Kayısı Bahçesinden Notlar- 2020
..Ancak bu fiyat artışının nedeni, ne üretim ve verimliliğin artışından ne de satış..
Orhan ALKAYA oalkaya44@hotmail.com
Zaman yine çok hızlı geçti. Dünya, güneşin etrafında dönmeye devam etti. Mevsimler biribirini izledi. İlkbahar derken yaz geldi. Geçen yılın anıları henüz silinmemişken, bir de baktık ki yeni bir kayısı hasat zamanı geldi çattı .
Ancak bu ilkbaharda ovalarda kayısı ağaçları çiçeklenmeye başlarken, aynı zamanda yağmurlar da başladı. Öyle ki Malatya Ovası ve civarı çiçek açtıkça, yağmurlar hiç ara vermeden yağmaya devam etti. Aslında kurak ve kara iklimine alışkın kayısı ağaçları, bu sürekli yağışlardan fırsat bulup tozlaşmayı ve yeterli döllenmeyi sağlayamadığı için ne yazık ki yeterli meyve tutumunu sağlayamadı. Ve bu yıl Malatya Ovası ve etrafında kayısı rekoltesi çok az bir oranda gerçekleşti. Küresel iklim değişikliğinin yol açtığı zamansız yağmur yağışları artık bölgemizi her geçen yıl daha da olumsuz etkilemeye başladı.
Yine bu aşırı yağışlar nedeni ile oluşan çiçek monilyası hastalığının yayılması ile rekolte olumsuz etkilenmeye devam etti. Öyle ki, uzun zamandır görülmemiş boyutta kayısı bahçelerinin çiçekleri adeta yanmış gibi siyaha büründü. Üreticilerin zamanında ve yeterli miktarda ilaçlama yapamaması hastalığın etkisini daha da artırdı; üreticiler piyasadaki ilaçların etkisiz kaldığını ve tarım teşkilatının bu konuya zamanında çözüm üretemediğini savundular.
Küresel yağış rejiminin değişmesinin yol açtığı ekolojik felaketlerin etkisi ile artık ezberi bozulan kayısı ağaçları, kayısı üreticilerinin en büyük kabusu olmaya başladı. Önceleri pek kabul etmek istemediğimiz ekolojik dengenin bozulması olgusunun tamda ortasında kendimizi bulduk.
Meyve tutumunun az oluşuna bir de Covid 19 salgını eklenince, bu yıl kayısı bahçelerinde olması gereken hareketlilik coşku telaş ve heyecan sönük geçti. Her neyse ki ilerleyen zaman içinde, rakımı yüksek bölgelerde (Doğanşehir, Akçadağ, Hekimhan, Darende'nin birçok bölgesi) meyve tutumunun iyi olması bizi biraz olsun rahatlattı.
Birçok olumsuzluğun biraraya gelmesi nedeni ile bu yıl hasat zamanı sönük ve hareketsiz geçti diyebiliriz. Her bahçe için gerekli işçi sayısı oldukça azaldı. Meyve az olduğu için kurutma süresi kısaldı. Sonuçta bu işte çalışan işçi sayısı önemli oranda azaldı.
Kayısılar olgunlaşıp hasat edilmeye başlayınca, ürünün bu yıl tahmin edilen miktardan da az olacağını üzülerek gördük. Birçok çiftçi arkadaşımızın, kendi ağaçları ile ilgili tahminlerde bile ne kadar yanıldıkları ortaya çıktı .Örneğin; 'ağaçlarım 10 kasa verir' diyenler 7 kasada, '5 kasa verir' diyenler üçer kasada kalmaya başlayınca rekoltenin umulanın da altında olacağı anlaşıldı. Ancak bu olumsuzluğa rağmen meyve kalitesinin ve randımanın uzun yıllardır olmadığı kadar iyi gerçekleşmesi sevindirici oldu. Bunun nedeni de Nisan ayından sonra hava koşullarının normal seyretmesinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Bu yılın hasat döneminde olumlu bir gelişme oldu ve Meyvecilik Araştırma Enstitüsü ile Ege İhracatçılar Birliği, kayısı kurutma standardını oluşturmak ve geliştirmek için, pilot uygulamalara başladı.Bu kapsamda çeşitli bölgelerde pilot üreticilere sera tipi naylon “kurutma tüneli” ve “boylama makinesi“ verildi. Daha temiz ve güvenli (yağmur ve toz olmadan) kurutma açısından gerekli olan naylon kurutma tunelleri ve plastik kerevetler, şimdilik birçok eksik içerse de, ileride yapılacak çeşitli iyileştirmelerle olumlu sonuçlar alınabilir.
Ancak, bu projede en önemli gelişme ağaçtan toplanan yaş kayısıların islime atılmadan ya da sergene serilmeden önce, boylarına göre ayıran boylama makinasının kullanılması olacaktır. Çünkü aynı boya ayrılan kayısılar aynı zamanda ve homojen bir şekilde kuruyacak, toplanan kuru kayısılar aynı boyda olacak, ürün kalitesi artacak, belkide ileri ki yıllarda kullanılacak “çekirdek çıkarma makinesinin” verimli olabilmesinin altyapısı oluşacaktır.
Bu yılın not düşülmesi gereken olaylarından birisi de, National Geographic'in -dünyaca ünlü belgesel kanalı- tüm dünyada yayınlanacak olan 'Gökyüzünden Avrupa' projesinde Türkiye'den üç konunun seçilmesi ve bunların içinde de 'Kayısı Hasatı'nın yer alması idi. Kış aylarında başlayan planlama çalışmaları tamamlandı. Çekimler hasat zamanın tam ortasında (7-8 Temmuz günlerinde) yapıldı. Önemli bir kısmı bahçemizde çekilen belgesel; ağaçtan, kurutmaya kadarki süreci anlatıyor. Teknolojinin en son yenilikleri kullanılarak ve alanında en yetkin kameraman ve yönetmenlerle çekilen belgeselin,kayısının tanıtımı açısından önemli olacağını umut ediyoruz.
Ancak çekimlerin son anında gerçekleşen ilginç bir olayı anlatmadan geçemeyeceğim. Çünkü bu olayı yaşayan çekim ekibi, belkide kayısı üreticisinin en dramatik anlarından birine tanıklık etmiş oldu. Çekimlerin son aşamasında yaptığımız röportajda, konu küresel yağış rejimindeki bozulmaların, biz kayısı üreticilerine açtığı sorunları ve ani yağmurların sergendeki kayısıya verdiği zararları anlatırken, gökyüzü de bulutlanmaya başlamıştı. Çekimler biter bitmez gökyüzünün gürlemesi ile ansızın bastıran yağmur ortalığı birbirine kattı. Ve bir anda otuz kırk kişi, ordan oraya koşturarak yaklaşık altı yedi dönümlük sergen alanındaki kayısıların üzerini örtmeye çalışırken, ortalık ana baba gününe döndü. Bizim bu koşuşturmamıza kayıtsız kalamayan çekim ekibi ve yönetmen, bize yardımcı olabilmek için yağan yağmurun altın bizimle beraber koşturdular. 15 dakika süren yağmur durduğunda bizimle beraber sırılsıklam ıslanmışlardı. Böylece bizim nasıl zorluklar yaşadığımıza canlı olarak tanık oldular. Doğa onlara anlatmak istediğim olayı canlı olarak göstermişti .
Bu anılarla birlikte, hasat sona erince doğal olarak sıra bu yılki kayısı fiyatlarının ne olacağı konusu gündemin başına oturmaya başladı. Bu yılki rekolte düşüklüğünün doğal sonucu olarak kayısı fiyatları, uzun zamandır ürününü istediği fiyattan satamayan üreticiyi mutlu edecek düzeye çıktı. Aslında geçen yıl da fiyatlar biraz olsun üretim maliyetinin üstüne çıkmıştı. Nihayet bu yıl olması gereken seviyeye ulaştı. Bu durum hem biz üreticileri hem de bölge halkını mutlu etti.
Ancak bu fiyat artışının nedeni, ne üretim ve verimliliğin artışından ne de satış ve pazarlama konusundaki başarılardan kaynaklandı. Sadece rekoltenin çok az gerçekleşmesinden kaynaklandı. Oysa üretimin beklenenin çok altında olması, hem mevsimlik işçiler hem işletmelerin yaratacağı istihdam açısından bir daralmaya yol açacak. Bu binlerce insanın işsiz kalması demek. Aynı zamanda kayısı üretimine lojistik destek sağlayan esnaflar (ilaç ,gübre,hırdavat,vb satıcıları) açısından kötü bir yıl olacak.
Bu durum tüm bölge halkı olarak bizi şöyle bir bulmaca ile karşı karşıya bırakıyor: Kayısı fiyatları, ancak don ya da aşırı yağış gibi felaketler sonucunda arttığı için acaba biz bu duruma sevinelim mi, yoksa üzülelim mi? Öyle ya doğal felaketler olunca kayısı para ediyor. Aksine her şey yolunda giderse ürün bol oluyor, fakat bu kez de fiyatlar düşüyor. Öyle bir hale geliyor ki, “yokluğa sevinir“, ”bolluğa üzülür” oluyoruz. ”Ne yaman bir çelişki”nin tam da içindeyiz.. İşte bu bilmeceye doğru cevabı veremeden, bu kısır döngüden çıkamayacağız. Bölge halkının bir yıllık emeği ve masrafları sonucunda ürün bol olmalı, bahçeler bereketle dolmalı, yediden yetmişe her insan iş bulmalı, aş bulmalı, aynı zamanda da fiyatlar üreticiyi mutlu etmelidir. İşte gerçek çözüm bu koşulları oluşturmakla mümkün olacaktır.
***
Biz bu bulmacaya cevap ararken ansızın sürpriz olay ve başka bir bilmece daha ortaya çıktı. Ve Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO), bu yıl kayısı piyasasına alıcı olarak gireceği haberi gündeme düştü. Ürünün bol olduğu ve fiyatların yerlerde süründüğü yıllarda üreticinin dört gözle beklediği, devletin alım yapması ve üreticinin ürünün değerinin altında satılmasının önlenmesi bir türlü gerçekleşmemişti. Öyle ki, 2018 kayısı sezonunda fiyatlar üretim maliyetlerini ancak karşılıyorken ve kayısı fiyatları yerlerde sürünürken, devlet seyretmekle yetinmişti. Meyve suyu alıcılarının 25 kuruşa binlerce ton yaş kayısı topladığı o yıl, yaklaşık 25 bin ton yaş kayısı da (özellikle dolu vurgunu ve yaralı) bahçelerde çürümüştü.
Aslında devletin kayısı piyasasına üretici lehine müdahale etmesi, uzun zamandır istenen ve beklenendi. Ürünün bol olduğu yıllarda, fiyatlar düşmesin diye piyasadan fazla malın çekilmesi, ürünün az olduğu yıllarda ise piyasaya arz edilmesi; ”sosyal ekonominin” gereklerinden biridir.
Yakın geçmişte üretici düşük fiyat nedeni ile mağdur iken müdahale edilmeyip, ürünün gayet az olduğu ve fiyat probleminin gözükmediği bir dönemdeki müdahalenin gerekçelerinin ne olduğunu yaşayarak göreceğiz. Umarız daha da iyi olur.
FOTOĞRAFLAR: Orhan ALKAYA