Bir Sergen Zamanı Daha Biterken Kayısı Bahçesinden Notlar
Üretici gözüyle sezonun önemli olaylarını anlatalım. Piyasa denen meçhul yerde..
Orhan ALKAYA oalkaya44@hotmail.com
Bir kayısı hasat ve kurutma dönemi daha geride kaldı. Uzun yıllardır kayısı ile yatıp kalkan Malatya, bir sonraki yaza kadar hasat telaşını bitirdi. Ancak kayısı konusu yine devam edecek, fakat bu kez kazancı, satış fiyatları ve ‘kayısıyı nasıl kurtarırız’ muhabbeti konuşulacak. Naçizane bir kayısı üreticisi olarak 2019 yılı kayısı hasat mevsimini önemli olaylarını üretici gözü ile anlatmak istiyorum.
Uzun zamanlardan beri meyve bahçeleri ile iç içe yaşayan Malatya halkının konuşma dilinin ve yaşam kültürü nün buna göre şekillenmesi gayet doğaldır.
Yakın zamana kadar geçimini ağırlıklı olarak kenti çevreleyen ya da yakın köy ve kasabalardaki meyve bahçelerinden sağlayan halk, yaş olarak tüketemediği fazla ürünleri kışa saklamak ya da pazarda satmak için kurutmayı tercih etmiştir. Kurutulacak ürünler, özenle yerlerde ya tahta kerevetlerde ya da çeşitli bezlere serilir ve bu kurutma alanına sergen, meyvelerin olgunlaşıp kurutma aşamasına geldiği döneme de sergen zamanı denirdi. Genellikle kurutulan meyve, kayısı olduğu için “kayısı sergeni” deyimi geçmişten günümüze kadar geldi.
Türkçemizin şiir tadındaki bu sözcüğü, aynı zamanda Malatya halkının yaşamındaki önemli olayları kaydetmek, tarihe not düşmek için takvim olarak da kullanmıştır. Yakın zamana kadar analarımız, ninelerimiz ‘Çağam ben seni sergen zamanı doğurmuşum, zelzele sergen zamanı olmuştu, ya da dayın sergenden sonra evlenmişti’ diye tarih atmıştır. En önemlisi de halkımızın sözcükleri türetirken emeğe ve üretime ne kadar önem verdiğinin somut bir ifadesidir bu sözcükler.
Bu konuyu başka bir yazıda daha detaylı incelemek üzere, 2019 kayısı sezonun üretici gözü ile önemli olaylarını anlatalım:
Öncelikle bu yılki hasat zamanının son birkaç yıla göre 10-15 gün geç başladığını not etmekte yarar var. Alışılagelmişin aksine geç ilkbahar aylarının kurak değil de yağmurlu geçmesinden dolayı yeteri kadar güneşi göremeyen meyveler, geç olgunlaştı diyebiliriz.
Bu nedenle her yıl Haziran ortalarında başlayan hasat bu yıl Temmuz’a kadar sarktı. İlk olgunlaşan kayısıları sergene sermeye başlarken, bu yılki meyvelerde aşina olduğumuz tat ve aromanın yetersiz olduğunu farkediyoruz. Ayrıca dalda kocaman gözüken kayısıların serilince bir iki gün içinde inceldiğini ve zayıfladığını görüyoruz. Endişe ile farklı bölgelerdeki arkadaşlara soruyoruz. Konuştuğumuz üreticiler de aynı kaygıları paylaşıyorlar.
Başlıyoruz yorumlara; kimisi uzun süren yağışların neden olduğunu, kimisi yeteri kadar sıcak olmadığını öne sürüyor. Zirai ve akademik kurumların bu konuda araştırma yapma alışkanlıkları olmadığı için şimdilik geçmiş yıl tecrübelerimize dayanarak yorum yapmaktan öteye gidemiyoruz. Ancak kayısıda randımanın ovalarda düşük olacağı şimdiden gözükmeye başladı. Bir hafta on gün sonra Malatya genelinde meyveler olgunlaştıkça özellikle rakımı yüksek bölgelerde tat ve aroma ile birlikte kuru madde oranında arttığını haber alıyoruz. Biraz olsun seviniyoruz.
Her yıl sergen zamanının yaklaşması ile üreticilerin kendi aralarında en çok işçi sorunu ve işçi fiyatlarını konuşur tartışırlar. Bu yılda aynı konular gündeme geldi ancak bu yıl ülke genelinde yaygın işsizlik nedeni ile olacak işçi bulmakta sıkıntı yaşanmadı.
Bu yıl kendi bahçemizde işçi konusunda bir ilk yaşandı. Yaklaşık 12 yıldır gelen Adıyaman işçi ekibimiz çeşitli (sağlık, evlenme, okuma v.s.) nedenlerle dağılınca yeni işçilerle çalışmak zorunda kaldık. Başlarında anne ve babaları olmadan gelen ve oldukça genç bir işçi grubu ile ilk defa çalışıyoruz. Başlangıçta iki tarafta, oldukça tedirginiz. Güneydoğunun özel halinden olacak ilk günler bize ve yerleşik işçilerimize karşı oldukça mesafeli ve soğuklar. Halbuki kaynaşma ve moral olmadan verimli çalışılamayacağını biliyoruz. Ortamı ısıtmak, mesafeyi azaltmak için akşamları yanlarına çay içmeye gidiyoruz. Yerleşik işçilerimizi onları dışlamamaları için uyarıyoruz. Zamanla çabalarımız sonuç vermeye başlıyor, buzlar eriyor. Onları anlamaya çalışıyoruz. Hemen hepsi 16 -25 yaş arasında genç kızlar. Yazları fındığa, kışları ise Adana, Mersin’e narenciye işleme tesislerine gitmişler.. Orada yürüyen bantların başında makina gibi çalışmışlar. İsimleri olmamış, hepsine bir numara verilmiş ve isimleri yerine numaraları ile çağrılmışlar. Gergin olmalarının bir nedeni bu olsa gerek. Neyse ki bir arada çalışmanın sonucunda buzlar eriyor ve hep birlikte gülüp söylemeye başlıyoruz.
Kaysı bahçelerinde, bir sorun biterken başka bir sorun başlıyor. Son yıllarda sergen zamanında yağan yağmurlar kayısı üreticisinin korkulu rüyası oluyor. Hem moral olarak hem de maddi olarak ciddi sıkıntılara yol açıyor. Hasadın ilk haftasında başlamak üzere üç beş günde bir yağmur tehlikesi yaşıyoruz. Çok kısa bir zaman aralığında yağsa da bizi perişan etmeye yetiyor. Gökyüzü bulutlanmaya başlayınca hemen üreticilerin telefon trafiği başlıyor. Yağmur genellikle güneyden geldiği için Doğanşehir bölgesindeki tanıdıkları arıyoruz. Tabii ki ilk sorumuz ‘Sizin oralarda yağmur var mı?’ oluyor. Kara bulutlar bizi geçince bizden sonraki bölgeyi, örneğin karşı yakadaki Baskil’i ‘Bulutlar oraya doğru geliyor’ diye uyarıyoruz. Bu telefon trafiği aynı zamanda bir erken uyarı yerine geçiyor ve üreticinin tedbir almasına bir nebze yardımcı oluyor. Daha önceki yıllara göre artan bu yağmurlar, küresel iklim değişikliğinin önemli bir sonucu olduğu gerçeğinin yadsınamaz bir gerçek olduğunu gösteriyor.
Kısa bir süre sonra ağaçta kayısı kalmıyor. İşin acil ve tehlikeli kısmı bitmiş sayılır, çok şükür kazasız belasız hasadı bitirdik. Şimdi yarı kuruyan kayısıların çekirdek çıkarma, yani patik yapma zamanı. Henüz zamana karşı yarış bitmiş sayılmaz. Çünkü ürünü fazla kurutmadan, tam kıvamında çekirdeği çıkarmak gerekir. Aksi halde hem işçilik, hem ürün kaybı söz konusu olacak.
Uzun bir süredir hasat telaşı ile çevremizdeki olan bitenlerden habersiz durumdayız. Azıcık nefes alıp etrafımıza kulak kabartınca şehir merkezinde kayısı festivalinin kutlanmakta olduğunu öğreniyoruz. Kayısı bahçelerinde gün doğumu ile başlayıp akşam karanlığına kadar çok az dinlenerek koşturan, 40 derece sıcakta ağaç başında kayısı sallayan, yerde kayısı toplayan, islime kayısı taşıyan, sergene kayısı seren, on binlerce işçinin ve bir o kadar üretici için hiç bir anlamı ve karşılığı olmayan, onların yaşamına dokunmayan bir şenlik!...
Oysa binlerce yıldır üreticiler harmanı savurunca, bağları bozunca, doğaya ve tanrıya şükranlarını sunmak için ne güzel şenlikler yapmışlar.
Bizim bahçemizde uzun yıllardır gelenek haline gelen küçük çaplı bir kutlama bu yıl da tekrarlanıyor. Bahçedeki son kayısı ağacının hasadı bitince (genellikle ikindi vakti) sergen yerine gelen traktörün korna çalması ile başlayan, işareti alınca bir anda patik yapan işçileri ayaklanıyor, halaylar kuruluyor, türküler söyleniyor. Ortalık bir anda düğün yerine dönüyor. İşçiler arasındaki ilk zamanların soğuk tavırları, birlikte halay çekmenin sıcaklığına dönüşüyor. Bu arada halay çeken genç bir kızın, yaşlı bir karı koca çalışanı halaya kaldırması ile ortalık daha da renkleniyor. Çocuklardan başlayarak en yaşlısına kadar tüm çalışanlar kısa bir sürede olsa yaklaşık bir ayın yorgunluğunu unutuyor.
Artık çekirdek çıkarma ve kurutma işleri bitti sayılır. Kurutulan kayısılar depolara konulmaya başlandı. Hasadın acil ve tehlikeli dönemi geride kaldı ancak bu kez bir yıllık emeğin karşılığını alma zamanı, ürünü değerinde satma zamanı. Öncelikle çalışan işçilerin ücretlerini, sonra da yıl boyu harcanan ilacın, gübrenin, mazotun borcu ödenecek. Fiyatlar ne olacak? Üretici emeğinin ve maliyetinin karşılığını alacak mı? Bunu zaman gösterecek.
Üreticinin fiyat belirleyemediği, ‘Piyasa’ denilen meçhul yerde oluşan fiyatlar yeterli değil. Kaliteli bir Çorum leblebisinin 10 Liradan işlem gördüğü İstanbul piyasalarına bakacak olursak şimdilik leblebi fiyatlarına yakın gözüküyor. Yöremiz genel kayısı üretiminin yüzde 10-15’lik kısmını oluşturan gün kurusu ve jumbo kayısı fiyatlarını dışarda tutarsak, durum şimdilik böyle gözüküyor. Geleceği beklerken, ülkemizde eskiden beri var olan ‘ürün çiftçinin elinde iken bol ve ucuzdur olur, tüccarın eline geçince kıt ve pahalı olur’ kuralı her zamanki gibi işlemeye devam ediyor.
Gelecek yıl daha iyi olur umudu ile.