Sular Tükenirken..
Malatya için söyleyecek olursak; dört bir yanı dereler, çaylar, pınarlar, kaynaklarla dolu bir memlekette bugün neredeyse yazın akan bir dere kalmaması bize bir..
Orhan ALKAYA
Yaklaşık iki ay önce Yukarı Banazı (Konak) Kasabası’nın girişindeki Horata Köprüsü’nün üzerinden geçerken rahmetli Adnan Işık’ın, ‘Malatya Şiiri’ belleğimde canlandı ansızın. “Suya dökülen dallar, dere nerede ah şimdi”…
Eski yatağının onda birini bile doldurmayan cılız bir su, aheste aheste aşağıya akıyordu. Oysa çok değil, yaklaşık 20 yıl öncesine kadar Nisan ayının her hangi bir gününde ansızın patlayarak yeryüzüne kavuşmanın coşkusu ile gümbür gümbür Yukarı Banazı’dan Aşağı Banazı’ya akmaya başlayan Horata’nın eski görkemli halini hatırladım...
Akarsularımızın günümüzde cılız ve tükenmiş bir hale dönüşü sadece Horata için sözkonusu değil. Kentimizin birçok önemli akarsuyu ve deresi neredeyse yok oldu. Doğa; insanlığın hoyratça yok edişine karşı artık karları, yağmurları, pınarları, kaynakları, yeryüzünden esirgiyor, sakınıyor. Doğanın bereketi, artık insanlığı terk ediyor.
Dünya nüfusunun her geçen gün artışı ve kentlerin ülkemiz nüfusunun önemli bir bölümünü içeriyor oluşu ile artan gıda ihtiyacı, tarımsal üretimin daha artırılmasını zorunlu kılıyor. Daha fazla tarımsal üretim demek, daha çok su ihtiyacı demek. Zaten ülkemiz su kaynaklarının yüzde 70’e yakını tarımsal üretimde kullanılıyor.
Diğer yandan kapitalist üretimin tüm dünyayı kapsaması ile birlikte artan sanayi üretimi ve teknolojik gelişmelerin yarattığı tüketim mallarının çeşitlenmesi ile oluşan kentsel yaşam konforunun her alanı kuşatması, bireysel ve toplumsal düzeyde su tüketimini de oldukça artırdı.
Konforlu evlerimizde onlarca musluktan akan suyu hiç göz önüne almayalım. Sadece ilimizdeki yaklaşık 200 bin motorlu aracın yıkanması için tüketilen su miktarını düşünelim bir an için. Yine tüketim ürünlerinin üretimi için kurulan fabrikaların kullandığı su miktarı da oldukça büyük bir miktarı oluşturur. Örneğin, tekstil üretimi için kullanılan su miktarını göz önüne alırsak, bir kot pantolon üretimi için pamuk üretimi dahil 10 ton su kullanılırken, yarım litrelik bir pet şişenin üretilmesi için 5 litre su tüketilmektedir. Verdiğimiz bir - iki örneği genelleştirecek olursak su tüketimimizin boyutlarını görebiliriz.
Aslında su zengini olmayan bir coğrafyada yaşıyor olmamızın yanında, su kaynaklarımızı hesapsız ve hoyratça kullanışımız ile birlikte bugün artık kuraklık kapımıza dayandı ve bu nedenle tarımsal üretimde çok ciddi bir ürün kaybı yaşayacağız. Ancak küresel kapitalist üretimin daha çok kâr, daha çok tüketim parolası ile doğa kaynaklarımızın hoyratça tüketilmesi ormanların, derelerin, toprakların rant uğruna daha çok bireysel kazanç ve bunun getirdiği konforun cazibesi ile sarhoş olan toplumumuz, şimdilik tehlikenin boyutunun farkında olabilecek durumda değil. Lüks konutlardan, binbir çeşit arabalardan, kaymak gibi yollardan, rengârenk mobilyalardan oluşan konforlu yaşamın bizi bindirdiği alamete binmişiz, mutlu mesut gidiyoruz şimdilik.
İnsanlık, aslında yeryüzünün her geçen gün tükenen kaynaklarının özellikle suyun tükenişinin ve kuraklığın yarattığı tehlikenin zaman zaman farkında olsa da birkaç gün yağan yağmur bize her şeyi unutturmaya yetiyor. Örneğin geçtiğimiz kış yaşanan kuraklıktan dolayı özellikle büyük kentlerin su ihtiyacını karşılayan barajların boşalması karşısında nasıl da endişe duymuştuk. Ancak bir süre sonra yağan yağmurla barajlarda doluluk oranlarının yükselmesi su yetersizliğini bir anda unutturdu bize.
Ancak bu kez ülkemiz genelinde ilkbahar yağışlarının yetersizliği nedeni ile susuz tarım yapılan geniş bozkırlarda özellikle buğday arpa ve bakliyat tarlalarımız susuzluktan kavrulup gidiverdi. (Özellikle Yazıhan ve Arguvan bölgesindeki arpa buğday tarlalarının büyük bir kısmında ekinler kavrulmuş durumda. Diğer bölgelerde de önemli bir miktarda ürün kaybı yaşanacak). Bu durum, bizim için azalan hububat ve yem bitkisi üretimi ve daha pahalı ekmek, hububat ve bakliyat anlamına geliyor.
Geçmişten beri ülkemiz su kaynaklarının büyük bir bölümü (yaklaşık %70) tarımsal üretim için kullanılmaktadır.
Artan gıda ihtiyacı ile birlikte sulu tarım alanlarının artışı su ihtiyacını gittikçe artırdı. Sulama tekniklerinin gelişmesi ile kapalı sistem kanalların, damlama yağmurlama ve spring sitemlerinin kullanılması suyun verimli kullanılması açısında önemli olmasına rağmen hala ilimizde salma (vahşi) sulama gibi ilkel yöntemin ağırlıkta kullanılıyor olması büyük su kayıplarına yol açıyor. Diğer yandan gittikçe artan kayısı bahçelerinin sayısı ve alanları tarımsal su ihtiyacını her geçen gün artırmaktadır.
Mevcut yüzeysel su kaynaklarımızın doğru bir şekilde yönetilememesi, hala açık kanallarda ve salma sulamalarla çiftçiye su verilmesi ve devletin gerekli altyapıyı oluşturmaması sonucu yüzeysel sularımız yetersiz kalmaya başladı. Bu kez gözler yeraltı su kaynaklarına çevrildi. Artan teknolojinin sayesinde keson kuyular, artezyenler, sondajlar aracılığı ile yeraltı suyu hiçbir plan program olamadan çekilmeye başlandı. Ancak bir süre sonra, su seviyeleri azalmaya başlandı. Bu kez daha derin sondajlar (250 m.) vurulmaya başlandı.
Günümüzde artık yeraltı suyunun da yetersiz kalmaya başladığını görüyoruz. Oysa kapalı sistemlerle iletilen suyun damlama veya spring sistemi ile sulanması halinde en az %50 su tasarruf edilecek ya da mevcut su ile %100 daha fazla alan sulanabilecekti.
Tarımsal sulama sorununun günümüzdeki somut durumunu ortaya koyabilmek için, kentin hemen Kuzey kıyısından başlayıp Malatya Ovası’nın başlangıcını oluşturan Karakaya Baraj Gölü’nün her iki sahilini de kapsayan bölgeyi ele alalım: Malatya’nın hemen kıyısında yer alan Şahnahan kasabasından başlayıp Yaka köyü, Hatunsuyu, Kemerköprü, Eskimalatya ekseninde yer alan Şahnahan kanalı (A kanalı) 1960 yıllarında yapılmış ve günümüze kadar Tohma kıyısına kadar az da olsa sulu tarımı olanaklı kılmıştır. 1980’li yıllarda Tohma üzerine yapılan Medik Barajı sulama kanallarının yapımı ile birlikte, baraj kıyısına kadar B ve C olmak üzere iki adet sulama kanalı daha faaliyete geçmiştir. Küllümağara, Hilan, Mahmudu, Gölpınar, Alişar, Kemerköprü, Eskimalatya ve Boran’a kadar uzayan alanı sulamaya başlamıştır.
Bu kanallarla birlikte artan tarımsal üretim, diğer yandan kayısı ziraatının yoğunlaşması ile birlikte Medik Barajı’nın kaynağı olan Tohma Çayı’nın da giderek yetersizleşmesi sulama suyundaki sıkıntıların yoğunlaşmasına yol açmıştır. Ayrıca, Bu süre içinde sulama kanallarının altyapısının da bozulması ile su kayıp ve kaçağının artması ve buharlaşmanın da etkisi ile İsraf olan su miktarı artmaya başlamıştır.
Bazı yıllar kuraklığın şiddetlenmesi ile ortaya çıkan su sıkıntısı da eklenince bölge çiftçisi mağdur olamaya başlamıştır. Diğer yandan ilk başta yer alan Şahnahan kanalında su miktarının yetersiz kalması sonucu tam bir facia ortaya çıkmış ve Malatya ilinin kanalizasyon boruları kanala bağlanarak sulama yapılmaya başlanmıştır. Yaklaşık sekiz yıldan beri süren bu vahim durum henüz devam etmekte olup, yaklaşık 30 bin dönüm alan bu kirli suyla sulanmaktadır. Daha da kötüsü bu bölgenin, Malatya’nın eskiden beri yeşillik ihtiyacının (marul, maydanoz, ıspanak) önemli bir kısmını üretiyor olmasıdır..
Zamanla Medik Barajı’nın dolmasıyla, B ve C kanallarında da sıkıntı su sıkıntısı başlayınca yöre çiftçisi yeraltı suyuna yönelmiş artezyen ve sondajlarla su çekmeye başlamıştır. Diğer yandan her geçen gün bozulan kanalların betonu arık suyu iletemez hale gelmiş ve su adeta toprak tarafından emilmeye başlamıştır.
Oysa çağdaş sulama yöntemlerinin başında gelen kapalı sistemlerle suyun taşınması ve kurulacak damlama ve spring sistemleri ile hem suyun yüzde elli oranında tasarrufu hem de verim artışı sağlanabilecektir. Bölge hala büyük oranda vahşi salma sulama ile sulanmakta her geçen gün su sıkıntısı artmaya devam etmektedir. Enerji tasarrufu hem de suyun verimli kapalı sistem sulamaya geçişi, bölge için “peynir ekmek “gibi önemli, ivedi ve gerekli bir çözüm olmasına rağmen günümüzde, baraj üzerinde yüzen restoranlar projelerinin medyada yer alması ne kadar üzücüdür.
İlginçtir ki bu yazıyı yazarken kanalın güzergahı için “google” taraması yapayım dedim ve Şahnahan - Hatunsuyu kanalı diye yazınca karşıma malatyahaber.com’da, 2017 tarihli bir haber çıktı. Haberde bu kanalların kapalı sistem için ihalesinin yapıldığı yazılıyordu. Demek ki, 4 yıl önce yapılan ihale hala başlayamamıştı. Nihayet yakın zamanda aldığım bir haber bu sistemin proje ihalesinin yapıldığı şeklinde idi. Umarım bu kez gerçekleşir.
İnsanlık olarak küresel yağış rejiminin bozulduğu doğa kaynaklarının tükenmeye ve kirlenmeye başladığı bir zamanda yaşıyoruz. Kuraklık tehlikesi özellikle yaşadığımız Anadolu’yu ciddi biçimde tehdit ediyor. Örneğin şu günlerde yaşanan kuraklıktan dolayı ülkemiz genelinde susuz arpa, buğday ve hububat üretiminde önemli bir ürün, emek ve para kaybı ile karşı karşıya kalmış durumdadır. Malatya özelinde ise, en geniş susuz tarım yapılan Yazıhan ve Arguvan ovalarında arpa buğday verimi şu gün itibari ile ciddi ürün kaybı olduğu gözümüz ile görebileceğimiz kadar yakın bir gerçektir.
Unutmamalıyız ki doğa kaynakları tükenmez değildir.
Malatya için söyleyecek olursak yaklaşık yüz yıl öncesine gidersek, dört bir yanı dereler, çaylar, pınarlar, kaynaklarla dolu bir memlekette bugün yazın akan bir dere kalmaması bize bir şeyler ifade etmiyor mu?
Kirlenen suların toprağı ve yetişen ürünleri zehirleyerek insan vücuduna dönmesi bizim için yeterli bir uyarı değil mi? İçme suyunu pet şişelerde para ile satın aldığımız bir zamanları yaşıyoruz uzun yıllardan bu yana. Bunun bir ötesinin ne olacağına kafa yormanın zamanı gelmedi mi acaba? Yaşadığımız şu salgın dönemi bile, bize malın mülkün paranın altınının değerinin suyun, toprağın, gıdanın değeri karşısında ne kadar değersiz olduğunu hala anlatamadı mı?
Çocukluk çağımızın geçtiği 60’yı yıllarda, derelerden su içtiğimiz zamanlarda “aşağılarda bu suyu içenler var sakın suyu kirletmeyin” diye uyaran büyüklerimizi, yere düşen ekmeği üç kez öpüp kuşlar yesin diye yüksek bir yere koyan ninelerimizi anlamaya başladığımızda “Doğanın bize muhtaç olmadığını aksine bizim doğaya muhtaç olduğumuzu” göreceğiz.
İşte o zaman, çözüm yolunda belki bir adım atmış olacağız.
_______________
ARŞİV FOTOĞRAFLAR: Horata Deresi (üstte) ile Yazıhan ve Arguvan bölgesindeki arpa buğday tarlalarının büyük bir kısmında susuzluktan etkilenen, kavrulan ekili alanlar (Arazi fotoğrafları Orhan ALKAYA)..