Çiçeklerin Dili
..Derken eşşiz bir güzellikte yaşam dolu , umut dolu çiçeklerini açtı...
Orhan ALKAYA Yazdı
Doğanın sonsuz döngüsü bir kez daha gerçekleşti ve Malatya’nın taşı toprağı, dağı ovası tepeden tırnağa bembeyaz kayısı çiçekleriyle bezenip süslendi.
Kışın soğuk ve karanlık günlerinde tomurcuklarından tıpkı ana rahmi gibi sabır ve inatla oluşturduğu yeni bir hayatı tüm canlılara sunmak için uyandı. Önce tomurcuklar şişti. Uçları beyazladı. Derken eşşiz bir güzellikte yaşam dolu , umut dolu çiçeklerini açtı. Aslında açmadı. Gümbür gümbür patladı.Öyle bir açış açtı ki daha yaprak açmadan kapkara ağaçlar kar yağmış gibi beyaza büründü. Günlük yaşamın koşturmasıyla tabiata gözlerini kapayan kentin insanlarının dikkatini çekmek ister gibi ansızın beyaz bir çığlıkla haykırdı.
Aynı dalda yüzlerce kayısı çiçeği meyveye dönüşme ümidiyle açarken hemen yanında bulunan diğer çiçeklerle güneşi, bulutu, ışığı kardeşçesine paylaşıyor. Aynı ağacın milyonlarca çiçeği bir diğerinin havasına, güneşine, rüzgarına engel olmuyor.Her biri bir diğeriyle müthiş bir uyum içinde sıralanıyor. Birbirlerini yok etmeye çalışmadan hevesle, heyecanla var olmaya çalışıyorlar. Kuşlara, böceklere, insanlara sağlık ve afiyet verecek meyvelerini oluşturma telaşı içinde devinip duruyorlar.Yağan yağmurun suyunu beraberce içiyorlar, açan güneşi beraberce emiyorlar, esen yeli memnuniyetle karşılıyorlar. Çünkü rüzgarın ve böceklerin sayesinde tozlaşıp döllenecek yeni bir canlı oluşturacaklar. ‘’ bir ağaç gibi tek hür, bir orman gibi kardeşçesine’’ bir arada yaşıyorlar. Henüz biri bir diğerini ağaçtan kovmayı, ışığını kesmeyi, suyunu çalmayı öğrenmemiş.
Şehrimizin çok katlı evlerinin kenarında kıyısında her nasılsa kalabilmiş tek tük kayısı ağaçları güneşini ve rüzgarını kesen onca beton yapıya inat çiçkelrini açıyor. Yoldan geçenlere, pencereden bakanlara bir nebze umut, bir parça yaşam sevinci sunuyor. Aslında açan milyonlarca kayısı çiçeği bir o kadar umut demek, bir o kadar yaşam demek, bir o kadar da gelecek demek. Nasıl olmasın ki? O çiçekler düğünden sonra önce çağlaya sonra meyveye dönüşecek. Yanakları allaşıp, meyveleri sulanıp, dalları ağırlaşınca üreticisine geçim olacak.Ekmek olacak, öğrencisine harçlık olacak.Ta Güney Doğudan yollara düşüp gelecek ailelere iş olacak, kızlarına çeyiz olacak, insanlara aş olacak, kurutulacak Avrupalara gidecek yiyenlere sağlık afiyet olacak, memleketimize gelir olacak.Daha ne olsun? Hayat olacak, hayat…
İlk baharın Malatya’ya sunduğu bu muhteşem çiçek manzarası, içinde o kadar anlam, sözcük, türkü ve şiir barındırıyor ki dinle dinle bitmez.Ama günlük hayatın labirentlerinden geçip insan ruhuna ulaşabiliyormu orası meçhul.Tabiatın gizemini çözmek tohumdaki ağacı, ağaçtaki meyveyi düşünmekle mümkün olabilir.Ancak yurdum insanının yanı başındaki bu güzelliği, bu estetiği, bu coşkuyu ve bu varolma duygusunu görebilidiğini söylemek çok zor. O mini minnacık bir kayısı tomurcuğunun nasıl bir yaşam döngüsü oluşturduğu, nasıl bir varolma mücadelesi verdiğini yanı başındaki biz insanlar görebiliyor muyuz? Buna rağmen biz görmesek de kayısı ağaçları her yıl yeniden çiçek açacak, her yıl yeniden dağları beyaz çığlıkları ile titretecek.Yine her yıl o karşı konulmaz lezzetleri ile insanlara şifa olacak .
Ne yazık ki insanlar yanıbaşlarında ki bu üretme ve varolma sevincini görmeyecek. Doğayı ve birbirlerini yok etmeyi sürdürecekler.