yeşerecek bir toprak kalmayacak. Binlerce yıldır Beydağı’nın serin suları ile sulanan endemik meyveler, otlar, böcekler, çiçekler tarihe değil betona karışacak. Çalıkuşlarının sesi yerini son model otomobillerin homurtusuna bırakacak.
Büyük bir olasılıkla saat kulesinin olduğu kavşağa plastikten yapılmış beyaz çiçeklerle bezenmiş bir yapma kayısı ağacı kondururuz. Az öteye Horata’nın yok oluşunun anısına yaptığımız beton duvardaki "Tecde Şelalesi" gibi.
Varsın böyle olsun. Evvelimiz, bize yaşanacak toprakları, solunacak havayı, içilecek suları miras bıraktılar. Bunların kıymeti harbiyesi ne ola ki?
Bizler çocuklarımıza, torunlarımıza bunların yerine devasa evler, avmler, iş merkezleri ,yollar, binbir çeşit arabaları miras olarak bırakıyoruz ya…!