SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Orhan Alkaya

Malatya'da Kültür Neden Oluşamıyor?

Malatya'da Kültür Neden Oluşamıyor?
A- A+ PAYLAŞ

Orhan ALKAYA
Oalkaya44@hotmail.com

Bilindiği gibi, insanoğlunun topluluklar hâlinde yaşamaya başlaması ile birlikte ekonomik ve kültürel yaşamının temelleri atılmaya başlanmıştır. İnsan ve toplum yaşamının esas temeli, maddi yaşamının sağlanması, yani beslenme, barınma ve kendi neslini devam ettirebilme mücadelesidir. Bu mücadele aynı zamanda insanlık tarihinin temelini oluşturur. Bu yaşam kavgası, onun doğa ile olan ilişkisini de belirler. Önceleri avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını sağlayan insanoğlu, ağırlıklı olarak Yukarı Mezopotamya denilen, Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında kalan topraklarda tohumları ekip biçmeyi ve tarımı keşfetti. Bitki tohumlarını ekerek çoğaltmayı başardılar. Bu olağanüstü keşif, yeni ekonomik ve toplumsal sistemlerin doğuşu ve gelişmesine yol açtı. İnsanlar, günlük ihtiyaçlarından fazlasını üretmeye başladılar. Artı ürün ortaya çıktı. Kar ve servet oluşumu başladı. Bunun sonucunda kentler kurulmaya başladı ve yerleşik hayata geçildi. Her yeni buluş, bir sonrakini doğurdu. Bu zincirleme gelişmelerle insanlık bugünlere geldi.

Bu gelişmelere paralel olarak bir arada yaşamanın kuralları, dini inançlar, yönetme ve yönetilme yasaları ile beslenme alışkanlıkları, barınma biçimleri ortaya çıktı; siyasal ve toplumsal yaşam oluşmaya başladı. İşte biz buna kültür diyoruz.

Toplumsal kültür, o yörenin coğrafyasına ve  üretim biçimine göre şekillenir. Örneğin nehir kenarlarında yaşayan topluluklar, toprağı işleyerek tohumları ekerek tarımsal üretimi oluşturdular. Bozkırlarda hayvancılıkla geçinenler, mevsimlere bağlı olarak göçebe bir yaşam biçimi geliştirdiler. İşte bu üretim biçimlerine uygun olarak da gelenek, görenek, alışkanlıklar ve kurallar oluşturdular. Su havzalarında yaşayanlar suyu, ağacı, toprağı kutsadılar. Göçebe toplumlar bazı hayvan türlerini, dağları, yaylaları, yağmuru vb. kutsal bildiler. Ürettikleri besinlerle yemek kültürü geliştirdiler. Barınak ve giyim kültürünü biçimlendirdiler. Her hasat sonunda tanrıyı ve doğayı kutsamak için kurbanlar adadılar. Şenlikler, bağ bozumları, bayramlar kutladılar. Birlikte oyunlar, müzikler yarattılar. Ruhsal yaşamlarını müziklerine, tiyatrolarına, halk oyunlarına ve dokudukları kilimlere yansıttılar. Yazılı eserlerine, resimlerine, heykellerine aktardılar. İşte yaşam kültürü dediğimiz kavram böyle oluştu.

Bu genel düşünce ile Malatya’nın yakın tarihine bakacak olursak, Beydağı’nın eteklerinde bol su ile sulanan topraklardan başlayarak, Tohma ve Fırat kıyılarına uzanan geniş ve verimli tarım alanlarına kadar gelişen üretim biçiminden kaynaklanan bir yaşam kültürü gelişti. Beydağı’nın eteklerinde meyve bahçelerinin yoğunluğu ve sebze üretiminin olanaklı oluşu; diğer yanda Aşağı Şehir’de (Eski Malatya) hububat ve bakliyat üretiminin verimli oluşu, burada yaşayan toplulukların evlerine, mahallelerine ve köylerine şekil verdi.

***

Çok çeşitli ürünlerin yetişmesi sayesinde zengin bir beslenme ve mutfak kültürü oluştu. Onlarca çeşit yaprak köftesi, sebze yemeği; yöreye özgü “kunduru buğday” ekimi ve üretimiyle çeşit çeşit bulgur pilavları, bulgurun meyve ve sebzeyle bir araya gelişiyle pişirilen farklı yemekler hep bu üretim çeşitliliğinin sonucunda oluştu. 

Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. 

Ancak biz sözü kayısı üretimine getirecek olursak, Malatya’nın geniş meyvecilik potansiyeli içerisinde gittikçe önem ve değer kazanan kayısı yetiştiriciliğinin gelişimi doğal olarak kendi kültürünü yaratmaya başlamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Malatya ekonomisi için pek fazla bir anlam ifade etmezse de, 1950-60’lı yıllardan itibaren büyük şehirlere ve güney illerine başlayan satışlar, 80’li yıllarla birlikte oluşan talep sayesinde kayısı üretimimiz oldukça büyük boyutlara ulaşmıştır. Artık kayısı, Malatya ekonomisinin temel unsurlarından biri haline gelmiştir.

Özellikle son yüzyılı göz önüne alırsak, gittikçe gelişen bu kayısı üretiminin Malatya halkının yaşam ve üretim kültürüne etkilerini gözlemleyebiliriz. Özellikle kuru kayısının satışının ve uzak bölgelere ulaştırılmasının kolaylığı nedeniyle bu meyvenin kurutma biçimleri ve teknikleri ön plana çıkmıştır. Bunun sonucunda Malatya merkez ve yakın köylerinde “sergen” kültürü oluşmuştur. “Sergen”, olgunlaşan kayısının sallanıp toplanmasından başlayıp islimlenip serilmesi, kurutulması, çekirdeğinin çıkarılmasına kadarki tüm aşamalarını içeren zaman ve mekâna Malatya halkının verdiği isimdir. Belki de Türkçemizin en güzel, en şiirsel isimlerinden biri diyebiliriz.

Sergen sadece kayısının kurutulduğu alan ile sınırlı kalmamış; hasat mevsiminin umudu, telaşı, zorluğu, acıyı ve sevinci, yani üreticinin ekonomik, sosyal ve kültürel tüm yaşamını içine alan bir süreç, bir zaman, bir kavram hâline gelmiştir. Bunu ancak sayfalar dolusu bir yazı ile anlatmak mümkün olabilir. Bu nedenle bir sonraki yazıya bırakalım.

Sergen zamanı, kayısı hasadının başından sonuna kadar insanların, akrabaların, komşuların birbirine destek vererek, yardımlaşarak, imece ile işlerin yapıldığı bir dayanışma kültürü oluşturmuştur. Zaman içinde üretimin çok genişlemesi sonucu mevsimlik işçilerle bu işlerin yapılmasına başlanması, bu ilişkilerin başka biçimlere evrilmesine yol açmıştır. Ancak yine de sergen kültürü biçim değiştirerek günümüze kadar gelmiştir.

2000’li yıllarla beraber kayısı üretiminin artmasına ve yoğunlaşmasına rağmen, kısacası kayısı üretim ve satışının Malatya’nın ekonomik yaşamına damga vurmasına rağmen, Malatya’nın sosyal ve kültürel yaşamına da aynı oranda damgasını vurabilmiş midir? Yani köylünün ve kentlinin müziğinde, edebiyatında, sinemasında, folklorunda, fotoğraf ve resim sanatında nasıl etkileşimler yaratmıştır? Yemek kültürü nasıl etkilenmiştir? Şehrin turizm ve tanıtımına hangi katkılarda bulunmuştur? Ve bütün bunların sonucunda halkın ekonomik ve sosyal yaşamına nasıl katkıda bulunmuştur? 

Ne yazık ki bu sorulara olumlu cevaplar verebilmek pek mümkün görünmüyor.

Ne yazık ki ekonomik önemi oranında kayısı üretim kültürü gelişemediği gibi, yaşamın her alanında izler bırakacak sanatsal ve folklorik eserler de ortaya çıkamamıştır. Yakın tarihe kadar Malatya’da yaşamış halklara bakacak olursak, Ermeni toplumu bu alanda çok daha kalıcı ve etkili kültürel ve sanatsal yapılar oluşturmuştur. Örneğin kayısının islimlenip kurtulması açısından yöntemler uygulamışlar ve bu, kayısı için önemli bir üretim kültürü oluşturmaktadır.

Yine, kayısı ağacından yapılan ve milli çalgıları hâline gelen “Duduk” adı verilen nefesli çalgı, bugün bütün dünyanın tanıdığı bir müzik aleti olmuştur. Önceleri bu müzik aleti ile icra ettikleri ve bugün birçok uluslararası klasik müzik orkestraları ve sanatçılarının icra ettikleri eserler, “Kayısı Ağacı” (“Apricot Tree” – Tzarani Tzar) adını taşımakta ve Anadolu ezgileri ile bezenmiş bir müzik eseri olarak dünyaca tanınmaktadır.

Yine Ermeni yemek kültüründe kayısı tatlıları, reçelleri, marmelatları ve içecekleri (kayısı likörü) yaygın olarak bilinmektedir.

***

Özellikle meyvelerden yapılan, buzlu dondurma diyebileceğimiz tatlıların içinde kayısı sorbesi bilinen ve tanınan bir dondurma çeşidi olarak bilinmektedir. (Ancak bir dönem iç içe yaşadığımız, ancak daha sonraları emperyalizmin oyunları sayesinde birbirine düşman edilmiş bu iki halkın kültürel etkileşimi bugüne kadar  devam ettirilememiştir.)

Oysa aynı coğrafyada yaşayan toplumlar, kaçınılmaz olarak birbirlerinin kültürel mirasçılarıdır. Sizden evvelkilerin yarattığı kültür, aynı zamanda sizin de mirasçınız olduğunuz bir kültürdür. Aynı  ya  da komşu coğrafyalarda  yaşayan toplumların birbirlerinin kültürlerinden etkilenmeleri  gayet doğal bir süreçtir. Anadolu’da  bir arada yaşamış Türk, Kürt Süryani  Ermeni  gibi toplumlar birbiri ile kültürel etkileşimlere girmişlerdir. Bu nedenle her biri bir diğerinin  doğal mirasçısı sayılabilir. Örneğin bugün biz nasıl yedi bin yıl öncesine kadar uzanan Arslantepe kültürünü sahipleniyorsak, Hitit kültürünü sahipleniyorsak sonraki birçok  toplumların kültürlerinden etkilenebiliriz çünkü burada o kültürü yaratan bir coğrafya vardır ve biz de o coğrafyada bugün yaşayan insanlarız.

Sonuçta, bugün yaşadığımız topraklarda çeşitli öz ve biçimleri oluşmuş kalıcı bir kayısı kültüründen bahsedemiyoruz. Örneğin bir kayısı hasadını simgeleyen, düğünlerde, bayramlarda veya şenliklerde oynanan bir kayısı halayı oluşamamıştır. Ya da kayısı temalı tiyatro, müzik, şarkı ve türkü var olamamıştır. Oysa bu topraklarda yer alan Arguvan yöresinin günlük yaşamını, acılarını, sevinçlerini ve geçimini anlatan sayısız türkü mevcuttur.

Kayısı üretimini ve sosyal yaşamı konu alan bir sinema veya edebiyat eseri ortaya konabilmiş midir? Resim, heykel ve fotoğraf alanında kaç tane eser ortaya çıkarılabilmiştir?  Bunları geçelim, kayısı  üretim ve hasadını baştan sona anlatabilen, izlenebilecek doğru dürüst kaç belgesel film çekilebilmiştir?

Bu arada heykel demişken, Çevre Yolu’nun her iki kavşağında yer alan, biçimi, boyutları ve konumu açısından hiçbir estetik ve sanatsal değer taşımayan ucube ve faciaya dönüşmüş iki eserin hakkını yemeyelim.

Fırat’ın suları altında sonsuzluğa gömülen Cafer Höyük’ten bildiğimize göre günümüzden neredeyse 9 bin yıl öncesinden başlayarak, yazı öncesi ve yazı sonrası birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, Hitit’i, Asur’u, Urartu’yu görmüş, Sümer’in ticaret için gelip gittiği bu topraklarda, yaklaşık elli yıldan beri kurulu olan üniversiteler ve akademik kurumların oluşturduğu görseller bunlar mı olmalıydı, deyip şimdilik bu konuyu geçelim.

Aslında kültürel ve sanatsal eserlerin yaratılmamış olması, kentin turizm ve tanıtım potansiyelini de olumsuz etkilemektedir. Kente gelen insanları etkileyecek ve belleğinde iz bırakacak seviyede müzeler, anıtlar, heykeller, kayısı temalı parklar ve peyzajların olmayışı, şehre sıradan bir beton yığını görüntüsü vermektedir.

Bu saydıklarımız ışığında asıl sorulması gereken soruyu soralım: 

Üretim potansiyeli ve şehrin ekonomisinin can damarı olan bir kayısı üretim süresi, yaklaşık yüz yıllık zamana rağmen neden kendi üstyapısını, kültürünü ve onun sonucu olacak sanat eserlerini yaratamamıştır? Akademilerin, üniversitelerin, sosyoloji ve güzel sanatlar bölümlerinin ve en başta devletin ve  ilin kültür ve turizm alanını yönetenlerin bu konuda cevap vermesi gerektiği açıktır. Peki, bu cevabı verebilecek hangi bilimsel çalışma ve araştırmalar yapılmıştır?

Öncelikle, yeri gelmişken kültürel ve sanatsal eserlerin geleneklerin zorlama ile, sipariş üzerine yaratılamayacağını belirtmemiz gerekir. Zorlama ile yaratılacak kültürel eserler oluşamaz; oluşsa da kalıcı olamaz. Ancak ekonomik ve sosyal yaşamın kendi iç dinamikleri ile ortaya çıkan eserlerin bir değeri, kalıcılığı ve toplumu yansıtan yönü olabilir.

Böyle eserlerin ortaya çıkabilmesi için gerekli ve uygun koşulların ve ortamın oluşturulması, yönetici, eğitici ve yönlendirici kurumların görevidir. İşte bu sorumluluk yerine getirilmiş midir? Bu tartışılmalıdır.

Ülkemizde ve Malatya’da bu ortamı ve iklimi oluşturacak kişi ve kurumlar, şehrin geçmişten günümüze gelen yaşamı içinde yetişmeyen ve kayısı üretim kültürüne yabancı ve Malatya’ ahalisinden olmadığı için  kentin  yaşam kültürüne ve ruhsal coşkusuna yabancı oluşu önemli bir etmen değil midir? Atadan, dededen bu kentin üretim ve yaşam biçimini belleğine ve yüreğine yerleştiremeyen ve onu içselleştiremeyen insanların ve kurumların bu alanda yeterli eserler ortaya çıkarması beklenemez.

Kaldı ki , Malatya’da yetişmiş olsalar bile liyakat, eğitim, beceri ve iradeye sahip değillerse, ortaya değerli eserler çıkarılması beklenemez.. Sorunun bir diğer boyutu ise, bu eserlerin ortaya çıkarılması için gereken koşulların, ortamın oluşturulması ve yaşatılmasıdır; yani o iklimin devam ettirilmesi de en az diğer nedenler kadar önemlidir.

***

Ne yazık ki, uzun bir zamandır ülke genelinde olduğu gibi Malatya’da da liyakat ve kabiliyetin geri planda kaldığı; kültür ve sanatın anlam ve işlevinden koparılarak sadece biçimsel çabaların öne çıktığı bir ortamın hakim oluşu oldukça etkili olmuştur diyebiliriz.

Sorunun bir diğer boyutu ise özellikle 1990’lardan beri şehrin nitelikli nüfusunun dışarı göç etmesi, yine niceliksel olarak yoğun bir kitlenin kente dışarıdan gelişi, toplumsal ve kültürel yaşantının sürekliliğini kesintiye uğratmakta ve bir sonraki nesil ile iletişim bağlarını koparmaktadır.

Bu durum, var olan değerlerin yitirilmesine ve yerine yoz, dejenere değerlerin yerleşmesine yol açmaktadır. Böylece, tepeden tırnağa kadar Malatya’nın geçmiş üretim ve yaşam biçimine yabancı kişi ve kurumların toplumu yönetir hâle gelmesi;  kültürel eserler ortaya çıkaracak ne birikim, ne potansiyel, ne de gelenek yaratabilmiştir. 

Sonuç nedir derseniz?

Cevap bugünkü Malatya’dır.

Fotoğraflar hakkında not: 

Kayısı hasadı döneminde çektiğim fotoğrafların yanı sıra, Malatya Arslantepe’de ortaya çıkarılmış, Melid Krallığı dönemine ait taş levha üzerine işlenmiş (ortostat) resimlerden ikisini paylaşıyorum. 

M.Ö. 12-11. yüzyıllarda, günümüzden neredeyse 2200 yıl öncesine tarihlenen, ortostatların ilkinde sağdaki Malatya Kralı Pugnus-Mili Fırtına Tanrısına şarap sunusu yaparken betimlenmiş. Resimde Fırtına Tanrısı arabasıyla gökyüzünden inmiş, yürüyerek gelirken - burada dönemin insanına “sinema gibi” hareket duygusu vermek istemiş olabilirler- Kral onu karşılıyor; arkada hizmetkarı kurbanlık bir hayvan tutuyor. Bu arada 2 tanrı figürünün ortasında üstte Hitit dilinde Malatya’nın simgesi öküz başı ve dana ayağını (Malatya topraklarının bolluk ve bereketini tasvir ettiği düşünülüyor) görüyoruz. 

Diğer ortostat üzerinde karşılıklı duran, kuş başıyla tasvir edilmiş, aslan ve kuş başlı, insan gövdeli kabartmalar görülüyor. Bunlar şehir duvarına yerleştirilmiş, binlerce yıl öncesinin sadece inancını, dünyaya bakış açısını değil, estetik duygusunu da yansıtıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

16 yorum yapılmış

  • Haciwhat (3 hafta önce)
    Malatya artık cahil,cüheda insanların yığıldığı bir şehir .Depremden sonrada özellikle durumu iyi olan yerlisi gitti.Gelmedi.Bu durumda aslada dönmüyecekler. Sosyal,kültürel,ekonomik olarak bu süreç iyi yönetilemedi.Malatya kaybedildi.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • kayisici (3 hafta önce)
    bu sene recellik kayisi yok ureticinin hakki verilmiyor hala tuccat uc paraya elimizde kalan kayisilari almaya calisiyor
    %80
    %20
    Yanıtla
  • Kayısı delisi (3 hafta önce)
    Öncelikle yazı çok güzel, başı sonu belli, derdi belli olan bir yazı. Birilerinin bunun farkına varması ve kaleme alması da çok kıymetli. Bu sorunun nedenini yıllarca tartışmak mümkün, toplumun belirli kesimleri birbirini suçlar, herkes desteklediği partinin rakibini suçlar, bazı insanlar kurumları suçlar, ki tüm bunların haklılık payı vardır çünkü sonuç her kesimin ortak hatalarıyla doğdu... Benim gözlemlerim ise Malatyalı her kesimden hemşehrimi rahatsız edeceği için buraya yazmıyorum. Şunu net söyleyebilirim depremin yarattığı etkinin dışında Malatya muhtemelen son 15 yılda ülkede en geriye giden şehir olabilir. Bunun nedenlerini bile anlatmaya gerek duymuyorum ne yazık ki... Bu durumdan her yetişkin Malatyalı bir nebze de olsa sorumludur. Malatya insanının acilen kendini eleştirmeye ve değişime ihtiyacı var. Bunun da kısa vadede olmayacağı çok açık olduğundan gelecek adına ne yazık ki ümitli olmak çok zor...
    %100
    %0
    Yanıtla
  • ALİ (3 hafta önce)
    Bir başka, kısaca kültür tanımı: Yaşantıyla kazanılan ve reflekse dönüşen davranışların bütünüdür.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Malatya (4 hafta önce)
    Malatya'daki sözüm ona bazı yobaz güruh yüzünden oluşmaz kültür. Kendi gibi düşünmeyen yaşamayana düşman bu güruh herkesin yaşam hakkını da kısıtlıyor. Aydın eğitimli kültürlü insanlar da gidiyor ve dönmüyor. Kısacası Malatya artık eski Malatya asla olmayacak
    %85
    %15
    Yanıtla
  • Cirmiktili (1 gün önce)Malatya isimli kullanıcı yorumuna
    Aydınlık dedigin açıklık saciklik basi acmaksa. Vay halinize
    0
    0
    Yanıtla
  • kadir (4 hafta önce)
    malatya sevdalısı kalemler olmazsa malatyanın bu eksikliğini kimse görmeyecek.. siyaset yapılıyor denilmesin lütfen burası siyaset yeri değil malatya için kişileri eleştirmek gayet normal bence 80.li ve 90. lı yıllara gidelim o dönemlerdeki kayısı festivalleri gerçekten harikaydı türkiye hariç avrupalarda dans ve foklor ekipleri gelirdi festivel günü inanılmaz kortej geçidi yapılırdı berezilya karnavalı gibi geçerdi kayısı festivali en az 10 sürerdi ve kayısı güzellik yarışmaları yapılırdı en güzel kayısı güzeli bayanlara ödüller verilirdi. ibrahim tatlısesler ve türkiyenin en ünlü sanatçılar 10 gün konserler verirlerdi bunlar ahmet münir erkal ve mehmet yaşar çerçi dönemlerinde oldu açık ve net siyaset yapmıyorum böyle algılamayın lütfen ne zamanki akp.li belediyeler iş başına geçti malatya sönük şehir oldu. başka olay sayın vali ulvi saran döneminde malatyada flim festivali olurdu yine avrupanın ve türkiyenin ünlü sanatçıları malatyaya geliyordu ulusal görsel ve yazılı basında malatya konuşuluyordu bunuda bitirdiler. yine sayın vali ulvi saran hekimhan yazıhana kayak merkezi yaptı otel ve diğer aktiviteler için binalarda yapıldı ulvi saran vali gittikten sonra orasıda çöp oldu.. yine ahmet münir erkal döneminde harika bir kernek meydanı yapılmıştı o güzelim kernek şelalesini ahmet çakır ve selahattin gürkan yaz boz tahtasına çevirdiler allah aşkına şimdi neye benziyor orası ve sami er geldiktten sonra türkülere mal olmuş kernek ve kanalboyunda temmuz.. ağustos ve eylül aylarında sular akmaz oldu açıkcası malatyamız eskisi gibi değil aktivitesi olmayan sönük bir şehiriz yaşanabilirlik şehirler arasında komşu illere göre çok gerideyiz ve bu yüzden de malatyada kaçan kaçana
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Vizyon (4 hafta önce)kadir isimli kullanıcı yorumuna
    Türkiyenin ilk 10 şehri ilk 10 ilçesi aratıp bakın en gelişmiş iller ilçeler hangi siyasi parti ile oluyor. Vergimle yap boz gibi asfalt yapılmasını ben hizmet görmüyorum maalesef. Gidin bakın yılmaz büyükerşen hoca çorak Eskişehiri nasıl Avrupa şehri yapmış. Akşama kadar kıraathanede oturan, 7/24 saat saçma kadın programları izleyen bir halka karşı çok ümit beklememek lazım.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Kültür (4 hafta önce)
    Orhan hocam yazınız ve değerlendirmeniz çok kıymetli. Bu noktada biz Malatyalıların şehir ile bağını koparmaması ve Malatyalı yöneticilerin şehir kültürüne önem vermesi, göç ve dış etkenler bazlı olumsuzluklara karşı çözüm ve politika üretilmesi son derece önemli diye düşünüyorum. Umarım bu güzel yazınızı okuyan herkes daha bilinçli bir şekilde kültürümüze ve şehrimize gereken hasassiyeti gösterir.
    %89
    %11
    Yanıtla
  • Ruşen uçar (4 hafta önce)
    Malatya için yanıp tutuştuklarini her fırsatta dile getirip,bu şehri terkederek başı boş bıraktiklarinda ,zaten dibi maalesef gormuştük. Şehrin yeniden planlamasında, bu şehre aidiyet duygusu hissetmeyenlerin istedikleri oldu.Sesini duyurmaya çalışan biz azınlık malatyaliları ciddiye bile almadilar.
    %91
    %9
    Yanıtla
  • E.E. (4 hafta önce)
    Maalesef Malatya'da ne ikonik bir meydan ne bir heykel/eser var. Eski belediyenin yerine büyük/ikonik bir meydan yapılabilirdi. Merkezde hiç cami yokmuş ya da başka bir yer yokmuş gibi meydan cami ile dolduruldu. Yetmedi yanı başımızdaki Turgut Özal tabiat parkı da betonla çevrelendi ve geliştirilip büyütülmesi gereken güzel bir mekan resmen katledildi. Özetle taşra kafalı/vizyonsuz yöneticilerle bu kadar... Çok yazık.
    %95
    %5
    Yanıtla
  • mavi duvar boyası (4 hafta önce)E.E. isimli kullanıcı yorumuna
    halkın seviyesi vizyonu belli eğitimsiz estetik anlayışı olmayan bir toplumdan oyu binayla rantla alırsın parkla sanatla değil
    %93
    %7
    Yanıtla
  • Kültür (4 hafta önce)
    Malatya 25 senedir her anlamda geriye gitti. Bırakın kültür oluşmasına en ufak kültürel aktivitelere bile ses yükselten kesim oluştu. Her ne kadar akpli sanatçılarla bir kültürel festival yapılsa da en azından malatya için gençler için bir aktiviteydi ama ona bile gazzeyi istismar ederek niye konser oluyormuş diyen güruh çıktı. Bakın arkadaşlar hepimiz kendi çapımızda vatanseveriz kimsenin kimseye milliyetçilik taslaması da manasız ve lüzumsuz. Herkes evinin önünü süpürsün herkes evinin önü pisken başkasını eleştirmeden!!! Bu siyasetçiler 25 senede rekor vergiler topladı rekor. Gelin görün ki halk 2 kilo et almaya muhtaç oldu. Topladıkları vergileri bir avuç azınlık paylaştı. Bunu yapabilmeleri için de kültürel sosyal düşünme mantıksal çerçevede neden sonuç ilişkisi kurabilme yollarını engellemeler lazım zira kendileri eğitim düzeyi arttıkça oylarımız düşüyor diye kaygılanan insanlar. Bizler arap değiliz bizler koyun değiliz aklımız var türk kimliğimiz var. Dezenformasyonlara gelmeyelim , araplaşmayalım, itaat etmeyelim. Her siyatöinin maaşı da aldığı görevi de topladığı vergiyi de bizim ödediğimizi unutmayalım !!!! Eğer Atatürk'ün bahsettiği muasır medeniyetler hedefine durmadan ilerleseydik abartısız Almanya kadar olmasa da onlara yakın ekonomimiz olabilirdi Almanya işte o zaman kıskanabilirdi. Ülkede adalet hukuk biterse her şey biter. Yatırımcı kaçar. Zira malatya tekstil, tarım ve hayvancılık üzerine geliri olan bir şehir. Tekstili mısıra kaçırdılar, tarımı bitirdiler, hayvancılık can çekişiyor Arjantin anguslarını yiyoruz. Herkes artık olan bitene kör sağır dilsiz olmamalı...
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Hekimhanli (4 hafta önce)
    Şehirde hangi değeli insana değer ve yatırım yapıldı çoğu şehirden kaçtı hangi şehrin kaanat önderine desten olundu çoğu şehirden küsüp kaçtı geriye diğer şehirlerin kultursuz cercop insanı geldi ortaya da böyle bir şehir çıktı cehalet içinde görgüsüz maganda bir şehir ortaya çıktı
    %100
    %0
    Yanıtla
  • M.Bahadır Altaş (4 hafta önce)
    Sn. Orhan Alkaya farklı bir bakış acısıyla yıllardan beri eksikliğini duyduğumuz ve Malatya için olmazsa olmaz olan Malatya ve Kayısı kültürünün eksikliğini tarihsel örnekle çok güzel özetlemiş. Şehirler onları simgeleyen yapılarla ön plana çıktığı kadar o şehri simgeleyen tarım ürünleri de o şehrin yaşam tarzından ekonomisine ve kültürüne etki etmektedir. Kayısıda Malatya ve Malatya kültürü için çok önemlidir. Emeğinize ve kaleminize sağlık Orhan Abi.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Asım Demirkök (4 hafta önce)
    Öncelikle Malatya'mızın genel olarak ortak 'kültürünün' yaşama geçirilememesinin önemli bir sorunumuz olduğunu düşünenlerdenim. Malatya'mızın 'BÖLGE KENTİ' olacakken 'KENT BİLİNCİNİN' ve buna bağlı olarak bireysel bincin Malatya'ya sahiplenme noktasında giderek eksikliği Malatya'mızın geleceği konusunda beni kaygılandığını ve bundan üzüntü duyduğumu söylemek isterim Orhan Alkaya kardeşimizin bu güzel yazısı için kendilerine Malatya'mız adına teşekkür ederim.
    %100
    %0
    Yanıtla

Orhan Alkaya yazıları