SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Orhan Alkaya

Kayısı Bahçesinden Notlar- 2024

Kayısı Bahçesinden Notlar- 2024
A- A+ PAYLAŞ

Orhan ALKAYA
Oalkaya44@hotmail.com

Geçen yıl kayısı hasat sezonunu bitirirken “çiftçinin karnını yarmışlar kırk kat umut çıkmış” diyerek “bu yıl olmadı umut seneye” diyerek bitirmiştik. 

Mevsimlerin ve iklimlerin değişen döngüsü bize bir kez daha sürpriz yaparak oldukça ılıman geçen bir kıştan sonra erken zamanda çiçeklenme başladı. Her zamanki gibi çiftçiye dokuz doğurtarak çağala zamanına ulaşınca gördük ki, bu yılda Malatya Ovası ve civarında oldukça düşük bir meyve tutumu olacak. Buna rağmen geçen yılki meyve tutum döngüsü tekrarlanarak yüksek rakımlı ilçelerde oldukça yüksek oranda bir meyve tutumu gerçekleşti. 

Ağaç sayısı ve kayısı bahçelerinin kapladığı alan açısından ova bölgelerdeki gevşek tutum üç yıldır devam ediyor. Özellikle “kaba aşı” türünün uzun yıllardan beri ovalarda ve taban arazilerde meyve veriminin ekonomik değer eşiğinin çok altında gerçekleşmesi Malatya açısından önemli kayıplara yol açıyor. Genel toplam açısından gelir gider hesabı yapılınca gelir hanesine eksi yazılmasına yol açmaktadır.

Bu durum bize gösteriyor ki ovalarda ve taban arazilerde kaba aşı dikimi ve üretimi verimsiz ve yanlış bir tercihtir. Ne yazık ki üretici bu gerçeği birçok şeyde olduğu gibi deneme yanılma yolu ile öğrenmiş oldu. Bu acı gerçeği uzun yıllar boşa giden emek ve masraflardan kafamıza vura vura öğrenmiş olduk. Yer yer “Hacihaliloğlu” çeşidi açısından da olumsuz gelişmeler yaşandı. Bazı bölgelerde özellikle çiçeklenme oranının düşüklüğü ve adı konulmayan hastalıklar nedeni ile yeterli ürün veremediler. 

Bu olumsuz gelişmeler olurken zirai araştırma ve eğitim kurumlarının bu yıl yaşanan sıkıntılarla ilgili yapılmış bir araştırma raporunun yayınlanmamış oluşu, her zamanki gibi gelişmelere seyirci kalma geleneğinin devam ettiğini gösterdi. Devletin ve üniversitelerin yaşanan ve yaşanacak olumsuzlukları sıkı bir şekilde takip etmesi ve erken uyarı sistemi oluşturup üreticiyi uyarması ve yönlendirmesinin günü gelip de geçmektedir. 

Konumuza dönüp bu yıl gerçekleşen rekolteyi değerlendirmeyi sürdürecek olursak, ovalardaki düşük rekolteye karşın 1200 rakımdan itibaren oldukça iyi bir meyve uyumu görülmeye başlandı. Daha yukarılara çıkıldıkça iyinin de ötesinde sık ve fazla diyebileceğimiz meyve tutumları gözlendi. Akçadağ, Darende, Gürün, Elbistan, Hekimhan ve Kuluncak’ın çoğu bölgelerin de oldukça yüksek rekolte verebilecek bir meyve tutumu gerçekleşti. Ancak Ramazan Bayramı arifesinde başlayan ve birkaç gün süren aralıksız yağmura çiçeklenme döneminde yakalanan bölgeler önemli ölçüde bir ürün kaybı yaşandı. Adını andığımız bölgelerde oldukça fazla miktarda gerçekleşen rekolte biraz olsun yüzleri güldürmüş olsa da bu kez de aşırı meyve tutumu nedeni ile düşük randıman ve kalite sorunu ortaya çıktı. 

Bunun sonucunda hasat ve kurutma ve çekirdek çıkarmada yüksek işçi maliyetleri oluşmaya başladı . Örneğin ovada bir kg kuru kayısı elde etmek için 100 adet kayısı toplanıp kurutulması ve çekirdeğinin çıkartılması gerekirken, yüksek bölgelerde bir kg kuru kayısı elde etmek için iki yüz (200) adet kayısıyı aynı işlemden geçirmek gerekir ve bu da en az yüzde yüz bir işçi maliyeti artışı demektir. Diğer yandan ovadaki kayısının fiyatı bugün için 110-130 TL arasında fiyatlanırken, yukarıdaki bölgelerdeki kayısının 80 –90 TL arasında satılması durumu bir faciaya dönüştürmektedir. Eğer bu durum ileriki günlerde değişmezse, ki öyle gözüküyor, bu bölgelerde üretici kayısının tüm gelirini işçilik ve masraflara yatırmak zorunda kalacaktır. 

Ovalarda gerçekleşen düşük rekoltenin yarattığı tabloya bakacak olursak her ne kadar bu bölgelerde üretilen kayısının fiyatı dağlık bölgelere göre yüzde elli ( 120n- 130 TL) daha yukarı satılabilir olsa da gerçekleşen rekoltenin normal kapasitenin altında oluşu bu fiyat farkını alıp götürmektedir. Şöyle ki yüz ağaçlık yetişkin bir bahçede 4 ton kuru kayısı alınması beklenirken bu miktarın 2 ya da 1.5 tona düşmesi toplam maliyet açısından düşük bir gelir elde edilmesine yol açmaktadır. Sonuçta bu yıl gerçekleşmekte olan kayısı fiyatları gerek bireysel üretici açısından gerek genel üretim açısından, yüksek enflasyon nedeni ile artan üretim girdilerini ve işçilik maliyetlerini karşılamaktan uzak ve bir yıl sonraki üretimin devamlılığı açısından ise bir kazanç sağlamaktan uzaktır. 

Bir kez daha fiyat politikasının aynı sisteme, aynı çarpık düzene dayalı olarak belirlenmesine gelecek olursak…

Özellikle serbest piyasa teranelerinin arttığı son 30 yıldan beri (aslında çok daha önceden beri) hasat zamanı üreticinin elinden ürünün ucuza alınıp stoklanması, ancak ürününün ticaret erbabının deposuna girdikten sonra birkaç ay içinde yavaş yavaş fiyatının yükselmesi yılların düzeni ve oyunudur. Ürün çiftçinin elinde iken bol ve ucuzdur. Ancak tüccarın stoğuna girince kıt ve değerli olur. Bu gerçek arpada buğdayda da böyledir. Kayısı, fındık üzümde de böyledir. Hemen her yazımızda belirttiğimiz gibi hasat zamanı devletin üreticiyi ve ürünü destekleyecek bir alım fiyatı açıklaması, alıcı ve satıcıyı makul bir seviyede buluşturacak miktarda alım yapması gerekir. 

Diğer yandan üreticiye faizsiz kredi vererek ürününü dengeli bir şekilde satmasını sağlaması ve zaman kazandırması piyasayı belli bir istikrara kavuşturacaktır. Ne yazık ki devletin düzenleyici kurumları bu sürece seyirci kalmakta ancak iş işten geçtikten sonra siyasi gösteriş olsun diye küçük bir miktar kayısı alımı yapmaktadır. Bunun sonucunda bir miktar fiyatlar yükselse de bu durum malını satmış üreticiye değil deposunu dolduran stokçuya ya da rantiyecilere yaramaktadır. Umuyoruz ki bu yıl da böyle bir kandırmaca yaşanmaz. 

Bu yılki hasat mevsimini geçmiş yıllara göre farkı da işçi bulmakta yaşanan sıkıntı ve gelen işçilerin büyük bir çoğunluğunun 18 yaş altı çocuk denecek yaşta olması idi diyebiliriz. Serde fotoğrafçılık olduğundan çeşitli bölgelerde dolaşırken gördük ki hemen herkes işçi bulamamaktan yakınıyor. Bulanlar ise çocuk yaşta işçilerin çokluğundan şikayet ediyorlardı. Güneydoğunun mevsimlik işçilerin deprem sonrası yoğunlaşan inşaat alanında çalışmaya başladığı için geriye kalan küçük yaştaki kız ve erkeklerin bu boşluğu doldurmaya çalışmasının bunun nedeni olduğu söyleniyordu. Bu yıl çekirdek çıkarma işçiliğinin büyük bir kısmı, köylerde ve şehirdeki evlere çekirdeğin çıkarılması için kayısının dağıtılıp çekirdeğinin çıkartılması sayesinde sağlandı. Genellikle kadınlar ve kızlardan oluşan hane halkı tarafından kasa başı ücret şeklinde gerçekleşen bu yöntemin giderek daha da yaygınlaşacağının ve işçi sorunun büyük bir kısmını hafifleteceğini söyleyebiliriz. 

Kasa başı 100 –120 TL arasında değişen bir ücretle yapılan çekirdek çıkarma işlemi kg başına 8-10 TL gibi bir maliyete denk gelmektedir. Bu tutar özellikle kenar mahalle halkı için önemli bir gelir kaynağı olarak görülebilir. 40 bin ton kuru kayısının bu yöntemle yapıldığını varsayarsak yaklaşık 250 –300 milyon TL bir işçilik ücretinin ödendiğini söyleyebiliriz. Bu durumda gösteriyor ki kayısı tarımı aynı zamanda sosyal yanı olan bir üretim biçimidir ve belli bir kitleye ek iş olanakları yaratma gibi bir özelliği vardır. 

Bu yıl üzerinde durmadan geçemeyeceğimiz bir konu da hasat sezonun başlangıcında yapılan törende çekilen ve birçok haber sitesinde yer alan bir fotoğrafın (alttaki arşiv fotoğrafı) halimizin pür melalini tam da ortaya koyuşu idi. Şöyle ki il yöneticileri ve tarımla ilgili kurum ve kuruluşların kurum yöneticilerinin ellerinde sırıklarla kayısı çarparken verdikleri temsili görüntü bir ironi bir komedi, aynı zamanda bir dram değilse nedir? 

Bu fotoğraf bize bir kez daha gösteriyor ki kuru kayısı üretiminde bir an önce mekanizasyona geçmek, geliştirilecek hasat makinalarının hızla kayısı üreticilerinin yaygın bir şekilde kullanımını sağlamak zorundayız. Ancak kükürtleme (islim) işlemini bile henüz naylon islimlerle yapıyor olmamız işin ne kadar gerisinde olduğumuzun ifadesi değil midir? Oysa hasat ve kurutmayı hala ilkel yöntemlerle yapıyor oluşumuz önemli oranda işçilik maliyetinin artmasına diğer yanda ise azımsanmayacak miktarda ürün kaybına yol açtığının farkında değiliz. Hala yerlere serilen brandalara tekme, tokat ve sırıklarla girişerek daldaki kayısıları yere indirmeye çalışırken, patlayan, çatlayan, yarılarak çöp, taş, toprak gömülen kayısılar önemli oranda ekonomik değerini kaybetmektedir. 

Sonuçta yıkama ve işleme aşamasında milyarlarca kayısının tek tek ele alınıp temizlenmesi gibi korkunç bir maliyet yaratmakta, ağır bir iş yükü oluşturmaktadır. Son yıllarda traktör kuyruk mili ile çalışan silkeleme aparatları belli bir kolaylık ve hız sağlasa da henüz istenilen boyutlarda çözüm sağlayamamıştır. Ülkemizin üniversiteleri, tarımsal mekanizasyon birimleri, makine tasarımcıları ürün geliştirme ve ARGE bölümleri (bu arada Malatya Teknopark bu konuda ne yapıyor?) bir an önce kayısı hasat ve çekirdek çıkarma makinalarının üretimi için sonuç alıcı çalışmalar yapmalıdır. Dünya tarımına bakıldığında üzüm hasadının bile makinalarla yapıldığı bir çağda, cevizin makinalarla kırılıp hem de kelebek şeklinde içinin çıkarıldığı bir devirde, biz ne kadar süre daha böyle devam edeceğiz? 

Diğer yandan işçi bulmadaki zorluklar ve maliyetler nedeni ile üreticinin hasat alışkanlıkları gittikçe yozlaşmaktadır. Şöyle ki kayısı bahçelerinin bu kadar büyük olmadığı zamanlarda üretici kayısı ağacını olgunlaşma sırasına göre iki ya da üç aşamada hasat ediyordu ki doğrusu bu yöntem idi. Önce tepe dallar sonra ağacın orta kademesi bir süre sonra da alt dalları silkeleyerek meyve olgunlaşmasını aynı kararda olmasını sağlıyordu. Bu durum da kuru kayısı kalitesini yükseltiyordu. Ancak artan ağaç sayısı, büyüyen bahçe kapasitesi ve işçi sorunu yüzünden şimdilerde ağacın tümünü bir seferde sallayarak aşırı olgun veya henüz olmamış kayısıları aynı anda hasat ederek kuru kayısı kalitesinin oldukça düşmesine neden olmaktadır. Böylece Malatya kayısısının homojen yapısının ve standardının bozulmasına ve ürün kaybına yol açmaktadır. Bu konuda örnekleri çoğaltabiliriz. Sonuçta hasat problemleri hızla çözülmesi gereken bir sorun olarak önümüzde duruyor. 

Bu sezon da gözlemlediğimiz diğer bir gelişme ise yaş kayısı alımının ve ihracatının oldukça kısa süreli ve sönük geçmesi idi. Kayısı sektörünün en dinamik ve itici gücü olması gereken yaş kayısı ihracatı aldığımız bilgilere göre istenilen boyutlar ulaşamadı. İç piyasaya sunulan kayısı miktarı konusunda bir kayıt bulunmamasına rağmen olması gerekenin çok altında kaldığını söyleyebiliriz. Bu konunun kayısı ticaretimiz açısından ne kadar önemli olduğunu ayrı bir yazı konusu yapmayı planlıyoruz. 

Çeşitli boyutları ile anlatmaya çalıştığımız bir kayısı sezonu, iyisi ile kötüsü ile geride kalmış oldu. Sorun yine geldi dayandı fiyatların yetersiz oluşuna. Bir süredir Malatya’nın kent merkezinden başlayarak ovalardaki ve dağlardaki her hanede herkes bu konu ile yatıp kalkıyor. Gerçekten de her mekanda her ortamda konu yetersiz kayısı fiyatları oluyor. Örneğin geçenlerde sağlık sorunları nedeni ile hastanenin koridorlarında tomografi sırası beklerken birçok insanın kayısı fiyatları ile yorumlarına kulak misafiri olduk. Sıramız geldiğinde içeri girdiğimizde sağlık teknikerinin yanındakine “kayısıyı dökerim yine bu fiyattan satmam” deyişini hayretle duyduk. Yolda yürürken çay ocaklarının önünden geçerken kulak kabartın, iki lafın biri kayısı fiyatlarıdır. En ilginci ise trafik denetimi yapan jandarmanın bile sürücülerle ne olacak bu kayısı fiyatları sohbetine tanık oluşumuz idi.

Oysa çok değil geçen yıl bu zamanlar kayısının fiyatını değil rekolte azlığını konuşuyorduk ve kayısımız olmadığı ihayıflanıyorduk. Diğer sorunların hepsini unutmuştuk. Çünkü fiyatlar umulanın üzerinde gerçekleşiyordu ve keyfimiz yerinde idi. Diğer sorunları şimdilik halının altına süpürmüştük. “Kısacası geçen yıl kayısımız olmadığı için mutsuz idik”; bu yıl ise “kayısımız olduğu fakat bu kez de para etmediği için mutsuzuz”. 

Peki ne olacak bu kayısının hali, bu işin bir denge hali, bir çözüm noktası yok mudur diye soramaz mıyız? Sorarız da peki ülke ekonomisinin denge hali var mıdır ki bizde de olsun demezler mi? Naçizane her zaman söyleyip duruyoruz. 

Bir kez daha söylemeliyiz ki “bereketin felaket, felaket yıllarının da kazanç olduğu” bu ucube sistemi, istikrar ve sürekliliğin olduğu bir düzene dönüştüremezsek Malatya’nın dört bir yanı böyle ah ile vahlarla söylenen avazlar ile yankılanıp duracaktır. 

Son söz olarak her yıl yazdığım bir yılın değerlendirme yazılarının istemeden de olsa bir önceki yılların yazılarının tekrarı gibi olmasından dolayı üzgün olduğumu belirtmeliyim. Her yıl aynı sorunları yazmak zorunda kalmaktan dolayı da okuyucudan özür diliyorum.

__________

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

5 yorum yapılmış

  • Malatyalı (1 ay önce)
    Bereketin felaket olduğunu senden duydum. Felaket yıllarının da kazanç yılı olduğunu söylemek fırsatçılara gaz vermek gibidir.
    %34
    %66
    Yanıtla
  • Sedat (1 ay önce)
    30 yıllık üretici olarak bire bir yaşadığımız süreci bilimsel ve akılcı bir şekilde kaleme almışsınız elinize sağlık.
    %89
    %11
    Yanıtla
  • Gül (1 ay önce)
    15 tonluk kayısı için 485tl işçi ücreti verildi. Geçen yok 130 TL ye satılan kayısı için tüccar 80 TL veriyor. Kayısı dalından indikten sonra su vermedik. Kurusun biz de bu eziyeti cekmiyelim. Malatya'li çiftçiye hiç bir desteği yok. Fındık için her yıl taban fiyat belirlenirken kayısı için kılıni kipirtatmiyorlar.
    %79
    %21
    Yanıtla
  • Kazım (1 ay önce)
    Güzel bir yazı. Ama ilgililer/yetkililer bir şey yapmayacak ve biz konuştuğumuz ile kalacağız. Emanet ehillerine verilmediğinde kıyamet bekleyin denilmiş. Tarım konusunda bunu yaşıyoruz. Tarım il müdürlüğü veya meyvecilik araştırma bu konuda ne iş yapar? Kayısının da kıyameti koptu bence
    %84
    %16
    Yanıtla
  • kayisici (1 ay önce)
    ne guzel yazmis abimiz kalemine saglik uretici kardeslerim hadi zaman birlik olma zamani biz malimizi satmazsak tucccar nereden mal bulacak ? ???? gelin malimiza biz taban fiyat belirleyelim
    %82
    %18
    Yanıtla

Orhan Alkaya yazıları