Malatya Kayısısının 2022 Raporu.. Beklenti Neydi, Ne Oldu?
Orhan ALKAYA
oalkaya44@hotmail.com
Hemen her gününe kayısı ile uyanıp her gecesine de kayısı ile uyuduğumuz bir yılı daha bitirdik.
Geçen yılkı yazımızı 2021 sezonunda hayli ilginç ve sıra dışı gelişmelerin yaşandığı, 2022 yılında da bu gelişmelerin farklı boyutlar kazanacağını söyleyerek bitirmiştik. Gerçekten de sürpriz gelişmeler devam etti ve özellikle hasattan sonraki gelişmeler uzun yıllardır yaşanmayan sonuçlar doğurdu.
Bu yılın başlarından itibaren yaşadıklarımızı kısaca bir hatırlayacak olursak; yeni yıl ile birlikte artmaya devam eden kayısı fiyatları, özellikle 14 Nisan’da doruğa çıkan ilkbahar donları ile birlikte ürünün yüksek oranda hasar gördüğünün açıklanması ile birlikte daha da yükselme eğilimine giren fiyatlar nedeni ile Malatya’yı bir heyacan dalgası sarmıştı. Kamuoyunda oluşan genel kanıya göre bu yıl ürün kaybı çok ciddi oranda idi. Bir süre sonra açıklanan kuru kayısıda 85 bin ton rekolte tahminlerinin bile gerçekleşmeyeceği savunuluyordu.
Özellikle bahçeleri hasar görmemiş ya da az hasarlı kayısı üreticileri açısından piyango yılı denebilecek bir yıl yaşanacağı sevinci oluşmuştu. Yeni yıl ile birlikte artan enflasyon ve döviz fiyatları üretim maliyetlerini (mazot, ilaç, gübre ,işçilik vs.) olağanüstü artırdığı için zora giren üreticiler fazla zorlanmayacaklardı.
Ancak bölgesinde kayısısı yanan üreticiler umut gelecek bahara deyip sabretmeye çalışacaklardı . Böylece hasat zamanı gelmeden bile kayısı fiyatları rekor seviyelerde artmış, neredeyse 2014 yılı fiyatlarına ulaşmıştı. Hasat zamanı yaklaştığında özellikle yaş kayısı fiyatları ölçü alınarak fiyatların daha da artacağı beklentisi oluşmaya başlamıştı.
Diğer yandan meyve tutumunun yoğun olduğu bölgelerde aşırı meyve tutumu nedeni ile kuru kayısı randımanın normal ölçülerde yani dörtte bir değil de beş ya da altıda bire gerilediği görüldü. Bu durumun beklenen rekoltenin daha da az miktarda gerçekleşeceği ve işçilik maliyetlerinin artmasına yol açacağı söyleniyordu .
Hasat süreci bu koşullarda bir telaş, bir umutla sonlanıp Ağustos’ta alım satım sezonu başladığında yüksek fiyat beklentileri doruğa çıkmış çiftçi geçmiş yılların acısını çıkartırcasına 100 -130 TL seviyelerinde fiyat istemeye başlamış, ancak beklentiler 150 TL’yi geçeceği şeklinde idi. Alıcılar ise bir önceki yılın gelişmelerini göz önüne alarak yeni sezona stoksuz girmelerinin de etkisi ile bu fiyatlara doğru satın almaya başlayınca oldukça heyacanlı bir alım satım sezonu başlamış oldu.
Ancak bu heyecana henüz bu fiyatlardan satış yapamamış ihracatçının ortak olması ile birlikte ortalık toz duman oldu. Bir yandan kaçanı kovalayanlar, bir yandan sürü psikolojisi ile ortama dalarak ürün alan tüccar ve stokçular ortalığı kayısı ticaret şenliğine çevirdiler. Kayısı piyasasında bazı kuruluşların ortamı daha da coşturarak çiftçiye ürünün daha da artacağını, dolayısı ile ürünlerini satmamaları çağrısı yapmaları beklentileri oldukça artırdı.
Diğer yandan bir kısım ürünlerini satarak zorunlu harcamalarını karşılayan üreticiler, bir önceki yıl ellerindeki ürünün çok ucuza alınmasının öfkesi ile pazara ürün satışını sınırladılar. Aslında bu sınırlama planlı ve örgütlü olmasa da geçmiş yıllardan üreticinin aldığı dersin bir sonucu idi.
Bu koşullar altında bir süre devam eden alım satımlar gittikçe yavaşlamaya başladı. Toz duman çekilince bir de bakıldı ki, ihracat aynı hızla ve heyecanla gerçekleşmiyor. Fiyatı kabullenmeyen ve talebi durduran dış dünya ve ithalatçı firmalar önce alım satım hacmini daraltmaya başladılar . Böylece fiyatlar önce durmaya, sonra da düşme eğilimine girdi.
Bu arada bu süreci vizyonları ve öngörüleri ile organize etmeleri gereken sektörün bileşenleri bir süre önce “kayısınızı pazara getirmeyin, satmayın “derken bu kez eşsiz bir öngörü örneği sergileyerek “ bu yıl kayısı çok satamıyoruz” diye sızlanmaya başladılar.
Bu arada daha önce belirli bir miktar stokla çalışan ihracatçı firmaların artan fiyat riskini paylaşmayarak ancak satabildiği kadar ürün satın almaya başlaması piyasanın iyice daralmasına yol açtı.
Bu gelişmelerin yarattığı sonuçları iki başlıkta sıralayacak olursak;
1) Yaklaşık iki yıldır Malatya ve civarı kayısı üretimi kapasitesinin yüzde 40 oranında gerçekleşmesine rağmen beklenen satışlara ulaşılamamıştır. Örneğin yıl sonu itibarı ile henüz 40 bin ton civarında bir satış gerçekleşmiştir. Geçen yıl toplam satışı ise 45 bin tondur.
2) Yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı dünya piyasalarına sunulan kayısı miktarı azalmasına rağmen, ithalatçı ülkeler ve firmalar bizim rekolte tahminlerimizi ve oluşturduğumuz fiyatları kabullenmemiş ve kendi oluşturdukları fiyatları bize dayatarak satın almaya başlamışlardır. Bu nedenle sezon başında fiyatların şimdiye kadar yaklaşık 15 -20 TL aşağıya (bir dolar cıvarında) gerilemiştir.
Geldiğimiz bu nokta bize göstermektedir ki, alıcı ülkeler ya da firmalar bizim rekolte tahminlerimizi ciddiye almamakta ve bu nedenle öngördüğümüz fiyatı kabullenmemektedir. Kaldı ki, bizim rekolte tahminlerimize kendimizin de ne kadar inandığımız şüphelidir . Çünkü fiyatlar ve dış alımlar gerileyince bu kez sezon başında açıklanan 85 bin ton rakamının doğru olmadığı, gerçekte 120 bin tona yakın olduğu savunulmaya başlamıştır.
Son zamanlarda piyasaların birçok aktörü tarafından ürünün açıklanandan çok daha fazla olduğunu söylemeye başlamaları ve bu durumun sektör bileşenleri tarafından kabullenmesi bunu doğrulamaktadır. Daha ilginci rekolte tahmini yapan kuruluşların buna itiraz etmeyişleri ve hatta savunmaları, durumu daha vahim hale getirmektedir. Bu da göstermektedir ki rekolte açıklama oyunları ve buradan hareketle kurgulamaya çalıştığımız senaryoları , bizim dışımızda kimse ciddiye almamakta , ancak biz kendi kendimizi kandırabilmekteyiz.
Öyle ise yukarıda iki ana başlıkta saydığımız sonuçlar aslında bize neler ifade etmektedir. Bir başka deyişle bu sonuçları nasıl algılamalıyız?
a) Öncellikle kayısı ürünü, don ya da diğer afetlerle rekolte düşük gerçekleşince veya biz düşük açıklayınca istediğimiz fiyatı karşıya kabul ettirebiliriz düşüncesinin gerçek hayatta bir karşılığı yoktur..
b) Her geçen gün artan kayısı üretim alanları , yetişen bahçe ve ağaç sayımızı göz önüne alırsak, hava koşullarının uygun gitmesi durumunda gerçekleşecek en az 130 bin , 150 bin tonlardaki bir rekolte bizim satış fiyatlarımızda çok önemli düşüşlere yol açacaktır. Her geçen gün artan üretim maliyetleri ve tarımsal girdiler karşısında üretici çok ama çok büyük sıkıntılar yaşayacak, ilimiz ve ülkemiz gelirleri açısından önemli kayıplar yaşanacaktır.
Artık bir kez daha anlamalıyız ki, iklim koşulları nedeni ile kayısıda bir felakete bel bağlayıp, fiyatların artmasını beklemek veya piyasaları çeşitli oyunlarla yönlendirme sevdası bizi sağlıklı bir yere götürmeyecektir .
Gelecekte yaşayabileceğimiz olumsuzlukları, ancak sağlıklı ve istikrarlı bir satış politikası oluşturarak ortadan kaldırabiliriz. Üretici kuruluşların, özel sektörün ve devlet kurumlarının işbirliği sayesinde uzun vadeli ve istikrarlı bir satış ve fiyat politikası oluşturarak, alıcı ülkelerin ciddiye aldığı bir sektör yaratabiliriz.
En önemlisi de dünyanın en kaliteli kayısısı diye övündüğümüz ürünümüzden katma değeri daha yüksek ürünler (kayısı tozu, reçel ,sirke , vb.) üreterek daha geniş bir tüketici kitlesi yaratılması hedeflenmelidir.
Diğer yandan meyve hasadından başlayarak kurutma ve çekirdek çıkarma ve işleme yöntemlerinin de çağımıza uygun teknolojik gelişmeler sağlanarak ürünü daha ucuza ve daha kaliteli üretmenin yöntemlerini geliştirmeliyiz.
İlimizin ve ülkemizin üniversite ve teknoloji kuruluşları ARGE çalışmaları ile bu hedefe yönelmelidir. Yine yaşa kayısı satışlarımızı gerek yurt içinde gerekse yurtdışında artırmanın yöntemlerini geliştirmeliyiz. Çünkü hali hazırda 15 bin ton civarındaki bir yaş kayısı satışı toplam üretim potansiyelimiz açısından oldukça düşük miktardadır.
İşte bunları yapabildiğimiz ölçüde dünya gıda piyasaları ve alıcı kuruluşlar, bizi ve satış politikalarımız ciddiye almaya başlayacaklardır.
Yeni yılda aklın ve bilimin ışığında daha iyi günler dileği ile.
FOTOĞRAFLAR: Orhan ALKAYA