Ağaçlarla Birlikte Yok Edilmekte Olan Malatya Tarımı
Sonbahar Malatya’ya, yapraklarını sarının çeşitli tonlarına boyamış kayısı ağaçları ile gelir. Önce yüksek bölgelerden başlayıp adım adım ovaya ulaşan sarının binbir tonu Kasım ayının sonuna doğru ağaçlardan yere inip bu kez toprağı sarıdan kızıla rengarenk boyar.
Çok değil bir 10 veya 15 yıl önce Çilesiz’den başlayıp Gündüzbey’e uzanan Derme Vadisi’ne sonbahar böyle gelirdi. Elmadan armuda, kirazdan kızılcığa kadar birçok meyve ağaçları ile dolu bahçelerin sonbaharı daha da renkli olurdu. Çünkü her meyve ağacının yaprağı kendine has sarı ya da kızıl bir renge dönüşürdü; işte bu rengarenk yaprakların oluşturduğu cümbüş, Çilesiz’den Tecde’ye, Barguzu’dan Kileyik’e, nihayet Çırmıhtı'dan, Gündüzbeye ulaşırdı ki; avlulara şenlik, bahçelere şenlik, tabiata şenlik, en çok da Horata’nın suyu, Derme'nin suyu dökülen gazellerin rengi ile renkten renge bürünür, sanki renklerin tadı suya sinerdi.
‘’Şifa niyetine bir tas gazel suyu’’ deyiminin dağarcığımıza yerleşmesi belki de bundandır.
Şimdilerde artık Horata suyu Yukarı Banazı’dan (Konak) Aşağı Banazı’ya bile akmıyor. Derme suyu içmeye bile yetmez oldu. Ta aşağılardaki Şahnahan suyunun yerine kanalizasyon akıyor.
Sonbahar kışa dönüşmeye başlarken Çilesiz’den Tecde’ye uzanan dar sokaklar kerpiç evlerden yayılan Tokat ya da Misket elmalarının enfes kokusu ile dolar taşardı. Barguzu (Bostanbaşı) ve Kileyik’ten (Yakınca) Çırmıhtı’ya (İsmetpaşa-Yeşilyurt'un eski ilçe merkezi) yaklaştıkça evlerin boş odalarına tahta sandıklarda istiflenmiş ya da tahta zeminlere serilmiş Sarı armudun Bey armudunun Abbas armudunun nefis kokuları yoğunlaşmaya başlardı.
Yakın zamanlara kadar Tecde’nin Çırmıhtı’nın manavlarından eşe dosta gönderecek kadar bulunan elma, armut çeşitleri artık bulunamaz hale geldi. Limon armudu sormak için gittiğim Çırmıhtı’nın eski manavlarından Aziz Tatlıcı dostum, bu yıl sarı armudun çok az olduğunu hele Abbas ve Bey Armudunun yok denecek kadar olduğundan yakınıyordu.
Envai çeşit meyvelerle dolup taşan, belki de birçoğu yöreye has olan meyve ağaçlarının sonunun geldiğini artık görebiliyoruz.
Yukarıdaki paragraflar sadece geçmişe özlem ya da nostaljik yaklaşımlar için yazılmadı. Meyve çeşitliliğini ve gen kaynaklarını yitiren bir Malatya‘da meyveciliğin ya da tarımın geleceği ile ilgili endişeleri paylaşmak için yazıldı.
Bugün tüm ülkede olduğu gibi Malatya’nın market ve manavlarının önü yabancı patentli meyvelerle dolup taşıyor. Garnd Smith ya da Fuji elmalar, Santa Maria armutlar, Anjelika erikler, bunlardan birkaçı. Oysa mis gibi kokan Misket elmaları mayhoş tadı ile Tokat elması gittikçe unutturulmaya ve üretimi azalmaya başladı yine. Yumuşaktan serte, ekşiden tatlıya zengin bir lezzet skalasına sahip armut türlerini barındıran bu memleketin köy manavlarında bile İspanyol kökenli kabaktan daha tatsız (kabaktan özür diliyorum) bir Santa Maria armudu satılır oldu.
Bugün küresel dünyanın amansız rekabetinin ortaya çıkardığı bir gerçek vardır. Bir ülkenin gerçek zenginliği sahip olduğu tohum, meyve ve bitki gen kaynakları ile ölçülür. En stratejik varlığınız petrol ya da madenlerden daha önemlisi bitki çeşitliliğimizdir.
Küreselleşmenin yarattığı yeni dünya düzeninde dev tarım şirketlerinin belirlediği üretim ve satış politikaları en ücra ülkeleri bile etkisi ve denetimine aldı. Teknolojinin de gelişmesine paralel olarak artık dünyanın her köşesinde çok uluslu tarım devlerinin empoze ettiği veya dayattığı tarımsal ürünler, ulusal pazarları yerle bir ederek ele geçirdi. Girdiği ülkelerdeki ürün çeşitliliğini hızla azaltarak patenti kendisinde olan tohum ve ürünlerin üretimini ve tüketimini teşvik etti. Girdiği ülkelerde çok uluslu ya da ulusal market zincirleri aracılığı ile tüketicilerin tercihlerini bile belirler hale geldi. Pazara sunduğu tohum ve bitki türlerinin daha verimli ve daha dayanıklı olduğu savunularak hükümetlerin ve kamuoyunun desteğini alabilen tarım devleri ülkelerin tarım politikalarına yön verecek güce eriştiler.
Malatya özelinde ise hızla gelişen konut sektörünün Çilesiz’den Gündüzbey’e uzanan vadide yoğunlaşması ile binlerce yıldır Beydağı’nın zengin alüvyonları ile oluşan toprakları hızla beton yığınına dönüştürdü. Eşsiz bir tat ve lezzete ulaşan meyve çeşitliliğimiz azalmasına hatta bazı bölge ye has çeşitleri ortadan kalkma noktasına getirdi.
İşte Çırmıhtı manavlarının 'artık bu armutlar bu elmalar kalmadı' demesinin geri planında yatan neden işte bu küresel gelişmelerdir. Dünya tarım devlerinin yol açtığı tek tip tüketim ve lezzet olgusu, kendi içinden karşıtını yaratmakta gecikmedi ve post modern tarım ya da butik üretim diyebileceğimiz bir gerçeği yarattı. Milli gelirleri oldukça yüksek olan ülkelerin tüketicileri (ki bu dünya alım gücü açısından önemli bir miktarı oluşturur) farklı lezzetler yöresel çeşitler geleneksel ürünler talep etmeye başladılar.
İşte bu aşamada butik üretim ya da post modern tarım; bizim gibi endüstriyel tarımın gerisinde kalmış ülkeler için bir şans ve fırsat oluşturdu. Çok çeşitli mikro klimalara sahip genelde Anadolu, özelde Malatya zengin meyve çeşitliliği ile çok şanslı bir konumdaydı. Avrupa ve Amerika tüketici kitlesinin talep ettiği farklı tat ve aromalara sahip onlarca meyve çeşidi vardı. Başta Sarı Armut, Abbas Armudu, Bey Armudu gibi, Tokat ya da Misket Elması gibi fazla bir saklama maliyeti gerektirmeyen, doğal ortamda aylarca kalabilen çeşitlere sahiptik. Yine yabancı kökenli nektarinlerin albenili renklerine karşın eşsiz bir aroma esansı barındıran tüysüz şeftaliye (Şam Şeftalisi ya da yeşil şeftali) sahiptik. Sahiptik diyorum, çünkü bu türler hızla yok olmak üzere. Daha acısı yeni nesil bu tatların farkında değil. Çünkü onlar küresel devlerin dayattığı damak tadı ile yetişiyorlar.
Özellikle kimyasal ilaç tedirginliği ile kıvranan Avrupa ülkelerinin tüketicileri, sera ürünleri yerine Anadolu’nun eşsiz güneşinde yetişen ve yine güneşte kurutulan meyve kurularına yönelmeye başladı. Aslında kayısımızın dünya piyasalarında rağbet görmesinin nedenlerinden biri de buydu.
Ancak dünya tarımsal tüketim konjonktürünü iyi okuyan bir butik üretim politikası belirleyip elimizdeki yöresel çeşitlerimizden pazar için uygun olanları yeniden üretip, tüketime sunma yerine, onların bize sunduğu çeşitleri ülkemizde üretip kendi çeşitlerimizin yok olmasına yol açtık.
Bugün dünya gıda pazarındaki yöresel ürünlere olan ilgi ve talep bizim için az bulunur bir şanstır. Vakit geçirmeden yapmamız gereken kendi endemik çeşitlerimizi hızla çoğaltıp, bu pazara sunmak, tanıtım ve pazarlamasına yoğunlaşmaktır. Çünkü dünya artık farklı tat ve lezzetlerde ürünler istiyor. Bizim meyvecilik portföyümüz bu talebe cevap verebilecek çeşitlilik ve zenginliği içermektedir . Bugün uluslararası tarım devlerinin dayattığı çeşitlerle onların belirlediği kulvarda koşuya gerilerden başlayarak üretme yerine, bizim oluşturacağımız kulvarda kendi çeşitlerimiz ile koşabiliriz. Tabii ki zaman çok geç olmadan, inşaat rantının cazibesi ile kamaşan gözlerimizi açabilirsek.
Gerçek yurtseverliğin, su kaynaklarımızı ve topraklarımızı korumak olduğunu unutmamak dileği ile.
FOTOĞRAFLAR: Derme Vadisi'nden, Çırmıhtı'dan, Gündüzbey'den, Tecde'den..