Peki Ya Malatya'daki Adıyaman!
Orhan ALKAYA
oalkaya44@hotmail.com
Son yerel seçimler gerek ulusal gerekse yerel düzeyde oldukça ilginç sonuçlar yarattı. Bu sonuçların, detaylarına indikçe yeni sorulara yeni cevapların verilmesi zorunluluğu ortaya çıktı. Bunlardan en çok konuşulanı Adıyaman seçimlerinin tüm Türkiye’de sürpriz olarak değerlendirilen sonuçları oldu. Adıyaman halkı uzun yıllar sonra ilk defa siyasi iktidara muhalefet şerhini koyarken, Malatya’daki Adıyaman kökenli halk ise siyasi iktidarı ayakta tutan güç olarak ilk sıralarda yer aldı.
Bu gelişme ortaya yeni bir soru atmış oldu: Öyle ya, Adıyaman halkı kendi ilinde mevcut iktidara kırmızı kart gösterirken Malatya’da neden iktidarı ayakta tutan bir güç oldu. Aslında paradoksun birçok açıklaması olabilir. Ancak bu sonuçların arkasındaki tarihsel ekonomik ve sosyal nedenleri irdelemeden sağlıklı bir cevap verilemeyecektir.
Geçtiğimiz günlerde malatyahaber.com alanda önemli bir detayı derinleştirerek ulusal medyanın kaçırdığı tarihsel arka planını irdeleyerek bir gazetecilik örneği verdi. Yani Adıyaman’ın daha önce Malatya’nın ilçesi olduğu gerçeğinden yola çıkarak kent oluşunun perde arkasını ve bugüne kadarki siyasi davranışının kökenlerini ortaya koydu.
1954 yılında Adıyaman’ı il yapma zorunluluğunu duyan ve bu yolla CHP etkisinden kurtaracağını düşünen muhafazakâr sistem yaklaşık 70 yıl sonra bu hegemonyanın yıkılışına tanık oldu.
Ancak ne yaman bir çelişkidir ki Adıyaman’da yerel iktidarı deviren Adıyaman halkı yıllardan beri asıl ili olan Malatya’da mevcut yerel iktidarın payandası olmaya devam etti.
Gerçekten de seçim sonuçların irdeleyecek olursak, Malatya’da mevcut siyasi iktidarı uzun yıllardan beri buraya göç eden Adıyaman nüfusunun, büyük çapta blok halinde hareket ederek ayakta tuttuğunu görebiliriz.
Bu siyasi tercihin arkasındaki ekonomik sosyal ve kültürel nedenleri kısaca incelersek bu çelişkiyi açıklayabiliriz.
1954 yılında Malatya’nın ilçesi olmaktan çıkarılarak ayrı bir il haline gelişi zaten coğrafi yakınlığı dolayısı ile Beydağı’nın güney eteklerinde yer alan Adıyaman aşiretleri ve köylerinin örneğin Porga, Halikan köylerinin Malatya ile ilişkisi devam etmiş ve bu bölgelerden Malatya’ya akın devam etmiştir. Malatya, Cumhuriyetle başlayan ve iktisadi devlet kuruluşları Sümerbank, Tekel, Şeker fabrikaları ile sanayide, TİGEM gibi kuruluşlarla tarımda kabuğunu kırarak ekonomik ve sosyal açıdan gelişmeye başlarken, kendisinden koparılan Adıyaman geniş tarım topraklarına sahip olmasına rağmen hüküm süren feodalizmin ve coğrafi engellerin sonucunda aynı gelişmeyi yakalayamadı ve Malatya’dan sadece idari olarak değil ekonomik ve sosyal olarak da kopmuş oldu.
1975 yılında iki ili kuzeyden güneye doğru bıçak gibi ayıran Beydağı’nın hemen bitiminde yer alan Çelikhan’da yaşanan büyük sel felaketi sonucu yoğunlaşan Malatya’ya göç olgusu giderek hızlandı.
Özellikle Eski Malatya bölgesinden başlayarak Malatya ovasına akın eden, genellikle topraksız Adıyaman köylüsü buradaki “şehirli malı” dediğimiz, zaten atıl duran arazilerde, yarıcılık yapmaya başladı. Başta tütün üretimi olmak üzere tarımsal faaliyetleri canlandırmaya başladılar.
Bu dönemin siyasal iktidarını yeni eline geçiren Bülent Ecevit hükümetine rastlaması sonucunda görülmemiş bir gelişmeyi yakalamış oldular. Çünkü 1974 yılında başlayan ve aralıklarla devam eden Ecevit hükümeti milli gelirden yoksul köylüye ve işçiye daha fazla pay aktarma politikası uygulamaya başlamıştı. Bu politikayı daha sonra gelen hükümetler de geride kalmamak için kısa bir süre de olsa devam ettirmek zorunda kalmışlardı.
Bunun sonucunda tarımsal üretime büyük destekler verildi. Bu süreçte henüz Malatya’ya göç etmiş halk birkaç yıl içinde özellikle tütün üretiminden oldukça iyi gelirler elde etmeye başladı. O döneme tanıklık etmiş birisi olarak bir ton tütünle bir traktör ya da beş dönüm arazi alınabildiğini söyleyebilirim . Öyle ki bu durum bugün bile hayal bile edilemeyecek bir kazançtı.
Hal böyle olunca Adıyaman’ın başta Çelikhan’dan Kahta’ya kadar tüm dağlık bölgeleri adeta Malatya’ya akmaya başladı Önceleri yarıcılıkla başlayıp tütün, pancar üreten, sonraları sebze ziraatına yönelen çiftçiler, zor şartlarda ancak azimle çalışarak, para kazanmaya başladılar. Giderek yarıcılık yaptıkları toprakları satın almaya traktör sahibi olmaya ve aldıkları arazilere evlerini yaparak yerleşmeye başladılar.
Bu dönemde Ecevit hükümetinin milli gelir pastasından çalışana ve köylüye daha büyük kazançlar aktarması bu gelişmeyi tetikleyen en temel neden olmuştur. Ancak bu hükümet izlediği bu politikanın bedelini fena ödedi. Daha sonraları Amerikan ambargosunun ve sermayenin ülkeyi kıtlığa, kuyruğa mahkûm etmeye çalışan çabaları sayesinde hükümeti devrilerek cezalandırıldı.
Malatya’ya başlayan bu göç sonraki yıllarda da devam etti. Çoğu şehirli olan ya da köyü bırakıp kente yerleşen toprak sahipleri, göçle gelen çiftçiler sayesinde tarlalarını daha yoğun bir ziraata açmış oldular. Malatya ovasında üretim canlanmaya, araziler kıymete binmeye başladı.
2000’li yıllara gelindiğinde Orduzu’dan başlayarak Yazıhan, Akçadağ, kısmen Doğanşehir Ovasının büyük bir kısmı büyük bir çoğunlukla Adıyaman’dan göç edenlerin yeni memleketi olmuştu.
1990’lı yıllardan itibaren kuru kayısı üretiminin daha cazip hale gelmesi ile birlikte Malatya ve civar bölgelerinde kayısı bahçeleri gittikçe artan bir hızla yoğunlaşmaya başladı. Diğer yandan yeni hükûmetlerin tarıma üvey evlat gözüyle bakması tarla ziraatını çökertmeye başlamıştı. Kayısı fiyatlarının cazibesi ile bu kez de ovalardaki tütün ve pancar üretimi yerini kayısı üretimine bırakacaktı. Kayısı üretiminin gittikçe artan getirisi sonucu bölgenin yeni sahipleri daha da güçlenmeye başladı.
Artık Malatya’da doğup büyüyen yeni bir nesil Malatya’nın ekonomik sosyal ve demografik yapısında ağırlık kazanıyordu. Kaçınılmaz olarak bu değişimin önemli sosyal ve kültürel sonuçları oluşuyordu. Bu gelişmeler zamanla “Yeni Malatya”nın genel karakterini ve yapısını belirler hale geldi.
Bu değişimin sonuçlarını birkaç başlıkta sıralayabiliriz.
1) Yoksunluk içindeki bölgelerden göç edip geldikten sonra gösterdikleri yoğun çaba sonucu ve mevcut konjonktürün elverişliliği sayesinde ev, arazi, traktör, otomobil gibi menkul ve gayrimenkul edinmeleri sayesinde mevcut ekonomik düzenle barışık ve uyumlu bir yaşam oluşturdular. Geldikleri bölgelerdeki yoksunluk nedeni ile sistemle ve kentlerle ilişkileri çok da güçlü değildi. Ancak Malatya’da iş olanakları, kazanç ve maddi imkanlar geldikleri yerlere göre çok daha elverişli idi . Bu nedenle yeni memleketlerinde mevcut ekonomik ve siyasi düzene sıkı sıkı sarıldılar. (Malatya’da bölücü terör örgütlerinin hiçbir zaman taban bulamayışının en önemli nedenleri arasında sistemle bu barışıklık sayılabilir.)
2) Artık bu topraklarda kök salmış olan halkın sosyal ve siyasi gücü, ekonomik güçleriyle aynı oranda güç kazanamamıştı. Ancak, Malatyalı Turgut Özal liderliğindeki ANAP’a destekle iktidar gücünü tanıyan seçmen grubu, 1990’larda iktidarlara destek alışkanlığını kazanırken, 2000’li yıllarla başlayan yeni iktidar sayesinde yeni alanların açılması ile birlikte siyasi ve kültürel kurumlarda önemli mevziler oluşturdular. Giderek, etnik ve feodal yapılarının da etkisiyle blok olarak yönlendirilebilen siyasi güçlerinin farkında olmaya başlamaları ile birlikte ve sadece bu toplu yönelimin verdiği güçle, güçlerinin çok ötesinde muhtar, belediye başkanlığı, milletvekilliği gibi alanlarda da önemli temsil yeteneği buldular. Yine siyasi iktidarın ve dönemin ekonomik koşullarının elvermesiyle geçici ve nisbi refahın oluşması sayesinde mal varlıklarının artması, tüketim araçlarının, otomobillerin çoğalması ve konfor alanlarının genişlemesi sonucunda iktidar ile organik ve kültürel ve duygusal bağları sıkılaştı. Tüm bunlar mevcut iktidarı Malatya’da zirveye taşıyan bir payanda oluşturdu.
Böylece yıllar önce geldikleri ve 1954’ten önceki il merkezleri olan Malatya’nın ekonomik ve nüfus olarak en büyük güçlerinden biri oldular. Devir değişmiş, devran dönmüş, Malatya geçmişten gelen nitelikli insan gücünü batıya göç vermişti. Yeni sahipleri 40 -50 yıl önce başta Adıyaman olmak üzre yakın illerden gelen kazanmaktan ve çalışmaktan başka bir çaresi olmayan çalışkan halkın sabır ve gayretli çabaları sonucu “Eski Malatya”, “Yeni Malatya”ya dönüşmüştü. Ekonomik kazançların artışına uygun olarak kırsaldaki tarımsal üretimlerin kazancı kentlerdeki ticaret faaliyetlerine kaydı.
Göç edenlerin çocukları bu kez şehirdeki özellikle inşaat sektörünün hem işçisi, hem taşeronu hem müteahhidi oldular. Artık kırlardan şehirlere doğru bir akış ile kentin ticaret, esnaf ve hizmetli katmanlarını oluşturdular. İşte bu gelişmelerin sonucunda kendilerine bu süreçte her türlü yolu açan mevcut siyasi iktidarın doğal olarak savunucuları ve destekçileri oldular . Depremin yarattığı yıkıntıya ve kayıplara rağmen yerel seçimlerde desteklerini çekmeden iktidarı ayakta tutmaya devam ettiler .
Yıllar önce göçüp geldikleri Adıyaman’da geride bıraktıkları ataları ve akrabaları güç koşullarda yaşam mücadelesine devam ettiler. Ancak göç edenler kadar bir refah ve kazanca ulaşamadılar. Bu nedenle Malatya’ya göç edenler kadar düzen ve sistemle barışık olamadılar. Ağır bir depremin yarattığı yıkımın sonucunda ise tüm Türkiye’de hayret ve şaşkınlık ile karşılanan bir tavırla daha önce büyük destek verdikleri iktidarı sırtlarından silkeleyip attılar. Büyük Depremin acısı ve yıkımı; aynı halkı bir coğrafyada reddetmeye ve kopmaya götürürken, komşu coğrafyadaki yakınlarını kabullenmeye ve desteklemeye götürdü.
Bu işe tarihin garip bir cilvesi mi desek yoksa ekonomik ve maddi ikbal kaygısı zamanla bir olan gönülleri ayırdı mı desek?
Siz ne dersiniz ?
___________________
FOTOĞRAFLAR: Orhan ALKAYA